9 Eylül 2014 Salı

CHP KURULTAYI’NIN ARTILARI VE ABARTILI EKSİLERİ | Bedri Baykam | 9 Eylül 2014 tarihli makalesi..


Türkiye oturup kalkıp CHP’ye dua etsin! Cumhuriyet’i kuran, demokrasiyi getiren ve her yıkıcı güce karşı savunan parti bir kurultay daha yaptı da, halkımız, basınımız, dost-düşman böylece demokratik ortama yakın yapıda bir siyasi partiyi yakından izleme fırsatı buldu! Bu ülkedeki başka hangi partide böyle bir kurultay yaşanabilir, söyler misiniz?
         Biz de önce, hak edilmiş bu övgüden yola çıkarak Kurultay’ın olumlu yönlerini hatırlatalım: Birincisi, gergin bir ortamda hazırlıkları gelişen bu seçimli Kurultay’ın kavgasız gürültüsüz geçmiş olması bir artı puan. Kılıçdaroğlu'nun teşekkür konuşmasında Muharrem İnce'yi yanına davet etmesi de şık bir davranıştı. Buna bir de Parti Meclisi seçiminin çarşaf listeyle yapılması eklenince, ortaya yine bir demokrasi panayırının görüntüleri çıktı.
         Maalesef bu güzel tabloyu bozan kötü puanlar da vardı.
Salonun CHP Kurultayı’nı kaldıracak çapta olmamasının dışında, Kılıçdaroğlu'nun konuşması, ne CHP kültürüne, ne de sosyal demokrat bir partiye yakıştı. İnce'nin birazdan değineceğim genel tavrı ve konuşmasının ardından, Kılıçdaroğlu tüm kürsü hakkını "çok agresif bir savunma" üzerine kurdu. Ne yazık ki, kampanyası sırasında yaptığı hataları tekrarlayarak, “bundan sonra hiç kimsenin alınan kararların aleyhine konuşmasına izin vermeyeceğim" dedi ve kendine has (!) bir demokrasi tanımı yapmaktan da çekinmedi: "Demokrasi ortak ses çıkarmaktır. Farklı ses çıkaranların ayrılacakları yollar vardır. Demokrasi kaos demek değildir". Bunun ardından da bu açık tehditleri "demedi demeyin!" şeklinde teyid etmeyi de ihmal etmedi. Gerçekten "Başkan bağımlıları" hariç herkes kulaklarına inanamayarak dinledi bu sözleri. Böylece bu demokrasi tanımlaması "sosyal faşizm" lugatına şatafatlı bir giriş yaptı. Bir de o tüyleri diken diken eden "Rakı sofrası elitistleri" gafı vardı. Tam bir RTE üslubuydu. Kılıçdaroğlu mesela "iki rekat namaz arasında memleketi laiklikten kurtaracak sözler sarf eden kimi yobazlar" diye bir cümle kurmaz, dine saygısı olduğu için. Ama ne hikmetse, o da "Cumhurbaşkanı" gibi, içki içen aydınlara saldırmayı kendinde hak görüyor! Acaba bir dahaki sefere “aksırana tıksırana kadar içsinler” de diyecek mi? 1988'de İstanbul'un ilk rock-barını açmıştım. Bukalemun'da Bulutsuzluk Özlemi ve Teoman İstanbul izleyicisiyle tanışırken, masalarda da rakı içen aydınlar, Özal'dan kurtulma planları yaparlardı. Gururla hatırlarım! Barın sloganı da neydi biliyor musunuz? "Entelleri Koruma Derneği"! Ne acıdır ki, RTE-Kılıçdaroğlu ittifakına karşı yine bu girişimlere ihtiyaç var!
          Kılıçdaroğlu eleştirilere bu kadar kendini kapatırken, yaptığım konuşmada belirttiğim gibi, Çankaya'yı altın tepside RTE'ye nasıl sunduğu konusunda ne bir savunma hattı sundu, ne de bir özeleştiri! Tam tersine bu konuda tepki verenlere olan kızgınlığını saklamadan ortaya döktü. Önce
“7 kardeşten tek okuyabilen Dersimli Kemal” den dokunaklı kelimelerle söz etti, 25 dakika sonra da “yoksulluk edebiyatıyla solculuk olmaz, bunu da değiştireceğim” diyerek kendini tekzip etti.
         Bu arada Genel Başkan'ın tilkilere parmak ısırtacak bir yaratıcılıkla Bekaroğlu'nu PM'ye sokabilmek için kadın kotası yerine
"cinsiyet kotası"nı (!!) kullanması, delege tercihlerine güvenmeden yapılan manevralar açısından ciddi bir tencere dibiydi. Aday olabilmek için baskılı temaslarla elde edilen 944 Genel Başkanlık imzasına rağmen sandıktan çıkan 740 oy, vicdanıyla başbaşa kaldığında delegenin demokrasi özlemine yöneldiğinin kanıtıydı. Zaten CHP'nin Genel Başkan seçimi konusunda tüzüğünde yer alan birçok legal çelişki dolu mantıksızlık var. PM'ye giren çıkanlara pek değinmeyeceğim ama Balbay'a Kılıçdaroğlu'nun değil de, delegenin sahip çıkmamasını hazmedemedim.
        İnce, Kurultay’da bir dalgalanma yarattı. Ama daha önce bu köşede belirttiğimiz pek anlaşılmaz strateji çelişkileri ve zayıf ittifak kapasitesi, onu baştan kaybetmeye mahkum etti. Çok fazla
"tek adam/uzun adam" rolüne soyunması ekipsiz bir hava yarattı. Bunlar, o seviyede iddiaları olan bir siyasetçi açısından, ölümcül hatalardı. Zaten bu nedenle, 415 oy, PM seçimlerine yansımadı. İnce'nin iyi başlayan konuşmasında bir kırılma noktası vardı: Kılıçdaroğlu'na bir noktada getirdiği sert eleştiriler, salonun üst kısmından sert tepkiler alıp sözü kesildikten sonra ritmini kaybetti ve inişe geçti. Halbuki bu anı bir tramplen gibi yükselmek için kullanmalıydı. Kurultayı o anda kaybetti.
      CHP’li muhaliflerin bu Kurultaydan dışarıdan algılananların haricinde aldıkları bir ton ders oldu. Pek yakında...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.