29 Eylül 2015 Salı

İSMET İNÖNÜ’NÜN ÖNEMİNİ KAVRAMAK... | BEDRİ BAYKAM | 29 Eylül 2015 tarihli makalesi..

Hani şu 1 Kasım seçimlerinde korumaya çalıştığımız kolu kanadı kırık demokrasimizden kalıntılar var ya! Hani şu her gün sinsi hamlelerle yok edilmeye çalışılan demokrasimiz? İşte o demokrasimizin tüm köklerini, bu Cumhuriyet’e ve büyük kurucusuna borçlu olduğumuzu biliyoruz.
Ama bir isim daha var... O, demokrasinin tüm gelenekleriyle yerleşmesi için kitapta ne yazıyorsa uygulamış, Atatürk’ün 15 yıla yakın bir süre fiilen Başvekilliğini yapmış olan “ahiret” kardeşi İsmet İnönü. Seçimlere bir ay kala, bayram günlerinin yarattığı göreceli boşluktan istifade ederek, onun hikayesini özetle sizlerle paylaşmak istedim. Siyasi hayatımızda seviyesiz şekilde yerleştirilmeye çalışılan bir yaklaşım var. O da Atatürk’e diş geçiremedikleri her yerde, oklarını İnönü’ye çevirmeleridir. Bu tavırları bölücü, yobaz veya 2. Cumhuriyetçi kadrolardan görmemiz normal ama kendisini sosyal demokrat olarak tanımlayıp hatta CHP kadrolarında yeri olan kimi insanların da bu rüzgarlardan beslenmeleri, CHP tarih ve kültürünü tanımamaktan başka bir şey olamaz. Bu nedenle, özellikle Lozan veya İnönü’nün yıldönümü gündemde olmadan bu hatırlatmaları yapmak istedim.

SAVAŞ KAHRAMANLIĞINDAN DİPLOMASİ DEHASINA
İnönü, Bitlis kökenli, Malatyalı Reşit Bey ve Razgradlı Cevriye Hanımın oğludur. Çocuk yaşında asker olmaya karar vermiş, tüm eğitim dönemi olağandışı başarılarla geçmiştir. Harp Akademisi’nde Mustafa Kemal’le başlayan dostluk onları İttihat ve Terakki Cemiyeti içinde yakın ilişkilere, oradan Kurtuluş Savaşı çerçevesinde büyük bir kader birliğine yönlendirmiştir.
İnönü, meydan muharebelerinde tüm teorik disiplin ve dehasını pratiğe döken bu savaş kahramanı, diplomatik bir kurt olarak tarihe geçeceği Lozan konferanslarında parlıyor, sahada elde edilen “sürpriz” zaferin, uluslararası çerçevede anlaşmalar üstünden kabulünü sağlıyor. Hem de Türkiye’yi aşağılamak üzere kurulmuş psikolojik ortama rağmen...
Başkaldırılar dönemine gelince, kimsenin aklına şu basit soru gelmiyor: O savaş kaosu ve yok olma tehlikelerinin ortasından bu Cumhuriyet ve yerleştireceği demokratik altyapı nasıl kurulacaktı? Kanlı isyanlara kırmızı halı sererek mi olabilecekti bu? Anakronik eleştiriler dönemimizin zaafı! Yaşanan tüm ırkçı ve dinci isyanlar bastırılması konusunda -Başvekil o dönemde olsa da, olmasa da- fatura hep İnönü’ye çıkarılmış. Örneğin, Dersim olaylarında  ipler Bayar’ın elinde olsa da...
Atatürk’ün vefatının ardından devletin başına geçen İnönü, yine kıvrak “jonglör” zekasını konuşturarak Roosevelt’in, Churchill’in, Sovyet Bloku’nun ve Almanya’nın şaşkın bakışları arasında, Türkiye’yi bu korkunç savaşın dışında tutmayı başararak en azından yüzbinlerce şehit vermemizi engelliyor. II. Dünya Savaşı’nın yoklukları nedeniyle yaşanan ünlü bir anekdot var: Bir yurt gezisinde İnönü’nün önüne sürülen bir küçük çocuk, Cumhurbaşkanı’na “sen bizi ekmeksiz bıraktın” diyor. İnönü’nün yanıtı ise net: “seni buraya yollayanlara söyle: seni belki ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım” .

ANA MUHALEFET PARTİSİ’NİN YILMAZ SAVAŞÇISI
Savaşın hemen ardından çok partili rejime geçişi sağlayan İnönü, 1950’de Bayar ve Menderes hiç beklenilmeyen bir şekilde seçimi kazanınca, kimi askerlerin “farklı tekliflerine rağmen” tereddütsüz iktidarı Demokrat Parti’ye bıraktı. Kaybetmesinin hemen ardından Churchill kendisine hayranlık dolu bir tarihi saygı ve teessür mektubu yolladı. Mektup şöyle bitiyordu: “Dostça ve zevkli olan mülakatımızı daima hatırlarım ve politika sahnesinden şimdi ki çekilişinizde size en iyi dileklerimi yollarım”. Halbuki Churchill çok yanılıyordu. Tarihe en güzel sözlerle yerleştirdiği 64 yaşını aşmış insan, mütevazi şekilde “Ana Muhalefet Partisi” sıfatından başlayarak daha neredeyse çeyrek asır en çetin yollardan siyasete devam edecek, ardından 1960’larda tekrar Başbakanlık yapacaktı!
1950’lerle birlikte -yine dönemimizde pek rastlanılmayan şekilde- yaşlanan partisini yeni dönemle buluşturmak için CHP Gençlik Kolları’nın kurulmasına olanak sağladı. Dr. Suphi Baykam'ın kurucu başkanlığıyla gelen kadro, yönetime Bülent Ecevit, Altan Öymen, Yekta Güngör Özden, Şevki Aysan, İlhami Soysal ve sonraki dönemde Hikmet Çetin gibi yepyeni isimleri taşıdı, partinin önü açıldı. İnönü 1957 seçimlerinden itibaren en yakın çevresine ve sorumluluk noktalarına bu gençleri yerleştirmekten çekinmedi. Bu olgu, CHP'de yıllarca görülmeyecek bir "gençlere güven" dönemini getiriyordu.
DP dönemini burada bir paragrafta özetlemek gerekirse: Menderes ve Bayar, kendilerini iktidara taşıyan demokrasinin, kendileri iktidardan düşürebileceğini düşünmek bile istemiyorlardı. Adım adım yalnız CHP’yi değil, muhalif basını, yazarları, üniversiteleri hedef alarak kendilerini korumaya çalıştılar, gerginlikleri zirveye taşıdılar. İnönü, onları hatalarından kurtarmak için her ikna ve diyalog yolunu denedi. En son “Tahkikat Komisyonu”nun illegal şekilde kuruluşunun ardından ünlü “bu yolda devam ederseniz,  ben de sizi kurtaramam” sözlerini sarf etti. Gerçekten de 27 Mayıs Devrimi’nin ardından, son saniyeye kadar idam kararlarını engellemek için her hamleyi yaptı, başaramadı.

YAŞLI KURTUN SON DEMOKRASİ DERSLERİ
1961 Anayasası ve seçimlerle beraber AP ile kurulan koalisyonda Başbakan oldu, gerilimi düşürdü. Amerika ile 1964’te yaşanan krizde Johnson’a rest çekerek “yeni bir dünya kurulur ve Türkiye bu dünyada yerini alır” sözlerin tarihe geçirdi. CHP’yi “Ortanın Solu”nda bir parti olarak tanımlayarak sol ve sosyal demokrasinin önünü somut olarak açtı.
Hiç bir zaman seçim gezilerinde din istismarı yapmadı, “lütfen nutuklarınızda Allah’ın adını ağzınıza alın” diyenleri tatmin için konuşmasını bitirirken “Allaha ısmarladık” demekle yetindi. Günümüzde görülen camii-ibadet şovlarıyla oy avcılığından her zaman uzak durdu. 1972’de, Ecevit’in kendisi aleyhine aylardır hazırladığı kurultay çıkışı öncesindeki günlerde, koltuğunu korumaya çalışmak yerine, vaktini Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamını engellemeye ayırdı. İdamların ertesi günü, CHP Kurultayı'nda Ecevit’in Parti Meclisi listesi kazanınca, hiç vakit kaybetmeden Genel Başkanlık’tan istifa etti, o dönemde de parti içi demokrasi dersi verdi.  
İşte şimdilerde haksız yere birçoklarının günah keçisi haline getirmeye çalıştığı demokrasi kahramanının yaşam öyküsünden örnekleyici bir kesit...

Bugün savunmaya çalışıp siper olmak istediğimiz ülkenin demokratik temelleri, böylesine yüce insanların sabrı, metaneti ve ileri görüşlülüğü sayesinde oluşturulabildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.