17 Ocak 2018 Çarşamba

CHP İSTANBUL KONGRESİ KİMLERE YARADI? | BEDRİ BAYKAM | 15.01.2018


Bu yazıyı ciddi bir sıkıntıyla kaleme alıyorum. CHP İstanbul İl Başkanlığı’nı Canan Kaftancıoğlu’nun kazanmasının bana göre neden beklenen ivmeyi yaratamama riskleri taşıdığını, size gerçekçilik ve üzüntüyle aktaracağım.
Önce şunu netleştireyim: Konunun Kaftancıoğlu ile hiçbir kişisel ilişkisi yok. Kendisi siyaseti seven, çalışkan, ilginç fikirleri olan bir insan olabilir. Siyasetle kendi kimliği doğrultusunda ciddi bir şekilde uğraştığını da düşünüyorum. Kendisinin her görüşünü açıklamaya, her yere aday olmaya, kampanya yapmaya hakkı var. Ancak siyasette her hamlenin bir karşılığı vardır: Parti köklerine ve ideolojisine en azından ters düştüğü imajını bu kadar farklı açılardan veren bir insan, “İstanbul İl Başkanı” olursa, bunun da kaçınılmaz sonuçları olur.
Herhalde son üç günde fazlasıyla duyduğunuz verileri uzun uzadıya hatırlatmama gerek yok. Kaftancıoğlu’nun “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganına karşı duyduğu tepkiyi dile getirmiş olması, 24 Nisan 1915’ten anısına yürüyüş yapılması gereken bir gün olarak söz edip, soykırım iddiacılarıyla aynı paralele düşmesi, 10 Aralık grubu gibi 2. Cumhuriyetçi kanadın sol kesimini temsil eden bir grubun parçası olması gibi konular kaçınılmaz şekilde hangi profille karşı karşıya olduğumuzu bize gösteriyor.
Tekrar söylüyorum, herkes özgürce istediğini düşünür. Ama kişiler ve kurumların, siyasetin her hamle sonrasında kararlarının nelere mal olacağını saptamasına ve oluşan durumların silindir gibi ezip geçmesine şaşırma hakları da yoktur. CHP’nin Kaftancıoğlu profilinde farklı bir milletvekili olabilir, aynen şu anda var olan 2-3 farklı eğilimde milletvekili gibi, ama İstanbul İl Başkanlığı çok başka bir şeydir.


BİLGİSAYARLA SATRANCA BENZEMEZ!
Bu satırları yazmadan önce yapay zekayla satranç oynadım üç el ve tabii ki yenildim. Akıllı telefonunuzun üzerinde satranç oynarken, program hamleleri geri almanıza olanak veriyor. Kararınızın kötü sonuçlar verdiğini bizzat yaşayıp, mesela aniden kale ya da vezirinizi kaybettiğinizi görünce, buna neden olan karar(lar)ınızı geri alabiliyorsunuz. Sonra o noktadan itibaren, tekrar elinizi şakağınıza koyup olası bazı sonuçları hayal ederek hangi pulunuzu oynayacağınızı düşünmeye koyulabilirsiniz. Her ne kadar bilgisayar size sonsuza kadar hamleleri geri alma şansı verse de, oyunda bile bunu yapmaya utanırsınız. Bir an gelir, “artık ne olacaksa olsun” diyerek bilgisayar programının sizi ham yapışını çaresizce izler, mağlubiyeti kabullenirsiniz. İşte siyasette bazen durup dururken vezirini vermek ya da salakça bir hamleyle şah-mat olmak da böyle bir şeydir. Örnek istiyorsanız, başka birçoğunu sayabilirim ama CHP’nin Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı yapması, Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçilir seçilmez, “27 Mayıs’ı yapanlar bugün utanıyorlar” gibi gerçekle hiç ilgisi olmayan bir demeç verebilmiş olması, geri dönülmez hatalardır. Ekmeleddin projesinin neden bir iflası beraberinde getirdiğini herkes anlar da, ikinciyi anlatmak için 18 kadar farklı kitap hatmetmiş olmak lazımdır. Geçelim, konumuza dönelim. CHP İstanbul İl Başkanlığı seçimine... 
İstanbul, CHP açısından vazgeçilmez ana kaledir. Kurultay kazanmak, İstanbul’u kazanmaktan geçer. İstanbul’u kazanan kadro, Kurultay’ın yarısına yakınını kontrole almış demektir. Şimdi Kaftancıoğlu ve ekibinin bu başarılarından (!) sonra, Kurultay’ın nasıl şekilleneceğini göreceğiz. Ama şöyle bir özeti size hemen yapabilirim: Yaşam acımasız bir bilgisayar programıdır ve satranç uygulamasında olduğu gibi hamleleri geri çekme şansı tanımaz. Kaftancıoğlu’nun İstanbul İl Başkanı seçilmesi ise en iyi ihtimalle CHP’yi, neredeyse Alex olayının Fenerbahçe’yi böldüğü gibi ikiye ayıracaktır. Sakın bu sözlerimi yanlış anlayıp, Kaftancıoğlu’na Alex’in Fenerbahçe camiasındaki yeri gibisinden bir güç vehmettiğimi sanmayın. Bununla tabii ki alakası yok. Demek istediğim, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinin söylemleriyle yıldızı barışık olmayan bir insanın, o noktaya yükselmesinin getireceği kaçınılmaz fay hattı kırılmasıdır. Aslında Kılıçdaroğlu’nun da TESEV göbek bağları taşıması ve 10 Aralık hareketlerine yakın durması genel başkanlığının özellikle ilk dönemlerinde kendisini 27 Mayıs yorumu dışında da birçok hataya taşımıştır. Mesela “laiklik tehlikede değildir” söylemi veya ‘’Dersim Olayları’’ ile ilgili yorumları gibi... Kılıçdaroğlu, reel politikanın acımasız çarkları karşısında geri adım atıp rota değiştirmiş, “Mustafa Kemal”den ve İnönü’den çok daha sık ve olumlu bahseder hale gelmiştir. (Bu arada Kemal Bey, çok sık övdüğü Ecevit’in, bugün yaşadığımız olumsuzlukların üçte ikisinin ana nedeni olduğunu hala çözememiş.) Atatürkçülüğün, FETÖ çetesinin de etkisiyle bir suç haline dönüştürülmeye çalışıldığı 2007-2015 yılları arasında, Kılıçdaroğlu 2013 tarihinden itibaren Atatürk’ün ana etkilerini ve söylemlerini daha sık dile getirmeye başlamıştır.
Şimdi sürpriz şekilde gelen İstanbul parti içi görev değişimi, Başkan’ın bilgisi dahilinde yapıldıysa, Kılıçdaroğlu’nun son 3-4 yılda çizdiği profil darbe almış olur. Kılıçdaroğlu’nun bu açık hatayı yapmış olduğunu sanmıyorum. Bu kongre etrafında, belediye başkanlarının İstanbul İl Kongresi’ne tartışmalı yöntemlerle karıştıklarının söylentileri, bazı CHP çevrelerinde yoğun olarak sürüyor. Kılıçdaroğlu ise, son günlerde defalarca belediyelerin il kongresinden uzak durmaları için ilçeleri ve delegeleri ikaz etmişti. Peki bu ikazlara kulak asıldı mı? Hayır.


HALK “MUSTAFA KEMAL’İN ASKERİ OLMAK İSTİYOR...
Şimdi neler yaşanabileceğine göz atalım: CHP’de siyaset yapmayı seçen “farklı kanatlar”, yani mesela bu yazının başından beri hatırlattığımız değişik 2. Cumhuriyetçiliğe yakın oluşumlar, aynen basındaki bu grupların uzantıları gibi, sürekli olarak birbirlerini kollayarak, halk içindeki güçlerinin çok ötesinde bir etki alanına yükselebilirler. Hep yükselmişlerdir de... Ama sokağa çıktığınızda, kitleler ve milyonların bu eksantrik kalıplara sokulamayacak kimlikleri vardır.  Dolayısıyla, ne üyeler bazında CHP örgütü ne de CHP seçmeni, bu ideoloji kaymasını kabul etmeyecektir. Yani uzun lafın kısası, Kaftancıoğlu şu ya da bu nedenle il kongresinde sağladığı başarının karşılığını kurultayda, sokakta, internette ve seçimlerde bulmayabilir. Çünkü bu halk “Mustafa Kemal’in askeri” olmak istemektedir ve Türkiye’nin haksız yere Ermeni soykırımı iddialarından hüküm giymesine karşı her yerde bayrak açmıştır. Üstelik Erdoğan’a karşı demokrasi mücadelesi verilen bir dönemde bu kaymalar uyumsuz, anakronik ve partiye oy getirisi de kesinlikle taşımayacak gereksiz sapmalar, ideolojik şımarıklıklardır ve başka türlü algılanmalarına da imkan ihtimal yoktur. Kimsenin bu saatten sonra kafası karışık bir Kaftancıoğlu’ndan laikliği, Kemalizm’i ve Cumhuriyet tarihini yeniden öğrenecek değildir! Şöyle özetleyebilirim: Kaftancıoğlu, basından örnek verecek olursak, Türkiye’de tutunamayan Yeni Yüzyıl ve Radikal gazetelerinin çizgisini temsil ediyor. Halbuki Türkiye’de muhalif halkın nabzı ve dili, Sözcü Gazetesi ve Halk TV, Halk Arenası frekansında... Şimdi Kaftancıoğlu şu ya da bu tweeti atmadığını, şu cümleydi söyleneni kast etmek istemediğini, Şu fotoğrafın şaka olduğunu Ve daha bir çok şeyi ispatlamaya çalışıyor. Dün sabah FOX Tv’de İsmail Küçükkaya’nın kendisine yönelttiği ısrarla soruları eskrimden bildiğimiz ilginç vücudu kaçırma hamleleriyle atlattı. Ama çok ikna edici oldu mu, bence pek değil! İyi de, mesela Ermeni iddiaları hakkında o tweeti atmadım diyene sorarlar: Peki o zaman bu konuda hangi tweetleri attın, hangi makaleleri yazdın, hangi konuşmaları yaptın? İstanbul İl Başkanı olma iddiasında bir insana sorarlar: Peki sen bu konu hakkında veya Kemalizm hakkında veya Cumhuriyet’in kuruluş yılları hakkında NE DÜŞÜNÜYORSUN? Ben şunu şunu yazmadım diyenlere, “peki ne yazdın?” diye sorarlar... Veya Ermeni iddiaları karşısında aynen soykırım kelimesinden kaçan Amerikan Başkanlarıyla aynı dili konuşup, “büyük acı” cümlesini kullanması, politik bir özel “A la Americana” bir tavır mıdır? Sonuçta vardığımız nokta şu: aynen suçlamalar karşısında durmadan “ırkçı” olmadığını kanıtlamaya çalışan Trump gibi, Kaftancıoğlu da artık durmadan karşısına çıkacak bu suçlamalara yanıt vermekle zaman kaybedecek. CHP’nin buna hali vakti var mi?


İYİ PARTİ OYLARINI CHP’DEN DEĞİL, AKP’DEN ALSIN!
CHP’nin yaptığı bu intihar kokan hamle, başka partilere yarayabilir. Bu mantıksız ve zamansız iç kavgadan doğrudan nemalanacak olan başta AKP ve Erdoğan’dır. Bu ağır çalkalanmayı yaşayacak olan CHP’nin ön ve arka bahçesi krizden nasibini alırken, solun her renk kesimi alışık oldukları “CHP eleştirmenliği” için bundan daha iyi bir fırsat bulamazlardı! Dolayısıyla önümüzde bizi bekleyen üç büyük seçimin her biri için CHP dün giriştiği bu değişimle maça şu anda 3-1 mağlup başlıyor! Dost acı söyler bunu söylemek beni üzüyor ve yaralıyor ama çevrenizde yapacağınız gözlemlerde ne yazık ki bu yorumun yanlış olmadığını göreceksiniz... CHP işlerin zaten çok iyi gitmediği bir dönemde, resmen kendi bacağına kurşun sıkmıştır. Bu halkın umudunu canlı tutan “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganını da elinden almaya kalkarsanız, bir de Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında yaşanan olayları, ılımlı İslamcı-bölücü veya Ermeni soykırım iddiaları taşıyıcılarının yaptığı gibisinden söylemlerle donanmış insanları il başkanı yaparsanız, o halkın, o üyenin, o seçmenin yarın sizin için sokaklarda, mitinglerde saçını süpürge yapmasını pek beklemeyin! Ekmeleddin projesinin iflasını kimse unutmasın!
İYİ Parti’nin kuruluşundan beri geçen nispeten kısa süreçte, neler konuşulduğunu biliyorsunuz. Meral Akşener’in CHP ve geniş anlamda HAYIR bloku ile 2. turda beraber hareket edeceğini  açıkladığını, bu sütunda da dile getirdiğim tereddütleri yok ederek net bir şekilde ifade ettiğini biliyoruz. AKP’den kurtulmak için, şimdiden birçok cumhuriyetçinin seçimlerle ilgili, başka partileri kaale alan genel stratejiler üzerinde beyin fırtınaları yaptıklarını sanal ortamda görüyoruz. İYİ Parti’nin CHP’den değil, AKP’den oy alması, tabii ki bu iktidarın yükünden kurtulmak isteyen cumhuriyetçi ve sosyal demokrat kesimin en önemli dilekleri arasında. Ben de buna nasıl katkı sağlayabileceğimiz üzerine kafa yoranlar arasındayım. FAKAT, CHP’nin en önemli ilde böyle bir riskli seçim ile kurultaya gidiyor olması, şimdi kaçınılmaz şekilde seçmenler arasında tereddütler yaratırsa, buna kimin şaşırma hakkı olabilir? Kurultay’ın bu tehlikeyi gerçekçi olarak nasıl değerlendireceğini ve nasıl CHP’ye oy kaybettirmeden bu gri alanı bertaraf etmeye çalışacağını merak ediyorum ve kaygıyla izliyorum.

Türkiye’de solda veya CHP’de siyaset yapıyorum diyen insanların, artık halkın ve kendi genel seçmen kitlelerinin doğrularına karşı bir ideoloji ile yürüyemeyeceklerini anlamaları lazım. Bir partide farklı renkler olması başka şeydir, bu “farklı” (!) renklere filonuzun en önemli gemisini emanet etmek farklı bir şeydir. Sorarlar o partiye, “tarihin en kritik seçimine gittiğimiz gün gibi ortadayken, bu Rus ruletlerini hangi mantıkla, neden hala oynama peşindesiniz?” diye..    

Kaygılarımız aşırı evham olabilir mi? Keşkee! En çok ben sevinirim böyle çıkarsa! Ama aksi şeytana bakın ki, hiç yanılmadım bugüne kadar siyasi yorumlarımda..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.