Hayret bir şey… herkes harıl harıl seçime hazırlanırken, kardeşim Balbay Silivri’de kurulduğu yerde kalkmış Roman yazmış! Olacak şey mi bu? Millet seçim-geçim diye yanıp tutuşurken Balbay, yıllardır oralarda rahat yaşamanın keyfiyle, kendini gerçek üstü romanlara vermiş! Hay Allah iyiliğini versin Mustafacım, yakıştı mı senin gibi aydına? İnsan bu dönemde, hukuk- mukuk-guguk yazar!
Peki ya bana ne demeli? O kadar okunacak seçim hazırlığı, rapor, internet kavga-gürültüleri varken, ben de kalkıp işi gücü bırakıp çok lazımmış gibi o romanı okumaya zamanımı harcıyorum! Yani suçum herhalde daha büyük. Hadi kendimi tutamadım, bizim uçuk romanlara özenen Balbay’ın o “Demokrasi Tanrısı Zulümdar”ını okudum. Yahu seçimler kapıda, herkes “ne diyecek?” diye ağzımın içine bakarken, insan “Roman tanıtımı” yazısı yazar mı? Oluyor işte… Balbay öyle yaparsa, Baykam da böyle yapar! Başa gelen çekilir, kemerleri bağlayın “Zulümdar” dosyasını açıyorum…
Öncelikle sakın aranızdan bazı sivri akıllılar kalkıp bu okuduklarını içinde yaşadığımız Dünyanın bazı tanıdık bölgelerine uyarlayıp halt yemeye kalkışmasın. Bu düpedüz sürrealist roman ve mucidi de Balbay. Zaten kendileri de en başında bunu vurguluyor; kitabın ilk sayfasından önce şunları okuyabiliyoruz: “Bu kitaptaki olaylar gerçeği yansıtmamaktadır. Gerçek çok daha öte bir içerik taşımaktadır”. Anlaşıldı mı? O nedenle kalkıp, ukalalık taslamaya kalkmayın, ben peşinen söyleyeyim. Bu kitap bizim Balbay’ın o bilindik kelime üretme hastalığından da öte, bir yeni kaçık evren yaratma merakı üzerine bir zırvalamadan ibarettir. Çünkü dünyada böyle bir ülke o-la-maz! İşte buna rağmen “gerçek çok daha öte” ise burayı yorumsuz geçelim…
Efendim bu uydurma hikayede, Hepbaşkan diye bir adamcağız vardır. Hepbaşkan, uydurma ülkenin birinde, önce bir Hepbaşkan Ceza Yasası çıkarıp, elini rahatlatıyor. Ama yanlış anlamayın, bu rahatlamalar yalnız birkaç dakika süren cinsten. Hemen ardından daha da rahatlamak için bir “Delil ve Dava üretim merkezi” kuruveriyor. Hedefini de ortaya koyuyor: “ilk dört yılda devlete karşı hükümet olduğumuzu gösterdik, şimdi sıra devleti hükümetin emrine alma yöntemlerini geliştirmeye geldi” diyor. Hepbaşkan’ın bir de çok uyanık ve alkış tutucu bir Süperdanış’ı var. Hemen yorum yapıyor: “Elimizde bu hedef için çok önemli bir silah var. Adı Demokrasi” diyor… Gerçekten de o andan itibaren kitap boyunca her türlü traji-komik uygulama ve girişimin adı “Demokrasi” oluveriyor! Hükmün verilmesinden sonra davanın açılması, burada uygulanan yaratıcı yöntemlerden yalnız biri insanları korkutup, daha sonra kendilerine sığınmaya mecbur hale getirmenin tadı da dayanılmaz!! Bakın izninizle size her satırı derya kitaptan birkaç paragraf:
“Kimsenin hükümet neden toplumu endişeye sürüklüyor” sorusu sormasına izin verilmiyordu. Bunun yerine “Hükümetin adımlarından endişe duyanlar, bu endişeyi neden duyuyor, onlarda bir sorun mu var?” Sorusu gündeme getiriliyordu… Ülkede kendisini liberal olarak tanımlayan ancak Hepbaşkan’ın partisine ait olmayan aydınlar, yapılanları çılgınlar gibi destekliyordu. Oysa kimi ülkelerde olduğu gibi, devlet küçültülmüyor, küçük düşürülüyordu…
“Bunun yanında Hepbaşkan, basının “vicdani denge” adı altında “söz verildiği halde çözülmemiş sorunlar listesi” çıkarmasını “İstikrara ihanet” olarak görüyordu… Bazı durumlarda Hepbaşkan’ın soruya cevap vermesi daha uygundu. Bunun için özel soru sorucu gazeteciler vardı. Kamuoyunda sanki “ Hepbaşkan’a her an her soru sorulabilir” gibi bir hava da oluşturuluyordu.
Demokrasinin anketle sağlamlaştırılması: Anket de yapan ihale şirketleri… İhale gelecek yerden elbet anket esirgenmezdi. Anket gelecek yerden elbet ihale de esirgenmezdi.”Anket sonuçlarını önce bize yakın görünmeyen organlara sızdırın. Rakamlara karşı çıkıp esasında halkın desteğinin daha fazla olduğunu söyleyeceğim”
Yabancı gazeteciyle röportajdan: “İşte sizin sorularınız beni rahatsız edecek noktaya geldi mi, orada sizin soru sorma özgürlüğünüzden söz edilemez. Orada benim hakkımın gaspı, demokrasinin yara alması vardır… Demokrasi kaymak gibi asfaltta aracın tam gaz gitmesidir. Bunu engelleyen her şey zararlıdır. Örneğin biz icraat yaparken bunu eleştirmek, başarıyı engelleme suçuna girer… Ben varsam memleket var, yoksam yok! Ben Anayasayı yaptıktan sonra her şey gerçekten fani olacak!
Sevgili Balbay, sana haksızlık ediyorum… Her zerresi kana kana içilen bir romanı, köşemden ne kadar aktarabilirim ki? Açıp okusunlar onlar da, Aaaa kızıcam ama! Seçim-meçim stresinden uzaklaşmak için ilaç vallahi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.