TÜRK CEZA KANUNU
DEĞİŞİMİNİN “YETİŞTİRDİĞİ” TERÖRİSTLER
Kim
hangi laf kalabalığını yaparsa yapsın, yaşadığımız dinci terörün bu şiddet
sarmalına kapılması, bundan 28 sene önce “demokrasi” (!) uğruna değiştirilen Türk
Ceza Kanunu’yla doğrudan ilişkili! Televizyonlarda görüntülerini izlediğimiz
Reina katilinin yaşı kaç? Herhalde 28-30 civarı, Türk Ceza Kanunu’ndan 163. maddenin
çıkarıldığı yıllarda doğmuş. “O katil
belki Türk değil” diyebilirsiniz, fark etmez... Bugün çevremizde cirit atan
yerel IŞİD teröristlerinin ortalama yaşı yine o civarda. 1989-1990 yıllarında “12 Eylül sonrası demokratikleşme çabaları” ekseninde
kaldırılan o madde, şeriat propagandasının önünü akıl almaz bir şekilde açıyordu.
Aynen o furyada kaldırılan ve Komünizm propagandasının önünü açan 141 ve 142. maddeler
gibi. Şu farkla ki, Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti dağıldıktan sonra, Komünizm
demokrasi için teorik olarak bile bir tehlike değildi. Oysa yobazlık, İran ve
Suudi Arabistan çıkışlı olarak Türkiye’yi doğrudan hedef almıştı ve yayılmak
için elinden geleni yapıyordu. Bu tehlikeyi,
bırakın ANAP’ı, DYP’yi, bir türlü SHP’lilere bile anlatamadık o günlerde... Ne Muammer
Aksoy, ne Yekta Güngör Özden, ne Oktay Ekşi, ne Türkan Saylan, ne Necla Arat,
ne de ben...
BU “İKLİM”,
EMİRLERİNİ ÖBÜR DÜNYADAN ALDIĞINA İNANIYOR...
O
günden itibaren doğan çocuklar, 28 yıldır radyo, televizyon, gazete ve
dergilerde Atatürk, laik Cumhuriyet, demokrasi, özgür kadın imajı, çağdaş yaşam
ve sanata düşmanlıkla kuşatılmış durumdalar. Başka bir dünya tanımıyorlar.
Onlar için laik, Atatürkçü, solcu, özgür insanlar birer kafir veya “hedef”ten
ibaret. Ramazanda oruç tutmayan da, içki içen de, mini etek giyen de,
Atatürkçülüğü savunan da bu kesim için ya düşman ya da en azından “karşı
taraf”... Onlarla mücadele ise çeşitli yollarla olabilir: Tehdit etmekten
dövmeye veya öldürmeye kadar uzayan bir yol bu... Bugünden başlayarak filmi
başa sararsanız, her şeyi, tüm yaşadıklarımızı hatırlarsınız... Şimdilerde size bir “iklim”den söz ediliyor
ya hani? İşte o iklim en az 30 yıldır özenle
yayılıyor, egemen kılınıyor. Bugün soğukkanlılıkla intihar bombacısı olup
kendini havaya uçurarak cennete ulaşmaya çalışanlar veya etrafını makineli tüfekle
tarayanlar, oturdukları klavye başından onları hararetle alkışlayanlar, işte o
beyni yıkanmış gençler... Sizlerin onlara şaşırma hakkınız ise sıfır. Onlar bu günler
için yetiştirildiler özenle ve “cihad” denince, akıllarına yalnız bu eylemler
ve “şehit olma” kavramı geliyor. Ne
yazık ki bizleri temsil eden siyasiler, bebeklerimizin bu tehlikeli
propagandalara maruz kalarak büyümesinin adını “demokrasi” koydular! Artık her gün
bu coğrafyada, “naif” demokrasinin bedellerini ödüyoruz. Çünkü cennete, sonsuza kadar bitmez tükenmez bir erkeklik gücüyle
sevişeceği hurilerine kavuşmak için sabırsızlanan bir teröristi yolundan
çevirmek hiç kolay bir iş değil. Olup bitene şaşıranlar ve bu kök nedenleriyle
ilgilenmeden sahte bilimsel analizler yapan sözde uzmanlar, size bunları
anlatmazlar... Hala komik sorularla “sizce
bu gerçekten bir yaşam tarzı farkı gerilimi mi?” gibi gülünç ötesi cümleler
kurarlar. Halbuki yanıt basittir: Bu bir
yaşam tarzı farkı geriliminin çok ötesindedir. Bu mücadele, yaşadığımız dünya
ile öbür dünya arasındaki bir ölüm-kalım mücadelesidir. Çünkü dini
duyguların paylaşımcı, bütünleştirici güzel duyguları yerine anti-laik, tahammülsüz
ve şiddetle yüklü bir dünyaya geçmiştir bu insanlar. Nefes alırken de aramızdan
biri olarak görmezler kendilerini. Emirleri öbür dünyadan aldıklarına
inandırılmışlardır!
BU UYUMLU
DEMEÇLERİN ARKASINDA NELER VARDI, HATIRLAYALIM:
Reina
olayını birinci dakikadan beri canlı yaşıyorsunuz... Televizyonlar ortaoyunu
toplantılarına devam edip yorumları alıyorlar. En başından söyleyeyim: Numan Kurtulmuş, Bin Ali Yıldırım ve hatta
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın korkunç katliam sonrası verdiği demeçlere bakınca
hemen “bravo!” dedim. Ne kadar toparlayıcı, barışçı, suçlulara ve onların
destekçilerine dur diyen sorumlu konuşmalardı bunlar... “Bu katliamın bir mabette, bir
ibadethanede veya bir eğlence yerinde yapılması arasında bir fark yoktur” diyorlardı!
O korkunç anlardan sonra insanlara bir nebze olsun dayanma gücü ve bir gram
moral aşılayabildi bu güzel sözler... Vatandaş olarak teşekkür ediyorum. İyi de
ortada bazı ağır sorunlar var: Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in olaydan
bir gün önce Cuma Hutbesi’nde yayınladığı bildirinin, “yılbaşı kutlaması gayrimeşrudur” fetvalarının nasıl akıl dışı,
mantık dışı, ayrıştırıcı, tehlikeli ve... affedilmez olduğunu herkes bildiği
için, kimse bu sahte doğru yol göstericiliklerine kanmadı! Tam tersine, Görmez
kaş yapayım derken göz çıkardı, gündeme geldi ve hakkında süratle haklı bir suç
duyurusu yapıldı... Tabii çok gecikmiş bir suç duyurusu! Diyanetin bu ülke insanlarını birbirine düşüren bir yapısı olduğunu fazlasıyla
bildiğim için, bu son dakika kaçış ve kendini affettirmeye çalışma çabasının
hiçbir değeri olmadığını söyleyebilirim rahatlıkla... Çünkü Diyanet ve onun
damarlarına basıp provoke ettiği başka laik Cumhuriyet düşmanları, bildiğiniz
gibi yılbaşını ve “Noel Baba”yı açıkça hedef göstermiş ve şeriatçı-yandaş medya
üzerinden herkesin gözüne soktukları bir şiddete çağrı kampanyası götürmüşlerdir.
“DİNDAR VE KİNDAR
NESİL” DEDİĞİNİZ NASIL OLACAKTI ACABA?
Peki
ya hükümete ne demeli? AKP hükümeti bu ülkede yıllardır bu ses tonunda mı
konuşuyordu? Yıllardır kürtaja karşı çıkan, “aksırıncaya, tıksırıncaya kadar
içsinler” diyen, tiyatro ve baleye, klasik müziğe, operaya savaş açan
bu hükümet değil miydi? AKM’yi durup dururken kapatan, bar ve gece kulüplerinin
sandalyeleriyle uğraşan, LGBT yürüyüşünün üstüne polisleri salan, Alevi vatandaşlara
yapılan tehdit ve baskıları seyreden bu iktidar yapısı değil miydi? Aslında şu
saydıklarım bile, işin nispeten “hafif” yönü! “Dindar ve kindar” bir nesil yetiştirmek isteyenler, bazı şeylerin
galiba farkına varamıyorlar: İktidarı tüm nimetleriyle ellerine aldıktan sonra
bile 3-5 yaşında bebekleri ne idüğü belirsiz bazı hocaların ellerine teslim
ettiklerinde, kendi kuyularını kazdıklarını göremezler. Çünkü bombardımanlarda istedikleri kadar IŞİDci öldürürlerse
öldürsünler, her gün yeni potansiyel teröristler yetiştirilmesine aracı
olduklarının farkına varamazlar. Aynen FETÖ olayının son saniyeye kadar farkına
varamadıkları gibi! Sanki FETÖ, o dini iktidar hırsı ile bezenmiş tek
tarikat ve tek uzantıymış gibi bir rüyaya kanmak daha pratiktir. Halbuki bu
alemde, Hizbullahçılardan El-Kaide’ye, IŞİD’den El Nusra’ya ve henüz ünlü
olamamışlara kadar, o kadar çok “cennet meraklısı”(!) vardır ki!
Tabii ki her Kuran kursu terörist yetiştirmez! Ama bazıları yetiştirir. Bunların
hikayeleri de zaten çevremizi kuşatmış durumdadır. Bu arada kindar olarak
yetişmesi istenen gençler de, şimdi Twitter’da kin kustukları zaman AKP’nin
neden kızıp onları dava açmakla tehdit ettiğini pek anlayamamışlardır
herhalde... “Kin”i, başka nasıl ifade edeceklerdi ki?
SANAL DÜNYANIN
İNTERNET PROVOKATÖRLERİ
Peki
teröriste dönüşmeyenlerin hepsi ideal vatandaş konumunda mı? Hayır. Hangi
konumda olduklarını anlamak için, Twitter’da biraz gezinmeniz yeter. Onların
bir kısmı da teröristlere destek veren, laik kaleleri demagoji ile oyalayan, tweetleriyle
tehdit-küfür-gözdağı peşinde koşarak insanları susturmaya çalışan internet
kurtçukları olmuştur. Ve bu öyle
boyutlara tırmanmıştır ki, artık Reina olayından sonra AKP Hükümeti’nin bile
buna dayanacak takati kalmamıştır. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin
Feyzioğlu’nun, Reina olayından sonra terörü alçakça öven ve “oh oldu” paylaşımları yapan insan
müsveddeleri hakkında suç duyurusu yapması, demokrasimizin çok önemli bir
hamlesidir. Ne ilginçtir ki, yandaş medya ve aktroller, bu apaçık olguyu bile perdeleme
ve laf salatası içinde boğma çabası içindedirler. Tabii ki bunlar dışında kalan ve laik, ülkesine bağlı insanlar olarak yaşayan,
imamlık veya başka meslekler yapan güvenilir, namuslu ve aydın din adamlarımızı
tenzih ederek konuşuyorum! Onlara saygımız sonsuzdur.
Türkiye’nin
sosyopolitik yapısı, ne yazık ki artık o kadar ağır yobaz katmanlarla örtülüdür
ki, yılbaşı düşmanlığı yaparak kendilerine kimlik ve propaganda mevzii
arayanlar, belki şu gerçeklerin farkına varamamıştır bile: Reina’da ölenlerin çoğunluğu Müslümandır ve başka ülkelerden de
gelmektedir. Bu arada Ortadoğu’nun bilinen tüm Müslüman ülkelerinde yılbaşı havai
fişekler ve büyük partilerle kutlanmıştır. Demek ki bu veriler üzerine,
bizim IŞİD’ci ve diğer yobaz yapılara kapılmış gençlerin, neden ve nasıl bu
topraklarda böyle çağdışı bir abartı rüzgarına düştükleri üzerine biraz
düşünüp, tercihen dünyevi kararlar almaları beklenebilir. “Müslüman dünyası” bile yeni yılı bu heyecanla kutluyorsa, bizimkiler
hangi El-Kaide ötesi hacı/hoca takımının beyinsel yıkamaları ve saldırılarıyla
bu konuma geriletildiklerini görüp düşünmelidirler!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.