Haber şöyle diyor: “CHP’de lider Kılıçdaroğlu’nun talimatı üzerine muhalifler hakkında disiplin incelemesi başlatıldı. CHP Genel Merkezi’nden 15 kişilik bir komisyon, muhaliflerin medyaya yansıyan açıklamalarını inceliyor”. Hemen komisyonu bilgilendireyim: Bu yazımdan önce, CHP’yi eleştirdiğim diğer iki yazımı gazete arşivinden alabilirler!
Normalde gündem, Haberal, Balbay, Alan ve Dicle’nin durumları ve atılması gereken ivedi ama kararlı adımlardı… İster Parlamentoya hiç gitmeme, ister yemin etmeme, CHP “zor, oyunu bozar” taktiğiyle tüm dışlanan Vekilleri Parlamentoya taşımayı tabii ki ana görevi bilmelidir. Ama ne var ki bunlara paralel sürrealist krizler yaratılıyor: Gürsel Tekin’in ardından, Kılıçdaroğlu da “Parti’yi eleştiren muhaliflerin sözlerinin araştırılıp disiplinin çalıştırılacağı” yönünde demeç verebildi. Bunu okuyunca, Partinin kaderine üzülüyorum. Şu aşamada CHP yönetimine söylenebilecek tek söz var: Ne siz bu lafları söylemiş olun, ne de biz duymuş olalım. Çünkü ciddiye alacak olsak, hepinizin toptan istifa etmesi lazım. Bunu da ülkenin konjonktürü kaldıramaz! Parti,“Yanlış anlaşıldı, biz o komisyonu da, Haberal ve Balbay’ın durumlarına destek olarak seçtik” deyip yola devam etsin…
Mayıs 2004’te ortaya konan “30’lar Bildirisi”nde Kılıçdaroğlu’nun da imzası vardı. O günlerde kendileri“Seçimli Olağanüstü Kurultay” isteyenlerin, bugün bu şekilde davranmaları düşünülemez! İkincisi, Kılıçdaroğlu’nun böyle bir geçmiş belgede imzası veya “CHP’de biat kültürü yoktur” şeklinde ( haklı) demeçleri olmayabilirdi. Konu, Parti kültürüdür. CHP de 1950’lerden günümüze, kendi demokratik yapısı içinde her türlü sert muhalefeti rahatlıkla taşımıştır. Dolayısıyla ortada salt bir siyasi eleştiri olduğu sürece, bu komisyona düşen”tek görev” kendini lağvetmektir. Bunun tersi, CHP’ye yapılacak en büyük kötülüktür. Sürekli olarak yıllarca en sert sözlerle eleştirilen Baykal, bu şekilde davransaydı, Partide üye kalmazdı!
CHP’de Kılıçdaroğlu yönetimi, Baykal döneminin mirasından söz ederek ortaya bahane koyamaz. Çünkü o zaman adama “kendinize güvenmiyor idiyseniz, yönetime geçmeseydiniz” derler. CHP seçimin hemen ardından yaşanılanları sorgulamayacaksa, bunu ne zaman yapacaktır? Ortada “fiili” bir durum vardır: Kılıçdaroğlu her yerde “Yeni CHP”den söz edebilmektedir. Bu büyük kararı Kurultay mı, yoksa Parti Meclisi mi aldı? Yoksa bu kadar şaşırtıcı sözler, “öylesine” birileri tarafından mı ortaya atıldı? Kamuoyunda ciddiye alınıyorsa, bu sözlerin sahibi gidip daha önce denendiği gibi yeni bir Parti kurabilirdi. CHP, ortaya bir cümle atılarak tarihinden soyutlanabilecek bir Parti değildi… Arınç ve Ilıcak gibi isimlerin “Yeni CHP’den söz edip, ardından yine Atatürk dönemi ve eski CHP’nin değerlerinden dem vuruyorlar, yoksa çok daha başarılı olurlar” deyip, sanki CHP iktidarı için formül öneriyor gibi (!) konuşmalarına, MYK kanabiliyorsa, bu vahim bir gaflettir. CHP AKP’lileşirse, Atatürk Cumhuriyeti biter. İzlenilen politikalarda, laiklik, Atatürk, sanata ve sanatçılara karşı yürütülen şiddet gibi konuları görmezden gelen CHP, olayı basit bir ekonomik tartışma boyutuna indirmiş, Cumhuriyetin temel değerlerini gündeme almamayı çok yaratıcı bir taktik olarak görmüştür! Bu görmezden gelinemez. CHP bu süreçte Fethullah övgüleri yapan, “Atatürk devrimlerinin bekçisi değilim” diyen insanları kadrosuna katabiliyorsa, ortada yanlış anlama da yoktur. Bunlar, daha önce Baykal döneminde yaşanan gerginliklerden çok daha ağır travmalardır. Bu ciddi rota kaybı, Partinin Atatürkçü seçmenleri ve Atatürk ilkeleriyle olan ilişkisini ve hatta Cumhuriyet’i ateşe atacak bir tehlikedir.
Sonuçta ister 650, ister 450 imza toplansın, CHP bu yaşananları sansürsüz olarak tartışmaya mecburdur. Tüm altyapısıyla birlikte Partiye geçen sene sunduğumuz “Demokratik Tüzük” çalışması, artık yeni bahaneler üretilmeden derhal devreye sokulmalı, Parti kapalı kapılar ardında vekilleri iki kişinin tespit ettiği ilkel görünümünden çıkmalıdır. Ortaya üzücü bir şekilde çıkan “Alevi-Sünni delege” ayrımı ise, CHP’ye hiç yakışmayan bir ortamdır. Nasıl aklıselimle bu seçimde CHP’ye koşulsuz destek istediysek, şimdi sıra, aynı CHP’nin kendini en cesur şekilde sorgulamasını talep etmeye gelmiştir… Konunun “Baykalcı” veya Savcı” olmakla ilişkisi “sıfır”dır.
Normalde gündem, Haberal, Balbay, Alan ve Dicle’nin durumları ve atılması gereken ivedi ama kararlı adımlardı… İster Parlamentoya hiç gitmeme, ister yemin etmeme, CHP “zor, oyunu bozar” taktiğiyle tüm dışlanan Vekilleri Parlamentoya taşımayı tabii ki ana görevi bilmelidir. Ama ne var ki bunlara paralel sürrealist krizler yaratılıyor: Gürsel Tekin’in ardından, Kılıçdaroğlu da “Parti’yi eleştiren muhaliflerin sözlerinin araştırılıp disiplinin çalıştırılacağı” yönünde demeç verebildi. Bunu okuyunca, Partinin kaderine üzülüyorum. Şu aşamada CHP yönetimine söylenebilecek tek söz var: Ne siz bu lafları söylemiş olun, ne de biz duymuş olalım. Çünkü ciddiye alacak olsak, hepinizin toptan istifa etmesi lazım. Bunu da ülkenin konjonktürü kaldıramaz! Parti,“Yanlış anlaşıldı, biz o komisyonu da, Haberal ve Balbay’ın durumlarına destek olarak seçtik” deyip yola devam etsin…
Mayıs 2004’te ortaya konan “30’lar Bildirisi”nde Kılıçdaroğlu’nun da imzası vardı. O günlerde kendileri“Seçimli Olağanüstü Kurultay” isteyenlerin, bugün bu şekilde davranmaları düşünülemez! İkincisi, Kılıçdaroğlu’nun böyle bir geçmiş belgede imzası veya “CHP’de biat kültürü yoktur” şeklinde ( haklı) demeçleri olmayabilirdi. Konu, Parti kültürüdür. CHP de 1950’lerden günümüze, kendi demokratik yapısı içinde her türlü sert muhalefeti rahatlıkla taşımıştır. Dolayısıyla ortada salt bir siyasi eleştiri olduğu sürece, bu komisyona düşen”tek görev” kendini lağvetmektir. Bunun tersi, CHP’ye yapılacak en büyük kötülüktür. Sürekli olarak yıllarca en sert sözlerle eleştirilen Baykal, bu şekilde davransaydı, Partide üye kalmazdı!
CHP’de Kılıçdaroğlu yönetimi, Baykal döneminin mirasından söz ederek ortaya bahane koyamaz. Çünkü o zaman adama “kendinize güvenmiyor idiyseniz, yönetime geçmeseydiniz” derler. CHP seçimin hemen ardından yaşanılanları sorgulamayacaksa, bunu ne zaman yapacaktır? Ortada “fiili” bir durum vardır: Kılıçdaroğlu her yerde “Yeni CHP”den söz edebilmektedir. Bu büyük kararı Kurultay mı, yoksa Parti Meclisi mi aldı? Yoksa bu kadar şaşırtıcı sözler, “öylesine” birileri tarafından mı ortaya atıldı? Kamuoyunda ciddiye alınıyorsa, bu sözlerin sahibi gidip daha önce denendiği gibi yeni bir Parti kurabilirdi. CHP, ortaya bir cümle atılarak tarihinden soyutlanabilecek bir Parti değildi… Arınç ve Ilıcak gibi isimlerin “Yeni CHP’den söz edip, ardından yine Atatürk dönemi ve eski CHP’nin değerlerinden dem vuruyorlar, yoksa çok daha başarılı olurlar” deyip, sanki CHP iktidarı için formül öneriyor gibi (!) konuşmalarına, MYK kanabiliyorsa, bu vahim bir gaflettir. CHP AKP’lileşirse, Atatürk Cumhuriyeti biter. İzlenilen politikalarda, laiklik, Atatürk, sanata ve sanatçılara karşı yürütülen şiddet gibi konuları görmezden gelen CHP, olayı basit bir ekonomik tartışma boyutuna indirmiş, Cumhuriyetin temel değerlerini gündeme almamayı çok yaratıcı bir taktik olarak görmüştür! Bu görmezden gelinemez. CHP bu süreçte Fethullah övgüleri yapan, “Atatürk devrimlerinin bekçisi değilim” diyen insanları kadrosuna katabiliyorsa, ortada yanlış anlama da yoktur. Bunlar, daha önce Baykal döneminde yaşanan gerginliklerden çok daha ağır travmalardır. Bu ciddi rota kaybı, Partinin Atatürkçü seçmenleri ve Atatürk ilkeleriyle olan ilişkisini ve hatta Cumhuriyet’i ateşe atacak bir tehlikedir.
Sonuçta ister 650, ister 450 imza toplansın, CHP bu yaşananları sansürsüz olarak tartışmaya mecburdur. Tüm altyapısıyla birlikte Partiye geçen sene sunduğumuz “Demokratik Tüzük” çalışması, artık yeni bahaneler üretilmeden derhal devreye sokulmalı, Parti kapalı kapılar ardında vekilleri iki kişinin tespit ettiği ilkel görünümünden çıkmalıdır. Ortaya üzücü bir şekilde çıkan “Alevi-Sünni delege” ayrımı ise, CHP’ye hiç yakışmayan bir ortamdır. Nasıl aklıselimle bu seçimde CHP’ye koşulsuz destek istediysek, şimdi sıra, aynı CHP’nin kendini en cesur şekilde sorgulamasını talep etmeye gelmiştir… Konunun “Baykalcı” veya Savcı” olmakla ilişkisi “sıfır”dır.