AKP’ye karşı seçim kazanmak, Türkiye’de ancak CHP’nin toplu bir seferberlikle, hiçbir oyu “dışarı” kaçırmadan gerçekleştirebileceği büyük bir proje olabilirdi. Bu proje her şeyden önce, hangi toplum kesimlerine hitap etmek istediğini, gücünü nereden alacağını, sinerjiyi nasıl yaratacağını doğru tasarlamaya mecburdu. Bu konuda hesapların alabildiğine çarpık yapıldığı ise, ne yazık ki ortada…
Birincisi, “Yeni CHP” söylemi, geçmişten hatırlayacağımız “Yeni Sol” söylemi kadar antipatik geldi! CHP’nin, varoşların oylarını alma umuduyla türbana, çarşafa, Güney Doğu ödünlerine yönelmesinin bu kesimlerden ne kadar oy getirdiği (!) tartışılır. Ama ısrarla vurguladığımız gibi, AKP, AKP’ye benzemeye çalışarak durdurulabilir bir parti değildir. Merkez sağın bunu denerken yok olup gitmesi, bunun en büyük kanıtıdır. CHP’nin tarihi ittifaklarını ve yadsınamaz kritik adımlarını toptan ateşe atmış olmasının, 2. Cumhuriyetçi ve “Ilımlı İslamcı” yazar kadrolarını mutlu etmenin ötesinde bir faydası görülmemiştir. Hatta tersine, bu alkışlayan kadrolar “CHP’nin bu konuda daha da ileri gitmesini, toplumda ilerici (!) görünmek istiyorsa tüm Kemalist kalıntılardan kurtulması gerektiği” yönünde baskı yapmışlardır. Tarihte yerini almış büyük virajları, sırf bugünkü sahte demokrat moda akımlara göz kırpmak için yadsımak, CHP geleneğinde pek yeri olmayan adımlardır. Kaldı ki 2007 Cumhuriyet Mitingleri’nde alanları dolduran milyonlarca “seçmen”, sanki Nazlı Ilıcak ve Altan kardeşleri mutlu etmek için yaratılan “Yeni CHP” ideolojisine yakın durmayı aklına getiremeyecek kararlı Atatürkçülerin ezici çoğunlukta olduğu, alabildiğine homojen bir topluluktu. Direkt olarak CHP seçmeni veya sempatizanı olan büyük kitlenin, bu slogana sıcak bakmadığı gün gibi ortadadır. Buna rağmen CHP, bu dev gücü küstürme riskini düşünmeden, AKP’nin ideolojik alanına kayma yaparak, tüm seçim tartışmalarını dar bir ekonomik alana hapsetmiş, Atatürkçülük, demokrasi ve laiklik konularından uzak durmayı, olmazsa olmaz propaganda yöntemi olarak belirlemiştir.Referandum kampanyasında da yapılan benzer hataları hatırlatıp, “Atatürkçü oyları çantada keklik görmenin tehlikelerini” ısrarla bu nedenle vurgulamıştık. CHP’yi seçimde tek seçenek olarak göstermiş olmak, partiyi ikaz etme hakkını ortadan kaldırmaz.
Parti, her şeye karşın, kendi seçmeninin çaresizliğinden ve bu falsolara gözünü kapayacak olan çoğunluğundan güç alıp, yine de belki umulan şekilde %30’ları aşabilirdi. Ama tek yanlış adım ideolojik sapma olmadı. Aday olabilmek için görevinden istifa etmiş olan örgüt üyelerinin büyük çoğunluğu listelerde dışlandı. CHP, aydınlar arasından seçebileceği isimleri de parlamentoya taşımaya yanaşmadı. Tam tersine, ya halkın tanımadığı sürpriz isimler, ya da tarikatları olumlayan veya sağcı partilerden gelen transferler öne sürüldü. Partinin ister“Baykalcı” ister bağımsız, oy getirebilecek, toplumda güven uyandıran önemli isimleri, izah edilemez şekilde dışlandı. Dolayısıyla CHP seçimlere, kaygılarına yanıt vermediği ve hatta düşüncelerini dışladığı kitleleri göz ardı ederek, onları “Cumhuriyet Güçbirliği”nin cazibesiyle CHP’nin iddiası arasına sıkıştırarak, yani seçimlerde kendi bindiği dalı keserek işe girişti. Partinin tüm bu dezavantajlara rağmen iktidarın oy kayıplarıyla en azından %30’u rahatça geçeceği beklentisi egemendi. Ama zeminde yaratılan gereksiz toprak kayması ve dikilen ağaçların uyumsuzluğu sonucunda, evdeki hesap çarşıya uymadı. Haftaya CHP’nin bu dönemden itibaren ne yapması gerektiği üzerine yoğunlaşacağım…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.