26 Ocak 2018 Cuma

CHP KURULTAY’I İDEOLOJİK KARGAŞAYI ÖNLEYEBİLECEK Mİ? | Bedri Baykam | 25.01.2018


25 YIL ÖNCE, BİR DEV KALEME KIYDILAR
Sevgili dost, güzel insan, Türkiye sevdalısı Uğur Mumcu’nun 25. ölüm yıldönümünü dün andık. Haberi uğursuz bir Pazar günü, spor yaptıktan sonra alıp yıkılmıştım. Aksoy, Emeç, Üçok, Turan Dursun cinayetlerinden sonra gelen yeni, dev bir darbeydi. Korkunç yağmurlu bir kış günüydü. Cenazede milyon kişi vardı. Havanın kurşun gibi ağırlığı bin yıl geçse unutulmaz. Kortejde Atatürkçü gençlerle yürümeyi tercih etmiştim. O yıllarda Atatürkçü gençlerin çıkardığı Devinim isimli dergiye destek veriyordum. Kimsenin, anlattığımız hiçbir tehlikeyi göremediği yıllardı. Cinayetten kısa bir süre önce Mumcu ile her zamanki gibi telefonda dertleşirken, “163. Maddenin kaldırılmasının getireceği mahsurlar konusunda sizler haklı çıktınız. Türkiye’ye bol geldi, dinci terör fırladı” demişti bana.. O kritik yıllarda rahmetli Muammer Aksoy, Yekta Güngör Özden, Oktay Ekşi, Necla Arat, Türkan Saylan ve ben, Türk Ceza Kanunu’ndan dinci şeriatçı propagandaya sert cezalar getiren 163. maddenin kaldırılmasına karşı büyük kampanyalar yapmış ve ne SHP’yi ne de birçok kendi aydınımızı ikna edebilmiştik. Mumcu aynı itirafı Y.G. Özden’e de yapmıştı o son döneminde... O son konuşmadan 1,5 ay sonra gelen Mumcu cinayeti bizi alt üst etmişti. Mumcu yaşasaydı ve mesleğini icra etmeye devam etseydi, bilin ki Türkiye’de birçok şey farklı olurdu. Ne demek istediğimi onu ve yaptığı araştırmacı gazeteciliği bilenler anlar... Türkiye’de hiçbir şer güç bu kadar rahat at koşturamazdı.


AFRİN ŞEHİTLERİMİZ YÜREK YAKIYOR
Afrin “Zeytin Dalıı Harekatı” beş gündür sürüyor. Maalesef yine gencecik Mehmetçikler şehit düşüyor. Ateş düştüğü yeri yakar, o evlerde neler yaşandığını düşünemiyorum bile. Uzman Çavuş Musa Özalkan’ın bıraktığı vasiyeti dinledim radyoda. Gözlerim yaşardı. Mehmetçiklerin bu özverili mücadeleleri vatan için, bizlerin rahat uyuyabilmesi için... Öte yandan dünyada her savaş istisnasız kötüdür. Tarihin en başından beri, bu istisnasız böyledir. Dikkat edin, kötüdür diyorum, haksızdır demiyorum. Maalesef dünyada haklı savaşlar vardır. Toplumların mecbur olduğu. Diktatörlerin ve faşizmin, emperyalizmin mecbur ettiği savaşlar vardır. Dünya Hitlerler, Pinochetler, Mussoliniler görmüştür. Bushlar görmüştür. Ama sonuçta her savaş arkasında yıkımlar, ölüler ve gözyaşı bırakır.
Türkiye’nin Afrin operasyonunda iktidar ve ana muhalefet olarak tek vücut olması, askerimizin moral anlamda şansıdır. Temenni edebileceğimiz tek şey, Türkiye’nin hedeflerine hızla ulaşıp, diplomatik masalarda da istediklerini alıp, bu operasyonu mümkün olan en kısa zamanda tamamlaması, sevgili askerlerimizin sağ salim yurda dönmesidir. 

CHP’NİN İLLEGAL OLARAK DEĞİŞTİRİLEN TÜZÜĞÜ VE BAŞKANLIK YARIŞI
Ümit Kocasakal ve Muharrem İnce’nin adaylık süreçleri, Afrin operasyonunun gölgesinde yaşanmaktadır. Normalde CHP Kurultayları, demokrasi açısından ülkemizin görebileceği en üst buluşmalardır. “Normalde” diyorum, ve bunu söylerken arada çok adaylı kurultaylarda yaşanan itiş kakış ve kavgalardan, ağız dalaşlarından söz etmiyorum. 2003 yılındaki kurultayda genel başkan seçimine birkaç saat kala illegal bir şekilde oldu bittiye getirilip değiştirilen tüzükten ve aynı kurultayda saptanan ve o anda uygulanmaya kalkışılan yeni seçim şartlarından söz ediyorum. Devlet katında Asliye Hukuk Mahkemesi’nde onanmadan o gün seçimden bir kaç saat evvel yürürlüğe konulan o illegal tüzük değişiklikleriyle, CHP Genel Başkan seçimi o andan itibaren şaibeli hale geldi. Bunun dışında tüzüğe göre “gizli oy açık tasnif” ile seçilmesi gereken genel başkan makamı, orada yapılan değişiklikle “açık oy, açık tasnif” ile seçilir oldu. Eskiden delegeler birden fazla adaya imza verip, adayların konuşmalarını dinleyip ona göre seçerken, artık yalnız tek adaya açık imza ile destek verebilir hale geldiler. Böylece, aday teklif imzası ile oy arasında fark neredeyse kalmadı ve liderin hangi delegelerin imzası-desteği-oyu ile kazandığı, “açık” hale geldi. Yani “gizli oy” prensibiyle çelişerek... CHP benim de yarıştığım, daha doğrusu ihtiyacımın iki misli imza almama rağmen yarıştırılmadığım o 2003 kurultayından beri, demokrat başkan seçimleri yapan tek parti olma vasfını böylece kaybetti.
Bunları neden mi hatırlatıyorum yine? Büyük ihtimalle Ümit Kocasakal, 130 imzayı bulamayacak ve yarışamayacak. Halbuki CHP kurultayında delegelerin iradesi her ne olursa olsun, onun önemli çıkışlarını dinlemeye ihtiyaçları vardı. Çünkü Kocasakal, partiye bir anlamda terapi niyetine iyi gelecek şekilde, son derece önemli DNA ayarlarını hatırlatıyor. Aynı şekilde Muharrem İnce’yi dinleme ihtiyacı da var Kurultay’ın... İkisi de kitlelerin dinlemeyi sevdiği değerli insanlar. Kocasakal Kurultay dışı kitleleri, İnce parti içini daha çok ilgilendiriyor.
Görünen şu ki, Büyük Kurultay İnce’yi dinleyecek, Kocasakal’ı dinleyemeyecek. Kocasakal önemli bir hata yaptı CHP delegelerine göre. Adalet Yürüyüşü’ne katılmadı. Kocasakal eminim bu kararı için de kendisi açısından tatmin edici yanıtlar buluyordur, “niye”lerini açıklamak için. CHPlilerin tam anlayamadığı gerekçeleri temellendiren düşünceleri ne olursa olsun, delegelerin ve üyelerin %90’ını tatmin edemediğini ömür üstünden CHP tecrübemle söyleyebilirim. Kocasakal, Atatürkçü Düşünce Dernekleri bünyesinde bulabileceği karşılığın, CHP’de farklı bir algı yaratabileceğini galiba tam anlamadı. “Ben neysem oyum, anlasalardı beni” demek, başta Kocasakal, kimseye bir fayda sağlamaz. 
Muharrem İnce’nin durumu ise farklı. İnce daha önce iki kere başkanlık işine soyundu. Bir kere Kılıçdaroğlu’nu bayağ terletti. Diğerinde ise adaylıktan çekilerek ciddi eleştiriler aldı. Onun yüzünden diğer adayların önünün kesildiği gündeme getirildi. Kocasakal’ın aksine, İnce’nin CHP örgütünde ciddi bir karşılığı var ve demin söz ettiğim hatayı yapmadı. Tekrar ediyorum Kocasakal için kendisi o görüşlerinde çok haklı olabilir. Ama hiç fark etmez. Burada konumuz, örgütün ne düşündüğü. Şayet CHP kalesinde bir başarı arayan varsa, o kalenin içinde yer alan her insanın görüşlerini ve genel düşünce yapısını ciddiye almaya mecbur.

KURULTAY’IN ÖNEMİ ARTTI
Kesinlikle durum böyle. Çünkü yeni İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu’nun yarattığı “türbülans”, CHP kalesinin içinde yer aldığını söylediğimiz insanların tahmin edebileceğinden çok daha büyük. İşte o noktada da, Kocasakal’a tüm değerli fikirlerine karşın, CHP olgusunu iyi kavrayamamak konusunda getirdiğimiz eleştirileri, benzer şekilde CHP örgütünün bir kısmına da uygulayabiliriz. Onlar da parti içinde sorun görmedikleri Kaftancıoğlu ve söylemi gibi bir paketin, dış dünyada, hatta kendi seçmen arkabahçelerinde neye mal olabileceğini hiç anlamıyorlar.
Yani bu sefer, Parti “kalesi” dışarının algı ve eleştirilerini öngöremiyor, ciddiye almıyor, “bu işleri büyütmeye gerek yok” diyor.
İşte bu körler-sağırlar dünyasında, CHP’ye kızgın olan kendi seçmeni açısından, bu kurultay sanıldığından daha önemli. Kitleler, kurultayın CHP’nin ideolojisini düzeltmesini bekliyor resmen! İşte böyle çelişkiler var: Halk/CHP ideolojisi/aday profilleri/CHP delegeleri arasında! Birinin istediği, diğerine kusurlu geliyor, birinin gördüğü koca mahsuru, diğeri algılamıyor veya tam tersi oluyor...

CHP İDEOLOJİSİYLE ARTIK OYNAMAYIN!
CHP, aslında ne çektiyse, ideolojisinin yıllardır sağa sola çekiştirilmesinden çekti. CHP ne çektiyse, içine çekilmeye çalışıldığı siyasi eksantrikliklerden çekti. Bu konu aslında üzerinde kitap yazacak kadar uzun. Bu nedenle özetleyerek geçeceğim.
CHP’nin belli bir çizgisi var, asırlık bir kökü olan. Anadolu ve Rumeli müdafaa-i hukuk cemiyetleri, Atatürk devrimleri, 1923 Cumhuriyet’i, Temel Hedefler Beyannamesi, 1960 anayasası, Ortanın Solu kim ne derse desin bunlarla uydurulmuş teorik farklar dışında hiçbir çelişki taşımayan sosyal demokrasi değerleri. Bunların bizi içine taşıdığı rejim de, çok partili bir parlamenter rejim ve laik bir hukuk devleti çerçevesinde demokratik bir yapı... 
1992’den beri, yani CHP yeniden açıldığından beri, bu şımarık ideolojik kuşatmalar değişik şekillerde sürüyor. Sürekli olarak “Kemalizm’i aşmak” adına (!) her türlü ikinci cumhuriyetçi düşünceler bazen ılımlı İslamla çalkalanarak devreye sokuluyor.
Yeri gelmişken bazı gençlere sormak istiyorum: bugün durmadan CHP’nin daha solda olması lazım derken neyi tarif ediyorsunuz? SSCB üzerinden yaşanan sosyalizm deneyimini mi? Bir dönem moda olan liberal solculuğu mu? Solculuk derken, özgürlük-barış- demokrasi-insan hakları-adil paylaşım-hukuk devleti dışında aradığınız hangi değer var?
Bugün CHP içine “Kürtçülük” sokmaya çalışanlar bilmelidir ki bu kimseye bir şey kazandırmaz çünkü bu partinin çizgisi, bu kavramın ırkçı ayrımcılığıyla doku uyuşmazlığı yaratır. Ayrıca bu gerçeği görmek ve Kürt kökenli vatandaşlarımızın sorunlarına çözüm arayışları ve sevgiyle yaklaşmak, apayrı konulardır.
Ayrıca Mehmet Bekaroğlu, Ekmeleddin İhsanoğlu, Muhammet Çakmak gibi isimlerin getirdiği bir İslamizasyon, türban oyları üzerinden CHP’ye bir patlama yaptırmaz. Zaten yaptırmadı! Bunu biliyorsunuz, yaşadık, hatta bedellerini de ödedik...
10 Aralık hareketi veya TESEV, neye göre Kemalistlerden “daha sol”, bir bilen var mı? Bu laf salatalarının hiç bir karşılığı yok. Sırf imaj köpüğü...

KURULTAY PARTİYİ KENDİNE GETİRMEYE MECBUR!
CHP, bugüne kadar ne çektiyse sürekli olarak kendisini ikinci cumhuriyetçilerin arka bahçesi yapmaya çalışan ve bugün tedavülden kalkmış olan yetmez ama evetçi yazarlardan çekti.
Benden söylemesi! 2019 ve kritik üç seçimin eşiğinde, 12’ye 5 kala, ideolojik olarak eksantrik yollara sapmak, partiye hayır getirmeyeceği gibi oyları da %25’in altına indirir.

CHP Kurultayı, ülkeyi gerçekten “en kritik” seçimlere taşıyacak bu yeni dönem öncesinde, aklını başına toplayarak, makus talihimizi değiştirecek hamleyi kadrosunda yapmalı, halka umut aşılayacak bir değişime giderek son günlerin ağır talihsiz gaflarını temizlemeyi denemeli... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.