İSTİHBARATTAN SINIFTA KALMIŞ ÜLKE
Lafı
gevelemeden söylememiz lazım. Rusya Büyükelçisi Karlov kameraların önünde
“infaz” şeklinde arkadan kahpece vurulduktan sonra emniyet güçleri Çağdaş
Sanatlar Merkezi’nden içeri girerken, herhalde Türkler’in %90’ı katilin
birazdan öldürüleceğini biliyordu. Ne yazık ki Türkiye’de Emniyet’in pek
“canlı” yakalama merakı ya da becerisi yok bu gibi durumlarda!
Rus Büyükelçi
neden öldürüldü? Senaryolar birbirini takip ediyor, komplo teorileri
tartışılıyor. Herkes en zeki çözümlemeyi yaptığını iddia ederek ister “Türkiye ile Rusya’nın arasını açmak için”
diyorlar, ister “ilişkilerini yakınlaştırmak
için” ya da “Amerika’yı suçlu
göstermek için”... Bunlar
tartışılabilir ama, Karlov’un istihbarat zaafından öldürüldüğü gün gibi ortada.
İstihbarat bu ülkenin en güçlü yanı değil. Bu yıl 15 Temmuz darbe kalkışmasının
nasıl yaşandığını bilmeyen yok. Ve herhalde milletvekilleri dahil, MİT ve
Genelkurmay’ın saatler önce bildikleri darbeyi neden Cumhurbaşkanı neredeyse başladıktan
sonra “eniştesinden” duyduğunu söylüyor; bunu izah edebilen olmadı şu ana kadar.
Geçmişe dönersek, Aksoy cinayetinden Mumcu’ya, Çetin Emeç’ten Kışlalı’ya,
Hablemitoğlu’ndan Hrant Dink’e, neredeyse ülkenin tüm yakın tarihi, bir “istihbarat zaafları romanı” şeklinde
kurgulu... Aslında Dink olayı daha da
farklı. Orada ne yazık ki bu cinayet istihbaratını, diğerlerinin tersine herkes
almış ama kimseler tepki verip bu olayı engellememiş. Alıştırıldığımız büyük
bombalı olaylar da zaten bireysel cinayetlere eklenen ağır dramlar. Hangisini
sayalım ki?
BİLGİNİN ÖNÜNÜ KESME NEDENİNİZ NE?
Şimdi dönelim
iki gece önceye ve Emniyet’te bu operasyonu yöneten birimlere soralım: Katili
orada öldürerek, neyi amaçladınız? Halktan “aferin”
almayı mı umuyordunuz? “Hak yerini buldu,
kanı kan temizler” mi dedirtmek istediniz? Bunların doğru cevaplar olduğunu
düşünmüyorsanız, doğru cevap size göre nedir o zaman?
Ortada tek kesin
veri var. Katil öldürüldüğü için konuyla ilgili istihbarat edinme yollarının
%95’i kapandı. Örneğin, katil bir hücre mensubuysa ve böyle 50 polis daha
varsa, artık bu izi sürüp potansiyel teröristleri bulmak mümkün değil. Emniyet
güçlerini yöneten beyin takımının bunu düşünmesi o kadar zor mu? İçişleri
Bakanı için “Bu katil kesinlikle canlı
yakalanıp konuşturulacak!” komutunu vermek o kadar zor mu? Ya da MİT
Başkanı veya Başbakan bunları düşünmüyor mu? Düşünmüyorlarsa, aynı akıbetin
yarın herhangi başka bir diplomat veya devlet büyüğünün başına gelebileceğini
hesaplayamıyorlar mı?
BAŞKA YOL YOKTU MASALI
Bir deyim
kullanılır Türkçe’de: “Özrü kabahatinden
daha büyük” diye... “Emniyet güçlerinin
başka alternatifi yokmuş. Adam vurulmuş ama, o sırada elini cebine atmış, belki
bombası varmış” sözlerinin benim açımdan -özür dilerim ama- hiçbir ikna
gücü yok. Bu hikayeyi, A’dan Z’ye yaşanış senaryosuyla beraber İsraillilerin
istihbarat örgütü Mossad’a anlatsanız, bön bön suratınıza bakarlar, “ne diyor bu adam” diye.. Çünkü hiç kimse
onlara bir ülkenin bu kadar basit bir operasyonu bu kadar sorumsuzca
yönetebileceğine inandıramaz! Şimdi basit operasyon diyorum ya, duruma bakalım:
Katilin elinde herhangi bir rehin ya da rehineler var mı? Hayır. Kaç saldırgan
var? Tek. Emniyet güçleri dağ başında teçhizatsız iki bekçiden mi oluşuyor?
Hayır. Yer? Ankara’nın göbeği ve Emniyet kuvvetleri şu OHAL döneminde tüm
donanımlarıyla orada. Peki adamı etkisiz hale getirmek için kaç alternatifleri
var? 89 civarında herhalde! Bunlar arasında, neler var! Mesela katili ikna
etmek. Mesela bayıltıcı gazla o ortama müdahale
etmek. Mesela elektrikleri kapatarak gece görüş gözlükleriyle operasyonu
başlatmak. Mesela katili keskin nişancılarla el, kol, omuz, bacak gibi
noktalarından vurup kımıldayamaz hale getirmek. Mesela gürültüyle başka noktaya
dikkatini çekerek, camdan veya başka bir bölümden dolanmak. Mesela olay yerine
ailesini getirtmek, mesela salona sis bombası atmak veya... Keskin nişancılarımız yok mu bizim!?
Şimdi size gerçeküstü sanatsal performans gibi geleceğinden, onca farklı
yaratıcı seçeneğin detaylı anlatımına girmeyeceğim Bunlar gibi benim yazmaktan,
sizin okumaktan yorulacağınız, ben diyeyim 89, siz deyiniz 129 farklı yol. Ama
bunların hiçbirine tenezzül edilmiyor. Bu olağandışı cinayetin esrar perdesinin
bir daha belki kalkmamak üzere yerleşmesine neden olacak şekilde, katil,
sonsuza dek susturuluyor.
YEREL OSWALD’IMIZI DA BÖYLECE ÜRETTİK!
Böylece ondan
yeni bir “mahalli ve milli Oswald”ımızı üretmiş oluyoruz. Katilin bu şekilde
susturulmasından kimin çıkarı var? Şayet bir hücreye veya bir örgüte mensupsa,
onların tabii. Bu cinayetin siparişini beyin yıkamayla vermiş bir örgüt varsa,
onların çıkarı var. Ve artık isteyen, istediği neden-sonuç ilişkisini kurmak
için artık ölü olan katilin alnına dilediği etiketi yapıştırabilir. Kimi ona
FETÖCÜ der, kimi CIA AJANI der, kimi HİZBULLAH veya El Nusra der, der oğlu der!
Hele bizler gibi kurnaz ve derin senaryo meraklıları, en yaratıcı sonuçları
üretebilirler.
Biliyorsunuz,
Karlov gibi benzer cinayetlerde katil hiç yakalanamamışsa, her türlü hayali üretimin
önü açılır. Hemen “bu cinayet kime
yaradı?” sorusu üstünden her türlü saçma sapan teori düşünsel yaratıcı
cevher makyajıyla ortaya dökülmeye başlar. İtiraf edeyim, ben zaten elde
herhangi bir elle tutulur somut ipucu veya belge olmadan girişilen bu komplo
senaryolarından hiç haz etmem. Çünkü genellikle asıl potansiyel suçludan
uzaklaştırma işlevleri vardır bu teorilerin. Diyelim ki, bir ülkede önemli demokrat
bir gazeteci öldürüldü. Bunun sonucunda da demokrat haklar ve protesto için
yüzbinler yürümeye başladı. Komplo senaryocuları hemen “Bakın bu cinayet en çok demokratlara yaradı, sempati ve yoğun destek kazandılar.
Demek onlar kendileri bilerek arkadaşlarını öldürdüler” diyebilirler. Böylece
başta faşist veya köktendinci olmak üzere, ana potansiyel katiller aklanır.
Komplo senaryoları genelde buna yarar!
Bir nokta
daha var: Genelde, bir intihar komandosu, kendi fikirleri dışındaki ters bir provokasyon
veya komplo senaryosu için pimi çekip kendini öldürmez! Bu tip senaryolar için
daha çok vur-kaç tetikçilere sipariş verilir. Yoksa bunu yapabilecek terörist
tipini laboratuarlarda, uyuşturucu dozundan yaşayan ölü haline getirerek belki
bazı süper güçler robotika olarak imal etmeye çalışabilirler, ama yine de pek
başaramazlar -veya tam güvenemezler. İntihar komandosu, genellikle beyni ezelden
beri yıkandığı için düz mantıkla hareket yolunu tercih eder. Ama din, ama
sağcı-solcu faşizm veya uç silahlı düşünceler, ama mezhep, ama bayrak-millet...
Bu nedenle bence bu komplo senaryoları ve
“bu bir provokasyondur” meraklıları,
biraz abartılı yollarda kaybolmaya mahkumdurlar. Hiç kimsenin, bu kafa karıştırıcı
ve hepsi birbirini iptal eden hikayelere dalmasının ülkeye şu anda pek faydası
yok. Yaratıcılıklarını başka yönde kullansınlar.
ŞEHİTLER ÜLKESİ’NDE MİSAFİR DEMOKRASİ
ŞEHİTLERİ Mİ DEDİNİZ?
Bütün kamuoyu Karlov cinayetine
odaklanmışken, Halk TV’de bir şekilde hepimizin beyninin direkt yansıması oldu
o başlık: Şehitler Köprüsü, Şehitler tepesi derken ve her geçen gün yeni
şehitler hızla listeye eklenirken, belki işi uzatmadan direkt “Şehitler Ülkesi” diyebiliriz. Çünkü ne yazık ki artık Beşiktaş’tan
Beyoğlu’na, Şırnak’tan Ankara’ya, Kayseri’den Diyarbakır’a, Yeşilköy’den Çankaya’ya
her an ülkenin her noktası şehitler veriyorsa, burada bir gerçek var: Bu ülke
farkında olarak veya olmadan artık bir Şehitler
Ülkesi haline dönüşmüş durumda! Ben bu satırları yazarken öğreniyorum ki,
bu gece 16 askerimiz daha şehit düşmüş. Şehitler listemize, tepelerimize,
köprülerimize, sokaklarımıza yeni yeni isimler ekleniyor... Karlov da bizim yeni demokrasi şehidimiz mi
yoksa, yeni dünya savaşı provalarının olağan kayıplarından biri mi? Bence her şeyden
önce Karlov bizim uyuyamama sebebimiz: Kendi ülkemizde, dost bir ülkenin en üst
düzey temsilcisini, bizim kendi polisimiz öldürdü! Bazı gazetecilerimiz de
diyor ki “efendim bence o polis FETÖcü, radikal
İslamcı örgüt taklidi yapıyor”. İyi de, FETÖ’yü fikir veya spor kulübü
sananlar mı var aramızda? Hadi kolaysa şimdi,
sen git de anlat yedi düvele. “Efendim,
emniyete dincileri kendi elimizle sızdırdık, sonradan bizi dinlemediler, kendi
başlarına buyruk oldular böyle... N’apalım, bizim suçumuz değil! Üstelik
biliyorsunuz 6-7 yıl önce irticayı artık tanım olarak suç olmaktan çıkardık,
MGK’da bile ele alamıyoruz. Bu nedenle bu polisimizin eğilimlerini de filtre
edip, süzüp ortaya çıkaramamışız” mı diyeceksiniz?? Yoksa “Fetö dersek
hepsini kaplar, ahat ederiz” mi diyeceksiniz? Allah kolaylık versin! Rus
heyetine bunları anlatmanız kolay olmayacak... Adamlar mantık ve bilginin
emrettiği soruları masaya koyup duracaklar, koyup duracaklar, koyup duracaklar...
Ta ki birileri onlara ülkelerinden seslenip “uzatma artık” diyene kadar... Bu
çağda hak arayışları, müşterek çıkar arayışlarının engebeli virajlarına kadar
sürer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.