Sayısız sebeple kabul edilemez. En
önemlisinden başlayalım: Burada ana hedef, sanılandan çok daha
üst bir noktaya saldırıdır. Ana konu, Atatürk’ün manevi
şahsiyetine yönelerek onun mirasının, arkasında bıraktığı
–resmi değeri olan vasiyet de dahil olmak üzere- her sözün, her
emanetin artık bir dokunulmazlığı kalmadığını, bunlara da bu
şekilde saldırılabileceğini gösterme çabasıdır. En önemli
gerekçe budur. İş Bankası hisseleri, yalnız bir semboldür.
Sonuçta oradan CHP’ye akan bir kâr payı, bir para yoktur.
Yönetim kuruluna 4 isim atama hakkından ibaret manevi ağırlıklı
bir ilişki. Her yerde yayınlandı: Hisselerin %40,2’si bankanın
çalışanlarına aittir, ki bu dünyada olağandışı bir sosyal
fenomendir. CHP payları %28,09, halkın sahip olduğu hisse senedi
piyasasında gezer senetler de 31,79’dur. Atatürk’ün
vasiyetinin diğer bölümlerinde, İnönü’nün çocuklarının
eğitim masrafları, kız kardeşi Makbule ve manevi kızı Sabiha
Gökçen’le ilgili yaşamsal bazı masraflar var. İş Bankası’ndan
gelen kâr payı ise Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’na
gidiyor. İşte herhalde birilerini deli eden ana konulardan biri de
bu!
İş Bankası’nın, bu hisse
ilişkisine rağmen CHP lehine siyasallaşmadığına dair çeşitli
anekdotları, İş Bankası eski Hukuk müşaviri dayım Ahmet Yalçın
bana aktardı:
—1970’li yıllarda CHP
iktidardayken, İş Bankası’nın Anadolu’da bir şube müdürü,
yerel bir gazetede Ecevit hakkında “Bu adam Karaoğlan değil,
karayılanmış” diyor. İş Bankası yönetimi kendisini
merkeze çağırarak kesinlikle bir daha böyle siyasal bir gaf
yapmamasını, İş Bankası’nın herkese ait bir halk bankası
olduğunu savunuyorlar. Sonuçta bu işinde başarılı müdür, bir
süre sonra daha büyük bir şubeye müdür olarak atanıyor. CHP
Genel Başkanı’na yaptığı hakarete rağmen!
—Bir başka yaşanmış hikaye de
Süleyman Demirel ile ilgili... 1970’lerin sonlarında Başbakan,
İş Bankası genel Müdürü Cahit Kocaömer’e “Sizden sonra
kimi genel müdür atayalım, siz de önerebilirsiniz?” diye
soruyor. Yanıt çok net geliyor: “Kimse İş Bankası’na
dışarıdan genel müdür atanamaz sayın Başbakan”. “Peki
atarsam ne olur?” diye soruyor biraz müstehzi bir edayla
Süleyman Bey. “İş Bankası, İş Bankalılarındır.
Atarsanız, 18.000 İş Bankası çalışanı işe gitmez. Bu riski
alabilir misiniz?”. Ve tabii o risk iktidar tarafından tabii
alınamadı!
—Kenan Evren, Genel Kurmay Başkanı
iken, çocuklarından biri İş Bankası’na girmek için gerekli
sınavı kazanamıyor. Bir personel bu “durumu” genel müdüre
aktarıyor. Yanıt yine çok net: “Sınavı kazanamayan İş
Bankası’na giremez, kimin nesi olursa olsun.” Ardından
Evren İş Bankası’na ayak basmamak için yıllarca direniyor. Ta
ki Celal Bayar’ın da katıldığı bir Kuruluş Yıldönümü’ne
gelmeye mecbur kalana kadar!
Bütün bunlardan çıkaracağımız
sonuçlar ortada: CHP’nin bırakın İş Bankası’ndan bir kâr
payı almasını, herhangi bir yönlendirici etki yapması bile pek
mümkün değil. İş Bankası’nda CHP Genel Başkanı’nın
etkisi yok, Başbakan etkisi yok, Cumhurbaşkanı etkisi yok, torpil
yok, saygı var. Yalnız ideal bir yönetim modeli, Türkiye’nin ve
halkın çıkarları var.
Şimdi bu konuda gereken ağır
tepkiyle, parlamentoda geri adım atılmazsa, bu hamle, Atatürk’e
karşı elde edilmiş ekonomik değil, kavramsal bir zafere
dönüşecek. Dikkat edin CHP’ye karşı demiyorum, Atatürk’e
karşı! Bu nedenle Erdoğan’ın “CHP’nin itirazı hiçbir
işe yaramaz” sözleri, iki parti arasındaki basit bir
rekabetin işareti değil. “CHP’de bu işi gereksiz uzattı”
diyebilecek sivri zekalara duyurulur..
CHP VE BELEDİYE ADAYLARI
Geçen hafta kimi CHP
milletvekillerinin kendilerini aday ilan etmesinin affedilemez
açgözlülüğünü gündeme taşımıştım. Hala umuyorum ki, bu
sevdadan vazgeçecekler!
Gelelim “Peki o zaman kimler aday
olsun?” sorusuna... Bana sorarsanız, tabii ki İSTİSNASIZ
HER YERDE tüm üyelerle önseçim yapılsın. Ama çeşitli
bahanelerle, bunu istemeyenler varsa, o zaman “hangi profilden
adaylar olabilir?” sorusunun yanıtını, örnekler üzerinden
verelim. Mesela halkın güvenini kazanmış eski bir milletvekili:
Kadir Öğüt. Veya genç ve şehir planlamacısı, (eski) Beşiktaş
İlçe Başkanı Sebahattin Öztürk. Mesela Türkiye Mimarlar Odası
Başkanı Eyüp Muhçu. Bana zaten Oda’nın başındayken bunu
yapamayacağını, ama ayrıca partilerimizi “çağdaş
şehircilik” konusunda çok arzulu görmediğini söyledi. Ben de
kendisini “Hedefimiz zaten partileri o noktaya çekmek değil
mi?” diye yanıtladım! Ya da mesela İzmir çevresinde sırayla
üç belediyeye aday olan pırıl pırıl gençler... Emir Cömert
Selçuk’a, Hakan Kılıç Narlıdere’ye, Övünç Demir
Torbalı’ya adaylar. Umarım kazanırlar! İnönü 1957’de genç
kurmaylarını 30’lu yaşların en başındayken milletvekili olmuş
olanlar arasından seçebildiyse, bugünkü yönetim de mesela bir
ilçe belediyesini, has partili böyle gençlerimize emanet edebilir.
Ya da kökten Atatürkçü bir kadın inşaat mühendisi Canan
Sezenler’e güven duyarak bir ilçe belediyesini bir sürprizle ona
verilebilir! Bu isimler arttırılabilir. Ortak noktaları,
faturasız, Atatürkçü ve çalışkan olmaları. Eski örnek bir
milletvekili, bir ilçe başkanı, bir STK başkanı, Gençlik Kolu
çıkışlı gencecik siyasetçiler, bir genç mimar kadın... Veya
tüm üyelerle her yerde önseçim! Ama lütfen artık “hep
bana-hep bana”cı abartılı egolu ve doymaz iştahlı mükerrer
isimleri bırakalım!
CELİLE TOYON’UN GECİKEN
“SÜPER-YILDIZ” STATÜSÜ
Geçen hafta sonu, Nedim Saban’ın
çok başarılı bir şekilde sahneye koyduğu ve Zülfü
Livaneli’nin duyarlı romanından uyarlanarak dokuz yıldır, 900
oyun boyunca kapalı gişe başarısı yaşayan “Leyla’nın
Evi”ni nihayet gidip görebildim. Üstelik güncelleşmiş
haliyle! Henüz bu keyfi yaşamadıysanız Kadıköy Halk Eğitim
Merkezi’ne muhakkak gidin.
Tiyatroda genç uçuk “Alamancı”
müzisyen rolünü oynayan Ayça Varlıer, diğer arkadaşları ile
çok başarılı bir performansta. “Leyla” rolünü üstlenen
Celile Toyon’a gelince... Karşımızda nefes kesen bir oyuncu var.
Yansıtması gereken her duyguyu, mükemmel ince geçişlerle,
sahneyi paylaştığı genç arkadaşlarına da saha açarak,
izleyiciye derinden hissettirmeyi başarıyor.
Ankara Sanat Tiyatrosu kökenli
değerli oyuncuyu aradım ve tebrik ettim. Bizleri ne kadar
duygulandırdığını anlattım. Geç tanıştık, zararın
neresinden dönsek kar! Kendisi de “Che” dizimi ne kadar
heyecanlanarak okuduğunu, kesip sakladığını aktardı. Ne zaman
kitaplaşacağını sordu. Celile Toyon ayrıca Cumhuriyet, demokrasi
ve laiklik değerlerine olan ödünsüz bağlılığını anlatıyor.
“Dünya görüşüme gölge düşürebilecek hiçbir projeye
katılmıyorum ve artık yalnız topluma bir şeyler katacak işlerde
yer almak istiyorum” diye özetliyor duruşunu. Toyon gözümde
artık zirvenin tepesinde oturuyor. Proje düşünen yönetmenlerin
kulağına küpe olsun: Her dünyaya açılacak duyarlı projenizin
merkezine bu muhteşem oyuncuyu gözü kapalı yerleştirebilirsiniz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.