NADAL:
SABRIN GERİ GETİRDİĞİ ŞAMPİYON
İspanyol
tenisçi Rafael Nadal, onca büyük turnuayı kazandıktan sonra 2015
ve 2016’yı hem boş hem de sakatlıklarla boğuşarak geçmişti.
Özellikle oynadığı yıpratıcı lifte tenis tarzı nedeniyle
kariyerinin artık uzun sürmeden biteceğini ve sona yaklaştığını
inananlar neredeyse çoğunluktaydı. Benim bile ciddi şüphelerim
oluşmuştu. Üstelik, Djokovic ve Murray’nin önleri daha açık
gözüküyordu. Ayrıca Thiem’den Zverev’e birçok genç oyuncu
da artık zirveyi zorluyor görünüyordu. Ama Nadal maçlarda bazen
bir puan için aynı topu 40 kere vururken gösterdiği sabrı,
hayatında da gösterdi ve vücudunu tamir etmeye de, tekrar
özgüvenini kazanmaya da büyük gayret sarfetti. Bunun sonucunda
ise bu yıl hem tekrar bir numaraya yükselmeyi başardı, hem de
Paris’ten sonra dün New York açık turnuasını da kazandı.
Kendisiyle aynı yaşta olan, ama profesyonelliğe 6 yıl daha
rötarlı geçmiş olan Anderson, tablonun alt kısmında oluşan dev
boşlukları en iyi değerlendirip finale çıkmayı bilen isim
olmuştu. Dün de Güney Afrikalı raket elinden geleni yaptı ve
seyircilerin büyük takdirini kazandı; ama ne var ki karşısındaki
çok iyi bir tenisçi değil, efsanevi bir büyük ustaydı. Hem
terminatör, hem toreador, hem taktik uzmanı bir stratejist. Belki
de en iyi tenisine çok yaklaşan Anderson’un gücü, masum bakışlı
mütevazi canavara yetmedi.
DÜNKÜ
MAÇTA NELER OLDU?
Dünkü
New York finali birçok insanı yanıltacak şekilde Anderson’un
büyük direnci ile başladı. İlk setin yarısı aşıldığında
skor 3/3’tü. Nadal servis kırma noktasına yaklaşabiliyor ama
elmaya uzanamıyordu. O noktada oyun berabereyken, Anderson önce bir
çift hata yaptı arkasından da harika bir servisten sonra önüne
düşen kolay lokmayı bir santim auta atarak servisini teslim etti!
Sonra bu moral bozukluğuyla, ilk ve ikinci set, elinden aynı skorla
kayıverdi: 6/3.
3.
sette ise yine şaşırtıcı şekilde maçın gidişatını
değiştirmek için sonuna kadar savaşan bir Anderson vardı sahada.
Aldığı Her kritik bu andan sonra yumruğunu sıkan kararlı
adımlarla yürüyen ve pes etmeyeceğini yemin etmiş bir tenisçiydi
bu, ama ne demiştik? Karşısındaki bir tenisçi değildi. Küçük
top ve raket ilişkisinde, tarihin efsaneleri arasında yer alan bir
makineydi. Zaten Federer’i yenip, dev kapışmayı engelleyen del
Potro’da, yarı finalde Nadal’a karşı maça o kadar iyi
başlamasına rağmen bu makine intizamına sonunda ruhunu ve
umutlarını bırakmamış mıydı? Konu şu Nadal’a karşı: Bir
set ondan daha iyi servis atabilirsiniz, o gün forehandiniz ondan
daha öldürücü bile olabilir, arada muhteşem puanlar
kazanabilirsiniz, ama maçın genelinde aynı performansı bu şekilde
sürdüremezsiniz! Sonuçta dün de nefis puanlar da oynayan Anderson
bu kaçınılmaz sona dur diyemedi...
MARSEL
2 YIL ÖNCE ANDERSON’U YENMEYE ÇOK YAKINDI!
Dün
Amerika Açık finalini kaybeden Kevin Anderson, 1 Temmuz 2015
tarihinde, Marsel İlhan’a karşı Wimbledon 2. tur maçı oynadı.
Servisini kaybetmeden ilk seti 7/6 aldı, ardından 2. set
tie-break’inde 3 set top kaçırdı. Hele bir tanesinde ayağı
kayan rakibine karşı, topa tam vurup içeri atamadı boş sahaya...
Sonuçta o seti de alsa, oradan Anderson’un çevirmesi çok zor
olacaktı. O maçı Güney Afrikalı raket 4 sette aldı. Hatta o yıl
büyük formuyla Paris kapalı kort turnuasında 16larda Nadal’a
karşı maçı 2 sette alabilme noktasına 2 puan kadar yaklaşıp,
limitte yenilmişti... Merak ettim gerçekten dün Marsel finali
seyrederken aklından neler geçti diye... Benim açımdan da dün o
maçı seyrederken o anların aklıma gelmemesi mümkün değildi.
Hem tekrar kaçan fırsata yanarak, hem de bize bu dorukları
gösterdiği için Marsel’e teşekkür ederek!
FEDERER-NADAL
ZİRVESİ DAHA ÇOK KAVGAYA GEBE...
Nadal
31, Federer 36 yaşında. Daha önce 2006, 2007 ve 2010’da 4 slam
turnuasını da aralarında paylaşmışlar. Aradan 7 yıl geçtikten
sonra, yine bu yıl aynı şey oldu! Dün sürpriz finalist
Anderson’u yenen Nadal, bu sene (10. kez kazandığı) Roland
Garros’tan sonra, Amerika Açık turnuasını da kazandı. Federer
ise, yıla Avustralya Açık’la başlayıp, ortasında Wimbledon’la
devam etmişti. Diğer “yan cebime koy” şampiyonluklarını
saymıyorum bile... Sezonun büyük turmuaları dün New York’ta
sonlanırken, bu iki büyük şampiyona ancak şapka çıkarılır.
Nadal, tam 10 kere aldığı Paris dışında, 3 kere Amerika Açık’ı,
1 kere Avustralya’yı, 2 kere ise Wimbledon’u kazanarak toplam
rakamını 16 Slam şampiyonluğuna çıkarmayı başardı. 36
yaşındaki Federer’in ise 19 Slam şampiyonluğu bulunuyor. Bu
hesaba göre aralarındaki beş yıl farkı da göz önüne alırsak
iyi bir Nadal, Federer’i tarihsel performans üstünden
sollayabilir şampiyonluklar totalinde onu geçebilir. Ya da Nadal’ın
oluşturduğu tehlike, Federer’e 2-3 Slam turnuası daha kazanması
için büyük bir kamçı oluşturabilir. Ama bir tek şey kesin: Her
ikisi de bu işi bıraktıktan sonra bu rakam ne olursa olsun dünya
tenisini 15 yıl boyunca bu kadar “işgal ve ihya eden” iki
tenisçi zor çıkar. Hadi size bir hatırlatmada bulunarak, artık
maalesef hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz bir iddia koyayım
ortaya. Şayet Amerika açık finalini Nadal ve Federer oynasalardı,
bu dünyada tarih üstünden en çok izlenen tenis maçı olarak
tarihe geçebilirdi!
Mesela
daha 3-4 hafta önce Montreal'de Rogers Cup'da Federer’i yenip
şampiyonluğa uzanan Alexander Zverev’in, Hırvat Coric karşısında
4 sette kaybetmesinin hayal kırıklığını hatırlarız. Coric'in
bu kendi başarısını sıfırlarcasına Anderson'a ezilip gitmesine
pes diyebiliriz Aynı şekilde bu yılın çok formda ismi Bulgar
Dimitrov’un, Rus Rublev’e karşı kaybettiği maçı aynı
kategoride değerlendirebiliriz. Ukraynalı Dolgopolov’un Çek
Berdych’i 4 sette elemesine çok şaşabiliriz! Tablonun alt
kısmında önü açık olarak görülen Wimbledon finalisti Marin
Cilic’in Arjantinli Schwartzman’a karşı dört sette
kaybedivermesine de aynen şaşıp kalabiliriz! Del Potro’nun
Avusturyalı Thiem’e karşı, ilk iki seti ateşli oynayıp maçı
bırakmayı düşünmesini ve ardından dördüncü sette iki maç
topunu iki ace servisle öldürüp, beş sette inanılmaz bir
galibiyete ve unutulmaz bir maça imza attığını, ömür boyu
unutmayabiliriz! Nadal’ın, Dimitrov galibi Rublev’e toplamda
yalnız 5 set verirken, onu silip süpürdüğünü
hatırlayabiliriz... Alexander’ın abisi Micha Zverev’in, en
formda sezonunda, ABD’li Isner’i 3 sette yendikten sonra, bir
başka ABD’li Sam Querrey’e o kadar kolay yenilmiş olmasına
"hayret" biliriz. Del Potro’nun çeyrek finalde Federer’e
karşı 3. sette 4 set topu kurtarıp, onu 4 sette eleyerek “küçük
Slam” (yani 4 Slam’in 3’ünü kazanmak) hayallerine son
verdiğini kesin unutmayız!
En
çok da tabii, tablonun alt kısmının, bir Slam turnuasına
benzemeyen yapısının sürprizlerle de desteklenerek kocaman bir
boşluğa dönüştüğünü tarihe yazabiliriz. Anderson’un
elinden geldiğince doldurduğu boşluk işte buralardan geçmişti...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.