18 Aralık 2016 Pazar
BELLEK SIFIRLAYAN TAZE KOLTUKLAR! | Bedri Baykam | 15 Aralık 2016
“ALÇAK BOMBADA NEREDEYDİNİZ?”
Ulus sırtlarında bir lokantadaydım. İnsanlar o korkunç sesle sarsıldıktan sonra, bir umutla göğe doğru baktılar... Acaba bu ses gök gürlemesi olabilir miydi? Pek benzemiyordu, ama kim bilir belki yıldırımların da sorumlusu olan Zeus, birilerine kızmış ve birden olağan standartlar dışında kükrer gibi gürlemişti! Sonra camdan dikkatlice baktım ve moralim yere kapaklandı. Hava hala güzeldi ve yağmur filan da yoktu. Bu ne yazık ki yine ağır-sıklet bir bombaydı ve büyük ihtimalle aynı anda onlarca insan ölmüştü. Sonra haberler yağmaya başladı... Patlama karşı tarafta kimilerine göre Ataşehir, kimilerine göre Tuzla’dan duyulmuştu. Gerisini nasıl olsa bu ülkede bilmeyen, hatırlamayan yok.
BERKAY AKBAŞ, TUNÇ UNCU VE DİĞER KAYIPLARIMIZ
Dile kolay, 44 ölü... Onları kaybedenlerin birinci dereceden acılarıyla, herhalde en az 8-10.000 kişinin doğrudan etkilendiği bir felaket oldu bu.. Her biri ayrı bir dram bu katliamların yaşattıklarının... 19 yaşındaki tıp fakültesi 2. sınıf öğrencisi Berkay Akbaş’ın hikayesini herkes öğrendi. Babası CHP Sinop Merkez İlçe eski Başkanı, Salim Akbaş. Kendisini aradım ve zar zor konuşabildim, hatta konuşamadım. Söylemek istediklerimin yarısını bile dile getiremedim. Nutkum tutuldu. Salim Bey, oğlunu henüz iki saat önce toprağa vermiş olmasına rağmen benden daha metindi. Tüm o aileleri arayabilmek isterdim, içim kanayarak... Mesela Beşiktaş Kartal Yuvası’nda çalışan Tunç Uncu’nun ve her güvenlik görevlisinin ailesini...
Halkta bir bıkkınlık, yılgınlık, tiksinme ve kaderine isyan hali var. Bu durumun oluşmasına katkısı bulunan herkese karşı bir nefret söz konusu.
ERDOĞAN’IN BAŞ DÜŞMANI VE BAŞ KURTARICISI AYNI KİŞİ!
Erdoğan, “Şu hayatta idealleriniz konusunda size en büyük desteği veren kim?” sorusuna artık hiç düşünmeden tek isim öne sürerek yanıt verebilir. Bu kişi, tabii ki Devlet Bahçeli. Şu kritik bir kaç yılında, ondan gördüğü desteği, hayatta annesinden babasından görmemiştir! 7 Haziran 2015 seçim gecesindeki sürpriz çıkışla başlayan bu “büyük tutku”, aradan bir yıl kadar geçtikten sonra Yenikapı mitinginden itibaren sağlam bir evliliğe dönüşmüş durumda. Tabii sağlam derken, bu belki “görüntüde sağlam” olabilir. Çünkü sağ siyasetin artık abartılı olarak yerleşen kendine has etik kurallarına göre, bu kulvarda, ne birbirine getirilen desteğin, ne de birbirine edilen küfürlerin bir kıymet-i harbiyesi yok. Olsaydı, Tuğrul Türkeş, en ağır sözleri sarf ettiği iktidar partisine gidip yamanmazdı. Daha önce kendisiyle aynı kaderi paylaşan Numan Kurtulmuş gibi, AKP Genel Başkan Yardımcısı olabilmek için hayatında attığı siyasi nutukların %88’ini yutmazdı!
Şimdi artık bize de tarihin kara sayfaları önünde düşen iştigal konusu, daha 1,5 yıl öncesine kadar birbirleri hakkında en ağır sözleri etmiş Bahçeli ve Erdoğan’ın taze aşk masallarını yakından izlemek! Bunlar benim anlayabildiğim şeyler değil. Bir insan dün “kapkara” dediği bir kişiye bugün nasıl “akoğlu ak!” diye tempo tutabilir? Halbuki her nutukta sabah akşam “omurga”dan, “dik duruş”tan bahsedenler bunlar değil mi? Bu olsa olsa ağır zikzaklı bir Brontozor omurgası olabilir -ki o da pek dik durmaz... Hangi familyadan geliyorlar, ben bilemiyorum. Türkiye’de aslında bu siyaset bölgesinde, ne dediğin, ne savunduğun ya da tutarlılığın önemli değil. Bağırıp çağırarak, ciğerinden ses getirerek, ne dediğini anlamayıp saçma sapan, komik derecede ters reaksiyonlar veren bir halkı galeyana getirerek konuşuyorsan, sorun yok... (Nasıl olsa artık meydan nutuklarında ahaliyi galeyana getirebilmek için kullandıkları başka bir bölge var. O hat üzerinde birbirlerine girmeden, FETÖ ortak zemininde ağızlarını en hayırlı şekilde açıp, gözlerini yumarak herkesin ortak düşmanına karşı sürekli kızgınlık atabiliyorlar.)
BAKIN BİRBİRLERİNİ NASIL TARİF ETMİŞLER!!
İnternet ortamında dolaşan Erdoğan ve Bahçeli’nin birbiri hakkında ettikleri “yasal ve bilindik” sözlerden birkaç hatırlatma yapalım:
Bahçeli, Erdoğan hakkında, halka hitaben: “Sizler işsiz ve yoksulken, Ankara’da bir avuç imtiyazlı ve sonradan görme, hazineyi hortumlamakta, kaçak saraylarda yaşamaktadır. Sizler darlık ve yokluk çekerken, AKP milli servet ve kaynakları zimmetine geçirmektedir...... Erdoğan layık olmadığı makamın ağırlığı altında ezilmiş, siyasi tarafgirlikle açılış kılıfı altında düzenlediği mitinglerle Cumhurbaşkanlığı makamını mahvetmiştir. Bu şahıs her gün fitne saçmaktadır. Erdoğan israf, itham, inkar ve iftiradır. Dün yine zırvalamış, hezeyana batmış, zıvanadan çıkmıştır. (Bu noktada, benim alıntı olarak bile makaleme koyamayacağım ağır ötesi hakaretler de geliyor, onları çok merak eden Google’dan bakabilir)... Terörle pazarlık edenlerin kirli yüzleri açıktadır...... Biz geçmişte kendisine PKK ile görüşüyorsun dedik, yine şerefsizlik polemiğine başvurdu, kaybetti. Cumhurbaşkanı görevine başlarken şeref ve namus üstüne yemin etti, kaybetti. Şimdi bir kez daha ispat bekliyor, aksi taktirde alçaklıktan namertliği kadar sövüp sayıyor. .... Ve bir şerefsizliğin karabulutu üzerinden bir türlü ayrılmıyor. Kazdığın kuyuya yine kendin düşüyorsun. Ektiğin rüzgarı fırtına olarak biçiyorsun. Erdoğan, sen yakın tarihimizin en yanlış şahsiyetisin! Milletimiz adına çok üzülüyorum. Elazığlı adına kahrediyorum. Böyle birisinin cumhurbaşkanı olması yıkımdır, kayıptır, zulümdür, milli ve manevi depremdir.”
Peki Sayın Cumhurbaşkanı ne yanıt vermiş? Bir de ona bakalım:
“Beni kulağımdan tutacakmış, getirecekmiş, Sen ne biçim başkansın? Bu zat size layık değil, siz de ona layık değilsiniz! Bunların devlet-millet dertleri yok. 3,5 sene başbakan yardımcılığı yaptı, niye 4 seneyi doldurmadı? Çünkü bunlardan bir şey olmaz.... MHP’nin başkanı da uçak özürlüdür, hiç bu çıkmıyor...... MHP’nin başındaki beyefendi aile nedir bilmez. Onun derdi yok, ama bizim derdimiz var, biz çoluk çocuk nedir biliriz!.... Diyor ki ‘Türk’ün örfünde kadına el uzatmak yoktur’! Sen zaten geziciler ile birlikte hareket ettin, bunu geziciler yaptı..... Sen kimsin ya? Haddini bil!..... Askerlerimizi bile bile ateşe atmanın anlamı var mı? .... Bu zatın bir an önce bir aynaya bakması lazım. Sen Genel Kurmay Başkanımızın atılacak tırnağının bir paresi dahi olamazsın....”
KOLTUKLARIN YAN ETKİSİ: BELLEK SIFIRLAMAK!
Bence bu alıntıları daha fazla uzatmayalım, ana fikri anladınız. Saydığım tüm isimlerin ve hatta bugün bakanlığa terfi edenlerinki de dahil olmak üzere, buna benzer bıraktıkları sayısız malzeme geziyor ortalarda. Herhalde Devlet Bahçeli uzun geceler uykusuz kaldı! “Tuğrul (Türkeş) bunu yapıp hazmedebildiyse, ben niye yapamayayım, benim neyim eksik?” dedi ve Erdoğan’a yanaşma işlemleri başlatıldı! O kadar başlatıldı ki, mesela Sayın Cumhurbaşkanı’nın baş savunucusu, Parlamento ve medyadaki sağ kolu Mehmet Metiner, bakın ne demiş son Anayasa yakınlaşmalarının ardından: “Sayın Bahçeli her göreve layıktır. Büyük bir devlet sorumluluğu olan, ciddi bir siyasetçidir. Cumhurbaşkanlığına da layıktır, Cumhurbaşkanlığı yardımcılığına da layıktır”. Yukarıdaki nifak tohumlarını birbirinin üzerine kamu önünde serpen bu iki siyasimizin, demek ki birbirleriyle barış paktı ötesi bir birlik projeleri var! Artık emin olabilirsiniz. Yoksa Sayın Metiner, hiç bu kadar kesin konuşur muydu? Neyse, sonuçta şunu öğrenmiş oluyoruz: Cumhurbaşkanı yardımcılığı koltuğunun çeşitli yan etkileri olabiliyor, belleği sıfırlamak gibi!
Peki Başkanlık koltuğunda başka ne gibi yetkiler var? Meşhur ve meşhum Anayasa paketi neler içeriyor? Bunu da kendiniz rahat araştırabilirsiniz ama birkaç ipucunu hatırlatalım: Başkan devletin ve yürütmenin başıdır. Yürütme yetkisi başkana aittir. Yürütmenin başı olarak genel iç ve dış siyaseti yürütür, Türk Silahlı Kuvvetlerini temsil eder. YÖK, rektörler, HSYK, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay gibi tüm üst kurul atamalarının yarısını üstlenir, bakanları atar, görevlerine son verir ve daha neler neler... Hepsini sayarsak anlarsınız ki, yeryüzünün en güçlü insanını üretmek için yola çıkmışız! Böyle bir güç, evrende herhalde kıyaslayacak olursak bizim seçilecek başkan dışında bir tek Kuzey Kore başkanı Kim Jong-Un’un elinde var. Eminim, onu da solda bırakacak bir-iki son saniye golü dahi atabiliriz!
SABİH KANADOĞLU AÇIK HUKUKSUZLUĞA İŞARET EDİYOR
Tabii tüm bu hazırlıklar yürüyedursun, merkez medyanın “hazırol”da bekleyen malum tayfalarının özellikle ön plana çıkarmadıkları bir veri daha var: Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu uzun süredir, “Bu meclis anayasa yapamaz, yetkisi yok” diyor: “Bu meclis dört yıl için seçilmiştir. Üyeler, mevcut Anayasa’ya sadakat yemini etmiştir. Bu maddelerin belirttiği nedenlerle, bu Meclis’in yeni bir anayasa yapma yetkisi yoktur. Böyle bir Anayasa’nın istenip istenmediği, ancak halk oyuna sunulabilir. Nitelikli çoğunlukla kabul edildiği takdirde, barajsız bir seçimle bir kurucu meclis oluşturulur. Bu kurucu meclisin hazırlayacağı yeni anayasa taslağı yeniden halkoyuna sunulur.”
Kanadoğlu, bu somut tespitlerini birkaç yıl önce kamuoyuyla paylaşmıştı. Kendisiyle yaptığım görüşmede, şu anda da bu durumun geçerliliğini aynen koruduğunu söylüyor. Ancak ne ilginçtir ki, CHP kendisi ile bu konularda bir temasa girmiş değil. Bu görüşlerini Halk TV’de de gündeme getirdiğini, ancak istenirse tabii ki görüşebileceğini söylüyor. Kanadoğlu, Türk Yargı tarihine, yakın dönemimize, aynen Sayın Yekta Güngör Özden veya Sayın Vural Savaş gibi damga vurmuş bir insan. Kendisini pür dikkat dinleyerek ağzından çıkan her görüş ve her kelimeyi incelemek, kendisine “muhalifim” diyen herkesin ana görevi!
Vallahi merak ediyorum... MHP içinde, bazı harbi insanlar çıkıp “Bir dakika Sayın Bahçeli, siz yıllardır neler demiştiniz, şimdi ne oldu da bunları söylüyorsunuz? Ne oldu da Sayın Erdoğan’ı ülkenin sahibi haline dönüştürecek bu denetimsiz uygulamaya yeşil ışık yakarak Türkiye’de demokratik parlamenter rejimi tek başınıza çöpe atıyorsunuz?” deme cesaretini gösterebilecekler mi?
Gö-re-ceğiz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.