25
YIL ÖNCE, BİR DEV KALEME KIYDILAR
Sevgili
dost, güzel insan, Türkiye sevdalısı Uğur Mumcu’nun 25. ölüm
yıldönümünü dün andık. Haberi uğursuz bir Pazar günü, spor
yaptıktan sonra alıp yıkılmıştım. Aksoy, Emeç, Üçok, Turan
Dursun cinayetlerinden sonra gelen yeni, dev bir darbeydi. Korkunç
yağmurlu bir kış günüydü. Cenazede milyon kişi vardı. Havanın
kurşun gibi ağırlığı bin yıl geçse unutulmaz. Kortejde
Atatürkçü gençlerle yürümeyi tercih etmiştim. O yıllarda
Atatürkçü gençlerin çıkardığı Devinim isimli dergiye destek
veriyordum. Kimsenin, anlattığımız hiçbir tehlikeyi göremediği
yıllardı. Cinayetten kısa bir süre önce Mumcu ile her zamanki
gibi telefonda dertleşirken, “163.
Maddenin kaldırılmasının getireceği mahsurlar konusunda sizler
haklı çıktınız. Türkiye’ye bol geldi, dinci terör fırladı”
demişti bana.. O kritik yıllarda rahmetli Muammer Aksoy, Yekta
Güngör Özden, Oktay Ekşi, Necla Arat, Türkan Saylan ve ben, Türk
Ceza Kanunu’ndan dinci şeriatçı propagandaya sert cezalar
getiren 163. maddenin kaldırılmasına karşı büyük kampanyalar
yapmış ve ne SHP’yi ne de birçok kendi aydınımızı ikna
edebilmiştik. Mumcu aynı itirafı Y.G. Özden’e de yapmıştı o
son döneminde... O son konuşmadan 1,5 ay sonra gelen Mumcu cinayeti
bizi alt üst etmişti. Mumcu yaşasaydı ve mesleğini icra etmeye
devam etseydi, bilin ki Türkiye’de birçok şey farklı olurdu. Ne
demek istediğimi onu ve yaptığı araştırmacı gazeteciliği
bilenler anlar... Türkiye’de hiçbir şer güç bu kadar rahat at
koşturamazdı.
AFRİN
ŞEHİTLERİMİZ YÜREK YAKIYOR
Afrin
“Zeytin Dalıı Harekatı” beş gündür sürüyor. Maalesef yine
gencecik Mehmetçikler şehit düşüyor. Ateş düştüğü yeri
yakar, o evlerde neler yaşandığını düşünemiyorum bile. Uzman
Çavuş Musa Özalkan’ın bıraktığı vasiyeti dinledim radyoda.
Gözlerim yaşardı. Mehmetçiklerin bu özverili mücadeleleri vatan
için, bizlerin rahat uyuyabilmesi için... Öte yandan dünyada her
savaş istisnasız kötüdür. Tarihin en başından beri, bu
istisnasız böyledir. Dikkat edin, kötüdür diyorum, haksızdır
demiyorum. Maalesef dünyada haklı savaşlar vardır. Toplumların
mecbur olduğu. Diktatörlerin ve faşizmin, emperyalizmin mecbur
ettiği savaşlar vardır. Dünya Hitlerler, Pinochetler,
Mussoliniler görmüştür. Bushlar görmüştür. Ama sonuçta her
savaş arkasında yıkımlar, ölüler ve gözyaşı bırakır.
Türkiye’nin
Afrin operasyonunda iktidar ve ana muhalefet olarak tek vücut
olması, askerimizin moral anlamda şansıdır. Temenni
edebileceğimiz tek şey, Türkiye’nin hedeflerine hızla ulaşıp,
diplomatik masalarda da istediklerini alıp, bu operasyonu mümkün
olan en kısa zamanda tamamlaması, sevgili askerlerimizin sağ salim
yurda dönmesidir.
CHP’NİN
İLLEGAL OLARAK DEĞİŞTİRİLEN TÜZÜĞÜ VE BAŞKANLIK YARIŞI
Ümit
Kocasakal ve Muharrem İnce’nin adaylık süreçleri, Afrin
operasyonunun gölgesinde yaşanmaktadır. Normalde CHP Kurultayları,
demokrasi açısından ülkemizin görebileceği en üst
buluşmalardır. “Normalde” diyorum, ve bunu söylerken arada çok
adaylı kurultaylarda yaşanan itiş kakış ve kavgalardan, ağız
dalaşlarından söz etmiyorum. 2003 yılındaki kurultayda genel
başkan seçimine birkaç saat kala illegal bir şekilde oldu bittiye
getirilip değiştirilen tüzükten ve aynı kurultayda saptanan ve o
anda uygulanmaya kalkışılan yeni seçim şartlarından söz
ediyorum. Devlet katında Asliye Hukuk Mahkemesi’nde onanmadan o
gün seçimden bir kaç saat evvel yürürlüğe konulan o illegal
tüzük değişiklikleriyle, CHP Genel Başkan seçimi o andan
itibaren şaibeli hale geldi. Bunun dışında tüzüğe göre “gizli
oy açık tasnif” ile seçilmesi gereken genel başkan makamı,
orada yapılan değişiklikle “açık oy, açık tasnif” ile
seçilir oldu. Eskiden delegeler birden fazla adaya imza verip,
adayların konuşmalarını dinleyip ona göre seçerken, artık
yalnız tek adaya açık imza ile destek verebilir hale geldiler.
Böylece, aday teklif imzası ile oy arasında fark neredeyse kalmadı
ve liderin hangi delegelerin imzası-desteği-oyu ile kazandığı,
“açık” hale geldi. Yani “gizli oy” prensibiyle çelişerek...
CHP benim de yarıştığım, daha doğrusu ihtiyacımın iki misli
imza almama rağmen yarıştırılmadığım o 2003 kurultayından
beri, demokrat başkan seçimleri yapan tek parti olma vasfını
böylece kaybetti.
Bunları
neden mi hatırlatıyorum yine? Büyük ihtimalle Ümit Kocasakal,
130 imzayı bulamayacak ve yarışamayacak. Halbuki CHP kurultayında
delegelerin iradesi her ne olursa olsun, onun önemli çıkışlarını
dinlemeye ihtiyaçları vardı. Çünkü Kocasakal, partiye bir
anlamda terapi niyetine iyi gelecek şekilde, son derece önemli DNA
ayarlarını hatırlatıyor. Aynı şekilde Muharrem İnce’yi
dinleme ihtiyacı da var Kurultay’ın... İkisi de kitlelerin
dinlemeyi sevdiği değerli insanlar. Kocasakal Kurultay dışı
kitleleri, İnce parti içini daha çok ilgilendiriyor.
Görünen
şu ki, Büyük Kurultay İnce’yi dinleyecek, Kocasakal’ı
dinleyemeyecek. Kocasakal önemli bir hata yaptı CHP delegelerine
göre. Adalet Yürüyüşü’ne katılmadı. Kocasakal eminim bu
kararı için de kendisi açısından tatmin edici yanıtlar
buluyordur, “niye”lerini açıklamak için. CHPlilerin tam
anlayamadığı gerekçeleri temellendiren düşünceleri ne olursa
olsun, delegelerin ve üyelerin %90’ını tatmin edemediğini ömür
üstünden CHP tecrübemle söyleyebilirim. Kocasakal, Atatürkçü
Düşünce Dernekleri bünyesinde bulabileceği karşılığın,
CHP’de farklı bir algı yaratabileceğini galiba tam anlamadı.
“Ben
neysem oyum, anlasalardı beni”
demek, başta Kocasakal, kimseye bir fayda sağlamaz.
Muharrem
İnce’nin durumu ise farklı. İnce daha önce iki kere başkanlık
işine soyundu. Bir kere Kılıçdaroğlu’nu bayağ terletti.
Diğerinde ise adaylıktan çekilerek ciddi eleştiriler aldı. Onun
yüzünden diğer adayların önünün kesildiği gündeme getirildi.
Kocasakal’ın aksine, İnce’nin CHP örgütünde ciddi bir
karşılığı var ve demin söz ettiğim hatayı yapmadı. Tekrar
ediyorum Kocasakal için kendisi o görüşlerinde çok haklı
olabilir. Ama hiç fark etmez. Burada konumuz, örgütün ne
düşündüğü. Şayet CHP kalesinde bir başarı arayan varsa, o
kalenin içinde yer alan her insanın görüşlerini ve genel düşünce
yapısını ciddiye almaya mecbur.
KURULTAY’IN
ÖNEMİ ARTTI
Kesinlikle
durum böyle. Çünkü yeni İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu’nun
yarattığı “türbülans”, CHP kalesinin içinde yer aldığını
söylediğimiz insanların tahmin edebileceğinden çok daha büyük.
İşte o noktada da, Kocasakal’a tüm değerli fikirlerine karşın,
CHP olgusunu iyi kavrayamamak konusunda getirdiğimiz eleştirileri,
benzer şekilde CHP örgütünün bir kısmına da uygulayabiliriz.
Onlar da parti içinde sorun görmedikleri Kaftancıoğlu ve söylemi
gibi bir paketin, dış dünyada, hatta kendi seçmen
arkabahçelerinde neye mal olabileceğini hiç anlamıyorlar.
Yani
bu sefer, Parti “kalesi” dışarının algı ve eleştirilerini
öngöremiyor, ciddiye almıyor, “bu
işleri büyütmeye gerek yok”
diyor.
İşte
bu körler-sağırlar dünyasında, CHP’ye kızgın olan kendi
seçmeni açısından, bu kurultay sanıldığından daha önemli.
Kitleler, kurultayın CHP’nin ideolojisini düzeltmesini bekliyor
resmen! İşte böyle çelişkiler var: Halk/CHP ideolojisi/aday
profilleri/CHP delegeleri arasında! Birinin istediği, diğerine
kusurlu geliyor, birinin gördüğü koca mahsuru, diğeri
algılamıyor veya tam tersi oluyor...
CHP
İDEOLOJİSİYLE ARTIK OYNAMAYIN!
CHP,
aslında ne çektiyse, ideolojisinin yıllardır sağa sola
çekiştirilmesinden çekti. CHP ne çektiyse, içine çekilmeye
çalışıldığı siyasi eksantrikliklerden çekti. Bu konu aslında
üzerinde kitap yazacak kadar uzun. Bu nedenle özetleyerek
geçeceğim.
CHP’nin
belli bir çizgisi var, asırlık bir kökü olan. Anadolu ve Rumeli
müdafaa-i hukuk cemiyetleri, Atatürk devrimleri, 1923 Cumhuriyet’i,
Temel Hedefler Beyannamesi, 1960 anayasası, Ortanın Solu kim ne
derse desin bunlarla uydurulmuş teorik farklar dışında hiçbir
çelişki taşımayan sosyal demokrasi değerleri. Bunların bizi
içine taşıdığı rejim de, çok partili bir parlamenter rejim ve
laik bir hukuk devleti çerçevesinde demokratik bir yapı...
1992’den
beri, yani CHP yeniden açıldığından beri, bu şımarık
ideolojik kuşatmalar değişik şekillerde sürüyor. Sürekli
olarak “Kemalizm’i aşmak” adına (!) her türlü ikinci
cumhuriyetçi düşünceler bazen ılımlı İslamla çalkalanarak
devreye sokuluyor.
Yeri
gelmişken bazı gençlere sormak istiyorum: bugün durmadan CHP’nin
daha solda olması lazım derken neyi tarif ediyorsunuz? SSCB
üzerinden yaşanan sosyalizm deneyimini mi? Bir dönem moda olan
liberal solculuğu mu? Solculuk derken, özgürlük-barış-
demokrasi-insan hakları-adil paylaşım-hukuk devleti dışında
aradığınız hangi değer var?
Bugün
CHP içine “Kürtçülük” sokmaya çalışanlar bilmelidir ki bu
kimseye bir şey kazandırmaz çünkü bu partinin çizgisi, bu
kavramın ırkçı ayrımcılığıyla doku uyuşmazlığı yaratır.
Ayrıca bu gerçeği görmek ve Kürt kökenli vatandaşlarımızın
sorunlarına çözüm arayışları ve sevgiyle yaklaşmak, apayrı
konulardır.
Ayrıca
Mehmet Bekaroğlu, Ekmeleddin İhsanoğlu, Muhammet Çakmak gibi
isimlerin getirdiği bir İslamizasyon, türban oyları üzerinden
CHP’ye bir patlama yaptırmaz. Zaten yaptırmadı! Bunu
biliyorsunuz, yaşadık, hatta bedellerini de ödedik...
10
Aralık hareketi veya TESEV, neye göre Kemalistlerden “daha sol”,
bir bilen var mı? Bu laf salatalarının hiç bir karşılığı
yok. Sırf imaj köpüğü...
KURULTAY
PARTİYİ KENDİNE GETİRMEYE MECBUR!
CHP,
bugüne kadar ne çektiyse sürekli olarak kendisini ikinci
cumhuriyetçilerin arka bahçesi yapmaya çalışan ve bugün
tedavülden kalkmış olan yetmez ama evetçi yazarlardan çekti.
Benden
söylemesi! 2019 ve kritik üç seçimin eşiğinde, 12’ye 5 kala,
ideolojik olarak eksantrik yollara sapmak, partiye hayır
getirmeyeceği gibi oyları da %25’in altına indirir.
CHP
Kurultayı, ülkeyi gerçekten “en kritik” seçimlere taşıyacak
bu yeni dönem öncesinde, aklını başına toplayarak, makus
talihimizi değiştirecek hamleyi kadrosunda yapmalı, halka umut
aşılayacak bir değişime giderek son günlerin ağır talihsiz
gaflarını temizlemeyi denemeli...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.