25 Nisan 2018 Çarşamba

MUHALEFET TEK ADAYLA ÇIKARSA %100 KAYBEDER! | Bedri Baykam


Türkiye’de siyasetin akış hızı, geçen hafta futbolumuzda sergilenen akıl almaz tiyatro parodilerini aştı. Hani o muhteşem satranç müsabakalarında, o dudak uçuklatan hızlı hamleler, bir de saatle oynanan profesyonel maçlarda olduğu gibi birbiri peşi sıra önümüze akar ya? İşte aynen öyle şeyler yaşadık son bir haftada!
Türkiye’de siyaseti maalesef karanlık yüzü haline dönüşmüş olan ve kendi ağzından iki yıl öncesine kadar çıkmış her sözü inkar eden Devlet Bahçeli, yine ortaya durup dururken bir erken seçim mayını bıraktı ve Cumhurbaşkanı da, bu hamleyi iki misli hızlandırarak Ağustos’u Haziran’a çekti.

İKTİDAR TUZAĞININ MALUM GEREKÇELERİ
Gerekçeler belliydi: Dövizde ateşi çıkan ekonomik durumun, giderek daha kötü ve ağır bir tablo çizeceği bütün eksperler tarafından ifade ediliyordu. Ekonomiden sorumlu bakan Mehmet Şimşek’in bu nedenle kaç defa Erdoğan ile olan ilişkisinin ipleri kopma noktasına gelmişti. Diğer malum gerekçe de, tabii Erdoğan’ın artık kan kardeşi haline gelen Bahçeli’yi hayli endişelendiren İYİ Parti’nin devre dışı bırakılma çabasıydı. İşte bu tam hinoğluhin bir siyasi uyanıklık örneğiydi. Seçimlere yalnız girdiği takdirde, %10 barajına takılması garanti olan ve liderinin tarihi gafları ve teslimiyetçiliği ile yok olmakta olan MHP, aklı sıra bu taktikle kendi arka bahçesindeki oyları sepetine atıp uçuran Meral Akşener’i izole edecekti. Dayatılan ittifak modelini de göz önüne aldığımızda, MHP’nin bu şekilde kendisini yok olmaktan kurtarmayı umduğunu herkes görebilirdi. 48 saate sığan bu şeytani plan 24 Haziran bombası ile ortaya çıktıktan yalnız 4 gün sonra, geçtiğimiz Pazar günü, CHP ve İYİ Parti, aralarında yaşanabilecek en güzel anlaşmayı yaşama geçirerek İYİ Parti’yi iktidarın prangasından ve tuzağından kurtardılar! Bu hızlı siyasetin alabileceği en güzel, en yaratıcı, en alkışlanacak karardı. İşte o andan itibaren, tepkiler iktidardan yağmaya başladı. İlk tepki, AKP sözcüsü Mahir Ünal'dan geldi. Ünal, "Kılıçdaroğlu ve CHP’si kendini inkar etme pahasına 15 milletvekilini İP’e göndermiştir. Üstelik ittifakların yasal olarak önü açılmışken gizli kapaklı görüşmeler, kulisler ve siyasi bir hülle ile bunu yapmıştır. Yaşanan hadise bugünün Güneş Motel vakasıdır." dedi. Ünal, "İlke ittifakından bahseden Kılıçdaroğlu, siyasi bir onursuzluğa imza atmıştır" ifadelerini bile kullanabildi!
Nihat Zeybekçi de muhalefetin tek hedefinin Erdoğan olduğunu vurgularken kendisine sormak isterdim: Tüm güç cumhurbaşkanında olduğuna göre, muhalefetin de kendisini hedef alması zaten kaçınılmaz değil mi neden şaşırdınız?
İşin en gülümsetici tarafı, Bahçeli’nin demeçleriydi:
Gazi Meclis’in hür iradesini, 98 yıllık izzetini, ikbal arayışlarıyla, dahası hülle ve hile yoluyla karalamaya, karartmaya çalışan siyasi düşükler milletimizin demokratik kazanımlarına kastetmenin cezai karşılığını da kuşkusuz sandıkta göreceklerdir. Demokrasi nutku atanların, ilkeli ittifaktan bahsedenlerin ayak ve siyasi oyunlara heves etmeleri tam bir çatırdama, tam bir siyasi çürüme halidir.” Yine orada olsam, şunu sormak isterdim Bahçeli’ye: Size muhalefet görevi vererek, Erdoğan aleyhine sarf ettiğiniz sözleri ciddiye alarak MHP’ye oy veren ve ardından kendini AKP destekçisi konumunda bulan kendi seçmeninizin demokratik haklarını siz hiç ciddiye aldınız mı? Bahçeli’nin başkan yardımcısı Semih Yalçın ise, daha da ileri giderek, “9 Nisan’da Başkanımız divan üyeleri ve milletvekillerine verdiği yemekte İYİ Parti’ye CHP’nin grup kurduracağını açıkça ifade etmişti. Hatta aynı konuşmasında MHP’den 5 milletvekili üzerinde çalışıldığını söylemişti. Erken seçim kararı alınınca şimdi FETÖ hamisiyle FETÖ projesini bir araya getiren bir çatı ittifakı kurma fikri ön plana çıkmış görünüyor. Bu iki parti FETÖ elebaşının talimatları doğrultusunda Cumhur ittifakına rakip olarak seçimlerde FETÖ çatısı FETÖ ittifakı olarak karışımıza çıkacak” ifadelerini kullandı. Aslında AKP-MHP ittifakının kimyasının bozulma sebebi, kafalarındaki o “müthiş” sandıkları “Cumhur İttifakı”na kimsenin rakip çıkamayacağı ve nasıl olsa muhalefetin kendi arasında anlaşamayacağı savıydı. Fakat ne var ki evdeki hesap çarşıya uymadı. Son gelişmelerle, birden kendini seçim kapısında bulan iktidar, artık neredeyse hazırlıksız yakalanmaktan ve karşısındaki cepheleri birleştirmiş olmaktan şikayet edecek! Yarın öbür gün Erdoğan “bu saçma fikir yine senden çıktı” diye Bahçeli’nin yakasına yapışırsa kimse şaşırmasın!
Aslında bu “siyasi partiler arası geçiş” konusunda, konu hızlı transferler olsa, iktidarın söylediklerinin bir anlamı olacak. Bu konuda Türkiye ve dünya rekoru, “fırıldak Kubi”ye aittir. Arzu eden gençler Mr Google ile ilişkiye girip konuyu araştırabilirler. Bir de, bugünkü iktidarın aklının basmasının imkansız olduğu manevra için değil, siyasi demokratik bir jest uğruna yapılan ikram hülleleri vardır. Mesela 2003 yılında Deniz Baykal’ın bugün hala tartışılan hamlesiyle, “muhtar bile olamaz” denilen Erdoğan’ın önünü açması ve önlenemez yükselişini başlatması gibi... Bugün artık cesur bir muhabir kalabilmişse, iktidarın zirvesine “bugün çok eleştirdiğiniz o hülleler hakkında, Siirt ani ara seçimlerinden Erdoğan’ı Parlamento’ya monte ederken neden rahatsız değildiniz?” sorusunu sorması, çok yerinde olur. Uzun lafın kısası, CHP ve İYİ Parti, bu siyasi teknik işbirliğini, herhangi bir ahlaksızca yapılan transfer için değil, sabote edilen demokrasinin önünü açmak için yaptılar.

İKTİDAR NELER KAYBETTİ?
Şöyle bir toparlarsak, yıldırım hızıyla geçen son haftada yaşanan gelişmelerden, büyük ölçüde iktidar şaşıran, ve hatta üzülen taraf olarak gözükmüştür. Hem de ana hamle kendilerinden gelmesine rağmen! Çünkü İYİ Parti’nin önünü kesemedikleri gibi, bir de üstüne Akşener’i “mağdur edilmeye çalışılmış bir hanımefendi” statüsüne taşımışlardır. Hatta durum bununla da kalmamış, Cumhur İttifakı’nın karşısındaki blok, bu bir haftada iyice “konsolide” olmuş, neredeyse tek parça haline gelmiştir. O parçanın içinde olmayan Vatan Partisi gibi bir oluşum da, uzun süredir takındığı Erdoğan yanlısı tavırdan vazgeçip, Suriye’ye yapılan saldırıya verdiği destekten sonra, Erdoğan’ı yüzüstü bırakıp tekrar tam muhalefet cephesine geçmiştir. Yani en azından şimdilik, iktidar ve göstermelik kabiliyetsiz ortağı, durup dururken kendi moralini dinamitlemiştir. AKP, neredeyse ölçüsüz bir moral bozukluğuna girmiştir. Hele Erdoğan’ın YSK’yı o paketi ve konuyu Cumartesi toptan kapatmamakla suçlaması ve bu formülün yaşama geçişinin suçunu neredeyse bu kuruma ve başkanına yükleyebilmesi, moral nabzın düşüklüğünü daha iyi kanıtlıyor.

MUHALEFETİN DÖRTLÜ KAZANÇ PAKETİ!
Muhalefetin de bu işten birçok kazancı olmuştur: CHP ve İYİ Parti’nin arası zaten iyiydi. Özellikle Meral Akşener’in en başından beri net olarak ilk turda seçilemezsem ikinci turda hayır grubunun en çok oy alan partisini destekleyeceğiz demesi olumlu diyalogun harcıydı. Ama AKP-MHP ortaklığının Meral Hanım’a atmaya çalıştığı çelme ve “bir sonraki seçimi beklesinler” sözleri bardağı taşıran damla-dalga (!) oldu ve CHP kurtarıcı şövalye olarak devreye girmeye mecbur kaldı. Yani Amerikalıların çok kullanılan deyimiyle böylece muhalefet “win-win-win-win-win” şeklinde bir şutla beş gol atmış oldu (artık kuş vurmaktan söz etmeye ruhum dayanamıyor!). İktidar tuzağını çöpe atmak, Akşener’in haksızlıkla mağduriyete itilmiş olması, CHP’nin en nazik şekilde kurtarıcı timini yollayan dürüst demokrat kimliğine geçiş yapması, CHP’nin gündemi belirleyen ve tecrübesiyle bir kötülüğü ekarte eden çıkışı yapan parti olması... Ve muhalefet sepetinin iktidarın umduğu ayrışmalar olmadan KAN KARDEŞ haline gelmesi...
Evet biliyorum. Herşey tuzluktan akan billur tuz gibi çok hızlı gidiyor. Bu yazı bugün yayınlanıp önünüze gelene kadar, haber kanallarında öyle şeyler duyabilirsiniz ki bu yazı birden antika kalabilir! Olacak o kadar! Ben ne yapabilirim ki korku tüneli ile macera filmi arasında bir yerlerde bir şeyler yaşıyoruz.

NİYETİ KARANLIK GAZETECİLERİN ORTAK ADAY ZORLAMASI!
Ne kadar ilginçtir ki normalde sol Atatürkçü demokrat çizginin içinde bekleyerek oturamayan medya mensupları, sabah akşam soru ve yönlendirmelerle uğraşıp Muhalefeti tek aday çıkartan bir konuma itmek istiyorlar. Yani muhalefet partilerinin arasındaki bu yapıcı diyaloğu en negatif noktaya çekerek, akılları sıra uyanık bir hamlenin gizli aktörleri olacaklar! Halbuki biraz siyasi deneyimli tecrübesine konuşturan herkes artık Türkiye’de görebilir ki, muhalefetin ortak aday çıkarması yalnız ve yalnız Erdoğan’a yarar. Hem de söyledikleri, dile getirdikleri isimler, tam sinerji yerine, tersini yaratacak isimler! Mesela Abdullah Gül’ü ısrarla öne sürenler var! Bunun anlamı çok kurnazca CHP’yi yeni bir Ekmelettin İhsanoğlu faciasına itmek! Medya ilginç şekilde yönlendirici sorularla, tüm muhalefeti Gül’ün arkasına geçmeye ve hem CHP’nin, hem İYİ Parti’nin aday çıkarmamasına gayret ediyor. Bu intihar teklifinin abartılı şekilde medya tarafından pompalanması, sıcak gündemde tutulması, akla binbir tuzak şüphesi ve soruyu beraberinde getiriyor. Bu sabah, CHP’nin tüm örgütlerinin ayağa kalkarak bu saçmalığa rest çekmesi lazım ya da Kılıçdaroğlu’nun derhal bu senaryoya dahil olmayacaklarını net olarak belirtmesi lazım!
Ya da en azından Meral Akşener’in CHP ve diğer muhalefet partileri ile girdiği diyalogu, başka yere çekip, CHP seçmenini küstürmek istercesine “CHP aday çıkarmasın, Akşener ortak aday olsun” laflarını ortaya atmak için de bayağ şeytani duygularla yüklü olmak lazım! Mantık net olarak şunu söylüyor: İlk turda bütün muhalefet ayrı aday çıkararak, alabilecekleri en büyük total oya ayrı ayrı çabalayarak ulaşmaları lazım. Mesela buna kendini test etmek isteyen bir sosyalist aday da dahil olabilir. Onlar da kendi adayları için çalışıp, belki normalde sandığa küsmüş adamlarını da sahaya sürebilecekler. Sonuçta RTE’nin ilk turda seçilmemesi, ancak böyle sağlanabilir! Yoksa, ilk turda muhalefet bu kulağına fısıldanan isimlerden birini çıkarmaya kalk sa, Erdoğan %55 civarı bir oyla bile kazanabilir...

CHP KİMİ ÇIKARMALI?
İsimler dönüp duruyor. Dört yıl önceki seçimden önce, Yılmaz Büyükerşen ve İlhan Kesici isimlerini ilk gündeme herhalde ben getirmiştim. Aradan geçen süreçte bu isimler yine toplumun gündeminde yoğun olarak varlar. Kılıçdaroğlu ise, Parti tabanının ve bazı köşe yazarlarının baskısına rağmen, kendi aday olmak istemiyor. Son anda bir sürpriz olmazsa, bu nedenlerle Kılıçdaroğlu aday olmayacak. CHP Genel Başkanı kalmak ve belki bu noktada yara almadan güçlü bir şekilde inandığı yolda devam etmek istiyor. Geriye son anda kendini öne atan Muharrem İnce kalıyor. İnce’nin halkla arası iyi ve polemiği de, Türkiye’yi gezmeyi de, nutuk atmayı da seviyor. Ancak Kılıçdaroğlu’nun ekibiyle arasında Kurultay’da yaşamış olduğu gerilimler sıkıntı yaratabilir mi? Buna ben gönül rahatlığıyla HAYIR yanıtını veremiyorum. Ayrıca şu “durumu” da göz ardı etmeden gündeme taşıyacağım: İnce yıllardır ısrarla CHP Genel Başkanlığı için savaşıyor. Şayet CHP adayı olursa, şöyle bir mahsuru yaşansın istemem: CHP Kurmayları, MYK’sı, can-ı gönülden İnce’yi destekler mi? Yoksa biraz bilinçaltı da olsa araya mesafe koyup 5. vitese almazlar mı aracı? “Bu gazla kaybetse bile yarın öbür gün yine Parti içini sarsmak için elinden geleni yapar” derler mi demezler mi? Bu soruların yanıtlarını ben bilemem ama onları sormak benim görevim. Dolayısıyla CHP kurmayları ve parti meclisi Muharrem İnce isminde birleşecek ise öncelikle Kılıçdaroğlu ve yakın grubunun içtenlikle ve şartsız bu değiştiği veriyor olmaları lazım. Bu sorunun yanıtı ne bende, ne de  kimsede; yalnız onlarda...

Sonuçta, Muhalefet, geçtiğimiz haftada elde ettiği ivmeyi oya çevirmek, toplumda umut yaratmak, güç birliği, işbirliği, ittifak, adına ne derseniz deyin, bir muhalefet yumağı oluşturmak istiyorsa, bugünden itibaren aralarındaki diyalog ve pazarlıklarda, toplum önünde dans ederken hatalı adım atmamalılar. Çünkü nasıl futbolda bazen bir ıska, bir anlık dikkatsizlik, bütün sezon boyu verilen emeklerin boşa gitmesine neden olabiliyorsa, burada da, bir liderin, bir adayın, bir milletvekilinin yapabileceği tek hata bir çuval inciri berbat edebilir. Ve tabii ki her parti ayrı aday çıkarmalı ve ilk turda ayrı ayrı sonuna kadar mücadele etmelidir. Bir “ortak aday Gül” hatası, bu sefer iktidarın bir şutla en az üç gol atmasını sağlar. Bu hamle, hem Akşener, hem CHP seçmenlerini ayrı ayrı küstürür, “Batsın bu Dünya” şarkısını söylettirir!

Aynen 7 Haziran 2015 seçimleri gibi, bu 24 Haziran seçimlerinin de ülkemize demokrasi aydınlanma ışığı ve umut dolu yarınlar getirmesini istiyorsak yalnız siyasiler değil, her birimiz üzerimize düşen görevleri çalışkanlıkla ve hiçbir şekilde burun kıvırmadan gerçekleştirmemiz lazım. Bu da, kendi alışkanlıklarımızı ve yaşam tarzımızı değiştirerek, seçimde başarıya ulaşmak için kendi yolumuzdan çıkmayı göze almaktan geçiyor. Yalnız sosyal medya değil, 61 gün boyunca sokağa, toplantılara, mitinglere, çarşı-pazar turlarına, hatta tanıdık tanımadık komşu ziyaretleri yapmaya zaman ayırmaya hazır mısınız? Bu yaz girişinin unutulmaz, ömür boyu unutulmaz olması sizin elinizde..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.