Öncelikle bugün evrensel işçi haklarını kullanarak sokaklarda demokrasi, emek ve anti-emperyalist duruş için yürüyen yüz binlerce işçiye buradan da bin selam gönderiyoruz! Onlara Türkiye’nin atar damarları, en saygın neferleri olarak hakettikleri saygıyı herkesle beraber göstermeye mecburdur. Bugün kalbimizle beraber onlarla olacağız.
Cumartesi günü Ankara’da Milli Anayasa Forumu’na katıldım. Dev bir toplantı düşünün; ülkenin en kritik konuların iktidara karşı soldan ve sağdan yükselen sert seslerin dalgalandığı bir salon. Ne beklersiniz normal bir ülkede? Hele o salonda “Anayasa tartışmaları” masaya yatırılıyorsa, en azından yüzlerce muhabir ve kameranın birbiriyle yarışması gerekir değil mi? Ne gezer! Medyamız kendi puslu kulelerinde masanın altına saklanmış zavallı maaş alıcılardan oluşan bir erksizler birliği durumunda. Korku dağları sarmış. İktidar korkusu, patron korkusu, işsizlik korkusu… Hatta kimi Altan ailesi ferdi gibi, yıllarca “hizmet ettikleri” malum kesimlerce infaz edilme korkusu… Hepsinden utanıyorum. 2000’den fazla yurtseverin doldurduğu Yenimahalle Belediyesi Nazım Hikmet Kültür Merkezi’ndeki salonundaki muhteşem coşku görülmeye değerdi. Kemal Alemdaroğlu, Yekta Güngör Özden ve Hüsamettin Cindoruk’un ön ayak oldukları, Türkiye’nin dört bir köşesinden memleket sevdalılarına ciddi bir heyecan dalgası yaşatan bu büyük girişim, AKP’nin oldu-bittiye getirmek istediği “Yeni Anayasa” dayatmacılığına karşı şu anda var olan tek somut tepki. Yoksa konu TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in yönlendirdiği malum “sivil” örgütlere kalsa, iktidarın hazırladığı cümlelerin daha da makyajlanmasının ötesine geçilemezdi!
Hüsamettin Cindoruk, bunun bir “Parti hareketi” değil, Atatürk’ün milli davasının devamının bir dayanışması olduğunu hatırlattı: “Eskiden burada bulunan insanların farklı siyasi partilerden olmasının bir önemi kalmadı.” Yekta Güngör Özden, “Anayasa suçlusu bir hükümet nasıl Anayasa yapabilir?” sorusunu gündeme getirdi. Hazırlanan Anayasa’nın bir kuşatma hareketi olduğunu, aydınlık getiremeyeceğini, ışığımızın Atatürk olduğunu haykırdı! Şahin Mengü, tezgahın ‘Sevrciliğini’ hatırlattı herkesin bu hazırlığı lanetlemesi gerektiğine işaret etti. İP adına Ferit İlsever,” Her yerden gelip Atatürk’te birleştik” diyerek vurgusunu yaptı. MHP Milletvekili Özcan Yeniçeri olaya espriyle yaklaştı: “Andımızda şayet ‘ne olduğum belirsiz, ne isterseniz yaparım, kudretim damarlarımda değil Obama’da denilseydi problem olmazdı”. Eski Bakan Ufuk Söylemez “Hem Atatürkçü, hem Sorosçu, hem TESEV’ci olunmaz” dedikten sonra ideolojisiz Anayasa bulunmadığını, Anayasaların siyasi metinler olduğunu hatırlattı. Sıra bana geldiğinde, Sanatçılar Girişimi’nin selamlarını ve sağlam duruşunu aktardım. Parlamento’daki muhalefet partilerinin, bu sözde “Uzlaşma Komisyonu”na katılıp, hangi mucizeyle 12 Eylül referandumuyla yargıyı Adalet Bakanlığı’na bağlamış bir iktidardan demokratikleşmeyi bekleyebildiklerini sordum. Bu “meşrulaştırma”nın iktidar tarafından nasıl kullanılacağını hatırlattım ve ilk dört maddeyi “darbe yapmış” gibi değiştirmeye kalkanların “sivil darbe” iddialarını teyit etmeye mi çalıştıklarını gündeme getirdim.
Pazar akşamı Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun önünde, Sanatçılar Girişimi’nden Ataol Behramoğlu ve Orhan Aydın’la beraber tiyatroları dağıtmaya çalışan iktidarın saldırısına karşı direniş hakkını kullanan tiyatrocu dostlarımıza ve sözcüleri Orhan Alkaya’ya destek verdik. Türkiye’nin yaratıcı insanları, şarkılar söyleyerek, ateşler yakarak, konuşmalar yaparak dayanışmalarını ortaya koyuyorlardı. Aralarında belli ki bazı –umarım- pişman “Yetmez ama Evet”ciler de vardı…”Zararın neresinden dönseler kârdır” diye düşündüm! Türkiye’de siyasetin ne seviyelere düştüğünü anlamak için, şu iki cümleyi kıyaslamak yeter: “Efendiler, hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta reis-i cumhur olabilirsiniz, fakat sanatçı olamazsınız.”… Bir de şu satırlar: “Despot aydınların bize nasıl akıl vermeye kalktığını görüyor ve belki biraz ağır olacak bu ifade ama, o zavallılara acıyoruz”…
Konular farklı durabilir: 4+4+4, veya tiyatrolarla savaş, işçilere-öğrencilere dayak, gaz veya Suriye ile savaş çığırtkanlığı ve tabii her şeyin kılıfı olan “Yeni Anayasa”. Aslında hepsi aynı! Konumuz emperyalizmin desteklediği rejim değişikliğini, ülkeyi oldu-bittiye getirerek uygulayanların telaşlı ve hukuksuz “yaptım-oldu” dayatmaları! Şikayetiniz mi var efendim? Buyrun er meydanına!
Cumartesi günü Ankara’da Milli Anayasa Forumu’na katıldım. Dev bir toplantı düşünün; ülkenin en kritik konuların iktidara karşı soldan ve sağdan yükselen sert seslerin dalgalandığı bir salon. Ne beklersiniz normal bir ülkede? Hele o salonda “Anayasa tartışmaları” masaya yatırılıyorsa, en azından yüzlerce muhabir ve kameranın birbiriyle yarışması gerekir değil mi? Ne gezer! Medyamız kendi puslu kulelerinde masanın altına saklanmış zavallı maaş alıcılardan oluşan bir erksizler birliği durumunda. Korku dağları sarmış. İktidar korkusu, patron korkusu, işsizlik korkusu… Hatta kimi Altan ailesi ferdi gibi, yıllarca “hizmet ettikleri” malum kesimlerce infaz edilme korkusu… Hepsinden utanıyorum. 2000’den fazla yurtseverin doldurduğu Yenimahalle Belediyesi Nazım Hikmet Kültür Merkezi’ndeki salonundaki muhteşem coşku görülmeye değerdi. Kemal Alemdaroğlu, Yekta Güngör Özden ve Hüsamettin Cindoruk’un ön ayak oldukları, Türkiye’nin dört bir köşesinden memleket sevdalılarına ciddi bir heyecan dalgası yaşatan bu büyük girişim, AKP’nin oldu-bittiye getirmek istediği “Yeni Anayasa” dayatmacılığına karşı şu anda var olan tek somut tepki. Yoksa konu TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in yönlendirdiği malum “sivil” örgütlere kalsa, iktidarın hazırladığı cümlelerin daha da makyajlanmasının ötesine geçilemezdi!
Hüsamettin Cindoruk, bunun bir “Parti hareketi” değil, Atatürk’ün milli davasının devamının bir dayanışması olduğunu hatırlattı: “Eskiden burada bulunan insanların farklı siyasi partilerden olmasının bir önemi kalmadı.” Yekta Güngör Özden, “Anayasa suçlusu bir hükümet nasıl Anayasa yapabilir?” sorusunu gündeme getirdi. Hazırlanan Anayasa’nın bir kuşatma hareketi olduğunu, aydınlık getiremeyeceğini, ışığımızın Atatürk olduğunu haykırdı! Şahin Mengü, tezgahın ‘Sevrciliğini’ hatırlattı herkesin bu hazırlığı lanetlemesi gerektiğine işaret etti. İP adına Ferit İlsever,” Her yerden gelip Atatürk’te birleştik” diyerek vurgusunu yaptı. MHP Milletvekili Özcan Yeniçeri olaya espriyle yaklaştı: “Andımızda şayet ‘ne olduğum belirsiz, ne isterseniz yaparım, kudretim damarlarımda değil Obama’da denilseydi problem olmazdı”. Eski Bakan Ufuk Söylemez “Hem Atatürkçü, hem Sorosçu, hem TESEV’ci olunmaz” dedikten sonra ideolojisiz Anayasa bulunmadığını, Anayasaların siyasi metinler olduğunu hatırlattı. Sıra bana geldiğinde, Sanatçılar Girişimi’nin selamlarını ve sağlam duruşunu aktardım. Parlamento’daki muhalefet partilerinin, bu sözde “Uzlaşma Komisyonu”na katılıp, hangi mucizeyle 12 Eylül referandumuyla yargıyı Adalet Bakanlığı’na bağlamış bir iktidardan demokratikleşmeyi bekleyebildiklerini sordum. Bu “meşrulaştırma”nın iktidar tarafından nasıl kullanılacağını hatırlattım ve ilk dört maddeyi “darbe yapmış” gibi değiştirmeye kalkanların “sivil darbe” iddialarını teyit etmeye mi çalıştıklarını gündeme getirdim.
Pazar akşamı Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nun önünde, Sanatçılar Girişimi’nden Ataol Behramoğlu ve Orhan Aydın’la beraber tiyatroları dağıtmaya çalışan iktidarın saldırısına karşı direniş hakkını kullanan tiyatrocu dostlarımıza ve sözcüleri Orhan Alkaya’ya destek verdik. Türkiye’nin yaratıcı insanları, şarkılar söyleyerek, ateşler yakarak, konuşmalar yaparak dayanışmalarını ortaya koyuyorlardı. Aralarında belli ki bazı –umarım- pişman “Yetmez ama Evet”ciler de vardı…”Zararın neresinden dönseler kârdır” diye düşündüm! Türkiye’de siyasetin ne seviyelere düştüğünü anlamak için, şu iki cümleyi kıyaslamak yeter: “Efendiler, hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta reis-i cumhur olabilirsiniz, fakat sanatçı olamazsınız.”… Bir de şu satırlar: “Despot aydınların bize nasıl akıl vermeye kalktığını görüyor ve belki biraz ağır olacak bu ifade ama, o zavallılara acıyoruz”…
Konular farklı durabilir: 4+4+4, veya tiyatrolarla savaş, işçilere-öğrencilere dayak, gaz veya Suriye ile savaş çığırtkanlığı ve tabii her şeyin kılıfı olan “Yeni Anayasa”. Aslında hepsi aynı! Konumuz emperyalizmin desteklediği rejim değişikliğini, ülkeyi oldu-bittiye getirerek uygulayanların telaşlı ve hukuksuz “yaptım-oldu” dayatmaları! Şikayetiniz mi var efendim? Buyrun er meydanına!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.