6 Ekim 2015 Salı

“KULLANMA KILAVUZU” VEYA SANAT TARİHİ SAPTIRMALARI | Bedri Baykam | 6 Ekim 2015 tarihli makalesi..

KISACA AHMET HAKAN REZALETİ
Siyasi gündemden zaman kaldığında sanatsal yazılarımı bu sütunda daha önce çok yayınladım. Bugün yine bu hakkımı kullanarak yeni yayınlanan “Kullanma Kılavuzu: Türkiye’de Çağdaş Sanat 1975-2015” kitabının bir eleştirisini yapacağım.
Normalde, Ahmet Hakan’a yapılan saldırı hakkında görüşlerimi beklerdiniz. İşin aslında ise, aradan bir haftaya yakın zaman geçtikten sonra, sosyal medyada fazlasıyla gündeme getirdiklerim dışında burada yeni eklenebilecek bir şey yok. Hedef gösteren zirve belli, emri çıkartanlar belli, uygulayan AKP’liler da zaten ortaya çıktı. Burası sözün bittiği yer olduğu için, zaten bildiklerinizi anlatarak tekrara düşmek istemiyorum. Tek ekleyeceğim, umarım Hürriyet geçmişte yaptığı kendi kanadını kırma operasyonlarındaki suçunu anlar ve gereksiz yere kadrosundan çıkardığı yazarlarını geri kazanamasa da, mesela Tufan Türenç gibi hala ekibinin parçası olan değerli bir isme umarım tekrar sütunlarını açar. Çünkü baskıya ödün vererek bir yere varamayacaklarını artık anlamaları şart. Tam tersine verdikleri her ödün, kendilerine tahammülsüzlük olarak geri dönüyor! İlk gece hastanede gidip görebildiğim Ahmet Hakan’a ve tüm basınımıza geçmiş olsun!


SANAT TARİHİNİ KAFASINA GÖRE YAZMAK...
Gelelim bugünkü ana konumuz olan sanat tarihi yazımının uğradığı saptırmalara. Önceki yıllarda, bu sütunda, çağdaş sanat tarihimizi saptırdığına inandığım iki kitabı aynı yazımda eleştirmiştim. Biri Art-İst’in çıkardığı “Türkiye’de Çağdaş Sanat: Kullanma Kılavuzu 1986-2006” adlı Halil Altındere ve Süreyyya Evren’in çıkardığı yayın, diğeri de Garanti Bankası’nın sponsor olduğu ve Transglobe adlı yayıncının çıkardığı “Unleashed” adlı kitaptı. Sanat tarihi yazmak dev bir sorumluluk. Altındere, ısrarla “Çağdaş Sanat” yerine “Güncel Sanat”ı kullanıp çağdaş sanatı 80’lerin başından itibaren geliştirmiş isimlerle aralarında sahte bir statü farkı yaratmaya çalışıyor. İşin özünde dünyada “güncel sanat” gibi uydurma bir deyim varolmadığı için, İngilizce kullanılan başlık “Contemporary Art”. Şimdi Altındere, aynı kitabı ikinci kere, benimkiler de dahil olmak üzere, tüm bu eleştiriler ışığında çıkarıyor sandım. Sözde tek fark, bu sefer 1986-2006 arasını değil, 1975-2015 arasını kapsaması. İyi de ikinci ciltteki sanatçıların yarısı ilk ciltte var, ama ilk kitapta yer alan 26 isim yeni kitapta yok! Yani mesela Haluk Akakçe, Nancy Atakan, Hüseyin Çağlayan, Aydan Murtezaoğlu, Bülent Şangar, Hakan Onur arada elenmişler! Yani aradan geçen 10 yılda değerlerini toptan kaybetmişler, öyle mi? Bu kadar “olsa da olur, olmasa da olur” sanatçılar idi iseler ilk kitaba neden konuldular? Veya güncelliklerini mi kaybettiler?? Hangi kritere göre? Öte yandan 50 adet sanatçı, her iki kitapta var! Demek onlar assolist oluyor. Aralarında Halil Altındere dışında Erdağ Aksel, Nevin Aladağ, Vahap Avşar, Aslı Çavuşoğlu, Cengiz Çekil, Leyla Gediz, Genco Gülan, Gülsüm Karamustafa, Şükran Moral, Ferhat Özgür, Serkan Özkaya, Şener Özmen, Sarkis, Serhat Kiraz gibi isimler var. Sağolsunlar, ilk kitapta olmayan ama ikinci kitapta olan 51 sanatçı arasında ben de varım, rahmetli arkadaşım Hüseyin B. Alptekin de! Ama seçimler öyle yapılmış ki neredeyse, yalnız multi-medya ve kavramsal sanat yapan sanatçılar seçilmiş. Sorun yok, isteyen öyle bir kitabı da çıkarabilir. Ama o zaman adı “Türkiye’de Multi-Media/Kavramsal Sanat” olur, hatta o zaman bile sonuna “...’tan bir kesit” diye belirtmek gerekir (“Güncel Sanat” bulvarı üstünden giderek iz bırakmaya çalışanların çoğunluğu ilginç bir şekilde Kürt sorununa tek yanlı bakanlar, Ermeni soykırımı propagandistleri veya anti-Kemalist sanatçılar. Bu da gelecek için ayrı bir araştırma konusu olarak kalsın). “Çağdaş Sanat” diye bir kitap çıkarıp içine Adnan Çoker, Özdemir Altan, Devrim Erbil, Halil Akdeniz, Komet, Koray Ariş, Kemal Önsoy, İsmet Doğan, Yusuf Taktak, Mustafa Horasan, Hale Arpacıoğlu, Tomur Atagök, Mehmet Aksoy, Mehmet Güleryüz, Bubi, Mustafa Ata, Ömer Uluç, Hüsamettin Koçan, Haluk Akakçe, İrfan Önürmen, Denizhan Özer, Canan Tolon, Ahmet Oran, Esat Tekand, Ekrem Yalçındağ, Suat Akdemir, Bahri Genç, Ergin İnan, Kemal Seyhan, Server Demirtaş, Murat Germen, Mithat Şen, Sıtkı Kösemen, Ansen gibi buraya sığdıramayacağımız bir çok ismi koymamak, tarihi saptırmaktan başka bir şey değildir. Sanat dünyasının içinde olmayanların bazen anlayamayacağı sert ayrımlar vardır. Tual resmini ve sanatçılarını, düşman görecek kadar at gözlüğüyle bakmak, çağdaş bir insana yakışmayacağı gibi, “güncel” bir sanatçıya hiç mi hiç yakışmaz... Bu ilkel tavrı yabancı müzelerde gösterseler, alay konusu olurlar.
Belki hatırlarsınız, bu ülkede 80’li yıllarda, figür resmi ve soyutçular arasında traji-komik çağdışı bir kavga olmuş, konu dönemin gazetelerinin birinci sayfasına kadar taşmıştı. Şimdi ne ilginçtir ki, çağdaş tual sanatçılarına saldıran akademik figür sanatçılarla aynı hiddetiyle kavramsalcılar, multi-medyacılar da yine aynı hedefi reddederek çağdaş tual resmi yapan sanatçıları küçümsüyor veya yok sayıyorlar. Sonuçta şimdi bu kitaplarda tual resimleri de var mı? Var. Ama kesinlikle araya azıcık serpiştirilmişler. Yani en azından ana hattı tual resmi olan sanatçılar “seçilememiş”... Bu arada bir parantez daha açalım: Bu kavramsal ağırlıklı kitapta, eserler ve sanatçıların genel düşünce yapıları hakkında, sanatseverlere sunulmuş hiç bir veri yok. Yani sırf sanatçı isimleri ve eser görselleri var. Ama “bilgi” yok! Kavramsal sanatın tüm kavramları da birer sır olarak herhalde kitabın cildine gömülmüş!


SANAT TARİHİ, NASIL ÜRETİLİR, NASIL ÜRETİLMEZ!
Sevgili Halil Altındere, eski bir genç dostum. Sanat kariyerinin başında çok paylaşımlarımız olmuştur. Kendisine son hatırlatmam şu: Saydığımız mahsurların ötesinde, elenen veya yok sayılan sanatçılara üstünlük sağlamak için mi bu yayını çıkarıyor sorusu gündeme gelir. Hele kitabın adı bu kadar iddialı ve geniş kapsamlıysa... Sanat tarihi ürettiğini iddia eden bir insan, kişisel duygularını, cinsel tercihlerini, kişisel kızgınlık veya polemik tortularını, siyasal tercihlerini devreye kesinlikle sokamaz! Sanat tarihsel genel bir kitap, ırk, din ve ideoloji üstüne kendi kurulum mantığını inşa edemez. Bunun adı ırkçılık veya faşizm olur. Ama biri isterse “Kürt sanatçılar” veya “mavi saçlı sanatçılar” kitabı çıkartabilir, bu ayrı bir konu, özgür bir alan olur.
İnsanın kişisel kompleks, hırs, ihtiras ve gözü kararmışlıklarla girişeceği en son iştir sanat tarihi yazımı. Keşke, “Sevdiğim kavramsal sanatçılardan bir kesit” deseydi de, herkes rahat etseydi!


Burada diğer bir odaklanacak konu şu: Eleştirdiğim kitap çok şık bir yayın. Yani insanların ciddiye almaları için her şey mevcut. Ama içerik, bu sunum kalitesini ve de kitabın adını taşımaktan uzak. Aklıma geçenlerde izlediğim yabancı bir bilimsel program geldi: “Zihin Oyunları”. Sokakta durdurulan insanlar, kravatlı-takım elbiseli şık mikrofonlu sunucular, kendilerine hangi palavrayı anlatırsa anlatsın, onların karşısında ezilip bu deneyde her veriye inanıyorlardı. Herhalde bu kitap da, aynı mantıkla, sunum makyajıyla, içeriğin tutarsızlık ve affedilmez yönlendiriciliklerle dolu kargaşasını örtmeye çalışıyor.


Bir çift sözüm de kitaba imza atan ve ciddi birer isim olan yazarlara. Aradan 10 yıl geçmiş, kimi yazarların aynı yazıları konulmuş kitabın sözde gelişmiş yeni versiyonuna. Ama yeni yazı vermiş olanlar bile, bu yanlı seçimlere aracılık edip kendi güvenilirliklerini ateşe atmış.


Evet, her kitap, herkesi mutlu edemez. Ama burada abartılı bir tarihsel suiistimal söz konusu. Mesela
Hasan Bülent Kahraman’ın Aksanat’tan 2013’de çıkan “Türkiye’de Çağdaş Sanat” kitabının, çok daha objektif ve kapsamlı bir alan temsil ettiğini düşünüyorum. Altındere ve Süreyyya Evren, bu kitabı yakından inceleyerek, hiç bir klikin baskı veya tahakkümüne düşmeden, kuşaklar arası geçiş ve etkileşim alanlarına özen göstererek, Türk sanatının geçmişini ve uluslararası ilişkilerini de gözeterek , objektif bir kitap nasıl hazırlanır görsünler. Yoksa her kitapta herkes, eleştirecek noktalar veya eksikler bulabilir. Ama doğru ana hatları da kimse inkar edemez.


Sonuç mu? Tarihle çok yakından ilgilenmelisiniz. Ama devamlı şüpheci kalarak! Yoksa bu örneklerde olduğu gibi faka basarsınız. “Türk Çağdaş Sanatı”nı da öğreneceğiniz kitap, maalesef bu “Kılavuz” değil. Ortaya konan emeğe rağmen kitap, “Türk Çağdaş Sanatı”nı temsil etme yetkisinden tamamen uzak. Bu olgu, beni üzdü. Yadsınamayacak düzeyde polemikler getirecek olması da, kaçınılmaz bir sonuç...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.