Bu makalede okuyacağınız ikazlar,
Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini belirleyebilir. Ezberlerinizi
bozarak okuyun lütfen. Türkiye’de siyasiler, genellikle satrançta
2-3 hamle sonrasını göremezler. Bunu son 30-40 yılda defalarca
kanıtladıklarına şahit oldum. 1980 öncesinde, iki büyük
partimiz, birbirleriyle küs kalırlarsa terörün bitebileceğine
inandılar. 1989’da 163. maddeyi TCK’dan kaldırdıklarında,
artık tam demokrasiye geçtiklerini sandılar. 1994 yerel
seçimlerine ne kadar çok sol parti katılırsa, o kadar çok olumlu
sonuç ve belediye kazanacaklarını sandılar. Bu örneklere sayısız
ekleme yapabilirim, sırası değil.
Konumuz 24 Haziran seçimleri. Başta
Muharrem İnce ve Meral Akşener, ne diyorlar? “Kazanınca
parlamenter rejime döneceğiz”. Herhalde bu cümlenin çok
havalı olduğunu ve muhalif seçmende sihirli bir etki yapacağını
düşünüyorlar. “Kazanırsam Saray’dan değil, Çankaya’dan
ülkeyi yöneteceğim” diyen İnce ne kadar haklıysa, “parlamenter
sisteme geçiş yapacağız” cümlesi bir o kadar ölümcül
tehlike içeriyor. (Bu arada İnce ve Akşener’in ikisinden
biri kazanırsa, neden Saray’ı modern ve çağdaş sanat müzesi
yapmaları gerektiğini başka bir yazıda detaylı olarak ele
alacağım.)
YAŞANABİLECEK KRİZDEN SIKINTI
DOLU KARELER
Bu neden korkunç bir hata olur,
dinleyin: “Ben bugün kısa kollu gömlek giymeye karar verdim”
der gibi parlamenter rejime geçilmez. Bunu söyleyen ve bu sözü
veren ne yapacak? Muhalefet olarak seçimi kazanır kazanmaz mecburen
gereğini yapmak için bu sözün olurunu arayacak. Bunun da anlamı
şu oluyor: 16 yıl sonra ilk defa seçim kazanmış olan muhalefet,
bunun sevincini yaşayamadan, kendini yeni bir rejim kaosunda ve
“referandum-seçim” spiralinde bulacak. “İlk defa seçim
kazanmak”tan söz ediyorsam, bildiğiniz gibi bunun nedeni, Haziran
2015’te en azından “grup” olarak kazanılan seçimin dev
sevincini, aynı gece Devlet Bahçeli’nin anlamsız çıkışlarıyla
yeni seçim talep ederek söndürmüş olması!
Neyse, Bahçeli kabusunu şimdilik rafa
kaldırıp yaşanabileceklere göz atalım: Parlamenter rejime dönüş
sözü veren siyasimiz, mecburen hemen bir referandum tarihi
belirlemek durumunda kalacak. Bu da ne demek? Aynen o 3 yıl önceki
Haziran gecesi gibi, milyonlarca insan, seçim kazanma ve karanlık
bir tünelden canlı çıkma sevincinin kursaklarında kaldığını
görecekler. Üzerinden yürüdüğümüz teoride, seçimi
kaybetmiş olacak olan Erdoğan’a, mesela aynı hafta teselli
mükafatı gibi bir yeni “seçim gibi referandum” kartı hediye
edilmiş olacak. Tayyip Bey, seçim mağlubiyeti konusuna bile belki
hiç girmeden yeni kampanyasına sımsıkı sarılacak. Rejim
“yeniden eski haline getirilene kadar”, yeni iktidar doğru
dürüst kalıcı bir göreve geldiğinin farkına varamayacağı
için, işlere girişemeyecek. AKP, zaten elinde olan tüm
bürokrasisi ve atanmışlarıyla her yerde gizlice egemen olmaya en
azından bir ölçüde devam edecek. Bu sefer, bu gri
belirsizliklerle dolu sözde geçiş ortamında, zaten kötü gitmesi
için bin bir tane gerekçe olan ekonomi, alarm zilleri çalarken,
Erdoğan ve AKP kurmayları, bu sefer ekonominin AKP iktidarı düştü
diye çok kötü gittiğini anlatmaya başlayıp yeni bir taze
polemik yaratacaklar.
Bu sefer seçimi kazanmış görünen
halk kitleleri tam bir güvensizliğe ve sıkıntıya düşecekler.
Daha şurada birkaç ay önce attıkları sevinç naralarının nasıl
yine ağır stres ve kaosa geçiş yaptığını anlayamayacaklar.
ÖNCE RESTORASYON, ÜLKENİN TEMEL
DEĞERLERİNİ YENİDEN İNŞA!
İşte bu nedenlerle önce
kesinlikle “parlamenter rejime dönüş” senaryosundan tam
tersine uzak durulması lazım. Eski rejime dönüş, ancak bir dönem
sonra gerçekleşebilir! Yeni iktidarın hızla başkanlığın
tüm “tek adam” yetkilerini en hızlı ve otoriter şekilde
kullanarak filmi geri sarması, yani Erdoğan’ın “Eski Türkiye”
diye alay ettiği düzenimize bir an önce dönebilmek için gerekli
tüm kararları hızla birbiri peşi sıra alması lazım. Uzun
lafın kısası, aile şirketi haline gelmiş durumlar hızla
bitirilip, film en başa geri sarılmalı ve Atatürk Devrimlerinin
ve düzeninin eğitimde, hukukta, bürokraside hızla yeniden hak
ettiği yerlere çekilmesi lazım. Ayrıca tabii ki, yolsuzlukların
üzerine gitmek, halka bu konuda güven vermek, çarpık ihaleleri ve
ülkenin eko-sistemine tecavüz etmeyi bekleyen sözde çılgın
projeleri derhal durdurmak lazım gelecek.
Ancak böyle bir ortamda, devrimler,
kadrolar ve bünyenin sağlığı tekrar geri kazanıldıktan, bu
ülke tekrar nefes derinliğine kavuştuktan, yaşam tarzına olan
saldırıları atlattıktan ve kabus bittikten sonra “hadi şu
parlamenter rejime bir dönelim bakalım” deme şansını
ve hakkını elde edebilir. Bu arada da, zaten o değerlere saygılı
olan yeni Başkan, parlamentoya gereken özgüvenini adım adım
kazandıracaktır. Ayrıca şunu unutmayalım ki, AKP, diğer
partiler gibi, muhalefette uzun süreler aynı gücünde kalarak yola
devam edebilecek bir parti olarak görünmemektedir. Bir çok
destekçisi, bir çok büyük şirket, “Devlet Partisi” görünümü
ve çıkar ilişkileri sona erdikten sonra, o gemiyi terk
edeceklerdir.
Şayet 24 Haziran/8 Temmuz seçimleri
muhalefet tarafından kazanılırsa, Başkan ve parlamentodaki yeni
iktidar kanadına düşen görev, usta bir ressam gibi o tualden
silinmiş tüm güzellikleri hızla yerine koymasıdır. Bu da
ancak bugünkü AKP-Erdoğan ikilisinin kullandığı süper yetkiler
ve hatta KHK’larla olabilir. Bu hamlelerde, yeni iktidar, kendi
idealleri ile bir çelişkiye düşmez çünkü burada yapılmaya
çalışılacak olan, sıfır noktasına geri gelebilmek,
demokrasiyi geri getirmek için yapılacak kararlı ve jet hızıyla
gerçekleştirilebilecek hamlelerin toplamıdır.
SONUÇ:
Hiçbir muhalefet liderinin bu
hesapsızlıklara girip yarın altından kalkamayacağı şekilde
“hızla parlamenter rejime döneceğiz” sözlerini artık
sarf etmemesi, tersine sıfır noktasına dönüşü en iyi şekilde
gerçekleştirecek süper kadroları bir araya toparlamakla uğraşması
lazımdır!
Aksi bir aşırı telaş, “acil
demokrasi” çabası, ülkeyi daha da geri götürür, bir çuval
inciri sonsuza dek mahveder. Bu ikazı yayma vakti de kesinlikle
ŞİMDİdir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.