Türkiye’de
siyasetin akış hızı, geçen hafta futbolumuzda sergilenen akıl
almaz tiyatro parodilerini aştı. Hani o muhteşem satranç
müsabakalarında, o dudak uçuklatan hızlı hamleler, bir de saatle
oynanan profesyonel maçlarda olduğu gibi birbiri peşi sıra
önümüze akar ya? İşte aynen öyle şeyler yaşadık son bir
haftada!
Türkiye’de
siyaseti maalesef karanlık yüzü haline dönüşmüş olan ve kendi
ağzından iki yıl öncesine kadar çıkmış her sözü inkar eden
Devlet Bahçeli, yine ortaya durup dururken bir erken seçim mayını
bıraktı ve Cumhurbaşkanı da, bu hamleyi iki misli hızlandırarak
Ağustos’u Haziran’a çekti.
İKTİDAR
TUZAĞININ MALUM GEREKÇELERİ
Gerekçeler
belliydi: Dövizde ateşi çıkan ekonomik durumun, giderek daha kötü
ve ağır bir tablo çizeceği bütün eksperler tarafından ifade
ediliyordu. Ekonomiden sorumlu bakan Mehmet Şimşek’in bu nedenle
kaç defa Erdoğan ile olan ilişkisinin ipleri kopma noktasına
gelmişti. Diğer malum gerekçe de, tabii Erdoğan’ın artık kan
kardeşi haline gelen Bahçeli’yi hayli endişelendiren İYİ
Parti’nin devre dışı bırakılma çabasıydı. İşte bu tam
hinoğluhin bir siyasi uyanıklık örneğiydi. Seçimlere yalnız
girdiği takdirde, %10 barajına takılması garanti olan ve
liderinin tarihi gafları ve teslimiyetçiliği ile yok olmakta olan
MHP, aklı sıra bu taktikle kendi arka bahçesindeki oyları
sepetine atıp uçuran Meral Akşener’i izole edecekti. Dayatılan
ittifak modelini de göz önüne aldığımızda, MHP’nin bu
şekilde kendisini yok olmaktan kurtarmayı umduğunu herkes
görebilirdi. 48 saate sığan bu şeytani plan 24 Haziran bombası
ile ortaya çıktıktan yalnız 4 gün sonra, geçtiğimiz Pazar
günü, CHP ve İYİ Parti, aralarında yaşanabilecek en güzel
anlaşmayı yaşama geçirerek İYİ Parti’yi iktidarın
prangasından ve tuzağından kurtardılar! Bu hızlı siyasetin
alabileceği en güzel, en yaratıcı, en alkışlanacak karardı.
İşte o andan itibaren, tepkiler iktidardan yağmaya başladı. İlk
tepki, AKP sözcüsü Mahir Ünal'dan
geldi. Ünal, "Kılıçdaroğlu
ve CHP’si kendini inkar etme pahasına 15 milletvekilini İP’e
göndermiştir. Üstelik ittifakların yasal olarak önü açılmışken
gizli kapaklı görüşmeler, kulisler ve siyasi bir hülle ile bunu
yapmıştır. Yaşanan hadise bugünün Güneş Motel vakasıdır."
dedi.
Ünal, "İlke
ittifakından bahseden Kılıçdaroğlu, siyasi bir onursuzluğa imza
atmıştır" ifadelerini
bile kullanabildi!
Nihat
Zeybekçi de muhalefetin tek hedefinin Erdoğan olduğunu vurgularken
kendisine sormak isterdim: Tüm güç cumhurbaşkanında olduğuna
göre, muhalefetin de kendisini hedef alması zaten kaçınılmaz
değil mi neden şaşırdınız?
İşin
en gülümsetici tarafı, Bahçeli’nin demeçleriydi:
“Gazi
Meclis’in hür iradesini, 98 yıllık izzetini, ikbal
arayışlarıyla, dahası hülle ve hile yoluyla karalamaya,
karartmaya çalışan siyasi düşükler milletimizin demokratik
kazanımlarına kastetmenin cezai karşılığını da kuşkusuz
sandıkta göreceklerdir. Demokrasi nutku atanların, ilkeli
ittifaktan bahsedenlerin ayak ve siyasi oyunlara heves etmeleri tam
bir çatırdama, tam bir siyasi çürüme halidir.”
Yine orada olsam, şunu sormak isterdim Bahçeli’ye: Size
muhalefet görevi vererek, Erdoğan aleyhine sarf ettiğiniz sözleri
ciddiye alarak MHP’ye oy veren ve ardından kendini AKP destekçisi
konumunda bulan kendi seçmeninizin demokratik haklarını siz hiç
ciddiye aldınız mı? Bahçeli’nin
başkan yardımcısı Semih Yalçın ise, daha da ileri giderek, “9
Nisan’da Başkanımız divan üyeleri ve milletvekillerine verdiği
yemekte İYİ Parti’ye CHP’nin grup kurduracağını açıkça
ifade etmişti. Hatta aynı konuşmasında MHP’den 5 milletvekili
üzerinde çalışıldığını söylemişti. Erken seçim kararı
alınınca şimdi FETÖ hamisiyle FETÖ projesini bir araya getiren
bir çatı ittifakı kurma fikri ön plana çıkmış görünüyor.
Bu iki parti FETÖ elebaşının talimatları doğrultusunda Cumhur
ittifakına rakip olarak seçimlerde FETÖ çatısı FETÖ ittifakı
olarak karışımıza çıkacak” ifadelerini
kullandı. Aslında AKP-MHP ittifakının kimyasının bozulma
sebebi, kafalarındaki o “müthiş” sandıkları “Cumhur
İttifakı”na kimsenin rakip çıkamayacağı ve nasıl olsa
muhalefetin kendi arasında anlaşamayacağı savıydı. Fakat ne var
ki evdeki hesap çarşıya uymadı. Son gelişmelerle, birden kendini
seçim kapısında bulan iktidar, artık neredeyse hazırlıksız
yakalanmaktan ve karşısındaki cepheleri birleştirmiş olmaktan
şikayet edecek! Yarın öbür gün Erdoğan “bu saçma fikir yine
senden çıktı” diye Bahçeli’nin yakasına yapışırsa kimse
şaşırmasın!
Aslında
bu “siyasi partiler arası geçiş” konusunda, konu hızlı
transferler olsa, iktidarın söylediklerinin bir anlamı olacak. Bu
konuda Türkiye ve dünya rekoru, “fırıldak
Kubi”ye
aittir. Arzu eden gençler Mr Google ile ilişkiye girip konuyu
araştırabilirler. Bir de, bugünkü iktidarın aklının basmasının
imkansız olduğu manevra için değil, siyasi demokratik bir jest
uğruna yapılan ikram hülleleri vardır. Mesela 2003 yılında
Deniz Baykal’ın bugün hala tartışılan hamlesiyle, “muhtar
bile olamaz” denilen Erdoğan’ın önünü açması ve önlenemez
yükselişini başlatması gibi... Bugün artık cesur bir muhabir
kalabilmişse, iktidarın zirvesine “bugün
çok eleştirdiğiniz o hülleler hakkında, Siirt ani ara
seçimlerinden Erdoğan’ı Parlamento’ya monte ederken neden
rahatsız değildiniz?”
sorusunu sorması, çok yerinde olur. Uzun
lafın kısası, CHP ve İYİ Parti, bu siyasi teknik işbirliğini,
herhangi bir ahlaksızca yapılan transfer için değil, sabote
edilen demokrasinin önünü açmak için yaptılar.
İKTİDAR
NELER KAYBETTİ?
Şöyle
bir toparlarsak, yıldırım hızıyla geçen son haftada yaşanan
gelişmelerden, büyük ölçüde iktidar şaşıran, ve hatta üzülen
taraf olarak gözükmüştür. Hem de ana hamle kendilerinden
gelmesine rağmen! Çünkü İYİ Parti’nin önünü kesemedikleri
gibi, bir de üstüne Akşener’i “mağdur
edilmeye çalışılmış bir hanımefendi” statüsüne
taşımışlardır. Hatta durum bununla da kalmamış, Cumhur
İttifakı’nın karşısındaki blok, bu bir haftada iyice
“konsolide” olmuş, neredeyse tek parça haline gelmiştir. O
parçanın içinde olmayan Vatan Partisi gibi bir oluşum da, uzun
süredir takındığı Erdoğan yanlısı tavırdan vazgeçip,
Suriye’ye yapılan saldırıya verdiği destekten sonra, Erdoğan’ı
yüzüstü bırakıp tekrar tam muhalefet cephesine geçmiştir. Yani
en azından şimdilik, iktidar ve göstermelik kabiliyetsiz ortağı,
durup dururken kendi moralini dinamitlemiştir. AKP, neredeyse
ölçüsüz bir moral bozukluğuna girmiştir. Hele Erdoğan’ın
YSK’yı o paketi ve konuyu Cumartesi toptan kapatmamakla suçlaması
ve bu formülün yaşama geçişinin suçunu neredeyse bu kuruma ve
başkanına yükleyebilmesi, moral nabzın düşüklüğünü daha
iyi kanıtlıyor.
MUHALEFETİN
DÖRTLÜ KAZANÇ PAKETİ!
Muhalefetin
de bu işten birçok kazancı olmuştur: CHP ve İYİ Parti’nin
arası zaten iyiydi. Özellikle Meral Akşener’in en başından
beri net olarak ilk turda seçilemezsem ikinci turda hayır grubunun
en çok oy alan partisini destekleyeceğiz demesi olumlu diyalogun
harcıydı. Ama AKP-MHP ortaklığının Meral Hanım’a atmaya
çalıştığı çelme ve “bir
sonraki seçimi beklesinler”
sözleri bardağı taşıran damla-dalga (!) oldu ve CHP kurtarıcı
şövalye olarak devreye girmeye mecbur kaldı. Yani Amerikalıların
çok kullanılan deyimiyle böylece muhalefet “win-win-win-win-win”
şeklinde
bir şutla beş gol atmış oldu
(artık kuş vurmaktan söz etmeye ruhum dayanamıyor!). İktidar
tuzağını çöpe atmak, Akşener’in haksızlıkla mağduriyete
itilmiş olması, CHP’nin en nazik şekilde kurtarıcı timini
yollayan dürüst demokrat kimliğine geçiş yapması, CHP’nin
gündemi belirleyen ve tecrübesiyle bir kötülüğü ekarte eden
çıkışı yapan parti olması... Ve muhalefet sepetinin iktidarın
umduğu ayrışmalar olmadan KAN KARDEŞ haline gelmesi...
Evet
biliyorum. Herşey tuzluktan akan billur tuz gibi çok hızlı
gidiyor. Bu yazı bugün yayınlanıp önünüze gelene kadar, haber
kanallarında öyle şeyler duyabilirsiniz ki bu yazı birden antika
kalabilir! Olacak o kadar! Ben ne yapabilirim ki korku tüneli ile
macera filmi arasında bir yerlerde bir şeyler yaşıyoruz.
NİYETİ
KARANLIK GAZETECİLERİN ORTAK ADAY ZORLAMASI!
Ne
kadar ilginçtir ki normalde sol Atatürkçü demokrat çizginin
içinde bekleyerek oturamayan medya mensupları, sabah akşam soru ve
yönlendirmelerle uğraşıp Muhalefeti tek aday çıkartan bir
konuma itmek istiyorlar. Yani muhalefet partilerinin arasındaki bu
yapıcı diyaloğu en negatif noktaya çekerek, akılları sıra
uyanık bir hamlenin gizli aktörleri olacaklar! Halbuki biraz siyasi
deneyimli tecrübesine konuşturan herkes artık Türkiye’de
görebilir ki, muhalefetin ortak aday çıkarması yalnız ve yalnız
Erdoğan’a yarar. Hem de söyledikleri, dile getirdikleri isimler,
tam sinerji yerine, tersini yaratacak isimler! Mesela
Abdullah Gül’ü ısrarla öne sürenler var! Bunun anlamı çok
kurnazca CHP’yi yeni bir Ekmelettin İhsanoğlu faciasına itmek!
Medya ilginç şekilde yönlendirici sorularla, tüm muhalefeti
Gül’ün arkasına geçmeye ve hem CHP’nin, hem İYİ Parti’nin
aday çıkarmamasına gayret ediyor. Bu intihar teklifinin abartılı
şekilde medya tarafından pompalanması, sıcak gündemde tutulması,
akla binbir tuzak şüphesi ve soruyu beraberinde getiriyor.
Bu sabah, CHP’nin tüm örgütlerinin ayağa kalkarak bu saçmalığa
rest çekmesi lazım ya da Kılıçdaroğlu’nun derhal bu senaryoya
dahil olmayacaklarını net olarak belirtmesi lazım!
Ya
da en azından Meral Akşener’in CHP ve diğer muhalefet partileri
ile girdiği diyalogu, başka yere çekip, CHP seçmenini küstürmek
istercesine “CHP
aday çıkarmasın, Akşener ortak aday olsun”
laflarını ortaya atmak için de bayağ şeytani duygularla yüklü
olmak lazım! Mantık net olarak şunu söylüyor: İlk turda bütün
muhalefet ayrı aday çıkararak, alabilecekleri en büyük total oya
ayrı ayrı çabalayarak ulaşmaları lazım. Mesela buna kendini
test etmek isteyen bir sosyalist aday da dahil olabilir. Onlar da
kendi adayları için çalışıp, belki normalde sandığa küsmüş
adamlarını da sahaya sürebilecekler. Sonuçta RTE’nin ilk turda
seçilmemesi, ancak böyle sağlanabilir! Yoksa, ilk turda muhalefet
bu kulağına fısıldanan isimlerden birini çıkarmaya kalk sa,
Erdoğan %55 civarı bir oyla bile kazanabilir...
CHP
KİMİ ÇIKARMALI?
İsimler
dönüp duruyor. Dört yıl önceki seçimden önce, Yılmaz
Büyükerşen ve İlhan Kesici isimlerini ilk gündeme herhalde ben
getirmiştim. Aradan geçen süreçte bu isimler yine toplumun
gündeminde yoğun olarak varlar. Kılıçdaroğlu ise, Parti
tabanının ve bazı köşe yazarlarının baskısına rağmen, kendi
aday olmak istemiyor. Son anda bir sürpriz olmazsa, bu nedenlerle
Kılıçdaroğlu aday olmayacak. CHP Genel Başkanı kalmak ve belki
bu noktada yara almadan güçlü bir şekilde inandığı yolda devam
etmek istiyor. Geriye son anda kendini öne atan Muharrem İnce
kalıyor. İnce’nin halkla arası iyi ve polemiği de, Türkiye’yi
gezmeyi de, nutuk atmayı da seviyor. Ancak Kılıçdaroğlu’nun
ekibiyle arasında Kurultay’da yaşamış olduğu gerilimler
sıkıntı yaratabilir mi? Buna ben gönül rahatlığıyla HAYIR
yanıtını veremiyorum. Ayrıca şu “durumu” da göz ardı
etmeden gündeme taşıyacağım:
İnce yıllardır ısrarla CHP Genel Başkanlığı için savaşıyor.
Şayet CHP adayı olursa, şöyle bir mahsuru yaşansın istemem: CHP
Kurmayları, MYK’sı, can-ı gönülden İnce’yi destekler mi?
Yoksa biraz bilinçaltı da olsa araya mesafe koyup 5. vitese
almazlar mı aracı? “Bu
gazla kaybetse bile yarın öbür gün yine Parti içini sarsmak için
elinden geleni yapar” derler
mi demezler mi? Bu soruların yanıtlarını ben bilemem ama onları
sormak benim görevim. Dolayısıyla CHP kurmayları ve parti meclisi
Muharrem İnce isminde birleşecek ise öncelikle Kılıçdaroğlu ve
yakın grubunun içtenlikle ve şartsız bu değiştiği veriyor
olmaları lazım. Bu sorunun yanıtı ne bende, ne de kimsede;
yalnız onlarda...
Sonuçta,
Muhalefet, geçtiğimiz haftada elde ettiği ivmeyi oya çevirmek,
toplumda umut yaratmak, güç birliği, işbirliği, ittifak, adına
ne derseniz deyin, bir muhalefet yumağı oluşturmak istiyorsa,
bugünden itibaren aralarındaki diyalog ve pazarlıklarda, toplum
önünde dans ederken hatalı adım atmamalılar. Çünkü nasıl
futbolda bazen bir ıska, bir anlık dikkatsizlik, bütün sezon boyu
verilen emeklerin boşa gitmesine neden olabiliyorsa, burada da, bir
liderin, bir adayın, bir milletvekilinin yapabileceği tek hata bir
çuval inciri berbat edebilir. Ve tabii ki her parti ayrı aday
çıkarmalı ve ilk turda ayrı ayrı sonuna kadar mücadele
etmelidir. Bir “ortak aday Gül” hatası, bu sefer iktidarın bir
şutla en az üç gol atmasını sağlar. Bu hamle, hem Akşener, hem
CHP seçmenlerini ayrı ayrı küstürür, “Batsın
bu Dünya”
şarkısını söylettirir!
Aynen
7 Haziran 2015 seçimleri gibi, bu 24 Haziran seçimlerinin de
ülkemize demokrasi aydınlanma ışığı ve umut dolu yarınlar
getirmesini istiyorsak yalnız siyasiler değil, her birimiz
üzerimize düşen görevleri çalışkanlıkla ve hiçbir şekilde
burun kıvırmadan gerçekleştirmemiz lazım. Bu da, kendi
alışkanlıklarımızı ve yaşam tarzımızı değiştirerek,
seçimde başarıya ulaşmak için kendi yolumuzdan çıkmayı göze
almaktan geçiyor. Yalnız sosyal medya değil, 61 gün boyunca
sokağa, toplantılara, mitinglere, çarşı-pazar turlarına, hatta
tanıdık tanımadık komşu ziyaretleri yapmaya zaman ayırmaya
hazır mısınız? Bu yaz girişinin unutulmaz, ömür boyu unutulmaz
olması sizin elinizde..