GASTELER
DÜNYA SAVAŞI MÜJDESİ VERMEYE HAZIRLANIYOR!
Gazeteler
bangır bangır bağırıp duruyor: 3. Dünya Savaşı başladı başlıyorrr! Şimdi 60’larda,
70’lerde, hatta 80’lerde olsak nasıl bağırırdı akşam gastesini satan çocuklar?
“Gastelerrrr yarınkiiii, yazıyoo, yazıyo, yazıyo, dünya savaşını yaziyööö! Ne
yazarsa yazsın bir keyifti o gasteler! Yeni
kuşak nereden bilsin? Neredeyse o gece oynanacak maçın skorunu önceden
yazarlardı. Neyse, bırakalım nostaljiyi, sırası değil; dört bir yanımızla, yedi
cihanla kavga ve savaş halindeyiz!
İŞTE SAVAŞI DERHAL
BİTİRECEK SİHİRLİ FORMÜL:
Genç
arkadaşım Avukat Selim Uluöz ile yemekte sohbet ediyorduk. “Ben savaşı vallahi
bir haftada bitiririm” dedi. “Nasıl?” dedim, yanıtladı: “Tüm ülkelere namus
sözü (!) verdirip imzalatırsın, silah ve mühimmat satışını herkes durdurur
sonra da mecburen savaş biter” dedi. “Ben bir tek günde bitiririm!” dedim.
Söylediklerimin de ömür boyu arkasındayım ve ciddiyim. Birleşmiş Milletler’de
bir genel anlaşma imzalanacak, kim ki bir diğer ülke ile savaşa girmek
isteyecek, o ülkenin ön cephelerine önce başbakanlar, imparatorlar, devlet
başkanları gidecek... kendileri meşguliyetten gidemezlerse bile... en azından
birinci derece tüm genç akrabalarını ön siperlere yollayacaklar! Yani
çocuklarını, yeğenlerini, torunlarını ve tabii damatlarını!... 45 yaş altı
hepsini! İşte o anlaşma uygulamaya konduktan sonra, bakın 24 saat sonra ortalık
nasıl süt liman olmaya başlıyor! Bizimkiler iki dakikada bir Osmanlı örneğini
ve o hattan ecdadımızı saymaya meraklılar ya, vallahi söz, ben onları cepheye
sürerken Osmanlının özel dua, dikiş ve sembollerle donatılmış koruyucu tılsımlı
gömleklerinden de hediye edeceğim, güçlü iman ve inançla yola çıkacaklar. Kim
mi? Halkımızın çok iyi tanıdığı Vakıf başkanı Bilal, Enerji’den sorumlu enerjik
bakanımız Albayrak; hepsinin Kobane, Suriye veya bilemedin Cizre hatlarında
mertçe yiğitçe, devlet başkanımızın buyrukları altında savaştığını düşünün...
İşte kahramanlık, haber ve sansasyon diye ben buna derim! Bakın ondan sonra
ortalık duruluyor mu, durulmuyor mu! Ayrıca Obama’nın kızlarını, Putin’in tüm
akrabalarını ve her liderin eşsiz cesaretle donanmış diğer akrabalarını da
beklerim efendim. İşte o savaş, adına dünya, galaksi ne derseniz deyin,
oracıkta 24 saat içinde biter gider! Çünkü kimse, kendi yavrucuklarını ölüme
koşturmayı sevmez. Ama başkalarının çocuklarını, eşlerini, babalarını,
kardeşlerini ölüme yollamaya -ilginçtir- kimsenin itirazı yok! İşte bu nedenle
her akşam haberlerde ağlar dururuz. Oğluyla mezara girip ona çukurda sarılan
babalar, tabutun başında ağlamaktan baygın düşen sekiz yaşında evlatlar, daha
iki ay önce evlenmiş gencecik kızlar, hepsi ama hepsi ne yazık ki bu
rüzgarların günlük hedefi ve vazgeçilmezleri olmuştur. Dünya da liderliği,
“başkalarının çocuğunu ölüme yollama sanatı” olarak mı tarif etmiştir?! İşin en
çirkin tarafını da biliyorsunuz tabii. İnsanlar artık bu şehitlerin ölümü karşısında
ne bayrak asıyor, ne yollara düşüp marşlar söylüyor, ne de günlük hayatlarını
değiştiriyorlar. Bir futbolcunun maçta tekme yemesi neyse, bizde de sanki şehit
haberleri aynı şey!
Vallahi
biz sanatçılar, Kemalistler, sosyalistler, muhalifler, hep RTE ile olan
karşıtlığımızı kendi dünyamızın merkezine alıp bozulup somurtup duruyoruz!
Halbuki ortada abartacak bir “özel” durum yok!
EYYY BİRLEŞMİŞ
MİLLETLER, EY AMERİKA, EY DÜNYAAA!
AK
Saray’ın Cumhurbaşkanı, dünyanın tamamına posta koymakla meşgul. Eyyy Amerika,
Eyyy Birleşmiş Milletler, Eyyy Rusyaaa, Ey Ekvadooorrrr hitapları yankılanarak
Sisilerin, Şimon Perezlerin, Kılıçdaroğulların, Esedlerin, Fetoların yanında
yerlerini aldılar. Yarın öbür gün de yanı başlarına Bülent Arınçlar, Babacanlar,
Çelikler doğrudan eklenirse kimse şaşırmayacak! O sinyal de verildi.
Öncelikle,
şaka sanmayın gurur duyabilirsiniz, işte tam bağımsız Türkiye diye ben buna
derim! Aynı anda hem Amerika, hem Rusya, hem Birleşmiş Milletler, hem Orta-Doğu,
hem de Avrupa ile soğuk, ılık ve sıcak savaşlar yaşayabilen kaç ülke tanıdınız
siz ömrünüzde? Helal olsun demekten başka seçeneğiniz var mı bu ortamda, Allah
aşkına?
Bu
ortamın en akıl almaz durumu, teori ve pratikte, her gün AKP hükümetinin dost
ve düşman dökümünün değişiyor olması... Bu konuda zaten sonsuz bir ekspertize
sahip olduklarını yerel siyasetten de çok iyi biliyoruz! Numan Kurtulmuş en
büyük düşmanken, şimdi iktidarın sağ kolu olabiliyor. Türkeş, RTE’nin ana
milliyetçi karşıtıyken, şimdi gözü kulağı olarak öne çıkıyor. Bir de bunların
tersi var: Dostken üç günde karşıtın dibi haline gelen isimler! Bunlar
arasında, tabii onurlu ve gururlu 2. Cumhuriyetçiler, “Yetmez ama Evet”çiler,
değerli esnek gazeteciler büyük farkla öne çıkıyorlar. İşte bu dediklerimi, benden
iyi bildiğiniz gibi, aynen ülkelere de uygulayabiliriz!
Lütfen
çocukça tavırlara girip, bu olan biten ve çelişki dolu kokular yayan olaylara
şaşırarak bakmayın! Herhalde sizin karşınıza daha önce tek başınıza tüm
dünyayla kapışmak veya ülkenizin her zerresini yönetmek gibi sürrealist olaylar
çıkmadı! Bu nedenle kelimelerinizi dikkatli seçin ve gereksiz ukalalıklar
yapmayın. Siz kiiim, Tayyip Bey kim! Adınızı öne sürerek kılıcını kuşanmadan her
istikamete fedakarca koşup gaste basan, adam döven dövdüren, sanal alemde
herkesi susturmaya yeminli kadrolarınız oldu mu hiç? Boyun ve kapasiten, yani
kapsama alanın kadar konuş derler adama!
Evet
ne diyorduk, dost düşman belli değil; ABD sözde müttefikimiz. Ama onlarla da
toptan karşıt olmayı başardık. Dünyada ABD ile kavgalı olan ülke, Rusya’nın
yanındadır. Onunla da kavgalıysa, BM’ye sığınır! Bizim durumumuz ise, artık olsa
olsa bin bir fıkra konusu olabilir: Yani mesela dünyada örnek gösterilen
efsanevi ordusunu kendi içinde harekatlarla yok edip FETO, Ergenekon, Balyoz
derken resmen bitirme noktasına getirip, ardından dünyanın tamamına meydan
okumak! Bence zaten söylemi özetlemek lazım: Eyyy Dünya!!! Geçelim. IŞİD,
dostumuzun düşmanı, bizim düşmanımız olacak zannedersiniz. Ne yazık ki öyle bir
şey yok! Her yerde öyle izler bırakmışız ki, bu IŞİD’e kapıları açtığımızın her
türlü belgesi ve resmi ortada kol geziyor. Daha düne kadar çözüm süreci
çerçevesinde (!) ordumuzu deli ederek onların önünden resmi geçit yapan PKK ve
YPG, şimdi tüm dünya önünde baş can düşmanımız olmuş. Tüm bu sınır ötesi
bombardımanlar yaşanırken, Ey İsraiilll’in temsilcileri, Erdoğan’ın baş davetlisi
olarak ana sahnede yerlerini almışlar.
SİZLER
ALIŞTIRILARAK DELİRTİLDİNİZ!
Hiç
bıkmadan tekrarlayacağım: Sizler alıştırılarak delirtildiniz. Yavaş yavaş...
20. yüzyıldan Ortaçağ’a geçiş yaptınız. Sanki Türklere özel matrak sürrealist
bir senaryonun bilim-filim kurgusu çerçevesinde... toptan delirtildiniz. Ben
mi? Ben 30 yıl önce bugün yaşayacaklarımızı gördüm, anlatmaya başladım ve
paranoyak damgası yedim. Şimdi damgamla –ne yazık ki- üzüntülü bir gururla yaşıyorum.
İşte ben o nedenle alışamadım. Çünkü filmin birinci dakikasında bu sonu gördüm.
Sürecin içinden alışamadan geçtim... Senaryonun her zerresini önceden bilerek
ve bildiğim sonu engellemek, yazarlardan makiniste, herkese etki etmek için
gayret sarf ederek. Geçen hafta da farklı bir dökümünü verdim bu uzun sürecin. Şu
anda her kafadan bir ses, büyük ve bilgiç analizler yapıyor. Kürt koridoru, YPG,
LPG, ÖSO, PYD, Suudiler, İranlılar, IŞİD Suriye
Kürdistan’ı, hava sahamız, Rusya’dan Türkiye’ye kara harekatı tehdidi, angajman
kuralları, degajman senaryoları... İşte tüm bunların ortasından fışkıran Ortadoğu
petrolü bile değil, Ortaçağ’ın ta kendisi. Irk-din-mezhep kavgaları artık
İsrail-Filistin hattını değil, bizi vuruyor. Onlara da bizi seyretmek düşüyor.
Emperyalizme pek fark etmez, kimler savaşıp ölmüş. Dün İsrailli ve
Filistinliler, Irak ve İranlılar, bugün Türk ve Suriyeliler... Hiç fark etmez,
yeter ki silahlar susmasın, ölüm kussun ve ... satılmaya devam etsin! Yoksa
Ortadoğu’nun Ortaçağ’dan kalma din ve çıkar ilişkilerinde, İngiliz yadigarı Kürt
sorununda, daima sonsuza dek damarına basılacak yeni etnik kimlik ve din
damarları bulunur, sonu yoktur. Yeter ki “Ana Şirket” iş yapmaya devam etsin!
Her
gün Osmanlı Osmanlı demekten helak düştünüz, biraz da onları örnek alın bre! Cepheye
mertçe yürüyen Fatih ve Kanuni gibi olun, illa savaşacaksanız...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.