- Bu hafta okuyacağınız yazı, normalden uzun. Doğrusunu isterseniz bayağı uzun. Ancak size garanti edebilirim ki makalemi, Kennedy hakkında belgelerin açıklandığı (!) şu günlerde heyecanla, sıkılmadan okuyabileceğiniz, açılan belgelerin neden bu denli yetersiz olduğunu size tüm detaylarıyla bir polisiye hikaye tadında yazdım.-
Geçtiğimiz hafta sonu dünya tekrar
“vadesi dolan” Kennedy cinayeti belgelerinin önemli bir kısmının
kamuoyuna açıklanması ile çalkalandı. İlk gün, büyük
Amerikan medyaları, yine haber özetlerinin arasına Oswald’ın
suçluluğu tartışılmazmış gibi işaretler ve kelime seçimleri
yerleştirip, 54 yıldır sürdürdükleri uysal ve meraksız komplo
örtücülüğe aynen devam ettiler. Mesela Ergenekon savcısının
hazırladığı iddianame tarzı, tüm suçu her zerresiyle Oswald’a
dayatmak için o zavallı “Case Closed” (Dava Kapandı) kitabını
yazmış olan Posner, hemen öne çıkarıldı. (Ulaşmak istediği
sonuçtan yola çıkarak kanıt ve belgelere bakan bu Zekeriya
Öz’vari adam, 2010 yılında abartılı intihal/kopyala
yapıştırcılıkları ortaya çıkınca, yazdığı Daily Beast
gazetesinden şutlanmıştı.) Konuyu hiç bilmeyen yeni kuşaklar,
neler döndüğünü anlamaya çalışırken, konunun meraklıları
her “salınan” belgede aydınlatıcı bir “hikmet” aradılar.
Benim elime geçen az sayıda belgeden, öylesine kulağıma kar suyu
kaçıranlar arasında yalnız şunlara rastlayabildim: Cinayetten 25
dakika önce, İngiltere’de Cambridge News Reporter gazetesine
telefon eden belirsiz bir isim, pek yakında patlayacak bomba bir
haber için Amerikan Büyükelçiliği’ni aramaları gerekeceğini
söyleyip telefonu kapatmış.
Dikkatimi çeken başka bir haber ise,
The Councilor dergisinin editörü Ned Touchstone, FBI’ın gizli
bir kaynağı tarafından ırkçı, beyaz şiddet yuvası Ku Klux
Klan örgütünün şövalyelerinden biri olarak tespit edilmiş.
Touchstone, Kennedy’den sonra başkan olan, yardımcısı Lyndon
Baines Johnson’un da siyasi kariyerinin başlarında Klan üyesi
olduğunu tespit ettiklerini bir görüşmede belirtmiş.
(Bu haber, iki farklı dikkatimi çeken
belge ile de örtüşüyor:
İlki FBI’ın, Teksaslı bazı
politikacıların Kennedy’ye bir suikast düzenlemek üzere
hazırlık içinde olduklarını anlatan bir belge, diğeri de
Sovyetlerin bütün bu komplonun arkasında Kennedy’den sonra
başkanlık koltuğuna oturan Johnson’un olduğuna inandıklarını
gösteren bir belge. Bu iki belgeyi kişisel deneyimlerimle
desteklemek istiyorum: 1965’te 8 yaşımdayken New York sergime
gittiğimde, cinayet henüz iki yıl önce işlenmişti. Babamın
yakın arkadaşı Dr. Nevzat Karataş herkesin şüphelerinin Johnson
üzerinde yoğunlaştığını ifade etmiş, cinayetten önce adı
bile duyulmamış bu yardımcının kim olduğunu anlamak için
insanların kentin telefon defterinde adını aradığını
aktarmıştı.
Uzun bir yazının sonunda ulaşacağınız
sonuçları size önceden söyleyeyim, ondan sonra analizi biraz daha
rahat, kahvenizi içerek okuyun.
- Trump’ın, son anda belgelerin ciddi bir kısmını Amerikan güvenlik kurumlarının baskısı ve ikazları nedeniyle açıklanmasını ertelemesi: Aradan neredeyse tam 54 yıl geçti, hala CIA ve FBI ve belki Beyaz Ev (Evet Saray değil, Ev) güvenlik danışmanları, bir çok belgenin “Ulusal Güvenlik” gerekçesiyle hala saklı kalması gerektiğini söyleyebiliyorlarsa, lütfen herkes biraz mantığını başına toplasın. Dünyaya 54 yıldır inandırılmaya çalışılan “Oswald tek katil” masalının doğru olabilme ihtimali sizce var mı? Oswald şayet Amerikan resmi görüşünün tek kişilik bağımsız çılgın katiliyse, onunla ilgili hangi bilgi bugün Amerikan güvenliğini tehlikeye düşürebilir sizce? Acaba New Orleans’ta son oturduğu mahallede bakkalının kızını hamile bırakmış da, gizlice kaçıp gitmiş mi o şehirden? Yalnız bu bilgi bile, konu hakkında pek bir şey bilmeyen insanları ortada bir abartılı anormal durum olduğunu algılamalarına yeter de artar bile!
- Bu basına ve kamuoyuna 54 yıl sonra verilen 2800 civarında ayrı bilgi dosyası hakkında, henüz çok az bir kısmını okumama rağmen, size şimdiden söyleyebilirim ki %99.5 ihtimalle aydınlatıcı bir “bomba” bilgi çıkmaz. Zaten o bilgi olsa, o da “Ulusal Güvenlik” adı altında hemen sümen altı edilirdi. Amerikalı bir siyasi araştırmacı olan Larry Sabato, durumu “dağınık şekilde sizi bekleyen bir milyon parçalı bir puzzle’a benzetmiş! Tabii bu durumda ortalığa “deli dumrul” gibi akan yeni dağınık bilgilerin konuya ışık tutabileceğinden emin olamıyoruz. Özellikle ciddi bir şaşırtıcı bilgi getirip düğüme bir gevşeme taşıyabilecek “hassas bilgiler” ısrarla -en azından ilkbahara kadar- gizli tutulmaya devam edecekse... Bu milyon parçalık puzzle o kadar aşılmaz bir kale durumunda ki, koca New York Times, milyonlarca okuyucusuna çağrı yapmış: JFK cinayetinin bağımsız araştırmacılarından, şu ya da bu nedenle onlara anlamlı gelebilecek bir bilgi veya fotoğraf yorumları olursa, bunu hemen kendileriyle paylaşmalarını rica etmişler.
- Aslında JFK cinayeti konusunda yeterince araştırma yapmış ve mantığını kullanmaktan kaçınmayan ufku açık insanlar açısından, ortada 54 yıl sonra gelebilecek bölük pörçük bilgilerden çok daha önemli zaten elde hazır bekleyen çuvallar dolusu bilgi var. Bunları beyninde taze odacıklarda tutmayı başarabilenler için, olay zaten “resmi” olarak çözülmese de, tüm çıplaklığıyla ortada duruyor. Mesela ben bu insanlardan biriyim. “Dünyayı Değiştiren 8 Saniye” sergim için, okumadığım kitap, görmediğim film kalmadı bu konuda. İki kere Dallas’a ve New Orleans’a gittim. Şeytanın avukatlarıyla bu konuda resmen satranç oynadım. Bütün bu verileri bilmesine rağmen “Bu cinayette hiçbir komplo yok. Deli Oswald, tek başına gelmiş cinayeti öylesine işlemiş” diyen çıkmaz mı? Tabii çıkar. Nasıl mı? Nasıl dünya rezaleti Ergenekon ve Balyoz davalarında, FETÖcü savcılara keyifle inanıp, sabah akşam aydınlarımızı ve askerlerimizi suçlayan 2. Cumhuriyetçiler ve ardından Yetmez ama Evetçiler yok muydu? İşte nasıl onlara inanan bahtsızlar çıktıysa, Warren Komisyonu masalına inanıp, işi Oswald’a ihale edip dosyayı kapatmaya meraklı o kadar sorumsuz veya artniyetli insanlar yaşıyor ki dünyada, “pes” diyip sayfayı çevirmek kalıyor size!
AMERİKA’DA JFK PARANOYASI HALA
YAŞIYOR!
Bakın size belki zor inanacağınız
bir şey söyleyeyim: Bugün uçağa atlayıp Dallas’a gitseniz, ve
Texas School Book Depository (TSBD) ve çevresinde, Kennedy’nin
vurulduğu yerlerde biraz gezinip, birkaç saat geçirip, insanlarla
konuşup olayın derinine inmeye kalksanız ya siz fotoğraf çekerken
biri görüntüye girmemek için kaçar, ya çevrenizde peydahlanan
gözlüklü bazı insanlardan rahatsız olursunuz ve takip ediliyorum
hissi alırsınız. Ben şahsen FBI’ın o bölgede rutin olarak
keşif yaptığına yemin edebilirim. Mesela çevredeki insanlarla
cinayet hakkında konuşmak isteseniz, bazıları bunu hiç istemez,
bazıları da isim vermek istemez! Kennedy cinayeti konusunda emin
olun Amerika’da paranoya, fişlenme korkusu, hepsi hala dimdik
ayakta!
YENİ KUŞAĞA VE BELLEK TAZELEMEK
İSTEYEN HERKESE ÇILDIRTICI HATIRLATMALAR!
Hani Oswald’a “suikasti tek başına
yapan delinin biri” deniyor ya... Bakalım gerçekler neler
söylüyor! Bir siyasi gezi düşünün ki, gelen tehditler ve
suikast ihbarları yüzünden yapılıp yapılmaması defalarca
tartışma konusu oluyor. Buna rağmen John F. Kennedy, Fort Worth,
Dallas, Austin ve Johnson City’den oluşan o seyahate çıkma
kararı alıyor. Başkan, Dallas’a tüm ikazlara rağmen vardığında
kendisini bekleyen kentte en büyük gazetelerden birinde, Dallas
Morning News’de çıkan tam sayfa ilan, sanki bir savcılığın
verdiği idam kararı gerekçeleri gibi... “Amerikan Gerçekleri
Bulma Komitesi” başlıklı bir saldırı ilanında, Komite Başkanı
Bernard Weissman imzalı metin en küstah ve saldırgan dille JFK’e
12 soru yöneltiyor. Kennedy’yi Monroe doktrinini bırakıp,
Moskova ruhuna dönüş yapmakla suçlayan metnin geneli tüyler
ürpertiyor. Yine aynı gün, sokakta el ilanları dağıtılıyor
özgürce (!) Bu imzasız kağıtların başlığında Kennedy’nin
önden ve yandan fotoğraflarının altında “İHANETTEN ARANIYOR”
cümlesi yer alıyor. Suç dökümünde, Anayasa’ya ihanet, ABD’nin
güvenliğini tehlikeye düşürmesi, Komünist provokasyon kokan
ırkçı gösterilere olanak tanımış olması ve Amerikalılara
sürekli yalan söylemesi gibi iddialar yer alıyor. Yani JFK’in
Dallas Love Field havaalanına iniş yaptıktan sonra içine yürüdüğü
sıcak ortam bu.
KORUMA GARDI NASIL ISRARLA
DÜŞÜRÜLDÜ?
Tüm bu siyasi gerginliğin yanısıra,
o gün uçaktan indiği andan itibaren halkın gösterdiği büyük
sevgi seli arasından, öğle yemeğine geçerken yol alacağı
güzergahta, koruma kalkanının hangi noktalarda ve ne şekilde yok
edildiği üzerinde düşünmeye değer. Bir gece önce, Kennedy’nin
korumaları, (Clint Hill hariç) Fort Worth’de sabahın erken
saatlerine kadar Cedar Bar’da eğlenirken, güvenlik kodlarının
en önemlilerinden birisini yok sayıyorlardı. Başkanın o günkü
yol güzergahı, sihirli eller tarafından değiştirilmiş, Main
Street’ten dümdüz giderek Stemmons Freeway’e çıkmak yerine,
kortejin Main’den sağa Houston’a, oradan da solu takip ederek
TSBD önünden çok keskin bir dönüşle ilerideki köprünün
altından geçerek Stemmons Freeway’e yani otobana çıkması
gündeme alınmıştı. Bu başlı başına bu kadar tehdidin
ortadında yarı intihar demekti çünkü Başkan’ın limuzininin
hızı böylece, saatte 10 km’ye kadar düşmüş oluyordu. Burada
asıl anlaşılması gereken nokta ise, Kennedy’ye hazırlanan
suikastin, önceden tebliğ edilen güzergahta değil, son anda
değiştirilende konuşlanmış olmasıydı. Yani son anda
değiştirilen güzergahı, “yalnız suikastçi Oswald” nereden
biliyordu? Tesadüfe bakın ki, bu yol değişiminde söz sahibi
olanlar arasında olan Dallas Belediye Başkanı Earle Cabell,
Kennedy’nin 1,5 yıl önce CIA’den uzaklaştırdığı, bu
istihbarat kurumunun 2 numaralı ismi Charles Cabell’in kardeşiydi!
Bu arada Başkan’ın gardının düşürülmesi konusunda hiçbir
detay göz ardı edilmemişti. Mesela Limuzinin sağından ve
solundan onunla beraber gitmesi gereken motosikletli polislere
“arkada kalmaları” söylenmişti! Bir de bunun üstüne
limuzinin sağ ve sol yanındaki pedestaller üzerinde ayakta durması
gereken polislere de “buna gerek olmayacağı” söylenmişti. Ama
bununla DA yetinilmemiş, Başkan’ın arabasının hemen arkasında
olması gereken basın ve TV muhabirlerini taşıyan araba, 6. sıraya
itilmişti. Anlaşılan münasebetsiz görüntüler pek
istenmiyordu!! Arka sıralara atılan arabalar arasında... Başkan’ın
korumaları da vardı dersem tepkiniz herhalde argoya doğru kayar
değil mi? Kennedy’nin tüm gardı düşürüldü ve kaderin
ağlarını örmesine olanaklar sonuna kadar tanındı. Halk
sokaklarda, korkulanın ve tehditlerden duyulanın tam tersine,
çılgınca bir nümayiş yapıyordu Kennedy’nin geçtiği her
noktada... Texas Valisinin eşi Mrs. Connally, o gürültünün orta
yerinde gülümseyerek Kennedy’ye döndü ve “Artık Dallas’ın
sizi sevmediğini söyleyemezsiniz değil mi sayın Başkan?” diye
sordu. Bu Kennedy’nin duyduğu, kendisine söylenmiş ve algıladığı
son cümleydi. Araba neredeyse durma noktasına gelecek kadar
yavaşlayarak sola doğru o sert virajı aldı ve o yolda belki 35-40
metre gitti. İlk kurşun o anda patladı ve herkesi ıskaladı.
Kennedy “Neydi bu yahu?” der gibi baktı etrafa. Ne kadar
ilginçtir ki, o anda Başkan’ın limuzınini kullanan ajan hiç mi
hiç hızlanmadı. Tam tersine yavaşladı sanki... Sonra toplamda
kimine göre 6-7, bana göre belki 8 saniyede herşey oldu bitti.
8 SANİYE’NİN ÖNCESİ VE
SONRASINDA, NELER OLMUŞ OLABİLİR?
TSBD yani Texas Okul Kitapları
Deposu’nda çalışan Oswald, o gece karısından ayrı Dallas’ta
yaşadığı evde değil, Dallas’ın dışında, Marina’nın
yaşadığı Ruth Paine’in evinde kalmış ve büyük ihtimalle bir
süre önce posta siparişi ile aldığı Mannlicher Carcano marka
tüfeği beraber çalıştığı arkadaşının pikapında getirmiş,
ona da taşıdığı şeyin perde kornişleri olduğunu söylemişti.
Diyelim ki, dünyanın en çelişkili
yaşamına ve geçmişine sahip olan bu çılgın genç cinayeti tek
başına işleyecek olsaydı, altıncı katta yeleştiği yerden
Başkan’ın arabası Houston’dan kendisine doğru yaklaşırken
ateş eder, onu rahatlıkla alnından vururdu. Halbuki limuzin,
Houston’dan sola döndüğünde, artık viraja yaklaştığı için
yavaşlayacak bir araba değil, ilerideki otobana Başkanı götürmek
için yavaş yavaş hızlanacak ve de ondan uzaklaşan bir araba, bir
hedef. Tek nişancı olsa, hangi sniper bu seçim hatasını yapardı
lütfen bana söyler misiniz?
Konu üzerine profesyonel şekilde
eğildiğim son çeyrek asırın tecrübesiyle konuşuyorum: İki
veya üç noktadan, en az 5-6 el ateş edildi. Yani 6. Kat dışında,
biraz ilerdeki Çimenli tepeden ve belki TSBD’nin arkasında
bulunan Dal-Tex binasından. Konunun yalnız 3 kurşun olamayacağı
da zaten savcı Jim Garrison 1967’de yeniden açtığı davada
resmen kanıtlandı. Garrison, “sihirli kurşun” teorisiyle, tek
katil iddialarını çöplüğe yolluyor. Şöyle ki, Kennedy’ye
isabet etmeyen o ilk kurşun, yolda sekip orada duran James Tague’in
yanağını sıyırıyor. Bu bilinen kayıtlı bir durum. Son
kurşunun da JFK’in beynini dağıttığını biliyoruz. Demek ki
meşhur Warren Komisyonu’nun bulgularına göre yalnız üç kurşun
atıldıysa, elimizde Kennedy ve Connally’deki diğer tüm yaraları
açıklayacak yalnız tek kurşun kalıyor. İşte sihir ve keramet
(!) orada başlıyor.
- Sihirli Kurşun ilk olarak Kennedy’nin sırtından, aşağıya doğru 17 derecelik bir açıyla vücuda giriyor. Birinci yara...
- Sonra yukarıya doğru hareket ederek Kennedy’nin vücudunu boğazından terk ediyor. Bu, ikinci yara...
- Kurşun 1,6 saniye havada hareketsiz kaldıktan sonra önce sağa, sonra sola dönerek Connally’nin vücuduna doğru ilerleyip sağ koltuk altının tam arkasından giriyor. Üçüncü yara...
- Bu kez 27 derecelik eğimle aşağıya doğru yönelen kurşun Connally’nin beşinci kaburga kemiğini kırarak göğsünün sağ tarafından dışarı çıkıyor. Dördüncü yara...
- Vücuttan çıkan kurşun sağa dönerek Connally’nin sağ bileğine giriyor. Beşinci yara...
- Kurşun Vali’nin dış kol kemiğini kırarak bilekten dışarı çıkıyor. Altıncı yara...
- Olağanüstü bir U dönüşü yapan kurşun son olarak Connally’nin sol bacağına saplanıyor. Yedinci yara...
Tüm
bu akıl almaz çelişkili resmi yorumları Oliver Stone’un
unutulmaz JFK filmi, aslında en güzel şekilde anlatıyor. Kennedy
davasında uzman Adli Tıp Patolojisti Dr. Cyril Wecht, konuya
oldukça esprili bir şekilde, Warren Komisyonu Raporu’nun
kütüphanelerde kendine belgeseller veya tarihi kitaplar
raflarında değil, ancak Güliver’in Seyahatleri ve Huckleberry
Finn gibi hayali hikayeler arasında yer bulabileceğini söyleyerek
yaklaşıyor.
Demek ki “en az 5, belki 7 kurşun
atıldı” diyenler haklı ve o 7-8 saniyede kimse üç kurşundan
çok atamayacağına göre, Oswald ateş etmiş olsa bile tek kişi
değil -ki ben daha çok tüfeği 6. kattaki başka bir atıcıya
taşıdığına inanıyorum.
CİNAYET SONRASI GERÇEĞİN ÜSTÜNÜ
ÖRTMEK İÇİN YAPILAN ÇABALAR
Cinayet işlendikten yalnız birkaç
saat sonra, 6. katta bulunan silahın sahibinin Oswald olduğu
saptanıyor ve kayıtlı ikametgahında şok geçiren karısı ve Ms.
Paine varken yapılan aramada tabii ne Oswald ne silahı
bulunabiliyor. Oswald, Dallas’ta kaldığı odaya uğrayıp,
tabancasını alıyor ve kendisine durmasını söyleyen Tippit
isimli bir polisi de iddialara göre vurup kaçıyor. Yolda cirit
atan polis arabalarından saklanmaya çalışırken, tedirgin
hareketlerle herhangi bir sinemaya filmin ortasından girip, orada
polisler tarafından yakalanıyor. Ondan sonraki birkaç saatte
Dallas Polis Merkezinde sorgulanırken de katil olduğunu reddedip
“Ben yem olarak kullanıldım” anlamına gelen, “I’m just a
patsy” sözünü ısrarla kullanıyor. Buna rağmen Türkiye’de
ve tüm dünyada, ertesi gün sabah halka ulaşan gazetelerde “tek
katil” olarak Oswald’ın adı yayınlanıyor. Yani asrın
cinayeti, 5-6 saat içinde kanıtsız olarak, suçlamayı rededen tek
kişiye, daha o zamandan ihale edilmiş! Bu arada başka neler
yapılıyor dersiniz? Cinayetin en büyük delili olan JFK’in
giydiği kıyafetler, hastanede el konularak yok ediliyor. Cinayetten
6-7 saat sonra uçakla Washington’a dönerken oldu-bittiye
getirilerek “Başkanlık yemini” eden Johnson’un emriyle
Başkan’ın limuzini yıkamaya yollanıyor! Zaten takip eden 24
saatte, durumdaki her verinin, varılmak istenen sonuca uygunluğu
resmen hazırlanıyor. Önce 6. katta bulunan Mauser tüfek, acilen
“Mannlicher Carcano” olarak kayıtlarda değiştiriliyor.
Dünyanın en önemli başkanı öldürülmüş, demek soruşturmayı
yürüten polisler, ele geçirdikleri sözde cinayet silahının
markasını anlamaktan ve okumaktan acizler, yerseniz! Ardından, ilk
gün 6. katta yapılan aramada bulunan boş kovan sayısı 2 iken,
ertesi gün bir yeni heyecanla (!) 3.sü bulunuveriyor.
Başkan’ın naaşı cinayet günü
kavga konusu olduktan sonra, apar topar Washington’a Bethesda
askeri hastanesine götürülüyor otopsi için. Otopside neler
yaşandığını anlatmak için ayrı kitap yazmak lazım. Şu
kadarını bilin ki, katılan Dr. Humes, o ortamda gizli ajanların
odaya girip yaptıkları baskıdan yılarak günün sonunda elindeki
kendi el yazısıyla yazdığı otopsi raporlarını yakıyor.
Boğazdaki “giriş yarası”, çıkış yarasına benzesin diye,
genişletiliyor. Beynin arkasındaki occipital bölgedeki ağır
çıkış yarası, dev hasar göz ardı ediliyor. Çünkü ispat
edilmeye çalışılan şey, beyni dağıtan kurşunun önden
girmediği!
Daha aynı cinayet günü yaşanırken
olanlar arasında şunlar var: Cinayetin hemen sonrasında, Başkan’ın
arabasının geçtiği noktanın ön sağında yer alan çimenli tepe
bölümünden silah sesleri duyan ve hatta duman çıktığını
görüp oraya koşuşturan yoldaki izleyicilere, FBI kimliklerini
tutan ajanlar mani oluyorlar, “buraya giremezsiniz şimdi” diye
kovalıyorlar. Aynı şekilde, cinayet mahallinde olup ifadesi
alınanlardan “Çimenli tepeden ateş edildi” diyenlere büyük
baskı konuyor ve hatta tehdit ediliyorlar. “Üç kurşundan daha
fazla atıldı” diyenlere “Hayır, siz yankı duydunuz. Yalnız
üç kurşun atıldı” diye fırça çekiliyor sorguyu yönetenler
tarafından. Olay mahallindeki herkesten kameraları toplanıyor ve
sonra bir daha ortaya çıkmıyorlar.
OSWALD'IN PLANLI İNFAZI, CANLI
YAYINDA NASIL GERÇEKLEŞTİRİLDİ?
Oswald’ın kayda alınmış net bir
sorgusu yok. Elimizde yalnız, Dallas Polis Merkezi’nde o
kalabalığın ortasında, bir yerden diğerine götürülüp
dururken, basının kaşısına çıkarılıp, onların sorularına
yanı verdiği görüntüler var. Cinayet Cuma günü işlendikten
sonra, Pazar günü Oswald’ın Dallas Polis Merkezi’ndeki
hücresinden Şehir Hapishanesine transferi gerçekleştirilecek. O
gece biri Polis Merkezi’ne telefon edip, Oswald’ın bu transfer
sırasında öldürüleceğini ihbar ediyor. Ama bu telefonu kimse
ciddiye alıp değerlendirmiyor. Aslında bu transferi kimsenin ruhu
duymadan yapmak için sanki ihbara gerek mi var? Buna rağmen Oswald,
iki ajan arasında, elleri kelepçeli olarak Polis Merkezi’nin
bodrum katından indirilip arabaya binmek üzere onlarca kişi
arasında yürütülürken “Oswald” diye bağırarak ona hamle
yapan Carousel Club isimli gece kulübü sahibi Jack Ruby tarafından
midesine sıkılan tek kurşunla infaz ediliyor. Gizlice
götürüleceğine, kurbanlık koyun gibi yüzlerce onca kişinin
ortasına çıkarılan Oswald’a daha sonra ambulansta, mide
kanamasını hızlandıracak, ölümü kaçınılmaz kılacak kalp
masajı yapılıyor! Birkaç saat sonra, JFK’in de götürüldüğü
Parkland hastanesinde can veriyor.
DÜNYANIN EN BÜYÜK İZ
KARIŞTIRICISI OLARAK OSWALD
Lee Harvey Oswald, sanki tüm yaşamını
“insanlar arkamdan araştırma yaptıklarında, buldukları her
bilgiyi iptal edip, ters yönde farklı yollara da girsinler, hep
başlangıç noktasına dönsünler” mantığıyla ve çabasıyla
yaşamış. Bulabildiğim en önemli veri, tüm ergenlik yıllarını,
“I Led Three Lives” (Üç Yaşam Sürdürdüm) dizisini izleyip
etkilenerek geçirdiği... Bu dizide Herbert Phildricks isimli FBI
ajanı olan bir reklam müdürü, aynı zamanda Amerikan Komünist
Partisi üyesiydi ve bu üç farklı yaşamda çarmıha gerilmiş
yaşıyordu. Oswald gerek Sovyetler’e iltica ederken, gerek soğuk
savaşın ortasında ABD’ye dönerken, kendisini Castro karşıtı
veya destekçisi gösterecek eylemlere girişirken, hedefi sanki
tarihin en büyük kafa karıştırıcısı olmaktı. Oswald’ın
masum olmadığı malum. Yoksa kafayı tarihle ve ABD-Sovyetler
gerilimiyle bozmuş bir insan, niye Başkan’ın geçişini iyi bir
yerden seyretmeyip, o anda kafeteryada kola içtiğini iddia etsin?
Niye cinayetten sonra “araştırmaya” gönüllü katılan
binlerce insandan biri olmak yerine, hızla olay yerini terk edip,
evine 5 dakika uğrayıp, tabancasını alıp kendini sokaklara
atsın?
GERÇEKLERİ BİLMEK İSTEMEYEN
DERİN AMERİKA
Cinayetten sonra olanları hızla
gözden geçirelim. Ertesi haftanın başından itibaren ABD, Vietnam
politikasını toptan değiştiriyor. Çekileceğine, asker sayısını
arttırıp, orada çamurun içine “tam saha pres” dalıyor!
Böylece Kennedy’nin savaş halinde olduğu Pentagon, CIA ve FBI
derin nefes alabiliyorlar. Aynen büyük silah tüccarları ve
kapitaller gibi... Amerika ve tüm dünyanın aydınları, işçileri,
genç insanları Türkiye dahil ağlarken, onlar bayram yapıyorlar.
Çünkü derin ABD’nin önünü tıkayan, CIA’yi bin parçaya
bölmekle tehdit eden, FBI’ın çete başı Edgar Hoover’i
görevden alacağı artık herkes tarafından bilinen büyük engel,
“sistemin baş belası” ortadan kaldırılmış durumda! Ayrıca
Rotschild ailesinin Amerikan Merkez Bankası adına dolar basma
hakkını geri alması böylece sağlanıyor ve İsrail’in Kennedy
tarafından önü kesilen atom bombası sevdasının da tekrar önü
açılıyor. İşin ilginci, olayların hiçbir safhasında Kennedy
ailesi, ortaya hiçbir ağır baskı koymuyor. Bu arada, cinayetin
bir komplo sonucu olduğunu savunan, ya da bu doğrultuda
kullanılabilecek tüm şahitler teker teker yok ediliyor! İnanılmaz
yöntemlerle... Ne Robert ne de Ted Kennedy, ne eşi Jackie, olayın
örtbas edilmesine karşı herhangi bir savaş vermiyorlar. Sanki
başlarına gelecek büyük felaketlerin farkındalar.
Gelelim en beterine: Oswald’ın
katili Ruby, kendisini sorguya gelen kukla Waren Komisyonuna “Burada
size gerçekleri anlatamam, herşeyi açıklayacağım, beni
Washington’a transfer edin” diye adeta yalvarıyor. Earl
Warren’in yanıtı hızlı ve sade: “Seni Washington’a transfer
edecek ne paramız var, ne de güvenliğimiz.” İşte ABD’nin JFK
cinayetine bakışının özeti bundan daha iyi ifade edilemez! O
anda “derhal” deseler, Ruby, belki Oswald’ı önceden nasıl
tanıdığını CIA ile ilişkilerini, kendisine mafya tarafından
Oswald’ı öldürmesi için nasıl baskı yapıldığını, son
gece Polis Merkezi’ne gelen ihbar telefonunu aslında kendisinin
yaptığını ve daha nice gerçekleri anlatacak. Ama Amerika,
gerçekleri bilmek istemiyor, işin özeti bu. Çünkü o gerçeklerin
özeti, 22 Kasım 1963’te yapılan açık darbenin ta kendisi!
GELELİM TEKRAR BUGÜNE:
Şimdi Trump’ın açıkladığı veya
açıklamadığı belgeler konusunda tekrar bugüne döndüğümüz
zaman, neden sanıldığı kadar önemli olmadığını ve göreceli
kaldığını bilmem size anlatabildim mi? Çünkü bugün o
belgeleri medyada veya istihbarat katında değerlendirecek olan
Amerikalılar, 1963’ten size aktardığım trajikomik sabotajları
ve komploları yapan derin Amerika’nın devamından ibaret!
Aralarında zaman kavramından bağımsız gizli bir antlaşma var!
Onlar, yani FBI ve CIA baş a olmak üzere, tüm istihbarat
birimleri, tersine olayın örtbas olmasını istiyorlar hala!
Onların bugün size doğruları aktarmak için büyük bir çaba
içinde olduğuna inanıyorsanız, buyrun devam edin. Bazı işe
yaraması olası belgeleri de, Nisan 2018’de de bize
aktaracaklarına inanmıyorum. Hele Trump’ın ABD’sinin, JFK’in
böyle bir aşırı sağ darbeyle devre dışı bırakıldığını
kabul etmeleri mümkün değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.