6 Ağustos 2013 Salı

SİLİVRİ'DE "ALLA TURCA BAĞIMSIZ YARGI" / Bedri Baykam / 6 Ağustos 2013 tarihli Cumhuriyet makalesi..



          Silivri'de dün hukuk adına yaşananlar, Türkiye'nin, hatta dünyanın tarihine arka sayfasından girecek büyük bir dramdı. Bu ağır senaryonun en kabul edilemez kapanış safhasında, bu duruma öyle bir hafif komedi eklendi ki, o "kurşun gibi ağır" havanın ortasında, bin bir engel, barikat ve bürokratik çelmeyi aşmış gazeteci, milletvekili ve avukat grubu, alkışlar arasında "bravo"ları saydırarak gülmekten kendilerini alamadılar! Silahı, itirafı, hatıra fotoğrafı, video kaydı, elle tutulur kanıtı, hiçbir şeyi olmayan bu çook büyüüük davada bir suç bulabilmek  gerekiyordu. Bu kapsamda Ergenekon'a eklemlenmeye çalışılan "Danıştay Cinayeti"nin ana iki faili Alpaslan Aslan ve Osman Yıldırım’dan, Aslan iki kere ağırlaştırılmış müebbet alırken, Yıldırım Cumhuriyet’in bombalanması ve Danıştay gibi taşıdığı iki koca kamburdan beraat etti ve “minör" suçlarla dosyası alelacele kapatıldı! Hakimin sözlerine inanamadım. Kararları okumaya, yangından mal kaçırır gibi anlaşılması imkansız bir hmmlama dizisi eşliğinde jet gibi başlayan Hakim grubu, bu akıl almaz finalle kapadı günü!
           Olan bitenleri detaylı bilmeyen insanlar zannederler ki, bu vahşi cinayeti işleyenler, ya gençliklerinde CHP veya İP’te yer almışlar, ya da bu partiler veya Atatürkçü dernekler tarafından finanse edilmişler... Ne gezer? Danıştay’ın saygın üyesini yok edişin arka planında, malum gazetenin hedef göstermesi, cinci hoca takımlarıyla üfürük temasları, okunduğu için tetiği çektikten sonra görünmez olacağına inanan bir Aslan ve laik Türkiye aleyhine işlendiği her aşamada itiraflar olan bir cinayet! Ve tüm avukatların "insan içine çıkamaz" hale getirdikleri iddialarla en alakasız, gerçekötesi varsayım ve "yaratım"larla Ergenekon tertibine bağlanan bu ölüm, dün de ülkenin en saygın Atatürkçü gazeteci, siyasi ve askerlerini vurmayı başardı.
Dün duruşmadan önce Balbay, Mustafa Mutlu'nun "her yer gelincik tarlası gibi, herkes sizinle" sözlerine yanıt verirken "buluşmamızı engellemeye çalıştılar ama başaramadılar. Yine beraberiz. Hiçbirimiz hepimizden güçlü değiliz" diye yanıtladı. Herhalde üzerine daha çok konuşacağımız bu acı dolu günün dışında, bir ek yorum yapmam lazım: Hiç kimse gücenmesin ama, soruyorum, Türkiye neden bu hallere düştü? Durup dururken mi? Yoksa 12 Eylül sonrası, önce Ecevit, ardından Baykal-Karayalçın yüzünden birleşmeyen siyasileri yüzünden mi? Solu alternatif olmaktan çıkarıp, siyasetin eksenini 40 puan sağa kaydıran sorumsuzlar yüzünden mi?
Ama geçmişi suçlayarak da kurtulamıyoruz bu tıkanık durumdan! Peki şimdi içine düşürüldüğümüz bu derin çukurdayken işte önümüzde üç seçim duruyor. Soruyorum, peki geçmiş hatalardan ders alıp, "ben o partiyi sevmem, ben CHP’ye ölsem oy vermem, ben sosyalistlerle küçük partilerle işbirliği yapmam, bana layık parti yok, ben başkayım, en iyi ideoloji bizde, gerisi gitsin öte" demeye devam edecek misiniz? Yoksa haksız yere müebbete mahkum edilmiş Özkanların, Perinçeklerin ve gazetecilik kariyeri söndürülmeye çalışılan Balbayların hatırına artık bu deli saçması ayrılıkçılığa son verecek misiniz?
Demokrasi kelimesi, Türkiye’de artık yalnız AKP’nin “ileri demokrasi” komedyası için ağza alınabilen anlamsız bir kelime. Onun dışında hiçbir şey ifade etmiyor. “Vatandaş muhbir kutuları”, Hükümetin en son Zihni Sinir Projesi. Yani uzun lafın kısası Ergenekon ve Balyoz’dan yakın tanıdığımız “prefabrike”, sanal-hormonlu üretim ve kılıfı bile uydurulmamış sözde kanıtlar, bu sefer ister mahallenin delisi, ister kıskanan komşu hiç farketmez, malum odaklar tarafından her an devreye sokulabilecek.  İşte gerçek bağımsız yargı budur artık, 21. yüzyılın “Allaturka” yargısı: Hukuktan, vicdandan, mantıktan, akıldan “bağımsız”, kendi başına buyruk bir yargı türevi! Kim demiş evrim yok diye? Mesela dün Silivri’de yaşanan “yakınların ve izleyicilerin alınmadığı karar duruşması” skandalı devreye sokulurken bu “ucube” skandalı açıklamak İstanbul Valisi’ne düştü. Bu açıklamanın ertesi gününde de “İleri demokrasi” bu sefer Silivri duruşması için kendisine “tehlike” olarak algıladığı, İşçi Partisi, Aydınlık ve Ulusal Kanal’a, TGB'ye baskınlar düzenleyip, keyfi gözaltılar gerçekleştirdi. Bundan daha pratik ve hızlı spontan kararlar alarak ilerleyen bir bağımsız yargı ve iktidar işbirliği  duydunuz mu? Her gün kanunları ilerlerken gereksinim oldukça değiştiren,  o anda yoktan var eden başka ülke var mı dünyada?
Bu ağır sonuç, bize yalnız büyük mücadelenin en yoğun şekilde bugünden itibaren tekrar başladığını işaret ediyor, başka şeyi değil.

Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.