Dünyanın beynine koronavirüs ile
ilgili güncel bilgilerden başka hiçbir şey girmiyor.
Ezberlememize rağmen hala hastalığın belirtilerini bin kere
dinliyoruz. Her akşam, bilime olan inançlarıyla uykularından
çalarak beş saatlik programlara katılan profesörlere, siyasi
kavgalardan çok daha fazla önem veriyoruz. “40 yaş altı
tehlikede değil” diye ısrar eden biliminsanları mı haklı
yoksa tersini savunanlar mı? “Bu bir Amerikan laboratuar
virüsü” diyenler mi haklı yoksa bu teorilere “komplo
meraklılarının hikayeleri” olarak görenler mi? Yoksa
kimilerinin iddia ettiği gibi bu dev ilaç firmalarının arasındaki
farklı bir dünya savaşı mı? Peki “Şu kadar yıl önce
yayınlanan şu araştırmada, yaşanacaklar aynen yazıyordu”
diyenlere ne cevap vereceksiniz? Mesela, Hong Kong Üniversitesi
kaynaklı, 2007 tarihli Amerikan Microbiology Society yayınında
(beş biliminsanının adı var) geçen cümleler gibi: “SARS ve
koronavirüs tarzı virüslerin yarasalarda bulunması, Çin’de
egzotik memeli hayvanlar yeme kültürü ile birleştiğinde tam bir
saatli bomba haline geliyor.” İşte o saatli bomba, 4 ay önce
patladı.
TARTIŞILAN 5G-KORONA İLİŞKİSİ
Size şimdi aktaracağım konuyu
savunan biliminsanları da var, saçmalık olarak niteleyenler de…
Newsweek’te de anlatılan, Dr. Thomas Cowan’ın bu konuda yaptığı
konuşma etkileyiciydi. Kendisi virüslerin toksik hücrelerin
boşaltılması gibi olduğunu ve bunun bir çeşit zehirlenme
olduğunu iddia ediyor. Dünya’da büyük salgınların en çok
yeryüzündeki elektriklenmenin değişime uğradığı dönemlerle
ilişkili olduğunu hatırlatıyor. 1918 İspanyol Gribi’nin o
yıllarda Dünya’da yayılan radyo dalgalarıyla bağlantılı
olduğunu, 2. Dünya Savaşı esnasında yine Dünya’ya ilk defa
yayılan radarların yarattığı dalgaların salgınları
tetiklediğini, 1968’de Hong Kong Gribi döneminde Van Allen
Kuşağı’na uydular ve radyoaktif frekanslar yerleştirildikten 6
ay sonra yine salgın yaşandığını, insanlar zehirlenirken bunun
grip olduğuna inandırıldıklarını aktarıyor. Aslında ne
insanlarda ne de hayvanlarda bunun bir salgın olduğuna dair kanıt
elde edilemediğini, alınan vücut sıvıları paylaşıldığında
bile doktorlar tarafından “deneysel bulaştırmanın”
gerçekleşmediğinin tespit edildiğini aktarıyor. 1918’de de
Kansas City’den Güney Afrika’ya kadar bu hastalığın
yayılabilmesinin o dönemin ulaşım şartlarında bu dalgalar
dışında gerçekleşemeyeceğini hatırlatıyor. Şimdi 5G
döneminde de dramatik bir kuantum patlamasıyla Dünya’nın
elektrik akım veri düzeninin altüst olduğuna işaret ediyor.
İnsanoğlunun elektrikle çalışan varlıklar olmadığını karşı
tez olarak öne sürenlere de “O zaman EKG ve EEG sakın
çektirmeyin” diyor! 5G teknolojisinin ilk olarak Wuhan
kentinde yoğun olarak kullanıldığını hatırlatan Dr. Cowan,
yeryüzünün her tarafını kaplayan 20.000 uydu ve insanların
cebindeki akıllı cihazlarla yayılan radyasyonun başta suya büyük
zarar verdiğini ve insan sağlığının da bundan etkilendiğini
söylüyor.
Güney Kaliforniyalı bir ünlü
youtuber olan Dana Ashlie ise Dr. Cowan’ın özetlediği bilgilerin
nedenlerine iniyor, 5G-Koronavirüs ilişkisini irdelerken, önce su
ve ağaçların bu yeni teknolojik ilerlemeye mâni olduğunu
hatırlatıyor. Kullanıma geçmeye hazırlanılan 60 GHz frekansının
oksijen üzerine olan etkilerini sıralıyor. Öncelikle oksijenin
etkilenmesi ve her ilerleyen yeni dalgayla hızla dönerek
moleküllerin ısınması, onların üzerindeki elektronların dönme
frekansının değişmesi, ciğerinize doldurduğunuz oksijenin de
bundan ciddi olarak etkilenmesi, çünkü hemoglobinin bu yüzden
oksijeni vücuda, kana, beyne dağıtamadığını anlatıyor. Ama
ne ilginçtir ki bu kadar hayati ve “magnetobiyoloji” alanına
doğrudan etki eden bu olgu, ana haber bültenlerinde konu olamadığı
gibi, bu teknolojinin arkasında duran büyük şirketlerin hiçbiri
de bu yeni teknolojilerin insana potansiyel zararları konusundaki
araştırmalara fon akıtmıyorlar. Ashlie bir önemli bilgi daha
hatırlatıyor bize: Mesela yolcuları koronaya yakalanan Diamond
Princess yolcu gemisinin en övündüğü konu, onmilyonlarca
dolarlık dev yatırımla, yolcuların inanılmaz bir hızda internet
erişimine ulaşıyor olmaları! Daha vahimi, aralarında vakalar
çıktıktan sonra karantinaya alınan yolcuların sıkıntıdan
patlayarak cep telefonlarını daha da yoğun olarak kullanmalarının
olası sonuçları ve yeni hastalar!
Bu gemi dışında değişen
teknolojiyi yoğun olarak ilk kullanan ülkeler hangileri: Güney
Kore ve İtalya! Ne tesadüf!
Sonuçta oksijen ve solunum sorunlarına
bağlı kalp ritmi düzensizlikleri, dokulara yeterli kan gitmemesi,
hemoglobinin oksijeni dağıtamadığı (kalp dahil) kaslar, bunların
hepsi virüsün doğrudan bildiğimiz sonuçları... Ashlie
analizinin sonunda, daha az nüfuslu, tek merkezden yönetilen bir
dünya hedefleyen Bilderberg toplantılarına ve Rockefeller’ın
konuşmalarına atıfta bulunuyor. Hani Papa Francis’e bile “Keşke
dünya tek hükümetli olsa” dedirten meşhur çıkışların
alt katmanını oluşturuyor bunlar.
BİZE DÜŞEN…
Ben size
yukarıdaki bölümde kanıtlı bilimsel bir izahat yapmıyorum.
Zaten bu bu görüşleri rededen çok biliminsanı var! Ama bir başka
noktayı da hatırlatalım: Dünyanın önde gelen binlerce
biliminsanı, İsviçre’de, Amerika’da, Brüksel’de ve onca
başka yerde 5G teknolojisine doğayı koruma ve sağlık
nedenleriyle neden karşı çıktılar? Bu polemikler yeni değil.
Bize düşen, her birinden şüphe de etsek, bu pandemiğin
gerekçelerini korkmadan araştırmak, bazen ise şeytanın
avukatlığını yapmak. Amerika’daki biyokimyacı arkadaşım
Çelik Kayalar’ın bana, “Komplo teorilerine prim verme”
demesine rağmen bu tartışmaları dikkatinize sunmak istedim.
Çünkü bu gerekçelerin diğerlerinden daha elle tutulabilir
verileri taşıyabildiğini görüyorum. Acaba daha hızlı dosya
indirmek, daha mükemmel ötesi görüntülere ulaşmak için daha
neleri feda edeceğiz? Yapılan bu dev ötesi yatırımlar, yüz
binlerce baz istasyonu ve uydudan sanki “dönüş” mümkün mü?
Medyanın bir numaralı gelir kaynakları arasında yer alan bu
teknolojilere Dünya’nın herhangi bir noktasında “dur”
diyecek bir bağımsızlıktan söz edebilir miyiz?
Değerli dostlarım Fatih Terim ve Cenk
Renda, ünlü ünsüz, Türk ya da yabancı, bu hastalığa yakalanan
herkes için kahroluyorum. Lütfen mecbur kalmadan dışarı
çıkmayın. Kendinizi virüsten daha kurnaz sanmayın!