Bu
giriş satırlarının makalemle veya ülkenin akla sığmaz Anayasa
süreci ile bir alakası var mı, hiç bilemiyorum. Ama yine de size
aktarayım dedim: Apartmanımızdan caddeye uzanan 30 metrelik dar
yolu taksi bulmak umuduyla her yürüdüğümde, caddeye 12 metre
kala muhakkak boş bir taksi geçer. Bu yıllardır değişmez. Bugün
de aynı şey oldu. İki okuma yapabiliriz: Ya “boşveer,
böyle gelmiş, böyle gider, bir şey değişmez”
ya da “gün
doğmadan neler doğar, bak böyle işe yaramaz mucizeler bile
sürebiliyorsa, her şey olabilir”
denebilir. Ben ruhen, “her
gün yeni bir başlangıçtır, dünya nelere gebedir, nelere...”
ekolünden gelen bir insanım. Bunların Anayasal Süper Devrim
sürecimizle bir ilişkisi var mı, bilemiyorum!
Parlamentomuzun
kendini işe yaramaz bir “boş sohbet binası” haline dönüştürme
çabası son hız devam ediyor. Hedefleri, can hıraş bir çabayla,
“Başkan-Padişah-İmparator ve ötesi”nin gözüne girip “tak
diye verilen emri, şak diye yapan” bir vekil ya da
bakan
olmak. Bu
arada parlamentomuzda süren uyumlu bir ülke olma çabaları
herhalde halkımıza ve Ankara Barosu’na iyi anlatılamadı ki, dün
meclisi ziyaret etmek isteyen kitle örgütleri ve aydınlara polis
heybetli bir karşılama “resepsiyonu” düzenlemişti, gazlı
mazlı...
Herhalde halkımıza ciddi bir önem veriliyor ki, karşılama heyeti
taa dışarılara taşmıştı!
ABSÜRDLÜK
YARIŞINDA ZIRVA ZİRVESİ!
Başbakanımız
deseniz, o herkesten daha özverili, fedakâr, cefakâr...
“Başbakanlık...
artık yok! Memleketin geleceği için bir Ali değil, Binali feda
olsun!”
sözleriyle hem salondaki cemaatinin gözlerini yaşartıyor, hem de
“işte
son başbakan böyle olur!”
dedirtiyordu. Başbakan dediğin, koltuğunu yok eden, makamını
lağveden kahramandır! Artık
devletin başı, bu istedikleri gidişata göre, Cumhurbaşkanı,
Başbakan, Genel Kurmay Başkanı, Parti Başkanı, hatta Anayasa
Başkanı yerine geçen tam bir yeniçağ insanı olacak! Yani
“Rönesans-man” kavramının öz Türkçe versiyonu! Kainat,
böylesini ilk defa görecek, keşfedecek. Harıl harıl bu duruma
bir isim aranıyor: Bulunabilen “Türk usulü başkanlık”, yani
daha önce belirttiğim “Alaturka Başkanlık”... İşin ilginci,
bu tanımlamaya da en büyük karşı çıkış HDP’lilerden geldi.
“Türklüğe
uygun görebildikleri başkanlık bu mu?”
diye haklı bir itiraz koydular. Çünkü böyle bir güç
tanımlaması yeryüzünde pek görülmedi, padişahlar dahil!..
HDP’liler bu devrim senaryosunu pek anlayamamış gibi;
ama
maşallah Türklüğü onlardan kat be kat daha iyi bilen Devlet Bey,
devletin başına konan bu talih kuşunun direkt “müsebbibi”.
Çünkü kendisi geçen yılın Ekim ayında, aniden uzun bir uykudan
uyanmışçasına
bu fitili somut olarak ateşleyen kahraman! Bahçeli, daha önce Türk
siyasi tarihinin gelmiş geçmiş en ağır cümleleriyle saldırdığı
insanı, birden Türkiye, Ortadoğu, Balkanlar, Kuzey Afrika ve tabii
Türki Cumhuriyetlerin en güçlü insanı haline dönüştürmeye
karar verdi. Bu sırrı henüz çözebilen olmadı. Bence bu film
baştan sarılmalı, makinistten rica etmeli...
Neyse,
biz işimize bakalım: Yeni Başkanımızın atayacağı hükümetin
güvenoyu aldı-alamadı derdi olmayacakmış! İşte bu da gerçek
bir devrim bence! Neydi o öyle “seviyor-sevmiyor”
papatya falı gibi… Allah kurtarıyor bizi böyle ucube-antika
durumlardan! Güvenoyu
almayan bakanlara hepimiz sonsuz güven duyacakmışız! Artık öyle,
yok kutulardan para çıktı çıkmadı, yok paralar sıfırlandı
sıfırlanmadı gibi gereksiz polemikler, şer odaklarına malzeme
oluşturacak iddialar olamayacak. Çünkü zaten hiçbir bakan
hakkında gensoru verilemeyecekmiş!
Aslında bunu iyi okumayı bilseniz, “tam bir güven rejimi”
olduğunu anlarsınız; fitneciliğin lüzumu yok! Herkes Başkan’ın
seçimlerine kayıtsız şartsız güvenecek, hepsi bu kadar! Koskoca
Başkan’dan daha iyi mi bileceksiniz kimin ne olduğunu!
Yine
bir HDP’li vekil, tasarının absürdlüklerini ortaya koymaya
çalışırken önemli bir çelişkiyi hatırlattı: Örneğin
Başkan’ın partisi 2. gelirse, o yüce Başkan, aynı zamanda
sıfatlarına bir yenisini ekleyerek “Ana
Muhalefet Partisi Başkanı”
da mı olacak? Aynı zamanda kendisini yargılama hakkına sahip
Anayasa Mahkemesi üyelerinin de çoğunluğunu atayacak olan
Başkanımız, kalan diğer üyeleri de Parti Başkanı sıfatıyla
seçtirecek! Bu sistem yüksek yargının tüm makamları hakkında
bu şekilde sürüp gidecek... Elbette rektörleri de atayacak!
(Acaba futbol teknik direktör seçimleri de atama ile yapılamaz mı?
Epey kuru gürültü diner böylece). Bu arada hem Cumhurbaşkanı
yeminini ederek tarafsızlığını teminat altına alacak, hem de
ardından Parti Başkanı sıfatıyla miting meydanlarında heyecanlı
nutuklarla rakip partilere dünyayı dar edecek! Aklınız
karıştıysa, bu paragrafı baştan okuyun lütfen! Yeter ki benden
yardım istemeyin!
AZİZ
NESİN VE LEVENT KIRCA DURUMLARIMIZ
Çok
mu düşündünüz, böyle bir “yönetim sistem değişikliği”
çeşnisini? Helal olsun demek lazım! Rahmetli Aziz Nesin ne
hikayeler döşenirdi bu duruma! Hele rahmetli Levent Kırca! “Olacak
O Kadar” programında mesela “Yeni
Süper-Başkan’ın Bir Günü”
başlıklı yazacağı piyes, 128 yıl matine-suare kapalı gişe
oynardı! Eminim onun o “özel” programını sayısız kere
izleme şansına erişmiş olan bizim kuşak, bu piyesin senaryosunu
kafasında 7 dakikada baştan sona yazabilir! İzleyicilere de
gülmekten midelerine girecek kramplardan hastanelik olmak düşer!
Örneğin o piyeste, kendini lağvetmek üzere boğuşan “Son
Başbakan” da epey bir rol çalabilir. Tamamen iyi niyetlerle
donanmış bir insan. Haklı olarak soruyor: “550
yerine 600 milletvekili olmasının kime ne zararı olmuş ki?”
Sorun şu galiba: Hani nasıl bir terörist yok edildiğinde devlet
“etkisiz
hale getirildi”
diyor ya, burada da devrimleri anlayamayanlar “600
vekil de yetkisiz hale getirildi”
diyor! Onlar da artık abartmışlar! O kadar yetkili insan, her
kafadan bir ses; ülke nereye gider öyle? Bakın bu “paketi”
hazırlayanlar yetki meselesini, olası en aza indirmişler, yani
“bir” rakamcığına!
YOKSA
BİNALİ BEY HAKLI MI?
Binali
Bey haklı da olabilir! Niye hemen kızıyorsunuz? Hani diyor ya,
“iki
kaptan gemiyi batırır”
diye, valla belki adam haklı! Örneğin size otobüs şoförlüğü
makamından örnek vereyim: Düşünün ki bir adam direksiyonu sağa
çekiyor, diğeri de yanına ya da onun üstüne oturmuş, sola
çekmeye çalışıyor! Maazallah, n’olur öyle bir durumda?
Vallahi Binali Bey haklı! Yetkili insan sayısı “1”e indiği
zaman, gerideki herkes nasıl rahat eder düşünebiliyor musunuz?
Tek sorumlu var koca ülkede! Örneğin bizim hiç aklımıza
gelmemişti bunlar! Çapımız, hayal gücümüz yetersiz kalıyor!
Düşünsenize, ülkenin yaşayacağı rahatlığı? Tek adam “sağa
çark, marşşşş!”
diyor, herkes sağa... “Düz”
diyor, o zaman da herkes kapıyor gözünü, dümdüz gidiyor!
İsterse ileride uçurum olsun, ne fark eder şu ölümlü dünyada?
Hepimizin sonu ahiret değil mi? Yeter ki bir daha kandırılmasın!
Çünkü dünkü Sözcü’de “yaramaz” yazarlardan Soner Yalçın
bir kandırılma listesi saymış ki, içim daraldı, hepsini okuyup
bitiremedim. Ama olaya şöyle de bakabilirsiniz: Potansiyel
Başkan adayımız, o kadar çok konuda kandırılmış veya yanılmış
ki, belki başka kandırılabileceği yeni konu kalmamıştır!
DÜNYA
BİZDEN REJİM VE DEMOKRASİ DERSİ ALIYOR!
Binali
Bey yalnız Türkiye’yi değil dünyayı da düşündüğü için,
dün Sayın Büyükelçileri toplamış, onlara “Törkiş Stayla”
Başkanlığın tüm âlem tarafından anlaşılması için detaylı
açıklamalar yapıyordu. Vallahi o konuşmayı da naklen izledim ve
eksik kalan bilgilerimi oradan toparladım. Böylece Başkan ve
Yasama birbirlerini denetleyeceklermiş. Tabii oradaki vekillerin de
çoğunluğunun Cumhurbaşkanı, pardon, galiba Başkan tarafından
bir öğleden sonra Parti Başkanı sıfatıyla atanmış olmasını
da hatırlarsak, o denetim biraz Amerikalıların kullandığı
deyimle “sen
benim sırtımı kaşı, ben senin sırtını kaşıyayım”
oyununun ötesine geçemez. Ama varsın olsun, bu da uyum açısından
hayırlı bir durum! Umarım Avrupa, Afrika, Asya ve ABD Elçileri
bizden öğrendikleri daha huzurlu olduğu kesin olan bu sistemi,
ülkelerine önermeye başlamışlardır. Çünkü egoist olmamak
lazım. Dünya bu oldukça kaotik dönemde, her ülkede siyasi
karışıklıkları toptan önleyecek formülleri acil olarak
gündemine almalı! (Nedenini tam bilemedim, Büyükelçiler bayağı
somurtarak oturuyorlardı) İşte bizim üstün dahiyane rejim
buluşumuzdan önce, dünyada bu kadar uyumlu bir sistem ancak
çobanlarda bulunuyordu. Koyunlara “sağa
çark marş, kıt-a durrr!”
diyerek hükmeden çobanların ülkemize yüzyıllardır verdiği
kalıcı dersler var!
GELENİN
GİDENİ ARATTIĞI BİR SAHNE!
Bakın
siyasetimize, bu çoban dersleri “Çoban Sülo”, yani Demirel ile
başlamıştı. O zaman da biz solcu tayfaları, 60 ve 70’li
yıllarda onun hakkında çok laf söylemiş, adamı doğduğuna
pişman etmiştik. Ama ardından gelenlere bakarsak sırayla, Turgut
Bey, Tansu Hanım, Necmettin Bey, Tayyip Bey… Galiba
“gelen gideni aratır” özdeyişi her defasında hatırımızdan
geçti.
Deniz
Bey, bu parlamentonun en tecrübeli ismi. O da nazik bir üslupla bu
iletişim eksikliğini gündeme getirdi, diğer eleştirilerinin
arasında... “Halkımız
bu pakette ne olduğunu hiç bilmiyor, ne bu acele, yangından mal mı
kaçırıyorsunuz?”
dedi. Onu
dinlerken belleğim 50-60 yıl geriye gitti. İsmet Paşa’nın
“Suçluların
telaşı içindesiniz”
sözleri geldi aklıma, neden bilmiyorum.
DP hükümetinin hokus-pokuslu, oldu
da bitti maşallah
yasalarına karşı söylenmişti bu cümle. Çünkü yeni
Türkiye’nin, yeni muhteşem rejimini anlamadan konuşan herkesin
dilinde bu aceleciliğin eleştirisi var. Halbuki atalarımız hep ne
der? “Tez
canlı olmakta yarar var”.
Tayyip Bey’in sloganı ne? “Durmak
yok, yola devam”.
Bu nedenle, ben telaşlı ortamı bu şekilde izah ediyorum.
AKP’lilerin üç kişi aynı anda oy vermeye girmelerini ya da
uluorta açıkta oy vermelerini de bu şekilde gerekçelendiriyorum
(Her
ne kadar CHP Milletvekili Fatma Kaplan Hürriyet, farklı teorileri
kısa ve unutulmaz konuşmasında –bence
izleyin-
ortaya attıysa da…)
Ve aynı nedenlerle, mensubu olduğum partiden arkadaşlarımın da
dün sürekli söz alıp oturumu yavaşlatmalarını, Tayyip Bey’in
yoluna taş koymaya çalışmalarını da anlayamıyorum! Halbuki
“tarafsız” Meclis Başkanı kendilerini güzellikle ikaz etti,
“İç
tüzüğü istismar etmeyin”
dedi!
Deniz
Baykal, Engin Altay, Özgür Özel, Akif Hamzaçebi, Bülent Tezcan,
Levent Gök ve sütunlara sığdıramadığım tüm diğerleri; tarih
sizleri hatırlayacak... Bundan şüpheniz olmasın. O tarih
sayfaları dışında, bizler de sizi unutmayacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.