“HURRICANE” FİLMİNİ NEDEN
TEKRAR SEYRETTİM?
Evvelsi gün, ünlü “Hurricane”
filmini tekrar seyrettim. Neden mi? Belki haklıların sonunda
güldükleri, davaları kazanıp kumpas kuranların kaybettikleri,
hatta kahroldukları bir senaryonun keyfini tekrar yaşamak istedim.
1960’lar, 70’ler ve 80’lere uzanan bir film... 20 yıl boyunca,
işlemediği bir cinayet için hapiste kalan siyahi boksör Rubin
‘Hurricane’ Carter’ın ibret dolu hikayesi. Yalancı şahitler,
sahte imzalı uyduruk ifadeler, ırkçılık, hepsiyle mücadele
etmek için başına gelenleri hapisten gizlice yazdığı bir kitap
ile topluma aktarmaya çalışan güzel bir insan. Ve o kitap
çıktıktan 7 yıl sonra, ilk kitabını 25 sent’e günlük
sahaflardan satın alan bir ergen çocuğun eline geçmesi ve
etkilenip Carter’la kurduğu mektup arkadaşlığı... Ardından
onun ikna ettiği kişilerin yeniden başlattıkları soruşturmalarla
özgürlüğe giden uzun çetrefilli yol... Detayları geçiyorum,
muhakkak sizler de seyredin.
Bakın o senaryonun benzeri, bu ülkede
son yıllarda binlerce kişinin başına geldi. Gelmeye de devam
ediyor. Ne yazık ki, bu ülke uğruna büyük bedeller ödemeye
mecbur kaldığı FETÖ çetesinin ülkeye bıraktığı kirli dersi
herhalde yeterince hazmedemedi ki, ardından yine Cumhuriyet ve Sözcü
davaları yaşanabildi!
FETOCULARIN KANDIRABİLDİKLERİ VE
KANDIRAMADIKLARI
AKP’liler FETÖ konusunda ağızlarını
açtıkları zaman çok şanssızlar, çünkü birazcık hatırlamayı
ve düşünmeyi bilen herkes işin gerçek yüzünü hemen anlıyor.
Bir kere ortadaki absürd durumu hiç
kimsenin yutması mümkün değil. Bank Asya’ya para yatıranlar
kara listelere giriyorlar, her akşam devlet erkanını
televizyonlarda FETÖ ile kol kola izleyip etkilenmiş olmalarına
rağmen onların kandırılma hakkı yok! Hükümet üyelerinin her
gün birlikte hareket ettikleri FETÖ tarafından kandırılmış
oldukları ise, su götürmez bir gerçekmiş! Düne kadar
televizyonlarda öve öve bitiremedikleri, “Fethullah Gülen
Hoca Efendi” diye yağcılıkla hitap ettikleri baş yobazın,
aslında nasıl biri olduğunu onca Kemalist ve solcu yazar
kendilerine ve kamuoyuna duyurmuş olmasına rağmen, onlar şimdi
saf rolüne yatıp “bizim hiç haberimiz yoktu, kendilerini iyi
insan bilirdik” gibisinden yorumlarla yanıt veriyorlar.
Televizyonlarda da canlı yayın tartışmalarına çıkamadıkları
için, halkın önünde sorgulanamıyorlar.
1995 yılında Türkiye Gazeteciler ve
Yazarlar Vakfı isimli Fethullahçı örgüt, “Hoşgörü
Ödülleri” adı altında bir ödül buluşması için birçok
ünlü isimle birlikte ısrarla beni de davet etmiş ve şahsıma da
bir elma şekeri sunmak istemişti. Tabii ki tuzağa düşmedim ve
kesinlikle reddettim, gitmedim. Maalesef Hayrettin Karaca ve Barış
Manço gibi kanıp gidenler oldu. O gece Toktamış Ateş,
Abdurrahman Dilipak, Cengiz Çandar, Tayyip Erdoğan gibi isimler de
oradaydı. Toktamış’ın orada olması, yıllarca “iyi
niyetten kandırıldı” diye ele alındı. Ancak sonradan kendi
doğal akışında Cumhuriyet’ten ayrılıp ılımlı-İslamcı/2.
Cumhuriyetçi gazetelerde “onlarla saf tutmaya başladığında”,
kanma senaryosu gözümde değişti. Zaten siyaseti içinden takip
ettiğimize göre, bizlerin öyle kolay kolay “kanma” hakkımız
olmadığına kaniydim. Çünkü senaryo yıllardan beri belliydi,
bilen gözler için...
Feto’cular, FETÖ’cü haline resmi
ve somut olarak dönüşmeden önce, Abant Platformu denilen
buluşmalarda yine aynı 2. Cumhuriyetçi-İslamcı frekansta beyin
yıkamalara devam etmek için birçok ünlü ismi bir araya
getiriyorlardı. Aralarına Fehmi Koru, Nazlı Ilıcak, Can Dündar,
Hüseyin Gülerce, Oral Çalışlar,
Aydın Engin, Baskın Oran, Şahin Alpay, Mehmet Altan, Hasan Cemal,
Ahmet İnsel, Cengiz Çandar gibi o karışık kesimden sayısız
isimler katıldı, hep aynı nakaratlarla işin göz boyaması
yapıldı: “Birlikte yaşama
tecrübesi-hoşgörü-diyalog/demokrasinin yayılması ve her fert
tarafından özümsenmesi”. Ayrıca daha kapsamlı ve geniş
katılımlı beyin yıkamaları için Türkçe Olimpiyatları
devreye sokuldu. Kimler geldi kimler geçti o sahnelerden... AKP
kadrolarının neredeyse tamamını o gecelerde görebilirdiniz.
20 yıldır tarikat yapılanmaları ve
tehlikeli Gülen örgütü hakkında kaleme aldığım birçok
makale, yaptığım birçok konuşma, doğal olarak bu çetenin
tepkisini çektiği için benim bütün konuşmalarımı dinlemişler.
ÇETE HAKKINDA VERDİĞİM İFADELER
VE SUÇ DUYURUM
26 ay önce İç
İşleri Bakanlığı dinlenen numaralarımı da ekleyerek bana bu
numaraların tarafımdan kullanılıp kullanılmadığını sordu.
“Evet” yanıtını verdim. Daha sonra, Ekim 2015’te HSYK
Baş Müfettişi Sayın Yunus Nadi Kolukısa tarafından bana eski
tarihli bir Ağır Ceza Mahkemesi önleme dinlemesine ilişkin karar
okundu. Bu akıl almaz bir metindi ve FETÖ’cü yapılanmanın
baş isimlerinden Ali Fuat Yılmazer tarafından hazırlanan metin,
beni ömrümde adını duymadığım “Suç Örgütü lideri Yakup
Kürşat Yılmaz”la aynı kefeye koyup, aynen Balbay ve Tuncay
Özkan’a yaptıkları gibi “devleti silahlı örgütle yıkmaya
çalıştığım” gibi traji-komedi ötesi koca bir palavrayı
önüme sunuyordu. Sayın Kolukısa, yanıtlarımı aldı ve
şikayetçi olup olmadığımı sordu. Ben de ifademde aynen şunları
söyledim: “Ben zaten telefonda konuştuğum her şeyi kitap
ve makalelerinde yazan, konferans ve televizyon konuşmalarında
sözlü olarak aktaran şeffaf bir insanım. Ömrümde ne
Atatürkçülüğümü ne de siyasi düşüncelerimi gizledim, ne de
hiçbir zaman antidemokratik illegal yapılara taşıdım. Daha önce
1995 yılında zaten telekulak denilen başlıkla yine dinlenildiğimi
duymuştum. Beni ve açık, şeffaf, legal siyasi ilişkileri ortak
demokratik kitle örgütü platformlarını beraber yürüttüğüm
aydın arkadaşlarımızı bu şekilde karalayan affedilmez
senaryolarla silahlı terör ve suç örgütü kapsamlarına almaya
çalışanları affetmem mümkün değildir ve talep eden ve karar
veren kişiler hakkında davacı ve şikayetçiyim. Türkiye'nin
özgür ve demokratik bir yapıda, kendi siyasi yaşamında en doğru
koşullarda devam etmesi için buna benzer illegal dinlemeler ve
uydurma senaryolarla geçmişte veya gelecekte beni dinleyen ve suçlu
üretmeye çalışan her yapıdan de şikayetçiyim”. Daha
sonra tutanak Sayın Kolukısa ve yine HSYK Müfettişi olan Sayın
Can Yavuz tarafından benimle beraber imzalandı. Aynı benzer
ifadeyi 14 ay önce, tekrar Organize Suçlarla Mücadele Şube
Müdürlüğü’nün sorgusunda tekrarladım.
Dikkatinizi çeken bir nokta olmalı:
Sayın Kolukısa’ya “benzer illegal dinlemeler ve
uydurma senaryolarla geçmişte veya gelecekte beni dinleyen ve suçlu
üretmeye çalışan her yapıdan da şikayetçiyim” demiştim.
Yani konumuz, bu şikayetimin yalnız geçmişi değil, geleceği de
kapsaması, öngörmesiydi.
Bundan 2,5 ay kadar önce, Paris’ten
OdaTv Yayın Yönetmeni sevgili dostum Barış Pehlivan’ı aradım.
Kendisiyle yazılarını kaleme aldığım Roland-Garros tenis
turnuası hakkında bazı teknik konuları konuşurken, çok acayip
bir olay yaşadım. Daha önce birçok ülkede telefonda
konuşurken olmadık patır kütür sesler duyduğum çok oldu. Ancak
bu sefer kısmette son derece acayip bir olay yaşamak da varmış.
Birden Barış’ın sesini duymaz oldum ve ne olduğunu anlamaya
çalışırken biraz önce Barış’la yaptığım konuşma aynen
ahizeden benim ve Barış’ın sesiyle tekrar resmen bana okundu!
Şimdi buradan Türk Telekom’a ve Turkcell’e soruyorum. Bu
olay teknik olarak nasıl açıklanabilir? Pehlivan ile olan
diyaloğum, kimlerin banda aldığı konuşma olarak bana aynen
konuşmamız sırasında tekrar dinletilmiştir? Hangi teknik hata
buna neden olmuştur? Dolayısıyla şayet başka bir teknik “alet
delirmesi”ne neden olan virüs gibisinden bir açıklama yoksa,
Pehlivan ve ben yine dinleniyorsak, ben bizi bugün hukuksuz olarak
dinleyenlerden de şikayetçiyim.
Hal böyleyken, geçen hafta “VIP
Dinleme İddianamesi kabul edildi” başlıklı bir haber
medyada yer aldı. Benim de içinde olduğum galiba 57 kişi
arasından, CHP’li Muharrem İnce, iş adamları Ferit Şahenk,
Mehmet Karamehmet ve Mustafa Süzer “şikayetçi” sıfatıyla yer
almış, ben ise “mağdur” sıfatıyla yer alıyormuşum. İşte
bu vesileyle sayın Kolukısa’ya duyuruyorum: Sayın Kolukısa,
size aylarca önce bildirdiğim gibi ben bu çeteden resmen şikayetçi
oldum, dolayısıyla mağdur değil, şikayetçiyim. Aynı şekilde
şayet beni bugün illegal şekilde dinleyen başka bir yapılanma
varsa, onlardan da şikayetçiyim.
İşte böyle sevgili okurlar. Sizlere
ve değerli HSK hakimlerine ve yetkili makamlara iletmek istedim.
Hepinize FETÖSÜZ, çetesiz, tarikatsız, demokrasi, adalet ve
eşitlik dolu mutlu günler dilerim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.