23 Aralık 2016 Cuma

ŞEHİTLER ÜLKESİ’NDE İSTİHBARAT ZAAFLARI | BEDRİ BAYKAM | 22.12.16


İSTİHBARATTAN SINIFTA KALMIŞ ÜLKE
Lafı gevelemeden söylememiz lazım. Rusya Büyükelçisi Karlov kameraların önünde “infaz” şeklinde arkadan kahpece vurulduktan sonra emniyet güçleri Çağdaş Sanatlar Merkezi’nden içeri girerken, herhalde Türkler’in %90’ı katilin birazdan öldürüleceğini biliyordu. Ne yazık ki Türkiye’de Emniyet’in pek “canlı” yakalama merakı ya da becerisi yok bu gibi durumlarda!
Rus Büyükelçi neden öldürüldü? Senaryolar birbirini takip ediyor, komplo teorileri tartışılıyor. Herkes en zeki çözümlemeyi yaptığını iddia ederek ister “Türkiye ile Rusya’nın arasını açmak için” diyorlar, ister “ilişkilerini yakınlaştırmak için” ya da “Amerika’yı suçlu göstermek için”... Bunlar tartışılabilir ama, Karlov’un istihbarat zaafından öldürüldüğü gün gibi ortada. İstihbarat bu ülkenin en güçlü yanı değil. Bu yıl 15 Temmuz darbe kalkışmasının nasıl yaşandığını bilmeyen yok. Ve herhalde milletvekilleri dahil, MİT ve Genelkurmay’ın saatler önce bildikleri darbeyi neden Cumhurbaşkanı neredeyse başladıktan sonra “eniştesinden” duyduğunu söylüyor; bunu izah edebilen olmadı şu ana kadar. Geçmişe dönersek, Aksoy cinayetinden Mumcu’ya, Çetin Emeç’ten Kışlalı’ya, Hablemitoğlu’ndan Hrant Dink’e, neredeyse ülkenin tüm yakın tarihi, bir “istihbarat zaafları romanı” şeklinde kurgulu... Aslında Dink olayı daha da farklı. Orada ne yazık ki bu cinayet istihbaratını, diğerlerinin tersine herkes almış ama kimseler tepki verip bu olayı engellememiş. Alıştırıldığımız büyük bombalı olaylar da zaten bireysel cinayetlere eklenen ağır dramlar. Hangisini sayalım ki?

BİLGİNİN ÖNÜNÜ KESME NEDENİNİZ NE?
Şimdi dönelim iki gece önceye ve Emniyet’te bu operasyonu yöneten birimlere soralım: Katili orada öldürerek, neyi amaçladınız? Halktan “aferin” almayı mı umuyordunuz? “Hak yerini buldu, kanı kan temizler” mi dedirtmek istediniz? Bunların doğru cevaplar olduğunu düşünmüyorsanız, doğru cevap size göre nedir o zaman?   
Ortada tek kesin veri var. Katil öldürüldüğü için konuyla ilgili istihbarat edinme yollarının %95’i kapandı. Örneğin, katil bir hücre mensubuysa ve böyle 50 polis daha varsa, artık bu izi sürüp potansiyel teröristleri bulmak mümkün değil. Emniyet güçlerini yöneten beyin takımının bunu düşünmesi o kadar zor mu? İçişleri Bakanı için “Bu katil kesinlikle canlı yakalanıp konuşturulacak!” komutunu vermek o kadar zor mu? Ya da MİT Başkanı veya Başbakan bunları düşünmüyor mu? Düşünmüyorlarsa, aynı akıbetin yarın herhangi başka bir diplomat veya devlet büyüğünün başına gelebileceğini hesaplayamıyorlar mı?

BAŞKA YOL YOKTU MASALI
Bir deyim kullanılır Türkçe’de: “Özrü kabahatinden daha büyük” diye... “Emniyet güçlerinin başka alternatifi yokmuş. Adam vurulmuş ama, o sırada elini cebine atmış, belki bombası varmış” sözlerinin benim açımdan -özür dilerim ama- hiçbir ikna gücü yok. Bu hikayeyi, A’dan Z’ye yaşanış senaryosuyla beraber İsraillilerin istihbarat örgütü Mossad’a anlatsanız, bön bön suratınıza bakarlar, “ne diyor bu adam” diye.. Çünkü hiç kimse onlara bir ülkenin bu kadar basit bir operasyonu bu kadar sorumsuzca yönetebileceğine inandıramaz! Şimdi basit operasyon diyorum ya, duruma bakalım: Katilin elinde herhangi bir rehin ya da rehineler var mı? Hayır. Kaç saldırgan var? Tek. Emniyet güçleri dağ başında teçhizatsız iki bekçiden mi oluşuyor? Hayır. Yer? Ankara’nın göbeği ve Emniyet kuvvetleri şu OHAL döneminde tüm donanımlarıyla orada. Peki adamı etkisiz hale getirmek için kaç alternatifleri var? 89 civarında herhalde! Bunlar arasında, neler var! Mesela katili ikna etmek. Mesela bayıltıcı gazla o  ortama müdahale etmek. Mesela elektrikleri kapatarak gece görüş gözlükleriyle operasyonu başlatmak. Mesela katili keskin nişancılarla el, kol, omuz, bacak gibi noktalarından vurup kımıldayamaz hale getirmek. Mesela gürültüyle başka noktaya dikkatini çekerek, camdan veya başka bir bölümden dolanmak. Mesela olay yerine ailesini getirtmek, mesela salona sis bombası atmak  veya... Keskin nişancılarımız yok mu bizim!? Şimdi size gerçeküstü sanatsal performans gibi geleceğinden, onca farklı yaratıcı seçeneğin detaylı anlatımına girmeyeceğim Bunlar gibi benim yazmaktan, sizin okumaktan yorulacağınız, ben diyeyim 89, siz deyiniz 129 farklı yol. Ama bunların hiçbirine tenezzül edilmiyor. Bu olağandışı cinayetin esrar perdesinin bir daha belki kalkmamak üzere yerleşmesine neden olacak şekilde, katil, sonsuza dek susturuluyor.

YEREL OSWALD’IMIZI DA BÖYLECE ÜRETTİK!
Böylece ondan yeni bir “mahalli ve milli Oswald”ımızı üretmiş oluyoruz. Katilin bu şekilde susturulmasından kimin çıkarı var? Şayet bir hücreye veya bir örgüte mensupsa, onların tabii. Bu cinayetin siparişini beyin yıkamayla vermiş bir örgüt varsa, onların çıkarı var. Ve artık isteyen, istediği neden-sonuç ilişkisini kurmak için artık ölü olan katilin alnına dilediği etiketi yapıştırabilir. Kimi ona FETÖCÜ der, kimi CIA AJANI der, kimi HİZBULLAH veya El Nusra der, der oğlu der! Hele bizler gibi kurnaz ve derin senaryo meraklıları, en yaratıcı sonuçları üretebilirler.
Biliyorsunuz, Karlov gibi benzer cinayetlerde katil hiç yakalanamamışsa, her türlü hayali üretimin önü açılır. Hemen “bu cinayet kime yaradı?” sorusu üstünden her türlü saçma sapan teori düşünsel yaratıcı cevher makyajıyla ortaya dökülmeye başlar. İtiraf edeyim, ben zaten elde herhangi bir elle tutulur somut ipucu veya belge olmadan girişilen bu komplo senaryolarından hiç haz etmem. Çünkü genellikle asıl potansiyel suçludan uzaklaştırma işlevleri vardır bu teorilerin. Diyelim ki, bir ülkede önemli demokrat bir gazeteci öldürüldü. Bunun sonucunda da demokrat haklar ve protesto için yüzbinler yürümeye başladı. Komplo senaryocuları hemen “Bakın bu cinayet en çok demokratlara yaradı, sempati ve yoğun destek kazandılar. Demek onlar kendileri bilerek arkadaşlarını öldürdüler” diyebilirler. Böylece başta faşist veya köktendinci olmak üzere, ana potansiyel katiller aklanır. Komplo senaryoları genelde buna yarar!
Bir nokta daha var: Genelde, bir intihar komandosu, kendi fikirleri dışındaki ters bir provokasyon veya komplo senaryosu için pimi çekip kendini öldürmez! Bu tip senaryolar için daha çok vur-kaç tetikçilere sipariş verilir. Yoksa bunu yapabilecek terörist tipini laboratuarlarda, uyuşturucu dozundan yaşayan ölü haline getirerek belki bazı süper güçler robotika olarak imal etmeye çalışabilirler, ama yine de pek başaramazlar -veya tam güvenemezler. İntihar komandosu, genellikle beyni ezelden beri yıkandığı için düz mantıkla hareket yolunu tercih eder. Ama din, ama sağcı-solcu faşizm veya uç silahlı düşünceler, ama mezhep, ama bayrak-millet... Bu nedenle bence bu komplo senaryoları ve  “bu bir provokasyondur” meraklıları, biraz abartılı yollarda kaybolmaya mahkumdurlar. Hiç kimsenin, bu kafa karıştırıcı ve hepsi birbirini iptal eden hikayelere dalmasının ülkeye şu anda pek faydası yok. Yaratıcılıklarını başka yönde kullansınlar.

ŞEHİTLER ÜLKESİ’NDE MİSAFİR DEMOKRASİ ŞEHİTLERİ Mİ DEDİNİZ?

Bütün kamuoyu Karlov cinayetine odaklanmışken, Halk TV’de bir şekilde hepimizin beyninin direkt yansıması oldu o başlık: Şehitler Köprüsü, Şehitler tepesi derken ve her geçen gün yeni şehitler hızla listeye eklenirken, belki işi uzatmadan direkt  “Şehitler Ülkesi” diyebiliriz. Çünkü ne yazık ki artık Beşiktaş’tan Beyoğlu’na, Şırnak’tan Ankara’ya, Kayseri’den Diyarbakır’a, Yeşilköy’den Çankaya’ya her an ülkenin her noktası şehitler veriyorsa, burada bir gerçek var: Bu ülke farkında olarak veya olmadan artık bir Şehitler Ülkesi haline dönüşmüş durumda! Ben bu satırları yazarken öğreniyorum ki, bu gece 16 askerimiz daha şehit düşmüş. Şehitler listemize, tepelerimize, köprülerimize, sokaklarımıza yeni yeni isimler ekleniyor... Karlov da bizim yeni demokrasi şehidimiz mi yoksa, yeni dünya savaşı provalarının olağan kayıplarından biri mi? Bence her şeyden önce Karlov bizim uyuyamama sebebimiz: Kendi ülkemizde, dost bir ülkenin en üst düzey temsilcisini, bizim kendi polisimiz öldürdü! Bazı gazetecilerimiz de diyor ki “efendim bence o polis FETÖcü, radikal İslamcı örgüt taklidi yapıyor”. İyi de, FETÖ’yü fikir veya spor kulübü sananlar mı var aramızda? Hadi kolaysa şimdi, sen git de anlat yedi düvele. “Efendim, emniyete dincileri kendi elimizle sızdırdık, sonradan bizi dinlemediler, kendi başlarına buyruk oldular böyle... N’apalım, bizim suçumuz değil! Üstelik biliyorsunuz 6-7 yıl önce irticayı artık tanım olarak suç olmaktan çıkardık, MGK’da bile ele alamıyoruz. Bu nedenle bu polisimizin eğilimlerini de filtre edip, süzüp ortaya çıkaramamışız” mı diyeceksiniz?? Yoksa “Fetö dersek hepsini kaplar, ahat ederiz” mi diyeceksiniz? Allah kolaylık versin! Rus heyetine bunları anlatmanız kolay olmayacak... Adamlar mantık ve bilginin emrettiği soruları masaya koyup duracaklar, koyup duracaklar, koyup duracaklar... Ta ki birileri onlara ülkelerinden seslenip “uzatma artık” diyene kadar... Bu çağda hak arayışları, müşterek çıkar arayışlarının engebeli virajlarına kadar sürer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.