29 Kasım 2013 Cuma

Dünyayı Değiştiren 8 Saniye 7

Amerikan Statükosuna ağır gelince...
Kennedy suikastında, tarihsel açıdan artık kimlerin tetiği çektiğinden çok, kimlerin bu infazı örgütlediği önemli!
►Kennedy’yi ortadan kaldırmak üzere örgütlenen “düzen çetesi”nin içinde hasbelkader yer almayan çıkar grupları bile, darbenin örtbas edilmesi için üzerlerine düşen görevi fazlasıyla yaptılar!
Ogün, TSBD’nin 6. katından ve Çimenli Tepe’den kimlerin ateş ettiğini hiçbir zaman tam öğrenemeyeceğiz. Öğrensek bile bunun ispatlı kabulünü göremeyeceğiz. Zaten komplonun parçası olduğunu itiraf eden Robert Easterling’e de diğerlerine de inanan olmadı. Bugün, insan beynine uzaktan benzeyen herhangi bir “şey” taşıyan herkes, Kennedy cinayetinin bir komplo ile oluştuğunu fazlasıyla görüyor. Tutucu düzenin borazanı ve sözcüsü olan Amerikan merkez medyasında hâlâ süren gülünç “Oswald tek katil, yaşasın sihirli kurşun” baskısına rağmen, hâlâ halkın yüzde 82’si Kennedy’nin komplo sonucunda öldürüldüğüne inanıyor. 
Konu artık, cinayetin bir komplo olup olmadığı değil, komploya kimlerin iştirak ettiğinden ibaret. Kennedy, başta Johnson ve Hoover olmak üzere, düzenin odaklarını tutan onca kodamanı tehdit ediyordu. 1964’te Johnson’ın ve Hoover’ın da Kennedy tarafından görevden alınacağı biliniyordu. 
‘Jack herkese karşı’ 
Kennedy’nin 1965’e kadar Vietnam’dan çekilme programı, Kruşçev’le sürdürdüğü barış diyalogları ve nükleer testleri yasaklayan anlaşması, büyük petrol ve çelik şirketlerine getirdiği ek vergi politikaları, sendikalardan yana koyduğu tavırlar, tabii ki kimilerini fazlasıyla ürkütmüştü. Bu listeye CIA’ya yönelik hakarete varan tehditlerini de eklediğimizde (“CIA’yı 1000 parçaya bölüp artıklarını rüzgâra savuracağım”) ortaya, “Jack, herkese karşı” düzeninde oynanan bir Amerikan futbolu görüntüsü çıkıyordu. Evet, Başkan çalışkan, güçlü, son derece karizmatik ve güvenilirdi. Dünyada onu destekleyen yüz milyonlarca insan vardı. Ama bu ABD’nin “büyükbaş”ları için hiçbir şey ifade etmiyordu. Sonuçta derin Amerika’yı köklerinden sallayan Kennedy, düzenin su başlarını tutanlar açısından çizmeyi aşmıştı. CIA destekli anti-Castrocuların “Domuzlar Körfezi” çıkartmasının Küba sahillerinde uğradığı fiyaskodan sonra Kübalı mültecilerin ve şahinlerin düşmanlığını kazanan Kennedy, 1962’de Küba Füze Krizi’nde Sovyetler’le nükleer savaşın limitine gelince, Kruşçev ile giriştiği açık ve gizli diplomatik girişimlerde son anda savaşı engellemeyi başardı ve puan kazandı. Sovyetler füzeler Küba’dan geri çekecek ABD’de Küba’yı istila etmeyecekti.  
Eisenhower Kennedy’yi uyarmıştı
Eisenhower
, 1961 Ocak’ta, görevi Kennedy’ye devrederken yaptığı konuşmada, hem selefini hem Amerika’yı “Military Industrial Complex”e karşı uyardı. Eisenhower’ın ikazı şuydu: Dünya’da artık durumlar değişti. Tabii ki ABD her yerde işi şansa bırakmadan kendi silah endüstrisini üretiyordu ve bu iyi bir şeydi. Ancak bu, hiçbir zaman Amerikan toplumunun temel değerlerinin önüne geçmemeliydi. “Ülkenin çok dikkatli olması, felaket derecede yerinden oynatılmış gücün kontrol dışı büyümesi sorununa karşı, bu bileşimin özgürlüklerimizi ve demokratik işleyişimizi tehlikeye atmasına izin vermemeliyiz” diyordu Eisenhower. Ama izin verenler vardı, hatta bunun bedeli ülke ve Kennedy’ler ötesinde, dünya için ağır olacaktı. 

Basın olayı seyretti 
Amerikan basını, yaşanan ağır dramın çarpıcı çelişkilerini -aynen Türkiye’de merkez basının yaptığı gibi- seyretmekle yetindi. Kendisine söylenen deli saçmalıklarına inanır gibi davrandı. İnsanların mahkûm olana kadar masum sayılmaları gerektiği kadar temel bir hukuk verisi, yok sayıldı. Burada bir “konsorsiyum” gibi el ele verip “çete”lerini kurarak, Başkan’a karşı açık bir darbe tezgâhlayıp Kennedy’ye, onu deli gibi seven halkı önünde bir infaz yapmışlar, böylece bozuk düzenden nasiplerini almaya devam etmişlerdi. 
‘Bu artık böyle sürmez’ 
Bu alçak komplonun parçası olmayan ama Kennedy’nin yok olmasından çıkar bekleyenler de, ister işadamı, ister polis, ister mafya olsun, kirli operasyonu örtbas etme konusunda sessiz çıkar birliğine girmişlerdi. “Bunun artık böyle süremeyeceğine” karar verenler arasında birbirine ideoloji ve çıkar ilişkileri açısından bağlı büyük başlar vardı ve Dallas, bu komplonun tohumunu öyle atmıştı.  
Ölüm kararı çoktan verilmişti
Silah endüstrisi, Pentagon temsilcileri ve Kennedy tehdidini ensesinde hisseden CIA’yı ve hatta belki mafyayı, şaşırtıcı bir dayanışmada bir araya toplayan bu buluşmalardan çıkan ilk karar, müsait ortamı beklemekti. Bu ortam Dallas olarak belirdi: Polisin ırkçı olduğu bilinen, toprak sahiplerinin her açılıma dur dedikleri derin petrol Amerikası’nın üssü, Kennedy’nin CIA’nın tepesinden uzaklaştırdığı Charles Cabell’in kardeşi Earl Cabell’in belediye başkanı olduğu o sıkıcı şehir... 
Sıra Başkan’ın o sıkı güvenlik zırhını gevşetmeye geldi. Genel bir haleti ruhiye içinde, polisler Başkan’ın güvenliğiyle ilgilenmedi, sokaklarda tehdit ilanları dağıtılan kentte, üstü açık arabanın korumasız şekilde gösteriş gezisine çıkmasına ses çıkarmadılar. 
Ardından da nihai olarak sıra işin “mekanik” kısmındadır yani oluşturulan olgun ortamda tetiği kimin çekeceğine. Anti-Castro grupların çerçevesinde gezinen Carlos MarcelloSantos Trafficante ve Sam Giancana gibi mafya patronları için bu zor bir görev değildir. Kennedy için özenle seçilen işbitirici, belki söylentilere bakılırsa Fransız Jean Souetre veya Michel Victor Merz veya bir Kübalı olabilir; fark etmez. Artık ok yaydan çıkmıştır ve o isim bir teknik detaydan ibarettir. 
Bir yalan, ne kadar büyük olursa, o kadar inanan çıkar. Bunu zaten ülkemizde de yakından bilmiyor muyuz? 
Kurşunlar hedefe ulaşır ulaşmaz, ahlar vahlar arasında süpürülen deliller, yok edilen izler, kurgulanan senaryolar başlar. Sahte polis rozetleri, ajan kimlikleri devreye sokulur. Tüfeklerin adı, mermilerin çapı değişir. Otopsi fotoğrafları, raporları yeniden tasarlanır. En tepeden “Yeni Beyaz Saray”dan en alt kademedeki polis memuru veya FBI ajanına kadar inilir ve “durumu toparlama” işlemi tamamlanır.  
‘Ben bir Günah keçisiyim’
Kennedy’e tahminimce 6-7 kurşun atıldı. İlki TSBD 6. kattan geldi ve arabayı ıskaladı, kaldırım sekmesi sonucu James Tague’in yanağını çizdi. 2. kurşun Çimenli Tepe’den atıldı ve Başkan’ı boğazından vurdu. 3. kurşun yine TSBD’den atıldı ve Connally’yi sağından soluna dönerken sırtından vurdu. 4. kurşun TSBD 6. kattan atıldı ve Kennedy’yi kıvranmaya devam ederken sırtından vurdu. 5. kurşun Çimenli Tepe’den geldi, Connally’nin bileğine ve oradan da baldırına girdi. 6. ve son kurşun ise Çimenli Tepe’den atıldı ve Başkan’ın kafatasının sağ tarafına önden girerek beynini dağıttı. 5. kurşun dışında Connally’nin diğer bacak yarası farklı bir kurşundan geldiyse veya ıskalayan başka kurşun varsa bu rakam 7 veya 8’e çıkabilir. 
Oswald, üzerine farklı kimlikler yükleyerek yanıltıcı izler bırakan bir üçlü casus oluveriyor. Anti-Castrocu grupların içinde de yer alan Oswald, o gün silahını sabahtan binaya sokup belki katillerden birine teslim ediyor. 6. katta 2 kişi gören birçok şahit var. Kendisi ise şayet katılmadıysa, olayı seyredeceğine bu kadarına cesaret edemeyip 2. kat kafeteryasında sakin kalmaya çalışarak sonucu bekliyor olabilir. Olay yaşandıktan sonra okların kendine çevrildiğini hissettiği anda can havliyle polis Tippit’i öldürüp öldürmediğini bilmiyoruz. Ama büyük ihtimalle, “Ben kimseyi öldürmedim, sadece bir günah keçisiyim!” derken doğruyu söylüyordu. Çünkü bu kadar kritik bir görev, profesyonel bir iz karıştırıcı, binbir surat bir casusa değil, işi bu olan profesyonel bir tetikçiye verilebilirdi ancak!  
Farklı gerekçeler ve bağlantıları
Komploya dair yapılan beyin fırtınalarında iki gerekçe daha söz konusu oluyor: İlki Kennedy’nin Haziran 1963’ten itibaren “para” konusunda büyük bir devrime imza atarak 11110 No’lu genelgeyle yeni bir sisteme geçiş sağlaması. Buna göre Fed aracılığını kullanmadan, yetkiyi devlet hazinesine transfer edip paranın üzerine de gümüş sertifikaları baz alarak “United States Note” yazarak bir çeşit “borçsuz” dolar birimini yaratıp sistemi elinde tutan büyük kapitalist aileleri devreden çıkarmak istemesi, önemli bir “gerekçe” olabilir. Ölümünden hemen sonra “Kennedy bills” olarak adlandırılan 4.3 milyar doların hepsi piyasadan geri toplandı ve hiçbir açıklama yapılmadan imha edildi. Fed’in, başta Rothschild’ler olmak üzere bazı para babası Musevi ailelerin elinde olması, büyük kapital ve Kennedy cinayeti arasında ilişkiler kurulmasına neden oldu. İsrail bağlantılı ikinci spekülasyon ise Kennedy’nin İsrail’in bir atom bombası geliştirerek Ortadoğu’ya bu tehdidi taşımasına karşı durması. New Orleans Başsavcısı Jim Garrison’ın Clay Shaw’a karşı açtığı davayı hatırlarsak Shaw’un yönetiminde olduğu karanlık Permindex şirketinin ana hissedarları arasında “Banque de Crédit International of Genova”nın kurucusu olan ve Mossad’la ilişkisi bilinen Tibor Rosenbaum oluşunun akla getirdiği “gri olasılıklar” var. Dolayısıyla cinayete Mossad’ın da destek vermiş olabileceği de konuşulanlar arasında.
Devrimci bir başkan Kenndy
Katiller Dallas’ta ıskalasalar veya vazgeçseler, başka bir yerde onu yakalardı çünkü JFK, ABD’nin kaldıramayacağı devrimci bir başkandı. Atatürk’e hayranlığı da bilinen JFK, devrimci, barışçı, uzlaşmacı kimliğiyle kafamızdaki “ABD Başkanı” imajıyla alakası olmayan bir profil çiziyor. Yaşasaydı ne Vietnam Savaşı büyüyecek ne de büyük ihtimalle Şili’de Allende’ye karşı bir darbe yaşanacaktı. ABD’nin emperyalist çizgisi Kennedy cinayeti üstünden adım adım bugüne geldi ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu coğrafyayı tehdit eden bir canavar halini aldı. Kennedy yaşasaydı, belki bizler de tamamen farklı bir dünyada yaşayacaktık... 
ABD’nin bugün bile bu “darbe”yi hâlâ örtbas etmek için harcadığı enerji, zaman ve para hayret verici!  
BİTTİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.