20 Aralık 2017 Çarşamba
HAYVANLARI MAL GİBİ GÖRENİN KENDİSİ MALDIR! | Bedri Baykam | 19 Aralık 2017
Bugün size dev rüşvetler alıp,
ardından utanmadan aramızda dolaşarak sırıtmaya devam eden
yüzsüzlerden; demokratik hukuk devletinde farklı görüşlere
saygı duymadan, elinde tuttuğu gücü rakiplerini tehdit etmek için
kullananlardan; yaptığı yolsuzluklarla yakalanıp bunun üzerinin
örtbas edileceğine emin olanlardan; dün söylediklerini, ertesi
gün inkar etmeyi adet haline getirenlerden; kendi suçlarını yok
sayıp, kandırılmış garibanları hedef tahtası haline
getirenlerden; belediye ve ihaleleri yol geçen hanı haline
getirenlerden söz etmeyeceğim. Bugün konumuz maalesef,
insan denilen vahşi yaratığın her türlü işkencesinin bedelini
en korkunç şekilde ödeyen hayvanlar...
Hayvanlara eziyet edenler, onlar
üzerinden para kazanmak için yapılan katliamlara ortak olanlar, bu
konuda utanmadan bir de ukalalık yapanlar, VE bu affedilmez suçlara
imza atanları pasif şekilde seyredenler, hepsinden tiksiniyorum. Bu
insanların aramızda yaşıyor olmalarından dolayı bir vatandaş
olarak büyük utanç yaşıyorum.
Bu arada tekrar üstüne basarak
söylüyorum. EN AZ ŞİDDET UYGULAMALARINI YAPANLAR KADAR, ALÇAKÇA
BU EZİYETLERİ SEYREDENLER DE SUÇLULAR.
BAZI ALÇAKLIKLARIN DÖKÜMÜ
Zaten hepsini biliyorsunuz. Buna rağmen
örnek olarak bazı alçaklıkları size hatırlatacağım.
--Muğla’da Haziran ayında arabanın
arkasına bağlanan ve sürüklenen köpeği vatandaşlar müdahale
edip kurtardı. Hatırladınız mı?
--Ekim ayında Eyüp Belediyesi’nin
kulakları küpeli zararsız köpekleri topladığı ve bu köpeklerin
hiçbir barınma merkezinde de bulunamadığı konusu, hayvan
severlerin gündemini sarstı. Hatırlıyor musunuz?
--Kütahya Hayvan Barınağı’nda aç
bırakılan köpekler, yavru bir köpeği parçalayarak kafasını
kopardılar. Barınak kendi haline bırakılmış, kim aç kim tok,
nasıl yaşarlar kimsenin umurunda değil... Biliyor muydunuz?
--8 Ekim tarihli haberde çocuk
parkında Benek adlı bir köpeğe tecavüz ederken bir adam
yakalandı. Hayvan severler feryat ettiler diye... Hatırlıyor
musunuz?
--Yakın zamanda, Aralık başında
Erzincan Orduevi Nizamiyesi’nde bir askerin yumruk ve tekmeyle
işkence ederek öldürdüğü kedi olayının videosunu hatırlamamak
mümkün mü?
O olayı gerçekleştiren sapık daha
sonra serbest bırakıldı. Neler hissettiniz o gün?
--Marmaris’te geçen yılın Kasım
ayında, yerde hareketsiz yattığı görülen kedinin defalarca
tecavüze uğradığı tespit edildi. Genital bölgesinde yırtık ve
kanama vardı. Hatırladınız mı?
--Gaziosmanpaşa’da yine bir kedi
tecavüzü olayı yaşandı. Aynı Gaziosmanpaşa’da 18 yaş altı
iki gencin, iki köpeğe kedileri canlı olarak parçalattıkları
belgelendi. Hatırladınız mı?
--Çorlu’da geçen günlerde otlaması
için boş bir alana bağlanan at tecavüze uğradı, E.Ç. isimli
sapık gözaltına alındı. Hatırlayabildiniz mi?
--Eskişehir’de Osmangazi
Üniversitesi’nden M.C.A. isimli öğrencinin bir kahveden ödünç
aldığı kediyi işkence yaparak öldürdüğü iddia edildi ve
Eskişehir Dördüncü Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı.
Kendisi tutuksuz yargılanıyor.
--Geçen yıl Metropolitan Galası’nda
şarkıcı Rihanna’nın giydiği son derece lüks olarak üretilmiş
dev kürk giysinin üretimi için 50 hayvan vahşi şekilde
öldürüldü. Rihanna ise yüzlerce paparazziye o gösterişli giysi
ile fotoğraf çektirmekle meşguldü. Şov, hayvan ve insan
haklarından daha önemliydi yıldız şarkıcı için...
--Antalya’da E.K. isimli biri
arabasını köpeklerin üzerine sürerek onları ezdi ve yalnız
1097 TL idari para cezası ödedi. Hatırladınız mı?
--Antalya’da kimliği belirsiz
kişiler yaşam savaşı veren üç köpeği zehirledikten sonra
patilerinden tel örgülere astılar. Üç köpek can çekişerek
öldü. Biliyor muydunuz?
--Isparta’da ipe bağladıkları
köpeğin kulaklarını kesen iki vahşi, bu fotoğrafları üstelik
bir de övünerek paylaştılar. Hayvan koruma derneği bu
fotoğraflar hakkında suç duyurusunda bulundu, işkence
sahiplerinin H.K. ve N.Y. oldukları tespit edildi.
--Konya’da Cumra ilçesinde yaşadığı
öğrenilen M.Ö. isimli saldırgan kulağını kestiği yavru köpek
ile poz verdi. Hatırladınız mı?
--Nöroloji uzmanı olduğu iddia
edilen Kocaeli Üniversitesi’nden sahte bir insan, sahte profesör
başıboş köpeklerden birine saldırarak onu bıçaklayarak
öldürdü.
--Kozmetik hayvan deneyleri, tavşanlar
üstünde onlara akıl almaz zarar veren gözlerini çalışmaz hale
getiren sonuçlar doğuruyorlar. Deneyler sonucunda hayvanların
başına gelen en hafif olay bu. Yarın kozmetik mağazalarına
girdiğinizde hatırlayacak mısınız?
--Bozburunda Ethem ve Sinem Dirvana’nın
köpekleri, yaklaşık iki ay önce hayvan düşmanı bir komşuları
tarafından zehirli etle öldürüldü, katil ayrıca köpeğin
sahiplerine de saldırdı. Hatırladınız mı?
Hepimiz biliyoruz ki bu saydığım
örnekler basına yansıyanların sadece ufak bir bölümü, ne yazık
ki örnekler sonsuza dek çoğaltılabilir. Kim bilir şu anda ben bu
yazıyı oluştururken ve daha sonra sizler bu yazıyı okurken, kaç
tane daha vahşet yaşanacak, kaç hayvan insanların sapık ruhları
nedeniyle katledilecek...
Unutulmaması gereken en önemli
noktalardan biri şu: 1970’lerde yapılan araştırmalarda, birçok
seri katilin, çocukken hayvanlara işkence edip öldürdükleri
belgelenmiştir. Bizim insan olmamız ve sözde daha mükemmel bir
beyine sahip olmamız, dünyayı paylaştığımız diğer canlılara
karşı bu alçakça cinayetleri işleme hakkı vermiyor bize.
İnsanlardan başka, yaşam ve yemek güdüsü dışında, canice
birbirini öldüren ve başka hayvanları öldüren bir başka canlı
yok. İnsanlar maalesef bu evrenin yüzkarası. Yarın öbür gün
gücü eline geçiren robotlar devreye girerek, “gereksiz ve son
derece kötü kalpli ve son derece sapık, şiddete kendini mahkum
etmiş bu insan denilen canlıların yeryüzünde gerek yok”
kararı alırlarsa ve bizi toptan imha ederlerse hiç şaşırmam.
“ÖNCE İNSAN” SLOGANININ
YANLIŞLIĞI
Kendi partimin bir İstanbul Belediyesi
sloganı vardı: “Önce İnsan” diye... İyi niyetle
konmuştu bu slogan şüphesiz. Ama ben hiçbir zaman sevemedim:
Şayet bunun anlamı “önce insanların sorunlarını halledelim,
sonra diğerlerine bakarız” gibisinden bir şey ise, bir kere
hiçbir zaman insanların sorunları bitmez. Sorunları bitse bile bu
sıraya konulacak ve önceliğin insana verileceği bir konu değil.
Bu dünyada birlikte yaşıyoruz, hiçbirimizin önceliği yok.
Dolayısıyla “önce tüm şu insanların problemlerini kentte A
dan Z ye çözelim, ardından doğa mı korunacak, hayvan mı, öyle
bir gün gelirse, o zaman bakarız, hele bir dur bakalım”
cümlesinin bir anlamı yoktur. Çünkü böyle bir gün
gelmeyecektir. Hiçbir zaman.
Ayrıca kimin şunu söyleme hakkı
olabilir ki? “Biz insanlar, daha zeki, daha karmaşık, daha
mükemmel varlıklarız. Dolayısıyla hayvanları da, doğayı da
dümdüz edebiliriz gerekirse, çıkarımız öyle buyuruyorsa...”
Tam tersine “önce insan” olmak,
hayvanları ve doğayı koruyacak kadar üstün insan olmaktan geçer.
Yeryüzünü beraber paylaştığımız, bu dünyaya bizim gibi
öylesine atılmış ve hasbelkader “gelmiş” olan bu güzel ve
hisli yaratıkları bizler korumak durumundayız. Onların güç,
zeka veya nefeslerinin bittiği yerde, bizler bu fedakar, tatlı,
komik, keyifli ve paylaşımcı yaratıklara kucak açmak, onların
sorunlarına ve dertlerine çare ve merhem taşımak durumundayız.
Hem de bu eylemin bize mutluluk getirdiğini hissederek!
PARLAMENTO’DAN BEKLENEN
Bir sürü alçağın, kanunların şu
andaki utanç verici halinden istifade ederek, Kabahatler Kanunu’nda
“mala zarar vermek” veya “yere tükürmek”le
aynı cezaya maruz kalacaklarını bilmeleri, hayvanları öldürüp
işkence ve tecavüz ettikten sonra elini kolunu sallaya çıkıp
gidebilmesi bu ülkenin akıl almaz bir ayıbıdır. Parlamento’da
yalnız muhalefet değil iktidarın da, bu utanılası rezil duruma
Türk halkı önünde son vermeleri, hayvanları öldüren alçakların
insanları öldüren alçaklarla aynı şekilde cezalandırılmaları,
yasaların derhal değiştirilerek bu suçların artık ceza
kanununda en ağır şekilde yerlerini bulmalarını sağlamalılardır.
GÖRÜNMEZ KAHRAMANLAR
Peki bir de hayvanların hakları ve
güzel yaşamaları için her gününü feda eden görünmez
kahramanlardan bahsetmek lazım. Patili Köy’ü kuran Volkan-Canan
Koç, dostlarımızın çektikleri acıları unutturmak ve güzel bir
yaşam sürmeleri için gece-gündüz çalışan Işkın Moğol Alçı,
Eda Menzilci Kuru, Sibel Molu, Ayberk Ayar, Aleyna Özgat, HAYTAP,
instagramda @buaradabennian, @engelsizhayvanlar ve benim buraya
yazamadığım daha niceleri... Buradan hepsine candan teşekkür
ediyorum. Peki bizlerin yapması gereken nedir? En azından canı
gönülden çalışan bu insanlara yardım etmek, Patili Köy’e,
barınaklara, ormanlara battaniyeler mamalar götürmek... Zaman
ayırıp fiziki olarak onlara katılıp köpeklere, kedilere, tüm
hayvanlara sevgi götürmek... Patifood veya Ormana Mama’nın web
sitesine girip KUMBARALAR bölümünden hepsine tek tuşla mama
gönderebilirsiniz. Önemli olan sizin içinizde olan istek, her
türlü yardımınızı bekliyorlar.
9 Aralık 2017 Cumartesi
KUDÜS GÜNDEMİ, ZARRABZEDE VE MAN-ZEDE AKP’YE OKSİJEN Mİ? | Bedri Baykam | 07.12.2017
Dünya
bu sefer Amerikan Başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in
başkenti ilan etmesiyle çalkalanıyor. AKP iktidarı da, aynen CHP
ve birçok başka ülke ile beraber, bu habere karşı büyük
tepkiler verdi. Öte yandan da AKP iktidarı, belki birkaç haftadır
kendisini bu kadar sıkıştıran ulusal ve uluslararası gündemde
rahatlamış oluyor. Yanlış anlamayın, kimseye “AKP
bu olaya sevindi”
filan demiyorum, alakası yok! Ama insan iki şeyi de ekliyor
kaçınılmaz şekilde: Birincisi, gündem işte böyle bir şey.
İster siyasi, ister magazinel bir skandal, bir oksijen darlığı,
adı ne olursa olsun, fark etmez. Bir iktidarı veya kişiyi ablukaya
almışken, bir anda yeni bir vaka geliyor, ve o ağır gündemi
süpürüveriyor! İkincisi, biraz daha dizi film tadında: Hani AKP
hep kandırılıyor ya, işte o bitmez tükenmez seride, son kandıran
yine İsrail ve ABD. İsrail ile daha geçtiğimiz aylarda yoğun
çiçek açmış bir bahar yaşamıştık, ABD ile ise, güya “hiç
olmadığı kadar”
yakındık. Ama işte ne var ki yine “kandırılmış
taraf”
oluyor AKP’liler...
Aynen
Zarrab konusunda ve daha sayısız vakada olduğu gibi...
ASLINDA
SENARYO HEP AYNI
Aslında
AKP’yi haftalardır sıkıştıran gündem konusunda hep aynı şeyi
konuşuyoruz. Kılıçdaroğlu’nun sunduğu belgelerde de,
Wikileaks’ten sızanlarda da, New York’ta hortlayan 17/25 Aralık
iddialarında da dört bir yandan aynı bilgiler akıyor. AKP’li
siyasetçiler ve aile efratları -en azından bir kısmı- akıl
almaz bir düzeyde para trafiği içine boğulmuş durumdalar! Bu ne
dünya, ne de Türkiye tarihinde pek görülmüş bir olay değil.
Maalesef o para kah 1 sterlinlik şirketlerin hesabına, kah ayakkabı
kutularına, kah para sıfırlamak üzere alınan koca koca
dairelere, kah saatlere, kah Man adası dekontlarına
gidiyor-geliyor. Yani Amerika’da da, İstanbul’da, Ankara’da da
yıllardır hep aynı şeyi konuşuyoruz. Bazen bir gemicik
oluveriyor, filo oluveriyor, bazen yurtdışında başka birinin
oğlu-kızı başka gemiler alıyor, şirketler açıyor-kapıyor!
Sonra “herkes
ticaret yapar, n’olacak! Ticaret yasak mı?” gibi
sözler duyuyoruz.
Evet,
bir bakanın, başkanın çocukları kırtasiye veya bir spor salonu
açabilir. Ama dünyanın hiçbir yerinde devleti yöneten
başkanların, bakanların, başbakanların çocukları bu şekilde
ülkeler arası, üst düzey, siyasetin atar damarlarını yararak
geçen uluslararası petrol, enerji, ağır taşımacılık, devlet
ihaleleri, kaynağı ve ne yaptığı belirsiz işlerle uğraşamaz.
Demokratik bir hukuk devletinde, bir başkanın damadının enerji
işinde suyun başını tutması akla bile getirilemez. Bunu bir
başkan denese, o ülkenin demokratik hukuk kuruluşları buna bir
gün izin vermez. Buna biri yeltense, iki gün iktidarda kalamaz! AKP
hükümeti, ayrıca belki dünyanın gelmiş geçmiş en çok para
harcayan, en lüks içinde yüzen iktidar partisi. Ve ilginç bir
şekilde hiçbir şey, bu servet arayışına son vermiyor...”Nedir
bu dinmeyen açlık?”
sorusu, ister istemez akla geliyor!
AKP
PANİK YAPTI...
Kılıçdaroğlu’nun
sunduğu belgelere karşı, AKP’liler ne diyeceklerini şaşırdılar.
O kadar kısa zamanda organize de olamadılar. Biri çıktı “hepsi
sahte”
dedi. Diğeri çıktı, “bunlar
Türkiye’den gelen para değil, tersine Türkiye’ye giren
paralar” dedi.
Sonra Erdoğan çıktı,
“n’olacak ya, bunlar ticaret belgesi, ticaret yapma yasağı mı
var sanki” dedi.
Herkesin takip ettiği gibi, her biri ayrı telden çaldılar.
Senkronize, birbirini tutan mantıklı yanıtlar gelemedi. Organize
olamadılar. Bir de beklendiği gibi hemen
“Bu
belgeler nereden geldi, kim verdi size bunları?” dediler:
Belgeler sahteyse, zaten soru yanlış. Buna inanıyorlarsa, onları
CHP’nin imal ettiğini düşünmeleri lazım. Belgeler doğruysa, o
sorunun önemi ikincil hale gelmiyor mu? Sonuçta CHP’nin dediği
şu oluyor: “Sen
benden kanıt istemedin mi? Ne bekliyordun? Yoksa Bilal ya da geçici
Başbakan Yıldırım mı verecekti kanıtı? Niye gocunuyorsun?
Kendinden emin şekilde bunlar uydurma diyerek bize yükleniyorsun
ya? Hani savcıları göreve davet etmiştin? Neden parlamentoda
soruşturma komisyonu oluşturma teklifimizi reddettiniz? Nedir bu
paniğiniz? İnsan bu kadar kendinden emin olsa, o sahte dediğiniz
belgeleri suratımıza vurmak için bile olsa, o komisyonu kurdurmaz
mı?”
Aslında
FETÖ’yü tüm sorumlu noktalara AKP’nin, her ikazla alay ederek
yerleştirdiğini bilmeyen yok! Ne kadar hatırlatsak azdır,
“ne istediler de vermedik”
sözlerini.. Bunları bu halkın unutmasını istiyorlar ama bu bir
türlü olamıyor dijital çağda! 17/25’te ortaklık bozulduktan
sonra anti-FETÖcü olarak kendini aklayabileceğine inanan
AKP’liler, devletin tüm kademelerine Fethullah’ın adamlarını
yerleştirdiklerini belleklerinden çıkarmışa benziyorlar. Sonra
da gördüğümüz şu: “Efendim
Ali Bey, Bank Asya’da hesap açmış, Veli Bey, şu FETÖ okulunda
öğretmenmiş, onlarla uğraşıp, hıncımızı onlardan
çıkaralım!” Sen
git o Bank Asya’yı aç, herkese methet, FETÖ’yü tüm ekibinle
başımızın üstüne çıkar, sonra da sana inanıp bu gruba
katılan kandırılmış garibanları suçlu ilan et!
AKP
FETÖ’YE ÇOK ŞAŞIRMIŞTI (!)
17/25
Aralık tarihlerinde FETÖ yolsuzluk kanıtları ile AKP’ye
saldırdığında, iktidar partisi çok şaşırdı. Gören zanneder
ki karşılarında bir “çete” olduğunu ilk defa duydular. Yahu
MGK siz iktidara geldikten iki yıl sonra, bunların devletin her
kademesine sızmış, planlı programlı, karanlık hedefli bir yobaz
çete olduğunu elinize raporla vermedi mi? Her gün düşman gözüyle
baktığınız ve nasıl sustururuz diye uğraştığınız o dürüst
gazeteciler, her Allah’ın günü size FETÖcülerin
rezilliklerini, kirli çamaşırlarını tüm çıplaklığıyla
anlatmadılar mı?
CHP
yönetimi Parlamento’da sizi sayısız defa ikaz etmedi mi?
Atatürkçü veya solcu yazarlar, onca kitabı kimin hakkında
yazdılar? Sağır sultan bile anladı da bir onlar anlayamadılar!
FETÖ,
terör örgütü çıktı. Çete çıktı. Bir tek onlar şaşırdı.
Biz biliyorduk... MGK, halk, gazeteciler, muhalefet Partileri, herkes
biliyordu. Bülent Arınç şimdi kalkmış diyor ki, “Efendim
FETÖ’nün kandıramadığı 80 kişi vardı”
Bülent Bey de anlaşılan kendi kendini bayağ kandıranlardan!
İktidarın
tüm aklama çabalarına rağmen, halkımızın en az yarısı, bu
FETÖ çetesinin durumlarının vahametinin fazlasıyla farkındaydı.
İnternet
ortamında bu konuda biraz gezinen herkes, yıllar boyu, Erdoğan’dan
Gül’e, Arınç’tan büyük karşıtı Gökçek’e, Bekir
Bozdağ’dan Binali Yıldırım’a, tüm AKP’lilerin nasıl
FETO’yu övmek için acımasızca birbirleriyle yarıştıklarını
bilir. İnsan şimdi 15 Temmuz alçaklığından sonra, bu yüzlerce
dakika süren yağcılık yarışına kızsın mı, gülsün mü,
ağlasın mı, bilemiyor...
KANDIRILMA
VAGONLARI PEŞPEŞE!
Atatürkçü
değerlere, kurumlara, gazetecilere, yazarlara FETÖ planlı şekilde
saldırırken, Türk Ordusu’nun erinden generaline her kademesini
paramparça etmek için, o çete ile AKP yönetimi göz yaşartıcı
bir uyum içinde çalışırken, tam bir işbirliği yaparken, her
türlü kumpas, yalan dolan ve sahtekarca üretilmiş delil ile,
genel kurmay başkanı dahil TSK’nın her değerli mensubu FETÖcü
savcılar, yargıçlar ve polislerin işbirliğiyle Silivri’de
süründürülürken, Başbakan, bugün kırmızı bültenle tüm
dünyada aradığı Zekeriya Öz’lerin eş-savcısı ilan ediyordu
kendisini. Herhalde
o günlerde kandırma treninin içinde sıra Zekeriya’nın
vagonundaydı. O konuda her düşündüğümüzde, o trenin bayağ
uzun olduğunu ve “her vagonun” çok önemli sahipleri olduğunu
görüyoruz! Zekeriyalar, Ruslar, Amerikalılar, İsrail, Kürtler,
PKK, IŞİD... İşte şizofreniye varan bu “her gün aldatılma”
hallerinden dolayı, bir yandan Türk Ordusu oluk oluk kan
kaybederken, diğer yandan ülkenin en değerli askerleri ve
yazarları, yıllarca bu çetenin işbirliği ile zindanlarda
tutuldu.
Taaa ki 17/25 Aralık sonrası -aslında bildiğiniz gibi- sırf bu
sefer AKP’ye diş gösterdiler diye gerçekler kabak gibi ortaya
çıkınca... AKP’yi
herkes kandırdı. En son da Zarrab kandırdı. Sonuçta herhalde bu
konuda, Nasrettin Hoca’nınkilerden çok daha fazla fıkraya
konu olacaklar!
Şimdiden ortaya bir Zarrab’la başlayan tuluat çıktı sosyal
medyada.
Daha
düne kadar Rıza Zarrab, tüm devlet erkanının baş adamı idi.
Protokolde İran Dışişleri Bakanı gibi Türk bakanların yanı
başından ayrılmıyordu. 17/25’ten sonra rüşvetçi kaçakçı
Zarrab’ın el konulmuş tüm paralarının yalnız iadesi
sağlanmadı, bir de rüşvetçinin el konulmuş parasına faiz
ödenmesi sağlandı! Yeminle söylüyorum, bu kadarı Kemal Sunal
komedi filmlerinde bile görülemez!
Ne oldu şimdi diye düşünmekten kendini alıkoyamıyor insan. Daha
düne kadar sevgili vatandaşları olarak gördükleri Rıza
Zarrab’ın halini vaktini tespit etmek için, panik içinde
Amerika’ya notalar veriyorlardı. Hem de övüne gerine “Bir
değil iki nota verdik Amerika’ya”
diyerek... “Vatandaşımızı
iade edin”
diye her kapıyı çalarak...
BÜYÜK
MUHALİF BAHÇELİ MEĞER GELECEĞİ TOPTAN OKUMUŞ!!
Sizi
de güldüreyim biraz hadi: Umarım sosyal medyada o kısa videoya
rastlamışsınızdır! Sayın Bahçeli var ya? 14 Haziran 2016’da,
kendisi, başımıza bela olan Zarrab hikayesinin geçeceği
çetrefilli yolların her birini size ikaz etmiş! Ve bir de üstüne
demiş ki, “Dost
nasihati veriyorum, ne olur ne olmaz, gelin şu sıralar ABD’ye
gitmeyin. Sık sık giderseniz sonra karşımıza neyin çıkacağını,
kimin ne yapacağı belli olmaz! Başınıza neyin geleceği belli
olmaz, alimallah bu İranlı kaçakçı alayınızı Amerika’da ele
verirse, okyanus ötesinde yandaş hakim ve savcı da bulamazsınız!
Büyük bir skandalın faili olmaktan da kurtulamazsınız. Şansınızı
fazla zorlamayın!” Vallahi
helal olsun demekten başka şansımız var mı Devlet Bey’e?
Kendisi sizinle takımınızın başına gelecek her felaketi önceden
bilmiş detaylarıyla ama aksine bakın ki, bir kendi başına neler
gelip, nasıl 180 derece dönüş yapmayı başaracağını
bilememiş! Allah iyiliğinizi versin Devlet Bey, iyi güldürdünüz
bizi! Merak ediyorum bu videonuza sosyal medyada rastladınız mı
hiç?
Biliyor
musunuz aslında Devlet Bahçeli’nin U dönüş rekorlarından çok
daha dramatiği, MHP grubu! Bahçeli yakın geçmişte Tayyip’e ve
“İranlı Kaçakçı”ya saydırıyor, alkışlıyorlar; sonra
Zarrab’ı koruyup Kılıçdaroğlu’na saydırıyor, onu da
alkışlıyorlar. Şimdi Zarrab ve Kılıçdaroğlu’na saydırıyor,
yine alkış, alkış, alkış! Lütfen söyler misiniz bana, bu
takım elbiseli insan görünümlü alkışçıların içinde aslında
otomatiğe kurgulanmış robotlar mı var? Bu beyefendilerin hiç
kendilerine ait, özgün inandıkları fikir var mı? Şaka
yapmıyorum, merak ediyorum.
17/25’i
HORTLATAN ZARRAB!
Amaaa!
Bir konu var ki, devamlı kaçtığınız ve tehditlerinizle
medyada da seslendirilmesini engellediğiniz. İşte o fellik fellik
kaçtığınız konuyu dillendirme vakti geldi. İsteseniz de
istemeseniz de! Bakın hani o sesler, kayıtlar, kutucuklar,
sıfırlamalar var ya!
Nedir
şu anda Amerika’da yaşanan biliyor musunuz? Hani apar topar
örtbas edip herşeyin inkar edildiği 17/25 olayları var ya! İşte
o iddiaların üzeri apar topar Türkiye’de örtülebilir. Ama
gurbet ellerde burada olduğu gibi arzu edilen kararları verecek
hakim ve savcılar tabii ki kolay kolay bulunamaz!! Yani sayın
Bahçeli A’dan Z’ye haklıymış! Bizi dinlemediniz, bari onu
dinleseydiniz!
Bütün
o yolsuzlukların nasıl yapıldığını bizlere, tüm dünyaya
aktaranın, iktidarın eski ortağı FETÖ çetesi olması,
AKP’lileri tüm o iddialar karşısında aklıyor sanıldı. Ama ne
var ki eski ortaklarının iddialarını, Zarrab tekrar taaa
Amerikanya’da bir kere daha kirli çamaşır olarak döküverdi
ortaya! Bu gerçeği değiştiremez kimse artık! O iddialar, bu
sefer Halk Bankası avukatı tarafından teyid edilerek tam hortladı!
VE
DEĞİŞEN GÜNDEM!
AKP’lilerin
o her gün savunarak 17/25 olaylarından sonra zorla özgürlüğüne
kavuşturduğu Zarrab, şimdi iktidarı, o yok saymaya çalıştığın
bataklığın ta dibine çekiyorDU.
Mızrak çuvala sığmaMIŞTI.
Bakın burada üstü örtüldü sanılan mızrak, okyanusu delip,
ABD’den hortlayıp çıktMIŞTI!
İsteyen Zarrab’ı “casusluk ve devlet sırlarını satmak”la
suçlayabilirDİ.
Ama CHP’nin “Peki
o zaman aranızdan kim niye verdi bu devlet sırlarını şu
rüşvetçiye?”
(ya da Bahçeli’nin deyimiyle şu kaçakçıya!) sorusuna yanıt
bulamazDI...
ERDOĞAN
ARTIK KENDİNİ İSLAM ALEMİNİN SÖZCÜSÜ İLAN EDECEK
Neden
bu paragrafta geçmiş zaman kullandığıma gelince:
Sonuçta,
tekrar ediyorum: Hiçbir şekilde buna sevinmemesine, ve hatta
üzülmesine karşın, şimdi AKP ve Erdoğan’ın elinde bir koz
var: Erdoğan
artık kendisini bu Kudüs davasının doğal lideri ilan edecek ve
bunu kesinlikle kendisi böyle görüp, dünyanın da bu algıyı
kabul etmesini sağlamak isteyecek.
Zaten Papa ve diğer herkesle görüşmek için şimdiden sıraya
girdi. Bu durum, Kılıçdaroğlu’nun gündeme taşıdığı
iddiaların biraz 2. plana düşmesini kaçınılmaz kılacak.
Erdoğan “Dünya
İslam Ülkeleri Sözcüsü” sıfatını
resmen almış gibi... Uluslararası planda, bu yeni büyük gündemle
beraber durumun yarattığı kahraman olarak yola çıkacak. Din ve
siyaset tarihinin birbirine dolaştığı Ortadoğu’nun o
asırlardır süren kurumaz savaş ve polemik bataklığı, artık
maalesef dünyanın her yerinde yeni terör eylemleri, yeni büyük
tehditler yaratarak varlığını sürdürmeye devam edecek. Hamas
“Trump
cehennemin kapılarını açtı”
derken, maalesef yeni karanlık eylemlerin doğrudan habercisi
oluyor. İntihar bombacılarını devreye sokmak için bahane
bekleyen yalnız IŞİD değil, her terör örgütü ellerini
ovuşturuyor.
New
York mahkemelerinde süren Zarrab davasında ise hakimin ve jürinin
bu yeni gündemden ne kadar etkilenip etkilenmeyecekleri, hepimiz
için bir soru işareti olarak kalmaya devam ediyor.
TRUMP
DA ERDOĞAN KADAR “İÇ NEFES” ARIYOR
ABD
başkanı Trump’ın da, en az Erdoğan kadar kendi ülkesi içinde
yaşadığı bir huzursuzluk ve destek kaybı var. Başta
New York Times olmak üzere, Amerikan kamuoyuna yön veren medya
organlarının Yahudi lobileri ve sermayesinin elinde olması, bu
“muhalif” gazetelerin her gün Trump’ı fena halde
hırpalamasına karşı, Trump bu karşı hamleyi yaptı.
Ama bu kararla ülkesi içinde de ne kadar ciddi bir destek bulacağı
tartışılır. Bu hamle kimi Yahudilere şirin gözükse de, aslında
terör ve huzursuzluk dalgalarına yaptığı açık çağrıyla,
aslında bir intihar kararı olarak da görülebilecek. Böyle bir
Trump-Filistin inatlaşmasının bedeli, salt Amerikan halkının
değil, tüm dünya halklarının önüne konmuş saatli bir bomba...
Sonuçta
o nefes ve destek arayışının ters tepeceği kesin denebilir.
Çünkü bu ağır provokasyonla, Trump ülkesinin güvenliğini
ateşe attı.
Siyaset
Türkiye’de kendi içindeki baş döndürücü hızının dışında,
artık dünya konjonktüründen de bir o kadar etkilenen bir dönme
dolap...
1 Aralık 2017 Cuma
CHP-AKŞENER DİYALOGUNA ARTIK HER ZAMANKİNDEN DAHA ÖNEMLİ! | Bedri Baykam | 28.11.2017
Biliyorum,
Türkiye’de gündem o kadar hızlı ki, geçen hafta Meral Akşener
hakkında bu sütunumda kaleme aldığım yazının yanıtlı
devamını verirken, Kılıçdaroğlu’nun grup toplantısında
siyasi gündemimize düşürdüğü bomba ortalığı toz dumana
boğdu, depreme neden oldu! CNN’de duydum: “AKP’den iddia ve
belgeler yalanlanmış, sahtelermiş, paralar da zaten esas oradan
Türkiye’ye gönderiliyormuş.” İyi de belgeler sahteyse, Mann
adasından Türkiye’ye para gönderildiğini nasıl
kanıtlayabiliyormuş? VE orada hangi işten kazanılmış o para?
Aslında
şu andan itibaren Türk siyasetinde atılacak adımlar, muhalefetin
dirsek temasının daha da yoğun olması gereken şu dönemde artık
daha da önemli. Dolayısıyla CHP ve İYİ Parti arasında artık
yanlış anlamaların değil, rekabete rağmen doğal yapıcı
diyalogların öne çıkması gerekecek. Bu nedenle, bugün ana
gündem olmayan bu temasların sağlığı açısından, bu yazının
ışık tuttuğu teorik veya pratik gerçekler herkes için
anlaşılmalı.
Geçen
haftaki yazımın başlığı “Meral
Akşener Erdoğan’ın Yanı Başındaki Bahçeli’nin Yerini mi
Almaya Çalışıyor?”
idi. Yazma nedenim, Akşener’in Hürriyet’te 18 Kasım’da
yayınlanan “CHP ile ittifak yapmayız “ başlıklı
röportajıydı. Şunları söylüyordu Akşener: “Cumhurbaşkanlığı
seçimi hadisesinden baktığım zaman CHP kendi adayını çıkarmalı.
Biz çıkaracağız, MHP de keşke çıkarabilse ama anlaşılıyor
ki çıkarmayacaklar. HDP adayını çıkarmalı ve AK Parti de
adayını gösterecek. Çoklu aday seçmenin oyunu isteyerek koyduğu
bir alandır. Görüldüğü kadarıyla 4 adaylı seçim olacak. CHP
ile cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda ittifak yolu arar
mısınız derseniz, açık bir şekilde ‘hayır’ derim. Beni
aday olarak arkadaşlarımız arzu ediyor. Ben iddialı bir insanım.
Adayım ama parti kurulları tartışacak. 100 bin imza ile gelecek
bir adayım, ama kararı tartışarak alacağız. Milletvekilliği
seçiminde ise Demokrat Parti gibi partilerle işbirliği içinde
olabiliriz.
Ben
Sayın Erdoğan’ın düşmanı değilim. Cumhurbaşkanı’nın
başkaları tarafından dayak yemesini istemem ama Cumhurbaşkanı’nın
da Türkiye’nin tüm fertlerinin Cumhurbaşkanı olmasını istemem
de hakkımdır.”
Siyaseti yıllardır yakın takip eden bir insan olarak, bu söylemin
oluşturabileceği tehlikenin farkındaydım. Çünkü Akşener her
partinin zaten beklendiği gibi aday çıkarmalarını istediğini
açıkladıktan sonra, “CHP
ile ittifak yapmayız”
açıklamasını, “ama
2. turda destekleriz”
cümlesiyle değil, detaylı olarak okuduğunuz gibi Erdoğan için
sarf ettiği dostane cümlelerle bitiriyordu. Bu sefer de, makalemde
bu durumun düşündürdüklerini açıkladım. Burada CHP ile 2. tur
işbirliği hiç gündeme gelmediği gibi, tam tersine,
Cumhurbaşkanına karşı büyük bir dostluk gösteriyor ve bir
çeşit dolaylı dayanışma sözleri sarf ediyordu. O gün Akşener
Fox Tv’de bu konuda verdiği ve Hürriyet’e yansıyan demeçte
beni ve bu yazıyı okuyan onca “hayır”cıyı üzmüştü. Yazım
çıktıktan sonra Akşener bana bir yanıt yolladı: “Sn.
Baykam OdaTv’de yazdığınız makalenizi dikkatle okudum. Sanırım
yanlış anlama olmuş. Bana sorulan soru ‘Cumhurbaşkanlığı
seçiminde CHP ile bir ittifak yapar mısınız’ şeklindeydi. Ben
cevabımda bu ittifaka hayır diyeceğimi, hatta tek aday ben olsam
bile doğru bulmadığımı ifade ettim. Sebebi ise yeni bir Ekmel
Bey vakası olur endişemdir. CB birinci turunda CHP , İYİ parti,
HDP hatta imkan olursa Saadet partisi aday çıkarmalıdır. Birinci
tur sonunda ikinci tura CHP adayı kalırsa şartsız olarak tüm
gücümüzle destekleyeceğimizi ifade ettim. Bu görüşümün
gerçekçi olduğuna inanıyorum. Ayrıca hayır blokunu incitecek
hiç bir söz ve tavrım ve tavrımız olmadı, olmayacak.”
Kendisine şu yanıtı verdim:
“Sayın
Akşener, çok nazik yanıtınız için teşekkür ederim. Keşke her
siyasi sizin gibi bu kadar net olsa.. Bu yanlış anlama doğrudan o
zaman Hürriyet’in/basının hatası. Çünkü mesela ‘İkinci
tura CHP adayı kalırsa şartsız olarak tüm gücümüzle
destekleyeceğiz’ sözleriniz hiç yer almadı o demeçte. Halbuki
son derece önemli, hatta o demecin en önemli ve çarpıcı sözleri
olurdu. Üstelik o sözleri okuyan herkes, sizin 2. turdan söz
ettiğinizi zanneder. Çünkü zaten sizin ve CHP’nin ilk tura
ayrı ayrı aday olarak gireceğinizi herkes biliyor. Bu düzeltmeyi
önümüzdeki haftaki yazımda aynen kullanacağım. Yazdıklarınız
beni toplumsal genel muhalefet açısından mutlu etti ve
umutlandırdı. Toplumun bu vesileyle doğru görüşlere ulaşacak
olması güzel bir şey. Umarım önümüzdeki dönemde görüşme
fırsatımız olur. Türkiye için çıktığınız bu yolun hayırlı
olmasını dilerim. Saygılarımla”
Kendisi
bana yine nazik bir yanıt yolladı ve yakında görüşme
dileklerimizle konuyu kapattık. İYİ Parti’nin yönetim katında
olan isimlerden çok eski yakın dostum Aydın Sezgin’le de konuyu
görüşerek, bu yanlış anlamaların önüne geçilmesinin
gerekliliğini konuştuk. Çünkü bu dönemde ve özellikle şu
günlerde CHP-İYİ Parti diyalogunun her şeyden daha önemli
olduğunu herkesin artık görmesi lazımdı. Sosyal medyada ise,
dostum Tuncay Erciyes, yine aynı gün Akşener’in Etv’de
yayınlanan şu röportajını dikkatime yolladı. Orada Sn. Akşener
şunları dile getiriyordu: “2019
Cumhurbaşkanlığı seçiminde (...) benim inancım şu: CHP bir
aday çıkarmalı, kim olursa olsun, İYİ Parti bir aday çıkarmalı,
zaten AKP bir aday çıkaracak, HDP bir aday çıkaracak –öyle
görünüyor. CHP ile beraber bir aday çıkarmanın yanlış
olduğunu düşünüyorum, onlar açısından da, bizim açımızdan
da, Türkiye açısından da, ama 2. tura kim kalırsa bu hayır
blokundan elbette ki biz sonuna kadar onun yanında durup
çalışacağız, bu başka birşey. Ama 1. turda bütün siyasi
partiler adaylarını çıkarabilmeli diye bakıyoruz biz, yani daha
evvel yaşadığımız bir travmadan dolayı”.
Gerçekten
benim o gün o yerel televizyon veya küçük kanalda yayınlanan
röportajı görmemem ve aynı gün Fox Tv haberi üzerinden
Hürriyet’in yaptığı habere güvenmem, ortaya o yorumu çıkardı.
O yorum, Hürriyet habere göre doğru yazılmıştı. Çünkü 2.
turda birleşmeden hiç bahsedilmeyen bu metinde, tam tersine herkesi
ayrı aday çıkaracağı ve CHP ile ittifak yapılmayacağı
vurgulanıyordu.
Yazıda
da belirttiğim gibi kimse zaten ilk turda CHP ve İYİ Parti
arasında bir ittifak beklemediği için ister istemez bu ittifak
yapmayız sözleri, 2. Tur için söylendiği intibaını veriyordu
doğrudan. Hürriyet’te o haberi kim toparladı, kim yazdı
bilmiyorum ama sonuçta aynı gün, Etv’deki içerik, Hürriyet’te
hiç yoktu. Halbuki Akşener, tereddüde mahal vermeyecek şekilde 2.
turda hayır bloku ile dayanışmaya gideceğini belirtiyordu.
Buradan çıkaracağımız ilk ders, en yüksek tirajlı gazetenin
böyle bir haberine bile güvenilmemesi gereği. Ben bu dersi kendi
adıma aldım. Hatam, Hürriyet’in ilk sayfadan verdiği habere
güvenmekti. İkinci bir kaynaktan kontrol etmem lazımdı. İkinci
vurgulamak istediğim nokta, Akşener’in gösterdiği son derece
medeni tavır. Bir yayın organının neden olduğu bir yanlış
anlamaya rağmen, bu kadar kritik bir konuda soğukkanlılığını
koruyan Akşener, beni aynı gün bizzat kendisi bilgilendirerek,
kendisinin ve partisinin gerçek duruşunu dikkatime sundu. Ben de
kendisine teşekkürler ederek bu bilgiyi kullanacağımı söyledim.
İYİ Parti, tabii ki ilk turda Akşener’i tek başına aday
çıkarmalı. Tabii ki aynı şeyi CHP ve diğer partiler de yapmalı.
Bu garabet seçim sistemi, yani 100.000 imza şartı olmadan, her
isteyen aday olabilmeli.
Sonuçta
daha fazla adayın çıkması, Erdoğan’ın doğal olarak ilk turda
seçilememesi anlamına gelecektir. Ancak 2. turda başta CHP ve İYİ
Parti olmak üzere, hayır blokunun aralarındaki ayrımlara
bakmaksızın beraber hareket etmeleri, hem doğal bir ittifak, hem
de hayır diyen milyonlarca seçmene saygı açısından mantıklı,
zorunlu ve kaçınılmaz bir işbirliğini işaret ediyor. Her
liderin, bu perspektif doğrultusunda, kullandıkları her kelimeye
dikkat etmeleri lazımdır. Bu dikkat, olmazsa olmaz bir şarttır.
Sayın Akşener’e gösterdiği hızlı hassasiyet, uygar söylem ve
soğukkanlılığı için tekrar teşekkür eder, tüm hayırcıları
sonuna kadar aralarından su sızdırmayacak bir aritmetik
dayanışmaya davet ederim. Ayrıca gereksiz şekilde geçmiş yol
ayrılıkları ve kan davalarının hiçbir şekilde gündeme
taşınmaması lazım. Bu aklı olsan herkes için geçerli. Çünkü
2. turda tüm HAYIRcılar tek vücut olmaya mecbur olacakları için,
bu dayanışmayı içten çökertecek ne sağdan ne de soldan
sorumsuzlara ihtiyaç var!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)