10 Eylül 2013 Salı

“YURTTA GAZ, CİHANDA FÜZE”, OLİMPİYATIM NERDEE? / Bedri Baykam / 10 Eylül 2013 tarihli Cumhuriyet makalesi..



Olimpiyatları alamamamız başta Suat Kılıç olmak üzere, her Hükümet üyesini çok üzmüş.
"Kına yakın bari" diye Muhalefet’i ağır şekilde suçlayıp, kendilerini "aklamaya" çalıştılar. Şaka mı bu? Bir yandan cümbür cemaat Arjantin'e gidip, "Gezi'de bir sorun yok" diye olimpiyat isteyecek, diğer yandan buna paralel olarak ODTÜ’de faşizm sergileyeceksiniz! Cumartesi televizyonu bir açtım ki, Erdoğan Buenos Aires'te bölgeye “barış ruhu” vermekten söz ediyor. Acaba daha bir kaç gün önce uçak ve füze ile bomba yağdırma talebi aynı ruhun bir parçası mı?
Biraz ciddi olalım. Kadın tenisçi ve atletlerin bacakları görünüyor diye yaygara koparanların, bira içenlere “ayyaş” diyenlerin sonuca üzülme hakkı var mı? Kadınların yarısının vücudu görünecek diye spor yapmadığı ve yaptırılmadığı, diğer yarısının baskı ve aşağılama yaşadığı bir ülkeye, kim olimpiyat verir ki? Lise merdivenlerine, olimpik havuzlara kız-erkek ayrımı isteyenlerin, Picasso resmi buzlayanların Olimpiyat ruhuyla ne ilişkisi olabilir? İçeride ODTÜ'ye polis çıkartması yapacaksın, dışarıda "savaş-savaş" diye kıvranacaksın, ne bekliyordun? Olimpiyat, rant değil, sorumluluk almaktır, kadın-erkek eşitliğidir, demokrasidir, biber gazı değil, evrensel kardeşliktir, savaş değil barıştır. Madem "Askerlik yan gelip yatma yeri değil savaşma yeridir" O ZAMAN O KİRLİ SAVAŞINIZA ÇOCUKLARINIZI, TORUNLARINIZI YOLLAYIN  ÖN CEPHEYE dedik ama pek bir hareket göremedik!
Savaşı seçimlerden ve muhalefetten kurtulmak için uydurma bir resmî bahane olarak kullanacaksanız, halk bunları yemez! Başka kurnaz taktik bulun! Nerede
"Yurtta sulh, cihanda sulh" diyen benim liderim, nerede "Yurtta gaz, cihanda füze" diye yırtınan bu utanılası mantık! NATO bile “Bu benim savaşım değil” derken, BM raporu bile yokken, ABD vatandaşlarına "Adana'yı boşaltın" diye bizi öne sürüyorsa vay halimize! Doğruları söyleyenlere "kına yakın" diye sataşıp laf sokanlar: Artık özeleştiri nedir öğrenin. Yağcılığın yararı yok!
Sonuçta bizi bu durumlara düşüren hükümetten demokratik yollarla bir an önce kurtulmamız lazım. Sevgili dostumuz İP Başkanı Doğu Perinçek,
"Yıkılan AKP'nin restorasyonunda CHP'ye verilen rol" başlıklı yazısında, başta Ataol Behramoğlu ve ben olmak üzere, “iyi niyetinden kuşku duymadığı, Türkiyemiz’in sağlam ve güvenilir aydınlarına” bir ikaz yaparak Türkiye'nin Abdullah Gül destekli Gülen cemaati ve CHP işbirliğiyle değil, CHP+İP+MHP milli güçbirliğiyle ancak düzlüğe çıkabileceğini  vurguluyor. Şimdi tabii buna hemen bir kaç onay ve itirazı aynı anda getirmem lazım. CHP'nin, muhalefetin merkezi olması gereği sıkça dile getirdiğim ve matematiksel net bir tespit. Ve tabii ki burada CHP'nin, başta İP olmak üzere, merkez ve solun diğer partileriyle gireceği kader birliğinden söz ediyorum: yani Cindoruk, DSP, ÖDP, TKP ve ister tek kişilik ister yüzde yarımların partileri. Çünkü bu ittifaklar, kararsızları ve küskünleri de aynı sepete yöneltir. Yani hiç bir aşamada Perinçek'in sözünü ettiği Gül-Gülen ekipleriyle ittifakı aklıma getirmedim. Bu konuda en küçük şüphe kamuoyuna sızdıysa, bunu net olarak reddetmek Kılıçdaroğlu ve ekibinin ivedi görevi.
Ama burada enerjisine de hayran olduğum Perinçek'e bir ikaz yapacağım: Görüyorum ki hala tüm yaşananlara rağmen MHP'yi bir umut olarak görmeye devam ediyor. O zaman kendisine önce 30 Ağustos’ta yaşananları hatırlatayım: Tekirdağ’da Vali Ali Yerlikaya ve eşinin ev sahipliğinde düzenlenen resepsiyonda, MHP Tekirdağ İl Başkanı Enes Kaplan
"içki servisi yapılmasını protesto etmek amacıyla” örgütüyle beraber resepsiyonu terketti. AKP değil, MHP İl Başkanı!
Şimdi biri diyebilir ki,
"Bir kişinin tavrı Parti'yi bağlamaz, bununla MHP yargılanamaz". Ben MHP'yi yargılamıyorum ki! İstedikleri kararı uygularlar. Ben laik-demokrat-ulusalcı cephe ile MHP'nin sanılanın aksine ciddi ve kalıcı bir doku uyuşmazlığında olduklarını düşünüyorum. Bu olay yalnız bir güncel ek. Yoksa, biliyoruz ki, MHP her fırsatta AKP'ye "stepne" gibi sadık bir hizmet taşımış. Hatırlarsak mesela 367, Cumhurbaşkanlığı, 4+4+4 gibi sayısız konuda AKP ne zaman zora düşse, ona yardım halatı atan hep MHP'dir. Bu tespiti de kimse görmezden gelemez. Benim gözümde MHP'yi muhalif bir parti sanmakla, AKP'yi ileri demokrat sanmak arasında inanın pek fark yok. Bu yalnız Sn. Bahçeli’nin kişisel tercihlerinden değil, Parti’nin her an dindarlıktan siyasal islama veya dinciliğe kayabilecek "Milliyetçi-Mukaddesatçı” tabanından kaynaklanmaktadır. O nedenle yalnız CHP'yi değil, İP’i de ciddi şekilde ikaz etmek lazım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.