"Killing Kennedy" filmi, Kennedy Suikasti'nin 50. yılının dolmasına az bir süre kala ortaya çıktı ve geçen pazar National Geographic'te yayınlandı. İçerik açısından ilginç olan bu film, ne yazık ki hem maddi hatalarla dolu, hem de tamamen yanlı olarak hazırlanmış: Projenin tek hedefi, 50. yılında hala Amerikan statükosunun dünyaya dayatmaya çalıştığı "tek katil kaçık Oswald" teorisini yeni kuşaklara aktarmak. Aynen iki yıl önce çıkan Stephen King'in romanı "22/11/63" gibi. Nefis bir dille yazılmış olan ve zamanda seyahat etme fikrini ele alan bu roman da maalesef sonunda raydan çıkıp Warren Komisyonu’nun "Oswald tek kaçık katil" teorisine destek vermek için kötü bir finalle bitirilmişti.
Bu hafta Cuma günü Piramid Sanat'ta açılacak sergim "Dünyayı Değiştiren 8 Saniye" ve Cumhuriyet'te yayınlanacak yazı dizim, olayın çok farklı boyutlarını gündeme getirecek ve Amerikan resmi dilinin hala özenle yaydığı bu propagandaları ve beyin yıkamaları yanıtlayacak. Peki ABD neden hala yarım asırdır ısrarla bu tutuculuğu resmi dilinde sürdürüyor? Çünkü aksi takdirde, 50 yıl önce Kennedy'nin sürdürdüğü büyük atılımlara karşı Dallas'ta bir "darbe" yapıldığı ve "Amerikan şahinlerine göre kabul edilemez bir devrimci olarak gördükleri asi Başkan'ın, halkı önünde "infaz" edildiği ortaya çıkabilir! İşte hala bu tehlikeye karşı "resmi Amerika" tetikte ve ister ünlü yazarlarını ister Hollywood'u bu konuda sürekli desteğe çağırıyor! Aynen merkez Amerikan basınının sürekli olarak bu "kutsal görevi" sürdürüp, "Oswald tek katil" hükmüne karşı öne sürülen her bakış açısını küçümsemesi gibi! Aksi takdirde "Amerikan Rüyası" tuzla buz olacak!
Peki dünya ve belki bugünün Türkiyesi bile, neden bu büyük "darbe"nin artçı şoklarını hala ödüyor? Yanıt çok net: ABD'yi çok farklı bir rotaya sokmaya çalışan Kennedy, ülkesindeki tüm tutucu güçleri çileden çıkarıyor. Özetle toparlarsak, Kennedy, siyah-beyaz ayrımlarına son veren iç yasaları çıkarmak için her riski alıp büyük adımlar atıyor. Vietnam Savaşı'nı büyümeden bitirip, Asya'dan çekilmek istiyor. Tüm Pentagon dayatmalarına rağmen, ne anti-Castrocu Kübalılar ve CIA'nin işbirliğiyle gerçekleştirilen "Domuzlar Körfezi" fiyaskosunda, ne de Küba Misil Krizi'nde, Küba veya Sovyetler'e karşı bir harp başlatma çılgınlığına girişmiyor. Amerika içinde petrol ve çelik imparatorluklarına ek büyük vergiler getirip, onları doğrudan karşısına almaktan çekinmiyor. ABD'de sendikacılığın güçlenmesi ve fakir halk kesimlerinin temel ihtiyaçlarının giderilmesi için en ısrarlı söylemleri geliştiriyor, ezilenin yanında yer alıyor. Bu arada baskılara karşı dile getirdiği şu yanıt var: "Biz dünya nüfusunun %6 sı olarak, kendi görüşümüzü çıkarlarımız uğruna dünyaya dayatamayız, buna hakkımız da yok". "Komünistlere yumuşak bakmak"la suçlanmasına rağmen Kruşçef ile giriştiği tarihi diyaloglarla "nükleer test yasağı" anlaşmasına 1963'de imza atıyor! Bir de üstüne üstlük, dile getirdiği şu dev "darbe" planı var: JFK, CIA'in kendi başına buyruk tavırlarına, yabancı topraklarda sözde ABD çıkarları için giriştiği darbe planlarına, işlediği cinayetlere artık katlanamıyor. "CIA'i tuzla buz edip, parçalarını da rüzgara savuracağım" sözünün bir Amerikan Başkanı’ndan çıktığını düşünmek inanılmaz gelmiyor mu size? Ama bununla da yetinmiyor JFK. 39 senedir FBI'ın başında olan Hoover'ı da karşısına alıyor ve 1964 seçimlerini de kazanınca, artık onun orada oturmayacağını herkes anlıyor.
Dünyada daha 1968 Kuşağı kırılması yaşanmadan önce, bu politikaları sürdüren, Amerikan standardlarına göre "fazlasıyla solcu" ve güçlü bir Başkan'a karşı bir darbe yapılması size sürpriz olarak geliyor mu? Çıkarları tehlikeye giren CIA'den Pentagon'a, FBI'dan büyük kapitalist şirketlere kadar, derin ve ırkçı ABD'nin tamamı, Kennedy'ye karşı sinsi bir işbirliğine giriyor. Gerisi bildiğiniz Dallas komplosu ve ondan daha ağır olarak gelen "örtbas etme"! Eisenhower'ın devir teslim töreninde özgürlük ve demokrasiye karşı bir tehlike olarak niteleyip Kennedy'yi uyardığı "Askeri Endüstriyel Yapılanma" işte bu savaşçı ABD'nin yükselen sesi.
Bugün içinde yaşamaya çalıştığımız coğrafyaya yapılanlardan tutun, o günlerden beri Vietnam, Şili, Orta Amerika ve Orta-Doğu'da yaşanan ABD savaş ve müdahalelerine kadar her biri, Kennedyler'in çizdiği rotanın tam tersinde seyreden bir başka çıkarcı ABD'nin dayatması. Şok sonuçları da, bugün ülkemizde yaşanan ağır dramlarda sürmeye devam ediyor. Bu nedenle "Dünyayı Değiştiren 8 Saniye"yi izleyin derim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.