1 Kasım 2017 Çarşamba

KENNEDY CİNAYETİ DOSYALARI: KOMPLO ATEŞİ SONSUZA DEK SÖNMEZ! | Bedri Baykam | 31.10.2017

  • Bu hafta okuyacağınız yazı, normalden uzun. Doğrusunu isterseniz bayağı uzun. Ancak size garanti edebilirim ki makalemi, Kennedy hakkında belgelerin açıklandığı (!) şu günlerde heyecanla, sıkılmadan okuyabileceğiniz, açılan belgelerin neden bu denli yetersiz olduğunu size tüm detaylarıyla bir polisiye hikaye tadında yazdım.-
Geçtiğimiz hafta sonu dünya tekrar “vadesi dolan” Kennedy cinayeti belgelerinin önemli bir kısmının kamuoyuna açıklanması ile çalkalandı. İlk gün, büyük Amerikan medyaları, yine haber özetlerinin arasına Oswald’ın suçluluğu tartışılmazmış gibi işaretler ve kelime seçimleri yerleştirip, 54 yıldır sürdürdükleri uysal ve meraksız komplo örtücülüğe aynen devam ettiler. Mesela Ergenekon savcısının hazırladığı iddianame tarzı, tüm suçu her zerresiyle Oswald’a dayatmak için o zavallı “Case Closed” (Dava Kapandı) kitabını yazmış olan Posner, hemen öne çıkarıldı. (Ulaşmak istediği sonuçtan yola çıkarak kanıt ve belgelere bakan bu Zekeriya Öz’vari adam, 2010 yılında abartılı intihal/kopyala yapıştırcılıkları ortaya çıkınca, yazdığı Daily Beast gazetesinden şutlanmıştı.) Konuyu hiç bilmeyen yeni kuşaklar, neler döndüğünü anlamaya çalışırken, konunun meraklıları her “salınan” belgede aydınlatıcı bir “hikmet” aradılar. Benim elime geçen az sayıda belgeden, öylesine kulağıma kar suyu kaçıranlar arasında yalnız şunlara rastlayabildim: Cinayetten 25 dakika önce, İngiltere’de Cambridge News Reporter gazetesine telefon eden belirsiz bir isim, pek yakında patlayacak bomba bir haber için Amerikan Büyükelçiliği’ni aramaları gerekeceğini söyleyip telefonu kapatmış.
Dikkatimi çeken başka bir haber ise, The Councilor dergisinin editörü Ned Touchstone, FBI’ın gizli bir kaynağı tarafından ırkçı, beyaz şiddet yuvası Ku Klux Klan örgütünün şövalyelerinden biri olarak tespit edilmiş. Touchstone, Kennedy’den sonra başkan olan, yardımcısı Lyndon Baines Johnson’un da siyasi kariyerinin başlarında Klan üyesi olduğunu tespit ettiklerini bir görüşmede belirtmiş.
(Bu haber, iki farklı dikkatimi çeken belge ile de örtüşüyor:
İlki FBI’ın, Teksaslı bazı politikacıların Kennedy’ye bir suikast düzenlemek üzere hazırlık içinde olduklarını anlatan bir belge, diğeri de Sovyetlerin bütün bu komplonun arkasında Kennedy’den sonra başkanlık koltuğuna oturan Johnson’un olduğuna inandıklarını gösteren bir belge. Bu iki belgeyi kişisel deneyimlerimle desteklemek istiyorum: 1965’te 8 yaşımdayken New York sergime gittiğimde, cinayet henüz iki yıl önce işlenmişti. Babamın yakın arkadaşı Dr. Nevzat Karataş herkesin şüphelerinin Johnson üzerinde yoğunlaştığını ifade etmiş, cinayetten önce adı bile duyulmamış bu yardımcının kim olduğunu anlamak için insanların kentin telefon defterinde adını aradığını aktarmıştı.
Uzun bir yazının sonunda ulaşacağınız sonuçları size önceden söyleyeyim, ondan sonra analizi biraz daha rahat, kahvenizi içerek okuyun.
  1. Trump’ın, son anda belgelerin ciddi bir kısmını Amerikan güvenlik kurumlarının baskısı ve ikazları nedeniyle açıklanmasını ertelemesi: Aradan neredeyse tam 54 yıl geçti, hala CIA ve FBI ve belki Beyaz Ev (Evet Saray değil, Ev) güvenlik danışmanları, bir çok belgenin “Ulusal Güvenlik” gerekçesiyle hala saklı kalması gerektiğini söyleyebiliyorlarsa, lütfen herkes biraz mantığını başına toplasın. Dünyaya 54 yıldır inandırılmaya çalışılan “Oswald tek katil” masalının doğru olabilme ihtimali sizce var mı? Oswald şayet Amerikan resmi görüşünün tek kişilik bağımsız çılgın katiliyse, onunla ilgili hangi bilgi bugün Amerikan güvenliğini tehlikeye düşürebilir sizce? Acaba New Orleans’ta son oturduğu mahallede bakkalının kızını hamile bırakmış da, gizlice kaçıp gitmiş mi o şehirden? Yalnız bu bilgi bile, konu hakkında pek bir şey bilmeyen insanları ortada bir abartılı anormal durum olduğunu algılamalarına yeter de artar bile!
  2. Bu basına ve kamuoyuna 54 yıl sonra verilen 2800 civarında ayrı bilgi dosyası hakkında, henüz çok az bir kısmını okumama rağmen, size şimdiden söyleyebilirim ki %99.5 ihtimalle aydınlatıcı bir “bomba” bilgi çıkmaz. Zaten o bilgi olsa, o da “Ulusal Güvenlik” adı altında hemen sümen altı edilirdi. Amerikalı bir siyasi araştırmacı olan Larry Sabato, durumu “dağınık şekilde sizi bekleyen bir milyon parçalı bir puzzle’a benzetmiş! Tabii bu durumda ortalığa “deli dumrul” gibi akan yeni dağınık bilgilerin konuya ışık tutabileceğinden emin olamıyoruz. Özellikle ciddi bir şaşırtıcı bilgi getirip düğüme bir gevşeme taşıyabilecek “hassas bilgiler” ısrarla -en azından ilkbahara kadar- gizli tutulmaya devam edecekse... Bu milyon parçalık puzzle o kadar aşılmaz bir kale durumunda ki, koca New York Times, milyonlarca okuyucusuna çağrı yapmış: JFK cinayetinin bağımsız araştırmacılarından, şu ya da bu nedenle onlara anlamlı gelebilecek bir bilgi veya fotoğraf yorumları olursa, bunu hemen kendileriyle paylaşmalarını rica etmişler.
  3. Aslında JFK cinayeti konusunda yeterince araştırma yapmış ve mantığını kullanmaktan kaçınmayan ufku açık insanlar açısından, ortada 54 yıl sonra gelebilecek bölük pörçük bilgilerden çok daha önemli zaten elde hazır bekleyen çuvallar dolusu bilgi var. Bunları beyninde taze odacıklarda tutmayı başarabilenler için, olay zaten “resmi” olarak çözülmese de, tüm çıplaklığıyla ortada duruyor. Mesela ben bu insanlardan biriyim. “Dünyayı Değiştiren 8 Saniye” sergim için, okumadığım kitap, görmediğim film kalmadı bu konuda. İki kere Dallas’a ve New Orleans’a gittim. Şeytanın avukatlarıyla bu konuda resmen satranç oynadım. Bütün bu verileri bilmesine rağmen “Bu cinayette hiçbir komplo yok. Deli Oswald, tek başına gelmiş cinayeti öylesine işlemiş” diyen çıkmaz mı? Tabii çıkar. Nasıl mı? Nasıl dünya rezaleti Ergenekon ve Balyoz davalarında, FETÖcü savcılara keyifle inanıp, sabah akşam aydınlarımızı ve askerlerimizi suçlayan 2. Cumhuriyetçiler ve ardından Yetmez ama Evetçiler yok muydu? İşte nasıl onlara inanan bahtsızlar çıktıysa, Warren Komisyonu masalına inanıp, işi Oswald’a ihale edip dosyayı kapatmaya meraklı o kadar sorumsuz veya artniyetli insanlar yaşıyor ki dünyada, “pes” diyip sayfayı çevirmek kalıyor size!

AMERİKA’DA JFK PARANOYASI HALA YAŞIYOR!
Bakın size belki zor inanacağınız bir şey söyleyeyim: Bugün uçağa atlayıp Dallas’a gitseniz, ve Texas School Book Depository (TSBD) ve çevresinde, Kennedy’nin vurulduğu yerlerde biraz gezinip, birkaç saat geçirip, insanlarla konuşup olayın derinine inmeye kalksanız ya siz fotoğraf çekerken biri görüntüye girmemek için kaçar, ya çevrenizde peydahlanan gözlüklü bazı insanlardan rahatsız olursunuz ve takip ediliyorum hissi alırsınız. Ben şahsen FBI’ın o bölgede rutin olarak keşif yaptığına yemin edebilirim. Mesela çevredeki insanlarla cinayet hakkında konuşmak isteseniz, bazıları bunu hiç istemez, bazıları da isim vermek istemez! Kennedy cinayeti konusunda emin olun Amerika’da paranoya, fişlenme korkusu, hepsi hala dimdik ayakta!

YENİ KUŞAĞA VE BELLEK TAZELEMEK İSTEYEN HERKESE ÇILDIRTICI HATIRLATMALAR!
Hani Oswald’a “suikasti tek başına yapan delinin biri” deniyor ya... Bakalım gerçekler neler söylüyor! Bir siyasi gezi düşünün ki, gelen tehditler ve suikast ihbarları yüzünden yapılıp yapılmaması defalarca tartışma konusu oluyor. Buna rağmen John F. Kennedy, Fort Worth, Dallas, Austin ve Johnson City’den oluşan o seyahate çıkma kararı alıyor. Başkan, Dallas’a tüm ikazlara rağmen vardığında kendisini bekleyen kentte en büyük gazetelerden birinde, Dallas Morning News’de çıkan tam sayfa ilan, sanki bir savcılığın verdiği idam kararı gerekçeleri gibi... “Amerikan Gerçekleri Bulma Komitesi” başlıklı bir saldırı ilanında, Komite Başkanı Bernard Weissman imzalı metin en küstah ve saldırgan dille JFK’e 12 soru yöneltiyor. Kennedy’yi Monroe doktrinini bırakıp, Moskova ruhuna dönüş yapmakla suçlayan metnin geneli tüyler ürpertiyor. Yine aynı gün, sokakta el ilanları dağıtılıyor özgürce (!) Bu imzasız kağıtların başlığında Kennedy’nin önden ve yandan fotoğraflarının altında “İHANETTEN ARANIYOR” cümlesi yer alıyor. Suç dökümünde, Anayasa’ya ihanet, ABD’nin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, Komünist provokasyon kokan ırkçı gösterilere olanak tanımış olması ve Amerikalılara sürekli yalan söylemesi gibi iddialar yer alıyor. Yani JFK’in Dallas Love Field havaalanına iniş yaptıktan sonra içine yürüdüğü sıcak ortam bu.

KORUMA GARDI NASIL ISRARLA DÜŞÜRÜLDÜ?
Tüm bu siyasi gerginliğin yanısıra, o gün uçaktan indiği andan itibaren halkın gösterdiği büyük sevgi seli arasından, öğle yemeğine geçerken yol alacağı güzergahta, koruma kalkanının hangi noktalarda ve ne şekilde yok edildiği üzerinde düşünmeye değer. Bir gece önce, Kennedy’nin korumaları, (Clint Hill hariç) Fort Worth’de sabahın erken saatlerine kadar Cedar Bar’da eğlenirken, güvenlik kodlarının en önemlilerinden birisini yok sayıyorlardı. Başkanın o günkü yol güzergahı, sihirli eller tarafından değiştirilmiş, Main Street’ten dümdüz giderek Stemmons Freeway’e çıkmak yerine, kortejin Main’den sağa Houston’a, oradan da solu takip ederek TSBD önünden çok keskin bir dönüşle ilerideki köprünün altından geçerek Stemmons Freeway’e yani otobana çıkması gündeme alınmıştı. Bu başlı başına bu kadar tehdidin ortadında yarı intihar demekti çünkü Başkan’ın limuzininin hızı böylece, saatte 10 km’ye kadar düşmüş oluyordu. Burada asıl anlaşılması gereken nokta ise, Kennedy’ye hazırlanan suikastin, önceden tebliğ edilen güzergahta değil, son anda değiştirilende konuşlanmış olmasıydı. Yani son anda değiştirilen güzergahı, “yalnız suikastçi Oswald” nereden biliyordu? Tesadüfe bakın ki, bu yol değişiminde söz sahibi olanlar arasında olan Dallas Belediye Başkanı Earle Cabell, Kennedy’nin 1,5 yıl önce CIA’den uzaklaştırdığı, bu istihbarat kurumunun 2 numaralı ismi Charles Cabell’in kardeşiydi! Bu arada Başkan’ın gardının düşürülmesi konusunda hiçbir detay göz ardı edilmemişti. Mesela Limuzinin sağından ve solundan onunla beraber gitmesi gereken motosikletli polislere “arkada kalmaları” söylenmişti! Bir de bunun üstüne limuzinin sağ ve sol yanındaki pedestaller üzerinde ayakta durması gereken polislere de “buna gerek olmayacağı” söylenmişti. Ama bununla DA yetinilmemiş, Başkan’ın arabasının hemen arkasında olması gereken basın ve TV muhabirlerini taşıyan araba, 6. sıraya itilmişti. Anlaşılan münasebetsiz görüntüler pek istenmiyordu!! Arka sıralara atılan arabalar arasında... Başkan’ın korumaları da vardı dersem tepkiniz herhalde argoya doğru kayar değil mi? Kennedy’nin tüm gardı düşürüldü ve kaderin ağlarını örmesine olanaklar sonuna kadar tanındı. Halk sokaklarda, korkulanın ve tehditlerden duyulanın tam tersine, çılgınca bir nümayiş yapıyordu Kennedy’nin geçtiği her noktada... Texas Valisinin eşi Mrs. Connally, o gürültünün orta yerinde gülümseyerek Kennedy’ye döndü ve “Artık Dallas’ın sizi sevmediğini söyleyemezsiniz değil mi sayın Başkan?” diye sordu. Bu Kennedy’nin duyduğu, kendisine söylenmiş ve algıladığı son cümleydi. Araba neredeyse durma noktasına gelecek kadar yavaşlayarak sola doğru o sert virajı aldı ve o yolda belki 35-40 metre gitti. İlk kurşun o anda patladı ve herkesi ıskaladı. Kennedy “Neydi bu yahu?” der gibi baktı etrafa. Ne kadar ilginçtir ki, o anda Başkan’ın limuzınini kullanan ajan hiç mi hiç hızlanmadı. Tam tersine yavaşladı sanki... Sonra toplamda kimine göre 6-7, bana göre belki 8 saniyede herşey oldu bitti.

8 SANİYE’NİN ÖNCESİ VE SONRASINDA, NELER OLMUŞ OLABİLİR?
TSBD yani Texas Okul Kitapları Deposu’nda çalışan Oswald, o gece karısından ayrı Dallas’ta yaşadığı evde değil, Dallas’ın dışında, Marina’nın yaşadığı Ruth Paine’in evinde kalmış ve büyük ihtimalle bir süre önce posta siparişi ile aldığı Mannlicher Carcano marka tüfeği beraber çalıştığı arkadaşının pikapında getirmiş, ona da taşıdığı şeyin perde kornişleri olduğunu söylemişti.
Diyelim ki, dünyanın en çelişkili yaşamına ve geçmişine sahip olan bu çılgın genç cinayeti tek başına işleyecek olsaydı, altıncı katta yeleştiği yerden Başkan’ın arabası Houston’dan kendisine doğru yaklaşırken ateş eder, onu rahatlıkla alnından vururdu. Halbuki limuzin, Houston’dan sola döndüğünde, artık viraja yaklaştığı için yavaşlayacak bir araba değil, ilerideki otobana Başkanı götürmek için yavaş yavaş hızlanacak ve de ondan uzaklaşan bir araba, bir hedef. Tek nişancı olsa, hangi sniper bu seçim hatasını yapardı lütfen bana söyler misiniz?
Konu üzerine profesyonel şekilde eğildiğim son çeyrek asırın tecrübesiyle konuşuyorum: İki veya üç noktadan, en az 5-6 el ateş edildi. Yani 6. Kat dışında, biraz ilerdeki Çimenli tepeden ve belki TSBD’nin arkasında bulunan Dal-Tex binasından. Konunun yalnız 3 kurşun olamayacağı da zaten savcı Jim Garrison 1967’de yeniden açtığı davada resmen kanıtlandı. Garrison, “sihirli kurşun” teorisiyle, tek katil iddialarını çöplüğe yolluyor. Şöyle ki, Kennedy’ye isabet etmeyen o ilk kurşun, yolda sekip orada duran James Tague’in yanağını sıyırıyor. Bu bilinen kayıtlı bir durum. Son kurşunun da JFK’in beynini dağıttığını biliyoruz. Demek ki meşhur Warren Komisyonu’nun bulgularına göre yalnız üç kurşun atıldıysa, elimizde Kennedy ve Connally’deki diğer tüm yaraları açıklayacak yalnız tek kurşun kalıyor. İşte sihir ve keramet (!) orada başlıyor.
  • Sihirli Kurşun ilk olarak Kennedy’nin sırtından, aşağıya doğru 17 derecelik bir açıyla vücuda giriyor. Birinci yara...
  • Sonra yukarıya doğru hareket ederek Kennedy’nin vücudunu boğazından terk ediyor. Bu, ikinci yara...
  • Kurşun 1,6 saniye havada hareketsiz kaldıktan sonra önce sağa, sonra sola dönerek Connally’nin vücuduna doğru ilerleyip sağ koltuk altının tam arkasından giriyor. Üçüncü yara...
  • Bu kez 27 derecelik eğimle aşağıya doğru yönelen kurşun Connally’nin beşinci kaburga kemiğini kırarak göğsünün sağ tarafından dışarı çıkıyor. Dördüncü yara...
  • Vücuttan çıkan kurşun sağa dönerek Connally’nin sağ bileğine giriyor. Beşinci yara...
  • Kurşun Vali’nin dış kol kemiğini kırarak bilekten dışarı çıkıyor. Altıncı yara...
  • Olağanüstü bir U dönüşü yapan kurşun son olarak Connally’nin sol bacağına saplanıyor. Yedinci yara...
Tüm bu akıl almaz çelişkili resmi yorumları Oliver Stone’un unutulmaz JFK filmi, aslında en güzel şekilde anlatıyor. Kennedy davasında uzman Adli Tıp Patolojisti Dr. Cyril Wecht, konuya oldukça esprili bir şekilde, Warren Komisyonu Raporu’nun kütüphanelerde kendine belgeseller veya tarihi kitaplar raflarında değil, ancak Güliver’in Seyahatleri ve Huckleberry Finn gibi hayali hikayeler arasında yer bulabileceğini söyleyerek yaklaşıyor.
Demek ki “en az 5, belki 7 kurşun atıldı” diyenler haklı ve o 7-8 saniyede kimse üç kurşundan çok atamayacağına göre, Oswald ateş etmiş olsa bile tek kişi değil -ki ben daha çok tüfeği 6. kattaki başka bir atıcıya taşıdığına inanıyorum.

CİNAYET SONRASI GERÇEĞİN ÜSTÜNÜ ÖRTMEK İÇİN YAPILAN ÇABALAR
Cinayet işlendikten yalnız birkaç saat sonra, 6. katta bulunan silahın sahibinin Oswald olduğu saptanıyor ve kayıtlı ikametgahında şok geçiren karısı ve Ms. Paine varken yapılan aramada tabii ne Oswald ne silahı bulunabiliyor. Oswald, Dallas’ta kaldığı odaya uğrayıp, tabancasını alıyor ve kendisine durmasını söyleyen Tippit isimli bir polisi de iddialara göre vurup kaçıyor. Yolda cirit atan polis arabalarından saklanmaya çalışırken, tedirgin hareketlerle herhangi bir sinemaya filmin ortasından girip, orada polisler tarafından yakalanıyor. Ondan sonraki birkaç saatte Dallas Polis Merkezinde sorgulanırken de katil olduğunu reddedip “Ben yem olarak kullanıldım” anlamına gelen, “I’m just a patsy” sözünü ısrarla kullanıyor. Buna rağmen Türkiye’de ve tüm dünyada, ertesi gün sabah halka ulaşan gazetelerde “tek katil” olarak Oswald’ın adı yayınlanıyor. Yani asrın cinayeti, 5-6 saat içinde kanıtsız olarak, suçlamayı rededen tek kişiye, daha o zamandan ihale edilmiş! Bu arada başka neler yapılıyor dersiniz? Cinayetin en büyük delili olan JFK’in giydiği kıyafetler, hastanede el konularak yok ediliyor. Cinayetten 6-7 saat sonra uçakla Washington’a dönerken oldu-bittiye getirilerek “Başkanlık yemini” eden Johnson’un emriyle Başkan’ın limuzini yıkamaya yollanıyor! Zaten takip eden 24 saatte, durumdaki her verinin, varılmak istenen sonuca uygunluğu resmen hazırlanıyor. Önce 6. katta bulunan Mauser tüfek, acilen “Mannlicher Carcano” olarak kayıtlarda değiştiriliyor. Dünyanın en önemli başkanı öldürülmüş, demek soruşturmayı yürüten polisler, ele geçirdikleri sözde cinayet silahının markasını anlamaktan ve okumaktan acizler, yerseniz! Ardından, ilk gün 6. katta yapılan aramada bulunan boş kovan sayısı 2 iken, ertesi gün bir yeni heyecanla (!) 3.sü bulunuveriyor.
Başkan’ın naaşı cinayet günü kavga konusu olduktan sonra, apar topar Washington’a Bethesda askeri hastanesine götürülüyor otopsi için. Otopside neler yaşandığını anlatmak için ayrı kitap yazmak lazım. Şu kadarını bilin ki, katılan Dr. Humes, o ortamda gizli ajanların odaya girip yaptıkları baskıdan yılarak günün sonunda elindeki kendi el yazısıyla yazdığı otopsi raporlarını yakıyor. Boğazdaki “giriş yarası”, çıkış yarasına benzesin diye, genişletiliyor. Beynin arkasındaki occipital bölgedeki ağır çıkış yarası, dev hasar göz ardı ediliyor. Çünkü ispat edilmeye çalışılan şey, beyni dağıtan kurşunun önden girmediği!
Daha aynı cinayet günü yaşanırken olanlar arasında şunlar var: Cinayetin hemen sonrasında, Başkan’ın arabasının geçtiği noktanın ön sağında yer alan çimenli tepe bölümünden silah sesleri duyan ve hatta duman çıktığını görüp oraya koşuşturan yoldaki izleyicilere, FBI kimliklerini tutan ajanlar mani oluyorlar, “buraya giremezsiniz şimdi” diye kovalıyorlar. Aynı şekilde, cinayet mahallinde olup ifadesi alınanlardan “Çimenli tepeden ateş edildi” diyenlere büyük baskı konuyor ve hatta tehdit ediliyorlar. “Üç kurşundan daha fazla atıldı” diyenlere “Hayır, siz yankı duydunuz. Yalnız üç kurşun atıldı” diye fırça çekiliyor sorguyu yönetenler tarafından. Olay mahallindeki herkesten kameraları toplanıyor ve sonra bir daha ortaya çıkmıyorlar.

OSWALD'IN PLANLI İNFAZI, CANLI YAYINDA NASIL GERÇEKLEŞTİRİLDİ?
Oswald’ın kayda alınmış net bir sorgusu yok. Elimizde yalnız, Dallas Polis Merkezi’nde o kalabalığın ortasında, bir yerden diğerine götürülüp dururken, basının kaşısına çıkarılıp, onların sorularına yanı verdiği görüntüler var. Cinayet Cuma günü işlendikten sonra, Pazar günü Oswald’ın Dallas Polis Merkezi’ndeki hücresinden Şehir Hapishanesine transferi gerçekleştirilecek. O gece biri Polis Merkezi’ne telefon edip, Oswald’ın bu transfer sırasında öldürüleceğini ihbar ediyor. Ama bu telefonu kimse ciddiye alıp değerlendirmiyor. Aslında bu transferi kimsenin ruhu duymadan yapmak için sanki ihbara gerek mi var? Buna rağmen Oswald, iki ajan arasında, elleri kelepçeli olarak Polis Merkezi’nin bodrum katından indirilip arabaya binmek üzere onlarca kişi arasında yürütülürken “Oswald” diye bağırarak ona hamle yapan Carousel Club isimli gece kulübü sahibi Jack Ruby tarafından midesine sıkılan tek kurşunla infaz ediliyor. Gizlice götürüleceğine, kurbanlık koyun gibi yüzlerce onca kişinin ortasına çıkarılan Oswald’a daha sonra ambulansta, mide kanamasını hızlandıracak, ölümü kaçınılmaz kılacak kalp masajı yapılıyor! Birkaç saat sonra, JFK’in de götürüldüğü Parkland hastanesinde can veriyor.

DÜNYANIN EN BÜYÜK İZ KARIŞTIRICISI OLARAK OSWALD
Lee Harvey Oswald, sanki tüm yaşamını “insanlar arkamdan araştırma yaptıklarında, buldukları her bilgiyi iptal edip, ters yönde farklı yollara da girsinler, hep başlangıç noktasına dönsünler” mantığıyla ve çabasıyla yaşamış. Bulabildiğim en önemli veri, tüm ergenlik yıllarını, “I Led Three Lives” (Üç Yaşam Sürdürdüm) dizisini izleyip etkilenerek geçirdiği... Bu dizide Herbert Phildricks isimli FBI ajanı olan bir reklam müdürü, aynı zamanda Amerikan Komünist Partisi üyesiydi ve bu üç farklı yaşamda çarmıha gerilmiş yaşıyordu. Oswald gerek Sovyetler’e iltica ederken, gerek soğuk savaşın ortasında ABD’ye dönerken, kendisini Castro karşıtı veya destekçisi gösterecek eylemlere girişirken, hedefi sanki tarihin en büyük kafa karıştırıcısı olmaktı. Oswald’ın masum olmadığı malum. Yoksa kafayı tarihle ve ABD-Sovyetler gerilimiyle bozmuş bir insan, niye Başkan’ın geçişini iyi bir yerden seyretmeyip, o anda kafeteryada kola içtiğini iddia etsin? Niye cinayetten sonra “araştırmaya” gönüllü katılan binlerce insandan biri olmak yerine, hızla olay yerini terk edip, evine 5 dakika uğrayıp, tabancasını alıp kendini sokaklara atsın?

GERÇEKLERİ BİLMEK İSTEMEYEN DERİN AMERİKA
Cinayetten sonra olanları hızla gözden geçirelim. Ertesi haftanın başından itibaren ABD, Vietnam politikasını toptan değiştiriyor. Çekileceğine, asker sayısını arttırıp, orada çamurun içine “tam saha pres” dalıyor! Böylece Kennedy’nin savaş halinde olduğu Pentagon, CIA ve FBI derin nefes alabiliyorlar. Aynen büyük silah tüccarları ve kapitaller gibi... Amerika ve tüm dünyanın aydınları, işçileri, genç insanları Türkiye dahil ağlarken, onlar bayram yapıyorlar. Çünkü derin ABD’nin önünü tıkayan, CIA’yi bin parçaya bölmekle tehdit eden, FBI’ın çete başı Edgar Hoover’i görevden alacağı artık herkes tarafından bilinen büyük engel, “sistemin baş belası” ortadan kaldırılmış durumda! Ayrıca Rotschild ailesinin Amerikan Merkez Bankası adına dolar basma hakkını geri alması böylece sağlanıyor ve İsrail’in Kennedy tarafından önü kesilen atom bombası sevdasının da tekrar önü açılıyor. İşin ilginci, olayların hiçbir safhasında Kennedy ailesi, ortaya hiçbir ağır baskı koymuyor. Bu arada, cinayetin bir komplo sonucu olduğunu savunan, ya da bu doğrultuda kullanılabilecek tüm şahitler teker teker yok ediliyor! İnanılmaz yöntemlerle... Ne Robert ne de Ted Kennedy, ne eşi Jackie, olayın örtbas edilmesine karşı herhangi bir savaş vermiyorlar. Sanki başlarına gelecek büyük felaketlerin farkındalar.
Gelelim en beterine: Oswald’ın katili Ruby, kendisini sorguya gelen kukla Waren Komisyonuna “Burada size gerçekleri anlatamam, herşeyi açıklayacağım, beni Washington’a transfer edin” diye adeta yalvarıyor. Earl Warren’in yanıtı hızlı ve sade: “Seni Washington’a transfer edecek ne paramız var, ne de güvenliğimiz.” İşte ABD’nin JFK cinayetine bakışının özeti bundan daha iyi ifade edilemez! O anda “derhal” deseler, Ruby, belki Oswald’ı önceden nasıl tanıdığını CIA ile ilişkilerini, kendisine mafya tarafından Oswald’ı öldürmesi için nasıl baskı yapıldığını, son gece Polis Merkezi’ne gelen ihbar telefonunu aslında kendisinin yaptığını ve daha nice gerçekleri anlatacak. Ama Amerika, gerçekleri bilmek istemiyor, işin özeti bu. Çünkü o gerçeklerin özeti, 22 Kasım 1963’te yapılan açık darbenin ta kendisi!

GELELİM TEKRAR BUGÜNE:
Şimdi Trump’ın açıkladığı veya açıklamadığı belgeler konusunda tekrar bugüne döndüğümüz zaman, neden sanıldığı kadar önemli olmadığını ve göreceli kaldığını bilmem size anlatabildim mi? Çünkü bugün o belgeleri medyada veya istihbarat katında değerlendirecek olan Amerikalılar, 1963’ten size aktardığım trajikomik sabotajları ve komploları yapan derin Amerika’nın devamından ibaret! Aralarında zaman kavramından bağımsız gizli bir antlaşma var! Onlar, yani FBI ve CIA baş a olmak üzere, tüm istihbarat birimleri, tersine olayın örtbas olmasını istiyorlar hala! Onların bugün size doğruları aktarmak için büyük bir çaba içinde olduğuna inanıyorsanız, buyrun devam edin. Bazı işe yaraması olası belgeleri de, Nisan 2018’de de bize aktaracaklarına inanmıyorum. Hele Trump’ın ABD’sinin, JFK’in böyle bir aşırı sağ darbeyle devre dışı bırakıldığını kabul etmeleri mümkün değil.


Bir makaleye sığan kadarı bu. Daha fazlasını istiyorsanız, bir kaç yıl sonra çıkacak kitabımı bekleyin veya ingilizce yayınlara dalın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.