“Çifte
standart”, iktidarın yasaları, mantığı, hukuku, zaten kendi
yazdığı anayasayı hiçe sayarak artık toplumu alıştırdığı
yüz kızartıcı bir yaşam ve yönetim tarzının adı.
Cumhuriyet’in dünkü manşeti söylüyor bunu yine: “CHP
liderine ‘şerefsiz,
alçak’ diyen Bakan
Soylu’nun hakaretini ‘ifade
özgürlüğü’
olarak değerlendiren Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, ‘5
paralık adam’ diyen
Kılıçdaroğlu için fezleke hazırladı.”
Yine
AKP’li Başkan adaylarının oğulların taşımacılık
imparatorlukları hakkında tek bir soruya yanıt bulunamazken,
birden gündeme Mansur Yavaş’la ilgili alakasız iddialar
atılıyor. Tabii, anketler AKP adına alarm sireni çalmaya
başlayınca, bir hamle yapma zorunluluğu doğdu! O iddiaları zaten
duydunuz, Yavaş’ın bangır bangır verdiği yanıtları da
gördünüz, insan gülsün mü, ağlasın mı bilemiyor! Yavaş’ı
dolandırmaya çalışan %80 şizofren raporlu, çocuk istismarından
davalı olduğunu medyadan öğrendiğimiz, Yavaş’a bilerek “sahte
senet” veren, sahte ÖSYM sonuç belgesiyle hukuk fakültesine
kaydolmaktan 20 ay hapis cezası alan bir meczup, hemen “saygın
işadamı” tanımlamasıyla sunularak, AKP’nin Ankara kabusuna
yama edilmeye çalışılıyor! Aslında bu iddialar, yargıda ne
kadar etik, eşitlik kalmış, onu görmemiz için bir turnusol
kağıdı işlevi görecek!
KORKUTMA-SİNDİRME
TEHDİT POLİTİKALARI
Olay
o kadar tanıdık ki! İktidarın her alanda güçlüsü, yani
askeri, polisi, yargıyı, parlamentoyu, medyayı kontrol eden
kesimi, aynı zamanda en mağduru! Bir yandan gölgelerinden korkup
internetteki, sokaktaki her hareketten rencide oluyorlar, bir yandan
da gözdağı vermeyi ihmal etmiyorlar. Onlar hep mağdur, hep
panikteler! Bu da yetmiyor. Etrafı da korkutarak paniğe vermek en
büyük adetleri! “Oyunuzu
bize vermezseniz, ülkeyi karanlık ötesi günler bekliyor.”
Erdoğan,
geçen gün İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i resmen
hapisle tehdit etti: “Hanımefendinin
kaçacak deliği de yok. Çünkü o milletvekili de değil. Onunla
hemen hesaplaşacağız. Onun hesabı ağır olacak. Milletimiz
onlara sandıkta en büyük tokadı atacak. (…) Birileri şuan
cezaevinde süre dolduruyor, aynı yola sen de düşebilirsin”
Akşener’in yanıtı mert ve net: “Hapisse
hapis, ölümse ölüm. Bir adım geri atmak varsa fıtratımda,
kanım kurusun. (...) Elinden geleni ardına koyma!”
Bu
arada muhalif halk kesimlerine her gün küfür ediliyor:
“Teröristler,
illetler, zilletler...”
Savcılarımıza göre, herhalde bunlar serbest! Sanki halkın bir
yarısı, diğer yarısı onlara küfür etsin diye varlar!
Korku
dağları ne kadar sarmış biliyor musunuz? LGBT üyeleri yürüyüş
için toplanıyorlar, birden işgal kuvvetlerini bastırır gibi
panzerler, polisler, coplar devreye giriyor! 8 Mart Dünya Emekçi
Kadınlar Günü’nde herhalde hem kadınlardan hem de emekçilerden
korkuyorlar ki, paniği abarttılar.
KADINLARIMIZIN
“YÜRÜYEMEYİŞİ” VE EZAN İDDİALARI!
Her
gün dövülen, sövülen, öldürülen şiddete uğrayan, dayak
yiyen adeta kadınlar değil de kendileriymiş gibi, her yaştan
kadınımızı terörist yerine koyarak yine yolları kapattılar,
gaz sıktılar, düşman savar gibi dört koldan harekete geçtiler!
Tabii bir de taraflı-tarafsız, dindar-dinsiz, sağcı-solcu,
herkese pes dedirten bir olay yaşandı! Yandaş basın, uyanık bir
videocunun gecikmeli paylaşımından yola çıkarak hemen Taksim’de
en doğal haklarını kullanmaya çalışan kadınlarımızın
protestolarını “Ezanı
protesto etmişler!”
şeklinde devreye soktu! Biliyorsunuz din konusu, ülkeyi birbirine
düşürmek için seçilmiş en iyi silah haline dönüştürülebiliyor!
BİR
‘GAZETECİ’NİN YORUMLARI
Dün
bir arkadaşım meşhur 1.36 dakikalık videoyu ve konuyla ilgili
yorumlar paketini yolladı bana, sağ olsun. Karar Gazetesi’nden
Yıldıray Oğur’un bu yorumlarını ben orada olmadığım için
size aktarıyorum:
“Aslında
olayın yaşandığı saatlerde ve o gece boyu, aralarında
muhafazakar derneklerden başörtülü kadınların da olduğu
yürüyüşe katılan binlerce kişi, İstiklal’in Taksim girişinde
bu yaşananları gören on binlerce insandan bir teki bile sosyal
medyaya, kalabalığın ezanı protesto ettiğini, övünerek ya da
eleştirerek yazmamıştı. (...)
Yıllardır
ezanlar okunurken, binlerce gösterinin yapıldığı İstiklal
Caddesi’nde ‘ezan protestosu’ diye bir şey yaşanmamıştı.
Ezanın protesto edilmesi, görenlerin ve duyanların kayıtsız
kalmayacağı infial yaratacak bir olaydı. Ama o gece kimse böyle
bir olaydan bahsetmedi.
İşte
dolaşıma sokulan video bu sırada çekildi.
Zaten
video dikkatli izlendiğinde kalabalığın bu sırada “Yürüme
hakkımız engellenemez” diye slogan attığı da duyuluyor.
(...)
Bu görüntülerden hemen önce ve hemen sonra çekilmiş görüntülere
bakınca da protestoların ezandan önce ve sonra da sürdüğü
görülüyor.
Yani
yatsı ezanı o gece kalabalık kadın gösterici grubuyla polis
arasındaki gerilimin arttığı ve göstericilerin polisi protesto
seslerinin zirveye çıktığı bir sırada okunmaya başladı.
(...)
Dün, gösteriyi düzenleyen kadın dernek ve gruplarının ortak
resmi hesabından bir açıklama yapıldı.
Açıklamada
‘Şimdi de kalkmış ezana karşısınız diyorlar. Kimse
çarpıtmasın. Bizim isyanımız polis barikatına, kadınların
yürüyüşünü, #8Mart’ı engellemek isteyenlere...’ denerek
iddialar reddedildi.”
SONUÇ
LGBT
ve kadınlarımız müsterih olsunlar, çünkü yalnız değiller!
Bakın HARB-İŞ Sendikası’nın yürüyüşü de engellenmiş! Gel
de rahmetli Demirel’in “Yollar
yürümekle aşınmaz”
sözünü bile özleme!
Burada
hatırlattığımız her konunun özü aynı: İktidarın düşme
korkusuyla giriştiği anti-demokratik, hukuk anlayışından yoksun,
şiddet ve tehdide dayalı bir varoluş çabası! Temelinde sindirme
ve tüm bunlara karşın “bekaa” üzerinden girişilen bir
korkutma ve mağduriyet telaşı... Sorun şurada: Mızrak artık
çuvala sığmıyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.