Dünya
bu sefer Amerikan Başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in
başkenti ilan etmesiyle çalkalanıyor. AKP iktidarı da, aynen CHP
ve birçok başka ülke ile beraber, bu habere karşı büyük
tepkiler verdi. Öte yandan da AKP iktidarı, belki birkaç haftadır
kendisini bu kadar sıkıştıran ulusal ve uluslararası gündemde
rahatlamış oluyor. Yanlış anlamayın, kimseye “AKP
bu olaya sevindi”
filan demiyorum, alakası yok! Ama insan iki şeyi de ekliyor
kaçınılmaz şekilde: Birincisi, gündem işte böyle bir şey.
İster siyasi, ister magazinel bir skandal, bir oksijen darlığı,
adı ne olursa olsun, fark etmez. Bir iktidarı veya kişiyi ablukaya
almışken, bir anda yeni bir vaka geliyor, ve o ağır gündemi
süpürüveriyor! İkincisi, biraz daha dizi film tadında: Hani AKP
hep kandırılıyor ya, işte o bitmez tükenmez seride, son kandıran
yine İsrail ve ABD. İsrail ile daha geçtiğimiz aylarda yoğun
çiçek açmış bir bahar yaşamıştık, ABD ile ise, güya “hiç
olmadığı kadar”
yakındık. Ama işte ne var ki yine “kandırılmış
taraf”
oluyor AKP’liler...
Aynen
Zarrab konusunda ve daha sayısız vakada olduğu gibi...
ASLINDA
SENARYO HEP AYNI
Aslında
AKP’yi haftalardır sıkıştıran gündem konusunda hep aynı şeyi
konuşuyoruz. Kılıçdaroğlu’nun sunduğu belgelerde de,
Wikileaks’ten sızanlarda da, New York’ta hortlayan 17/25 Aralık
iddialarında da dört bir yandan aynı bilgiler akıyor. AKP’li
siyasetçiler ve aile efratları -en azından bir kısmı- akıl
almaz bir düzeyde para trafiği içine boğulmuş durumdalar! Bu ne
dünya, ne de Türkiye tarihinde pek görülmüş bir olay değil.
Maalesef o para kah 1 sterlinlik şirketlerin hesabına, kah ayakkabı
kutularına, kah para sıfırlamak üzere alınan koca koca
dairelere, kah saatlere, kah Man adası dekontlarına
gidiyor-geliyor. Yani Amerika’da da, İstanbul’da, Ankara’da da
yıllardır hep aynı şeyi konuşuyoruz. Bazen bir gemicik
oluveriyor, filo oluveriyor, bazen yurtdışında başka birinin
oğlu-kızı başka gemiler alıyor, şirketler açıyor-kapıyor!
Sonra “herkes
ticaret yapar, n’olacak! Ticaret yasak mı?” gibi
sözler duyuyoruz.
Evet,
bir bakanın, başkanın çocukları kırtasiye veya bir spor salonu
açabilir. Ama dünyanın hiçbir yerinde devleti yöneten
başkanların, bakanların, başbakanların çocukları bu şekilde
ülkeler arası, üst düzey, siyasetin atar damarlarını yararak
geçen uluslararası petrol, enerji, ağır taşımacılık, devlet
ihaleleri, kaynağı ve ne yaptığı belirsiz işlerle uğraşamaz.
Demokratik bir hukuk devletinde, bir başkanın damadının enerji
işinde suyun başını tutması akla bile getirilemez. Bunu bir
başkan denese, o ülkenin demokratik hukuk kuruluşları buna bir
gün izin vermez. Buna biri yeltense, iki gün iktidarda kalamaz! AKP
hükümeti, ayrıca belki dünyanın gelmiş geçmiş en çok para
harcayan, en lüks içinde yüzen iktidar partisi. Ve ilginç bir
şekilde hiçbir şey, bu servet arayışına son vermiyor...”Nedir
bu dinmeyen açlık?”
sorusu, ister istemez akla geliyor!
AKP
PANİK YAPTI...
Kılıçdaroğlu’nun
sunduğu belgelere karşı, AKP’liler ne diyeceklerini şaşırdılar.
O kadar kısa zamanda organize de olamadılar. Biri çıktı “hepsi
sahte”
dedi. Diğeri çıktı, “bunlar
Türkiye’den gelen para değil, tersine Türkiye’ye giren
paralar” dedi.
Sonra Erdoğan çıktı,
“n’olacak ya, bunlar ticaret belgesi, ticaret yapma yasağı mı
var sanki” dedi.
Herkesin takip ettiği gibi, her biri ayrı telden çaldılar.
Senkronize, birbirini tutan mantıklı yanıtlar gelemedi. Organize
olamadılar. Bir de beklendiği gibi hemen
“Bu
belgeler nereden geldi, kim verdi size bunları?” dediler:
Belgeler sahteyse, zaten soru yanlış. Buna inanıyorlarsa, onları
CHP’nin imal ettiğini düşünmeleri lazım. Belgeler doğruysa, o
sorunun önemi ikincil hale gelmiyor mu? Sonuçta CHP’nin dediği
şu oluyor: “Sen
benden kanıt istemedin mi? Ne bekliyordun? Yoksa Bilal ya da geçici
Başbakan Yıldırım mı verecekti kanıtı? Niye gocunuyorsun?
Kendinden emin şekilde bunlar uydurma diyerek bize yükleniyorsun
ya? Hani savcıları göreve davet etmiştin? Neden parlamentoda
soruşturma komisyonu oluşturma teklifimizi reddettiniz? Nedir bu
paniğiniz? İnsan bu kadar kendinden emin olsa, o sahte dediğiniz
belgeleri suratımıza vurmak için bile olsa, o komisyonu kurdurmaz
mı?”
Aslında
FETÖ’yü tüm sorumlu noktalara AKP’nin, her ikazla alay ederek
yerleştirdiğini bilmeyen yok! Ne kadar hatırlatsak azdır,
“ne istediler de vermedik”
sözlerini.. Bunları bu halkın unutmasını istiyorlar ama bu bir
türlü olamıyor dijital çağda! 17/25’te ortaklık bozulduktan
sonra anti-FETÖcü olarak kendini aklayabileceğine inanan
AKP’liler, devletin tüm kademelerine Fethullah’ın adamlarını
yerleştirdiklerini belleklerinden çıkarmışa benziyorlar. Sonra
da gördüğümüz şu: “Efendim
Ali Bey, Bank Asya’da hesap açmış, Veli Bey, şu FETÖ okulunda
öğretmenmiş, onlarla uğraşıp, hıncımızı onlardan
çıkaralım!” Sen
git o Bank Asya’yı aç, herkese methet, FETÖ’yü tüm ekibinle
başımızın üstüne çıkar, sonra da sana inanıp bu gruba
katılan kandırılmış garibanları suçlu ilan et!
AKP
FETÖ’YE ÇOK ŞAŞIRMIŞTI (!)
17/25
Aralık tarihlerinde FETÖ yolsuzluk kanıtları ile AKP’ye
saldırdığında, iktidar partisi çok şaşırdı. Gören zanneder
ki karşılarında bir “çete” olduğunu ilk defa duydular. Yahu
MGK siz iktidara geldikten iki yıl sonra, bunların devletin her
kademesine sızmış, planlı programlı, karanlık hedefli bir yobaz
çete olduğunu elinize raporla vermedi mi? Her gün düşman gözüyle
baktığınız ve nasıl sustururuz diye uğraştığınız o dürüst
gazeteciler, her Allah’ın günü size FETÖcülerin
rezilliklerini, kirli çamaşırlarını tüm çıplaklığıyla
anlatmadılar mı?
CHP
yönetimi Parlamento’da sizi sayısız defa ikaz etmedi mi?
Atatürkçü veya solcu yazarlar, onca kitabı kimin hakkında
yazdılar? Sağır sultan bile anladı da bir onlar anlayamadılar!
FETÖ,
terör örgütü çıktı. Çete çıktı. Bir tek onlar şaşırdı.
Biz biliyorduk... MGK, halk, gazeteciler, muhalefet Partileri, herkes
biliyordu. Bülent Arınç şimdi kalkmış diyor ki, “Efendim
FETÖ’nün kandıramadığı 80 kişi vardı”
Bülent Bey de anlaşılan kendi kendini bayağ kandıranlardan!
İktidarın
tüm aklama çabalarına rağmen, halkımızın en az yarısı, bu
FETÖ çetesinin durumlarının vahametinin fazlasıyla farkındaydı.
İnternet
ortamında bu konuda biraz gezinen herkes, yıllar boyu, Erdoğan’dan
Gül’e, Arınç’tan büyük karşıtı Gökçek’e, Bekir
Bozdağ’dan Binali Yıldırım’a, tüm AKP’lilerin nasıl
FETO’yu övmek için acımasızca birbirleriyle yarıştıklarını
bilir. İnsan şimdi 15 Temmuz alçaklığından sonra, bu yüzlerce
dakika süren yağcılık yarışına kızsın mı, gülsün mü,
ağlasın mı, bilemiyor...
KANDIRILMA
VAGONLARI PEŞPEŞE!
Atatürkçü
değerlere, kurumlara, gazetecilere, yazarlara FETÖ planlı şekilde
saldırırken, Türk Ordusu’nun erinden generaline her kademesini
paramparça etmek için, o çete ile AKP yönetimi göz yaşartıcı
bir uyum içinde çalışırken, tam bir işbirliği yaparken, her
türlü kumpas, yalan dolan ve sahtekarca üretilmiş delil ile,
genel kurmay başkanı dahil TSK’nın her değerli mensubu FETÖcü
savcılar, yargıçlar ve polislerin işbirliğiyle Silivri’de
süründürülürken, Başbakan, bugün kırmızı bültenle tüm
dünyada aradığı Zekeriya Öz’lerin eş-savcısı ilan ediyordu
kendisini. Herhalde
o günlerde kandırma treninin içinde sıra Zekeriya’nın
vagonundaydı. O konuda her düşündüğümüzde, o trenin bayağ
uzun olduğunu ve “her vagonun” çok önemli sahipleri olduğunu
görüyoruz! Zekeriyalar, Ruslar, Amerikalılar, İsrail, Kürtler,
PKK, IŞİD... İşte şizofreniye varan bu “her gün aldatılma”
hallerinden dolayı, bir yandan Türk Ordusu oluk oluk kan
kaybederken, diğer yandan ülkenin en değerli askerleri ve
yazarları, yıllarca bu çetenin işbirliği ile zindanlarda
tutuldu.
Taaa ki 17/25 Aralık sonrası -aslında bildiğiniz gibi- sırf bu
sefer AKP’ye diş gösterdiler diye gerçekler kabak gibi ortaya
çıkınca... AKP’yi
herkes kandırdı. En son da Zarrab kandırdı. Sonuçta herhalde bu
konuda, Nasrettin Hoca’nınkilerden çok daha fazla fıkraya
konu olacaklar!
Şimdiden ortaya bir Zarrab’la başlayan tuluat çıktı sosyal
medyada.
Daha
düne kadar Rıza Zarrab, tüm devlet erkanının baş adamı idi.
Protokolde İran Dışişleri Bakanı gibi Türk bakanların yanı
başından ayrılmıyordu. 17/25’ten sonra rüşvetçi kaçakçı
Zarrab’ın el konulmuş tüm paralarının yalnız iadesi
sağlanmadı, bir de rüşvetçinin el konulmuş parasına faiz
ödenmesi sağlandı! Yeminle söylüyorum, bu kadarı Kemal Sunal
komedi filmlerinde bile görülemez!
Ne oldu şimdi diye düşünmekten kendini alıkoyamıyor insan. Daha
düne kadar sevgili vatandaşları olarak gördükleri Rıza
Zarrab’ın halini vaktini tespit etmek için, panik içinde
Amerika’ya notalar veriyorlardı. Hem de övüne gerine “Bir
değil iki nota verdik Amerika’ya”
diyerek... “Vatandaşımızı
iade edin”
diye her kapıyı çalarak...
BÜYÜK
MUHALİF BAHÇELİ MEĞER GELECEĞİ TOPTAN OKUMUŞ!!
Sizi
de güldüreyim biraz hadi: Umarım sosyal medyada o kısa videoya
rastlamışsınızdır! Sayın Bahçeli var ya? 14 Haziran 2016’da,
kendisi, başımıza bela olan Zarrab hikayesinin geçeceği
çetrefilli yolların her birini size ikaz etmiş! Ve bir de üstüne
demiş ki, “Dost
nasihati veriyorum, ne olur ne olmaz, gelin şu sıralar ABD’ye
gitmeyin. Sık sık giderseniz sonra karşımıza neyin çıkacağını,
kimin ne yapacağı belli olmaz! Başınıza neyin geleceği belli
olmaz, alimallah bu İranlı kaçakçı alayınızı Amerika’da ele
verirse, okyanus ötesinde yandaş hakim ve savcı da bulamazsınız!
Büyük bir skandalın faili olmaktan da kurtulamazsınız. Şansınızı
fazla zorlamayın!” Vallahi
helal olsun demekten başka şansımız var mı Devlet Bey’e?
Kendisi sizinle takımınızın başına gelecek her felaketi önceden
bilmiş detaylarıyla ama aksine bakın ki, bir kendi başına neler
gelip, nasıl 180 derece dönüş yapmayı başaracağını
bilememiş! Allah iyiliğinizi versin Devlet Bey, iyi güldürdünüz
bizi! Merak ediyorum bu videonuza sosyal medyada rastladınız mı
hiç?
Biliyor
musunuz aslında Devlet Bahçeli’nin U dönüş rekorlarından çok
daha dramatiği, MHP grubu! Bahçeli yakın geçmişte Tayyip’e ve
“İranlı Kaçakçı”ya saydırıyor, alkışlıyorlar; sonra
Zarrab’ı koruyup Kılıçdaroğlu’na saydırıyor, onu da
alkışlıyorlar. Şimdi Zarrab ve Kılıçdaroğlu’na saydırıyor,
yine alkış, alkış, alkış! Lütfen söyler misiniz bana, bu
takım elbiseli insan görünümlü alkışçıların içinde aslında
otomatiğe kurgulanmış robotlar mı var? Bu beyefendilerin hiç
kendilerine ait, özgün inandıkları fikir var mı? Şaka
yapmıyorum, merak ediyorum.
17/25’i
HORTLATAN ZARRAB!
Amaaa!
Bir konu var ki, devamlı kaçtığınız ve tehditlerinizle
medyada da seslendirilmesini engellediğiniz. İşte o fellik fellik
kaçtığınız konuyu dillendirme vakti geldi. İsteseniz de
istemeseniz de! Bakın hani o sesler, kayıtlar, kutucuklar,
sıfırlamalar var ya!
Nedir
şu anda Amerika’da yaşanan biliyor musunuz? Hani apar topar
örtbas edip herşeyin inkar edildiği 17/25 olayları var ya! İşte
o iddiaların üzeri apar topar Türkiye’de örtülebilir. Ama
gurbet ellerde burada olduğu gibi arzu edilen kararları verecek
hakim ve savcılar tabii ki kolay kolay bulunamaz!! Yani sayın
Bahçeli A’dan Z’ye haklıymış! Bizi dinlemediniz, bari onu
dinleseydiniz!
Bütün
o yolsuzlukların nasıl yapıldığını bizlere, tüm dünyaya
aktaranın, iktidarın eski ortağı FETÖ çetesi olması,
AKP’lileri tüm o iddialar karşısında aklıyor sanıldı. Ama ne
var ki eski ortaklarının iddialarını, Zarrab tekrar taaa
Amerikanya’da bir kere daha kirli çamaşır olarak döküverdi
ortaya! Bu gerçeği değiştiremez kimse artık! O iddialar, bu
sefer Halk Bankası avukatı tarafından teyid edilerek tam hortladı!
VE
DEĞİŞEN GÜNDEM!
AKP’lilerin
o her gün savunarak 17/25 olaylarından sonra zorla özgürlüğüne
kavuşturduğu Zarrab, şimdi iktidarı, o yok saymaya çalıştığın
bataklığın ta dibine çekiyorDU.
Mızrak çuvala sığmaMIŞTI.
Bakın burada üstü örtüldü sanılan mızrak, okyanusu delip,
ABD’den hortlayıp çıktMIŞTI!
İsteyen Zarrab’ı “casusluk ve devlet sırlarını satmak”la
suçlayabilirDİ.
Ama CHP’nin “Peki
o zaman aranızdan kim niye verdi bu devlet sırlarını şu
rüşvetçiye?”
(ya da Bahçeli’nin deyimiyle şu kaçakçıya!) sorusuna yanıt
bulamazDI...
ERDOĞAN
ARTIK KENDİNİ İSLAM ALEMİNİN SÖZCÜSÜ İLAN EDECEK
Neden
bu paragrafta geçmiş zaman kullandığıma gelince:
Sonuçta,
tekrar ediyorum: Hiçbir şekilde buna sevinmemesine, ve hatta
üzülmesine karşın, şimdi AKP ve Erdoğan’ın elinde bir koz
var: Erdoğan
artık kendisini bu Kudüs davasının doğal lideri ilan edecek ve
bunu kesinlikle kendisi böyle görüp, dünyanın da bu algıyı
kabul etmesini sağlamak isteyecek.
Zaten Papa ve diğer herkesle görüşmek için şimdiden sıraya
girdi. Bu durum, Kılıçdaroğlu’nun gündeme taşıdığı
iddiaların biraz 2. plana düşmesini kaçınılmaz kılacak.
Erdoğan “Dünya
İslam Ülkeleri Sözcüsü” sıfatını
resmen almış gibi... Uluslararası planda, bu yeni büyük gündemle
beraber durumun yarattığı kahraman olarak yola çıkacak. Din ve
siyaset tarihinin birbirine dolaştığı Ortadoğu’nun o
asırlardır süren kurumaz savaş ve polemik bataklığı, artık
maalesef dünyanın her yerinde yeni terör eylemleri, yeni büyük
tehditler yaratarak varlığını sürdürmeye devam edecek. Hamas
“Trump
cehennemin kapılarını açtı”
derken, maalesef yeni karanlık eylemlerin doğrudan habercisi
oluyor. İntihar bombacılarını devreye sokmak için bahane
bekleyen yalnız IŞİD değil, her terör örgütü ellerini
ovuşturuyor.
New
York mahkemelerinde süren Zarrab davasında ise hakimin ve jürinin
bu yeni gündemden ne kadar etkilenip etkilenmeyecekleri, hepimiz
için bir soru işareti olarak kalmaya devam ediyor.
TRUMP
DA ERDOĞAN KADAR “İÇ NEFES” ARIYOR
ABD
başkanı Trump’ın da, en az Erdoğan kadar kendi ülkesi içinde
yaşadığı bir huzursuzluk ve destek kaybı var. Başta
New York Times olmak üzere, Amerikan kamuoyuna yön veren medya
organlarının Yahudi lobileri ve sermayesinin elinde olması, bu
“muhalif” gazetelerin her gün Trump’ı fena halde
hırpalamasına karşı, Trump bu karşı hamleyi yaptı.
Ama bu kararla ülkesi içinde de ne kadar ciddi bir destek bulacağı
tartışılır. Bu hamle kimi Yahudilere şirin gözükse de, aslında
terör ve huzursuzluk dalgalarına yaptığı açık çağrıyla,
aslında bir intihar kararı olarak da görülebilecek. Böyle bir
Trump-Filistin inatlaşmasının bedeli, salt Amerikan halkının
değil, tüm dünya halklarının önüne konmuş saatli bir bomba...
Sonuçta
o nefes ve destek arayışının ters tepeceği kesin denebilir.
Çünkü bu ağır provokasyonla, Trump ülkesinin güvenliğini
ateşe attı.
Siyaset
Türkiye’de kendi içindeki baş döndürücü hızının dışında,
artık dünya konjonktüründen de bir o kadar etkilenen bir dönme
dolap...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.