13 Eylül 2017 Çarşamba

NADAL ABD AÇIK’TA "1 NUMARA" SIFATINI TESCİLDEN GEÇİRDİ! ​​​| Bedri Baykam | 11.09.2017

NADAL: SABRIN GERİ GETİRDİĞİ ŞAMPİYON
İspanyol tenisçi Rafael Nadal, onca büyük turnuayı kazandıktan sonra 2015 ve 2016’yı hem boş hem de sakatlıklarla boğuşarak geçmişti. Özellikle oynadığı yıpratıcı lifte tenis tarzı nedeniyle kariyerinin artık uzun sürmeden biteceğini ve sona yaklaştığını inananlar neredeyse çoğunluktaydı. Benim bile ciddi şüphelerim oluşmuştu. Üstelik, Djokovic ve Murray’nin önleri daha açık gözüküyordu. Ayrıca Thiem’den Zverev’e birçok genç oyuncu da artık zirveyi zorluyor görünüyordu. Ama Nadal maçlarda bazen bir puan için aynı topu 40 kere vururken gösterdiği sabrı, hayatında da gösterdi ve vücudunu tamir etmeye de, tekrar özgüvenini kazanmaya da büyük gayret sarfetti. Bunun sonucunda ise bu yıl hem tekrar bir numaraya yükselmeyi başardı, hem de Paris’ten sonra dün New York açık turnuasını da kazandı. Kendisiyle aynı yaşta olan, ama profesyonelliğe 6 yıl daha rötarlı geçmiş olan Anderson, tablonun alt kısmında oluşan dev boşlukları en iyi değerlendirip finale çıkmayı bilen isim olmuştu. Dün de Güney Afrikalı raket elinden geleni yaptı ve seyircilerin büyük takdirini kazandı; ama ne var ki karşısındaki çok iyi bir tenisçi değil, efsanevi bir büyük ustaydı. Hem terminatör, hem toreador, hem taktik uzmanı bir stratejist. Belki de en iyi tenisine çok yaklaşan Anderson’un gücü, masum bakışlı mütevazi canavara yetmedi.

DÜNKÜ MAÇTA NELER OLDU?
Dünkü New York finali birçok insanı yanıltacak şekilde Anderson’un büyük direnci ile başladı. İlk setin yarısı aşıldığında skor 3/3’tü. Nadal servis kırma noktasına yaklaşabiliyor ama elmaya uzanamıyordu. O noktada oyun berabereyken, Anderson önce bir çift hata yaptı arkasından da harika bir servisten sonra önüne düşen kolay lokmayı bir santim auta atarak servisini teslim etti! Sonra bu moral bozukluğuyla, ilk ve ikinci set, elinden aynı skorla kayıverdi: 6/3.
3. sette ise yine şaşırtıcı şekilde maçın gidişatını değiştirmek için sonuna kadar savaşan bir Anderson vardı sahada. Aldığı Her kritik bu andan sonra yumruğunu sıkan kararlı adımlarla yürüyen ve pes etmeyeceğini yemin etmiş bir tenisçiydi bu, ama ne demiştik? Karşısındaki bir tenisçi değildi. Küçük top ve raket ilişkisinde, tarihin efsaneleri arasında yer alan bir makineydi. Zaten Federer’i yenip, dev kapışmayı engelleyen del Potro’da, yarı finalde Nadal’a karşı maça o kadar iyi başlamasına rağmen bu makine intizamına sonunda ruhunu ve umutlarını bırakmamış mıydı? Konu şu Nadal’a karşı: Bir set ondan daha iyi servis atabilirsiniz, o gün forehandiniz ondan daha öldürücü bile olabilir, arada muhteşem puanlar kazanabilirsiniz, ama maçın genelinde aynı performansı bu şekilde sürdüremezsiniz! Sonuçta dün de nefis puanlar da oynayan Anderson bu kaçınılmaz sona dur diyemedi...

MARSEL 2 YIL ÖNCE ANDERSON’U YENMEYE ÇOK YAKINDI!
Dün Amerika Açık finalini kaybeden Kevin Anderson, 1 Temmuz 2015 tarihinde, Marsel İlhan’a karşı Wimbledon 2. tur maçı oynadı. Servisini kaybetmeden ilk seti 7/6 aldı, ardından 2. set tie-break’inde 3 set top kaçırdı. Hele bir tanesinde ayağı kayan rakibine karşı, topa tam vurup içeri atamadı boş sahaya... Sonuçta o seti de alsa, oradan Anderson’un çevirmesi çok zor olacaktı. O maçı Güney Afrikalı raket 4 sette aldı. Hatta o yıl büyük formuyla Paris kapalı kort turnuasında 16larda Nadal’a karşı maçı 2 sette alabilme noktasına 2 puan kadar yaklaşıp, limitte yenilmişti... Merak ettim gerçekten dün Marsel finali seyrederken aklından neler geçti diye... Benim açımdan da dün o maçı seyrederken o anların aklıma gelmemesi mümkün değildi. Hem tekrar kaçan fırsata yanarak, hem de bize bu dorukları gösterdiği için Marsel’e teşekkür ederek!

FEDERER-NADAL ZİRVESİ DAHA ÇOK KAVGAYA GEBE...
Nadal 31, Federer 36 yaşında. Daha önce 2006, 2007 ve 2010’da 4 slam turnuasını da aralarında paylaşmışlar. Aradan 7 yıl geçtikten sonra, yine bu yıl aynı şey oldu! Dün sürpriz finalist Anderson’u yenen Nadal, bu sene (10. kez kazandığı) Roland Garros’tan sonra, Amerika Açık turnuasını da kazandı. Federer ise, yıla Avustralya Açık’la başlayıp, ortasında Wimbledon’la devam etmişti. Diğer “yan cebime koy” şampiyonluklarını saymıyorum bile... Sezonun büyük turmuaları dün New York’ta sonlanırken, bu iki büyük şampiyona ancak şapka çıkarılır. Nadal, tam 10 kere aldığı Paris dışında, 3 kere Amerika Açık’ı, 1 kere Avustralya’yı, 2 kere ise Wimbledon’u kazanarak toplam rakamını 16 Slam şampiyonluğuna çıkarmayı başardı. 36 yaşındaki Federer’in ise 19 Slam şampiyonluğu bulunuyor. Bu hesaba göre aralarındaki beş yıl farkı da göz önüne alırsak iyi bir Nadal, Federer’i tarihsel performans üstünden sollayabilir şampiyonluklar totalinde onu geçebilir. Ya da Nadal’ın oluşturduğu tehlike, Federer’e 2-3 Slam turnuası daha kazanması için büyük bir kamçı oluşturabilir. Ama bir tek şey kesin: Her ikisi de bu işi bıraktıktan sonra bu rakam ne olursa olsun dünya tenisini 15 yıl boyunca bu kadar “işgal ve ihya eden” iki tenisçi zor çıkar. Hadi size bir hatırlatmada bulunarak, artık maalesef hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz bir iddia koyayım ortaya. Şayet Amerika açık finalini Nadal ve Federer oynasalardı, bu dünyada tarih üstünden en çok izlenen tenis maçı olarak tarihe geçebilirdi!

BU TURNUADAN NELERİ HATIRLARIZ?
Mesela daha 3-4 hafta önce Montreal'de Rogers Cup'da Federer’i yenip şampiyonluğa uzanan Alexander Zverev’in, Hırvat Coric karşısında 4 sette kaybetmesinin hayal kırıklığını hatırlarız. Coric'in bu kendi başarısını sıfırlarcasına Anderson'a ezilip gitmesine pes diyebiliriz Aynı şekilde bu yılın çok formda ismi Bulgar Dimitrov’un, Rus Rublev’e karşı kaybettiği maçı aynı kategoride değerlendirebiliriz. Ukraynalı Dolgopolov’un Çek Berdych’i 4 sette elemesine çok şaşabiliriz! Tablonun alt kısmında önü açık olarak görülen Wimbledon finalisti Marin Cilic’in Arjantinli Schwartzman’a karşı dört sette kaybedivermesine de aynen şaşıp kalabiliriz! Del Potro’nun Avusturyalı Thiem’e karşı, ilk iki seti ateşli oynayıp maçı bırakmayı düşünmesini ve ardından dördüncü sette iki maç topunu iki ace servisle öldürüp, beş sette inanılmaz bir galibiyete ve unutulmaz bir maça imza attığını, ömür boyu unutmayabiliriz! Nadal’ın, Dimitrov galibi Rublev’e toplamda yalnız 5 set verirken, onu silip süpürdüğünü hatırlayabiliriz... Alexander’ın abisi Micha Zverev’in, en formda sezonunda, ABD’li Isner’i 3 sette yendikten sonra, bir başka ABD’li Sam Querrey’e o kadar kolay yenilmiş olmasına "hayret" biliriz. Del Potro’nun çeyrek finalde Federer’e karşı 3. sette 4 set topu kurtarıp, onu 4 sette eleyerek “küçük Slam” (yani 4 Slam’in 3’ünü kazanmak) hayallerine son verdiğini kesin unutmayız!

En çok da tabii, tablonun alt kısmının, bir Slam turnuasına benzemeyen yapısının sürprizlerle de desteklenerek kocaman bir boşluğa dönüştüğünü tarihe yazabiliriz. Anderson’un elinden geldiğince doldurduğu boşluk işte buralardan geçmişti...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.