DİNİ BÜTÜNLÜK
KURALLARI YİNE DEĞİŞMİŞ!
Gerçekten ne ülkeymiş ama! Kendi
Anayasa’sına doğrudan tecavüz edercesine saldıranları baş tacı yapan, ardından
Partiler yasasını yok sayanları kral ilan eden çok ülke tanıyor musunuz?
AKP
muhteşem bir parti oldu. Şimdiden “partili” olduğu ilan edilen Beştepeli Başkanının
kongrede mesajı okunurken tüm salon ayağa kalkıp Hitler selamı verdi. Mesela
dinleyip ardından alkışlayabilirlerdi, ama öyle olmadı. Bağımlılıklarının,
koltuk beklentilerinin ve yağcılığın siyasi örf ve adetlerin çok üstünde
olduğunu dosta düşmana göstermiş oldular. Başka antikalıklar da oldu bildiğiniz
gibi. Mesela yeniden beklenildiği gibi taptaze Enerji Bakanı Berat Bey, bir kaç
saat içinde Başbakanlığı sönecek olan Davutoğlu’nun eşinin elini sıkmak
istemedi. Ne de olsa, iktidarı devretmekte olan bir “ara dönem yarı-lideri”
için günaha girmeye değmez diye düşündü herhalde! O el Emine Hanım’ın eli olsa
askı da kalabilir miydi hiç kimse karşısında? Demek dini bütün kuralların bile net
bir yeryüzü hiyerarşisi var ve moda gibi her yıl değişebiliyor, öyle değil mi?
KULLANIM SÜRESİ
DOLANLAR ŞİKAYETÇİ
AKP’nin
adı, bir iktidarın siyasi Partisi. Ama bu Parti, kendi “organlarını” yerinden
oynatamayan bir külçe. Ancak başka bir illegal noktadan uzaktan kumanda ile hareket
edebilen bu değişik türevin sözde önemli veya hatta tarihi isimlerinin hiç bir
kıymet-i harbiyesi yok. Örneğin kendini büyük siyasetçi olarak gören Cemil
Çiçek, Faruk Çelik, Ömer Çelik, Mehmet Ali Şahin gibi okkalı isimler, birden
ofsaytta kalırken, kendisine sunulan 2. sınıf davetiyeyi beğenmeyen Bülent
Arınç, protest demeçler verme yoluna kadar gitti. Bir çok kişi diyebilir ki, “böyle bir kitle partisinin her an kan
değişikliğine ihtiyacı olabilir”. Ama şu farkla ki, sağlıklı bir Parti’de
bu değişiklikler, Kongre üyelerinin seçimi ve kararlarıyla belirlenir.
Dışarıdan gizli bir elin yolladığı zarf açılarak oluşmaz bu kararlar.
Kendisine
sunulan tüm sakinleştirici alkışlara rağmen, eski Başbakan Davutoğlu da, sıkıntıyı
ve kırgınlığını en sert şekilde dile getirmekten çekinmedi: “daha önce 2 kez sizlerle birlikte olduğum bu
salonda zaferle sonuçlanmış bir seçimden kısa bir süre sonra yeni bir kongre için karşınıza
çıkmak benim arzu ettiğim bir şey değildi. Bu durumun sizin ve milletimizin
maşeri vicdanında oluşturduğu rahatsızlığın da farkındayım”. Vallahi
Billahi Davutoğlu -biraz geç de olsa- muhalefete “mert adammış” dedirtti! Tabii onun bu sözlerini dinlerken, kızıp
köpürmüş birini ben çok iyi tanıyorum.
ORMANDAKİ FİLE
DON GİYDİRME ÇABASI BEYHUDE!
İşte
böyle. Türkiye’de herkes herşeyin farkında ancak bir de aynı herkes Gülhane
Parkı’nda! Bir kere halkımız artık Parlamento ve ya Cumhurbaşkanı yeminlerinin
geçersizliğini anlamış durumda! Bölücülük ve yobazlık almış başını yürümüş,
aldıran yok. Meclis Başkanı laikliği lağvetme peşinde. Halk bu ortaoyununu seyrederken, içine
sürüklendiği çaresizliğe de lanet okuyor; ülkeyi bu duruma düşürenler utansın!
Şu duruma bakın: Ülkenin Anayasası belli, yemin metinleri belli, tüm yasaları
belli, ve yaşanan fiili durum ortadayken insanlar kalkıp diyor ki “Bu tişört,
bu timsaha uymuyor”. Ya da “bu donu bu file
giydiremedik”. Ne bekliyordunuz? Ne yönetiminiz, ne vekilleriniz, ne
yeminleriniz ne kongrelerinizin elle tutulur ve bu Cumhuriyet’in temelleri ile
bağdaşır zerresi kalmadı! Neyi, neye adapte etmeye çalışıyorsunuz?
Yaşanan
komediler şu şekilde gelişiyor: Önce Beştepe, Binali Yıldırım’a bir bakanlar kurulu
listesi gönderiyor. Hemen ardından Binali Bey, Beştepe’ye çıkıp elindeki o aynı
bakanlar kurulu listesini onaylattırmak üzere Erdoğan’a geri uzatıyor!
Anlayabilen beri gelsin! O listeyi Binali Bey mi hazırladı? Aynı liste Beştepe’den
baştan onaylı gelse, hiç olmazsa zaman kaybı olmazdı!
AKP’yi
uzaktan kukla gibi yöneten güç, dokunulmazlıklar meselesinde de ülkenin tüm
gerçekçi hedeflerini dinamitlemiş oluyor. Aslında bu hamleyi oldu-bittiye
getirerek parlamentodan geçirmeyi başaran iktidar, tek siyasi rakibi CHP’yi de
sanki ortasından testere ile bölmüş oldu. İki ana farklı düşüncenin elektrik
akımına kapılan CHP, üzerinde bu konuda ağır bir dramın yükünü hissetti.
Partinin kimi milletvekilleri, “teröre
destek veriyor görünmemek için” dokunulmazlık kaldırmaya “evet” derken, diğerleri de en azından
anayasaya ters bir yasa geçirmemek için ve “parlamenter seçenek kapanınca,
terör artar” gerçekçiliğiyle “hayır”
deme yoluna gittiler. Sonunda oluşan gri kararsızlık bulutlarının ortasına
Kılıçdaroğlu yumruğunu indirerek “HDP’ye
imza desteği bile veren olursa, Parti’den atarım” diyerek ağır bir ülke
dramının Parti’ye olan izdüşümünü de açığa çıkarmış oldu.
Aslında
Türkiye’de en önemli soru, “Neden dokunulmazlıkların
tamamının kalkmadığı” yönünde. CHP bu konuda öyle bir ağır şekilde faka
bastı ki, neler yaşanacağı konusunda kimsenin tam bir fikri olamaz. Yapılan
yorumlarda, altıoklu Parti yönetiminin, söylediği “Anayasa’ya aykırı ama evet diyeceğiz” hezeyanından, “referandum
yaparken yanına bir Cumhurbaşkanlığı sandığı koyup, dengeleri ve yasaları alt
üst edebilir” paranoyasına kadar, sayısız iddia var. Burada Kılıçdaroğlu’nun
tüm
savlarına verilecek çok yanıt var. Ama
en önemlisi ortada kabak gibi duruyor.
DOKUNULMAZLIKLAR
NEDEN YOLSUZLUKLARA DOKUNMUYOR?
CHP
şayet AKP’nin sunduğu teklife evet demeyi düşünüyor idi ise, tabii ki o
dokunulmazlık kaldırma operasyonuna dur diyerek, çok daha eşitlikçi ve geniş
kapsamlı bir tasarı sunmalıydı; yapılacak hamle, başta 17-25 Aralık olmak
üzere, tüm yolsuzluk iddiaları üzerinden de dokunulmazlıkları kaldıracak bir
yapının kurulmasıydı. Şayet AKP’liler bu yola girmeye izin vermiyorlarsa da o
zaman CHP, kamu oyunu acilen bilgilendirerek “ben terör ve yolsuzluk arasında ayrım yapmadan müdahil olmak
istiyorum” diyecek, ve AKP’nin oyununu teşhir edecekti.
Kılıçdaroğlu’nun anlaşılmaz şekilde AKP’nin oyununa gelerek, Kasım 2015 sonrası
yaşanan “seçme” (!) olaylar üzerinden dokunulmazlıkların kaldırılması lehine oy
vermesi, affedilmez bir muhalefet vizyon
hatası. Çünkü aradan yıllar geçtikten sonra, geniş halk kitleleri, bu noktada
yolsuzlukların üzerine gidilmediğini kesinlikle hatırlamaz. Sonuca bakar.
“Dokunulmazlıklar kalktı ama AKP’liler hiç bir ceza almadı, HDP ve CHP’liler
aldı” derler. Şayet CHP kendine güvenerek kamuoyuna bu konuyu tam olarak teşhir
etse, o anda kesinlikle “HDP ile hareket
etmiş” sayılmazdı. Uzun lafın kısası, CHP, dokunulmazlıklar konusunda
amatörce davranarak, AKP’nin bir taşla 3 kuş vurmasına doğrudan neden oldu!
Böylesine özgürlükleri daraltan bir ortamda, muhalefetin kendisini
koruyabilmesi için elzem olan kürsü ve diğer hareket alanı dokunulmazlıkların
ortadan kaldırmanın kimin işine yaradığı malum.
CHP ŞİMDİ İÇİ DİKENLİ
FANİLAYI GİYDİ!
Sonuçlar
ortada: Türkiye hızla yeniden 1990’lardan tanıdığımız bir ilkel “kafa bastırarak HDP’lileri sorguya ve
nezarete götürme” operasyonuna kalkışacak, bu arada bu da yetmeyecek, Muharrem İnce dahil, CHP’li bir çok üye de bu
yasayla resmen taciz edilecek. Sonuçta içte ve dışta yaşanacaklarla, CHP içi
diken dolu fanilayı bir güzel giymiş oldu! Avrupa siyası ortamı ve sosyalist enternasyonal CHP’yi büyük ihtimalle
bu olay yüzünden dışlayacak, en sert şekilde eleştirilecek. Kendisini hukuki
yollardan savunmak isteyen milletvekillerinin Anayasa Mahkemesi’ne gitmesini
engellemek de, ayrı bir anti-demokratik, özgür adalet arayışı karşıtı duvar
oluşturacak. Parlamento ve hukuk kapılarının üzerimize kapandığı bir ortamda
ise, terör kaçınılmaz şekilde daha da artacak! Ve tüm bu karmakarışık çelişkili
acılarla yüklü ortamda, AKP’lilerin ve en bilindik yolsuzluk dosyalarının bile
üstüne gidilemeyecek! Bu nasıl bir kendi kalesine gol atmaktır anlayabilen var
mı? CHP, bölücü teröre karşı çıkmak kadar onurlu bir hamleyi yaparken, bu kadar
çelişkinin içine dolanıp kalmaya mecbur muydu? Şu andan itibaren durumunun
özeti ne evliliğin düzenini, ne de bekarlığın sultanlığını yaşayamayan bazı
yarı yolda kalmış arkadaşlarıma benziyor!
Yargı
ve hukukun kullanılacağı “müteakip” hamle ise tabii ki tek lider, tek führer’in
önünü açmak için girişilecek bir “yargı dizaynı” operasyonu ile, hala arada rasgeldiğiniz
ve yüreğinize su serpen kimi olumlu yargı kararları tarihe karışacak! Tek
otorite nasıl uygun görüyorsa, onu mutlu
edecek kararları alacak, “yeni Binaliler” acilen bulunacak, atanacak,
seçtirilecek!”: Böylece mesela Cumhurbaşkanlığı tarafından Muharrem İnce’ye
karşı açılan 100.000 TL’lik manevi tazminat davası reddedilemeyecek, ya da Geziciler
beraat edemeyecek!
Başta
dediğim metafora dönüyorum. Bu tişört, bu timsaha, bu don bu file
giydirilemiyor... CHP’nin içi de, Parlamento’nun içi de her gün artan bu absürd
çelişkilere gebe kalacak. AKP’nin her yönden çekiştirerek ucubeye benzetmeye
çalıştığı Türkiye’nin şu anlık fotoğrafı ne maalesef böyle!