KISACA
AHMET HAKAN REZALETİ
Siyasi
gündemden zaman kaldığında sanatsal yazılarımı bu sütunda
daha önce çok yayınladım. Bugün yine bu hakkımı kullanarak
yeni yayınlanan “Kullanma
Kılavuzu: Türkiye’de Çağdaş Sanat 1975-2015”
kitabının bir eleştirisini yapacağım.
Normalde,
Ahmet Hakan’a yapılan saldırı hakkında görüşlerimi
beklerdiniz. İşin aslında ise, aradan bir haftaya yakın zaman
geçtikten sonra, sosyal medyada fazlasıyla gündeme getirdiklerim
dışında burada yeni eklenebilecek bir şey yok. Hedef gösteren
zirve belli, emri çıkartanlar belli, uygulayan AKP’liler da zaten
ortaya çıktı. Burası sözün bittiği yer olduğu için, zaten
bildiklerinizi anlatarak tekrara düşmek istemiyorum. Tek
ekleyeceğim, umarım Hürriyet geçmişte yaptığı kendi kanadını
kırma operasyonlarındaki suçunu anlar ve gereksiz yere kadrosundan
çıkardığı yazarlarını geri kazanamasa da, mesela Tufan Türenç
gibi hala ekibinin parçası olan değerli bir isme umarım tekrar
sütunlarını açar. Çünkü baskıya ödün vererek bir yere
varamayacaklarını artık anlamaları şart. Tam tersine verdikleri
her ödün, kendilerine tahammülsüzlük olarak geri dönüyor!
İlk gece hastanede gidip görebildiğim Ahmet Hakan’a ve tüm
basınımıza geçmiş olsun!
SANAT
TARİHİNİ KAFASINA GÖRE YAZMAK...
Gelelim
bugünkü ana konumuz olan sanat tarihi yazımının uğradığı
saptırmalara.
Önceki
yıllarda, bu sütunda, çağdaş sanat tarihimizi saptırdığına
inandığım iki kitabı aynı yazımda eleştirmiştim. Biri
Art-İst’in çıkardığı “Türkiye’de
Çağdaş Sanat: Kullanma Kılavuzu 1986-2006”
adlı Halil Altındere ve Süreyyya Evren’in çıkardığı yayın,
diğeri de Garanti Bankası’nın sponsor olduğu ve Transglobe adlı
yayıncının çıkardığı “Unleashed”
adlı kitaptı. Sanat tarihi yazmak dev bir sorumluluk. Altındere,
ısrarla “Çağdaş
Sanat”
yerine “Güncel
Sanat”ı
kullanıp çağdaş sanatı 80’lerin başından itibaren
geliştirmiş isimlerle aralarında sahte bir statü farkı yaratmaya
çalışıyor. İşin özünde dünyada “güncel
sanat”
gibi uydurma bir deyim varolmadığı için, İngilizce kullanılan
başlık “Contemporary
Art”. Şimdi
Altındere, aynı kitabı ikinci kere, benimkiler de dahil olmak
üzere, tüm bu eleştiriler ışığında çıkarıyor sandım.
Sözde tek fark, bu sefer 1986-2006 arasını değil, 1975-2015
arasını kapsaması. İyi de ikinci ciltteki sanatçıların yarısı
ilk ciltte var, ama ilk kitapta yer alan 26 isim yeni kitapta yok!
Yani mesela Haluk Akakçe, Nancy Atakan, Hüseyin Çağlayan, Aydan
Murtezaoğlu, Bülent Şangar, Hakan Onur arada elenmişler! Yani
aradan geçen 10 yılda değerlerini toptan kaybetmişler, öyle mi?
Bu kadar “olsa
da olur, olmasa da olur”
sanatçılar idi iseler ilk kitaba neden konuldular? Veya
güncelliklerini mi kaybettiler?? Hangi kritere göre? Öte yandan 50
adet sanatçı, her iki kitapta var! Demek onlar assolist oluyor.
Aralarında Halil Altındere dışında Erdağ Aksel, Nevin Aladağ,
Vahap Avşar, Aslı Çavuşoğlu, Cengiz Çekil, Leyla Gediz, Genco
Gülan, Gülsüm Karamustafa, Şükran Moral, Ferhat Özgür, Serkan
Özkaya, Şener Özmen, Sarkis, Serhat Kiraz gibi isimler var.
Sağolsunlar, ilk kitapta olmayan ama ikinci kitapta olan 51 sanatçı
arasında ben de varım, rahmetli arkadaşım Hüseyin B. Alptekin
de! Ama seçimler öyle yapılmış ki neredeyse, yalnız multi-medya
ve kavramsal sanat yapan sanatçılar seçilmiş. Sorun yok, isteyen
öyle bir kitabı da çıkarabilir. Ama o zaman adı “Türkiye’de
Multi-Media/Kavramsal Sanat”
olur, hatta o zaman bile sonuna “...’tan
bir kesit”
diye belirtmek gerekir (“Güncel
Sanat” bulvarı üstünden giderek iz bırakmaya çalışanların
çoğunluğu ilginç bir şekilde Kürt sorununa tek yanlı bakanlar,
Ermeni soykırımı propagandistleri veya anti-Kemalist sanatçılar.
Bu da gelecek için ayrı bir araştırma konusu olarak kalsın).
“Çağdaş Sanat” diye bir kitap çıkarıp içine Adnan Çoker,
Özdemir Altan, Devrim Erbil,
Halil Akdeniz, Komet,
Koray Ariş, Kemal Önsoy, İsmet Doğan, Yusuf Taktak, Mustafa
Horasan, Hale Arpacıoğlu, Tomur Atagök, Mehmet Aksoy, Mehmet
Güleryüz, Bubi, Mustafa Ata, Ömer Uluç, Hüsamettin Koçan, Haluk
Akakçe, İrfan Önürmen, Denizhan Özer, Canan Tolon, Ahmet Oran,
Esat Tekand, Ekrem Yalçındağ, Suat Akdemir, Bahri Genç, Ergin
İnan, Kemal Seyhan, Server Demirtaş, Murat Germen, Mithat Şen,
Sıtkı Kösemen, Ansen gibi buraya sığdıramayacağımız bir çok
ismi koymamak, tarihi saptırmaktan başka bir şey değildir. Sanat
dünyasının içinde olmayanların bazen anlayamayacağı sert
ayrımlar vardır. Tual
resmini ve sanatçılarını, düşman görecek kadar at gözlüğüyle
bakmak, çağdaş bir insana yakışmayacağı gibi, “güncel”
bir sanatçıya hiç mi hiç yakışmaz... Bu ilkel tavrı yabancı
müzelerde gösterseler, alay konusu olurlar.
Belki
hatırlarsınız, bu ülkede 80’li yıllarda, figür resmi ve
soyutçular arasında traji-komik çağdışı bir kavga olmuş, konu
dönemin gazetelerinin birinci sayfasına kadar taşmıştı. Şimdi
ne ilginçtir ki, çağdaş tual sanatçılarına saldıran akademik
figür sanatçılarla aynı hiddetiyle kavramsalcılar,
multi-medyacılar da yine aynı hedefi reddederek çağdaş tual
resmi yapan sanatçıları küçümsüyor veya yok sayıyorlar.
Sonuçta şimdi bu kitaplarda tual resimleri de var mı? Var. Ama
kesinlikle araya azıcık serpiştirilmişler. Yani en azından ana
hattı tual resmi olan sanatçılar “seçilememiş”... Bu arada
bir parantez daha açalım: Bu kavramsal ağırlıklı kitapta,
eserler ve sanatçıların genel düşünce yapıları hakkında,
sanatseverlere sunulmuş hiç bir veri yok. Yani sırf sanatçı
isimleri ve eser görselleri var. Ama “bilgi” yok! Kavramsal
sanatın tüm kavramları da birer sır olarak herhalde kitabın
cildine gömülmüş!
SANAT
TARİHİ, NASIL ÜRETİLİR, NASIL ÜRETİLMEZ!
Sevgili
Halil Altındere, eski bir genç dostum. Sanat kariyerinin başında
çok paylaşımlarımız olmuştur. Kendisine son hatırlatmam şu:
Saydığımız mahsurların ötesinde, elenen veya yok sayılan
sanatçılara üstünlük sağlamak için mi bu yayını çıkarıyor
sorusu gündeme gelir. Hele kitabın adı bu kadar iddialı ve geniş
kapsamlıysa... Sanat tarihi ürettiğini iddia eden bir insan,
kişisel duygularını, cinsel tercihlerini, kişisel kızgınlık
veya polemik tortularını, siyasal tercihlerini devreye kesinlikle
sokamaz! Sanat tarihsel genel bir kitap, ırk, din ve ideoloji üstüne
kendi kurulum mantığını inşa edemez. Bunun adı ırkçılık
veya faşizm olur. Ama biri isterse “Kürt
sanatçılar”
veya “mavi
saçlı sanatçılar”
kitabı çıkartabilir, bu ayrı bir konu, özgür bir alan olur.
İnsanın
kişisel kompleks, hırs, ihtiras ve gözü kararmışlıklarla
girişeceği en son iştir sanat tarihi yazımı. Keşke, “Sevdiğim
kavramsal sanatçılardan bir kesit”
deseydi de, herkes rahat etseydi!
Burada
diğer bir odaklanacak konu şu: Eleştirdiğim
kitap çok şık bir yayın. Yani insanların ciddiye almaları için
her şey mevcut. Ama içerik, bu sunum kalitesini ve de kitabın
adını taşımaktan uzak.
Aklıma geçenlerde izlediğim yabancı bir bilimsel program geldi:
“Zihin Oyunları”. Sokakta durdurulan insanlar, kravatlı-takım
elbiseli şık mikrofonlu sunucular, kendilerine hangi palavrayı
anlatırsa anlatsın, onların karşısında ezilip bu deneyde her
veriye inanıyorlardı. Herhalde bu kitap da, aynı mantıkla, sunum
makyajıyla, içeriğin tutarsızlık ve affedilmez
yönlendiriciliklerle dolu kargaşasını örtmeye çalışıyor.
Bir
çift sözüm de kitaba imza atan ve ciddi birer isim olan yazarlara.
Aradan 10 yıl geçmiş, kimi yazarların aynı yazıları konulmuş
kitabın sözde gelişmiş yeni versiyonuna. Ama yeni yazı vermiş
olanlar bile, bu yanlı seçimlere aracılık edip kendi
güvenilirliklerini ateşe atmış.
Evet,
her kitap, herkesi mutlu edemez. Ama burada abartılı bir tarihsel
suiistimal söz konusu. Mesela
Hasan
Bülent Kahraman’ın Aksanat’tan 2013’de çıkan “Türkiye’de
Çağdaş Sanat”
kitabının, çok daha objektif ve kapsamlı bir alan temsil ettiğini
düşünüyorum. Altındere ve Süreyyya Evren, bu kitabı yakından
inceleyerek, hiç bir klikin
baskı veya tahakkümüne düşmeden, kuşaklar arası geçiş ve
etkileşim alanlarına özen göstererek, Türk sanatının geçmişini
ve uluslararası ilişkilerini de gözeterek , objektif bir kitap
nasıl hazırlanır görsünler. Yoksa her kitapta herkes,
eleştirecek noktalar veya eksikler bulabilir. Ama doğru ana hatları
da kimse inkar edemez.
Sonuç
mu? Tarihle çok yakından ilgilenmelisiniz. Ama devamlı şüpheci
kalarak! Yoksa bu örneklerde olduğu gibi faka basarsınız. “Türk
Çağdaş Sanatı”nı da öğreneceğiniz kitap, maalesef bu
“Kılavuz” değil. Ortaya konan emeğe rağmen kitap, “Türk
Çağdaş Sanatı”nı temsil etme yetkisinden tamamen uzak. Bu
olgu, beni üzdü. Yadsınamayacak düzeyde polemikler getirecek
olması da, kaçınılmaz bir sonuç...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.