Aslı ve Gamze’nin o muhteşem yarışını, ekrandan “canlı” izleme şansına erişen şanslı milyonlardan biriyim. Hatta 114.000 Twitter takipçimi de dikkatle uyarmayı ihmal etmedikten sonra, gönül rahatlığıyla... Onlar adına o 3-4 dakika boyunca avazım çıktığı kadar bağırıp çağırdım. Son çizgiyi beraber aştıklarında sonsuz mutlu olup, gözyaşlarımın süzülüşünü zevkle hissettim. Hemen şu tweet’i attım: “İşte Atatürkçü Türkiye’nin gururları, Aslı ve Gamze, Türkiye’yi ağlattınız, daha güzel bir an seyredildi mi olimpik spor tarihimizde?”. Tabii buna alkışların yanısıra tahmin edeceğiniz tepkiler yağmaya başladı. “Ne alakası var Atatürk’le, buna da mı siyaset karıştırıyorsunuz? Ata’yı malzeme mi yapıyorsunuz” vs... Ertesi gün Milliyet “Ata’nın Kızları” manşetini atarken, Pazar günü de Zeynep Oral’dan “Yaşasın Atatürk’ün Kızları” başlıklı harika yazı geldi!
O zafer günü Twitter’da bu bağlantıyı ret edenlere, tahmin edeceğiniz yanıtları üşenmeden verdim. Aslında kimse bu büyük başarının direkt olarak Atatürk aydınlanmasıyla ilişkisini göremeyecek kadar kör veya aptal olamazdı. Hadi diyelim ilk anda akıllarına gelmese bile, bu gerçekle yüzleşememenin acı bir sonucuydu. “Atatürk devrimleriyle Türk kadınını özgürleştirip, spora, sanata, çağdaş yaşama, siyasete, dansa, güzellik yarışmalarına yöneltmese, bu yaşanabilir miydi?” tweet’ime tabii ki pek ciddi yanıtlar verilemezdi... Sevgili atletlerimizin başarısı, diğer kadınlarımızın da farklı branşlarda mükemmel performanslarıyla geldi; hiçbirinin hakkı kalmasın. Gümüş taekwondocu Nur Tatar, Neslihan’lı, Nazlı’lı voleybol milli takımımız, süperstar Birsel Vardarlı’lı ve karizmatik Işıl’lı muhteşem basket takımımız; yüksek atlamacı Burcu Ayhan, koşucu Nevin Yanıt, adı sütuna sığmayan onca kadın sporcumuz bu sene gönüllerde başı çektiler. Her biri, bu ülkedeki akıl almaz “kapanma ve kapatma” yönündeki baskılara rağmen, ülkelerini temsil etmenin sanatla beraber dünyanın en saygın yollarından birini seçerek sporcu oldular. Daha önce de Süreyya Ayhan’la tattığımız o gururu en güzel şekilde iki hafta boyunca bizlere her gün ekranda yaşattılar. Onlar çağdaş yaşamı seçen Atatürk’ün kızlarıydı. “Ne alakası var?” diye soran kimi inatçı insanlara bir sorum daha var: Malezya, İran veya Suudi Arabistanlı kızlar, Aslı ve Gamze’nin bu ülkeye yaşattıkları sevinci, kendi ülkelerine yaşatabilirler miydi? Vakit Gazetesi sitesinde atletlerimizin omuz ve kollarını mozaikleyerek verdiği zaman, bu zaferi, kahramanlarını aşağılamış olmuyor muydu? Veya ülkeleri adına mutlu olarak bu sahneleri ve kutlamaları izleyen türbanlı kızlarımız, içlerinde bir burukluk hissetmediler mi? “Biz neden bu sevinçleri hiçbir zaman yaşayıp, sevenlerimize de yaşatamayacağız?” diye bir soru geldi mi akıllarına? Sayın Başbakan TRT’de canlı olarak Aslı ve Gamze’yi tebrik ederken “Peki biz de bir şeyler başarıp bu tebrik ve ödülleri alamaz mıydık?” diye düşünmediler mi? Belki, kimbilir... Atletizm, basket, jimnastik, buz pateni, tenis... Kimi sapkın beyinlere göre “oralarını buralarını açtıkları” sporları kızlarımız nasıl yapabileceklerdi ki? “Laiklik ne işe yarar ki; yenir mi, içilir mi?” diye soran küstahların yüzüne çarpılan yanıttır, kız sporcularımızın başarıları! Atatürk’ün yarattığı “özgür, çağdaş, evrensel Türk kızı” profilinin doğrudan bir sonucudur. Sayelerinde 80 milyon, güreş veya halter yerine bambaşka sporların tadını alabilmiştir.
Bir de madalyonun arka yüzü var: Ekranda “dualarınız sayesinde madalya aldık” diyen sevgili atletlerimize sorarım: Allah hiç Londra’da taraf (!) tutabilir mi? Dua ile başarı gelebiliyorsa, o zaman takımı da İmam-Hatipliler arasından seçselerdi! Sporda başarı bilimsellikle gelir. Tanrı ne Türk, ne Fenerli, ne de Cimbomlu’dur. “Sayenizde başarılı olduk Sn. Başbakanım.” sözünün hemen ardından “Çocuklarınızı spora yollamaktan korkmayın!” diyen atletlerimize sorarım: 4+4+4 dayatmasıyla, spor liselerinin değil, İmam-Hatipler’in önünün ısrarla açılmasıyla, bu hükümet, gençleri dediği gibi “dindar-kindar” mecralara mı çekmeye çalışıyor, yoksa spora ve evrensel, çağdaş dünyaya mı?
Yaşam tarzı, yol ayrımı gençlerimizin önünde durmaktadır: Başta kız sporcularımızın başarılarını baz alarak, ülkeyi bir spor cennetine çevirerek, yurdun her yerinde kızlı erkekli sporcularımızın bu başarıları katlayarak sürdürmeleri hedefinin aktif bir parçası olmak istiyor musunuz? Yaşamınız, yanıtınıza göre şekillenecek... Bugün sevgili Tuncay Özkan’ın doğum günü, bilmem anlatabildim mi!?
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
O zafer günü Twitter’da bu bağlantıyı ret edenlere, tahmin edeceğiniz yanıtları üşenmeden verdim. Aslında kimse bu büyük başarının direkt olarak Atatürk aydınlanmasıyla ilişkisini göremeyecek kadar kör veya aptal olamazdı. Hadi diyelim ilk anda akıllarına gelmese bile, bu gerçekle yüzleşememenin acı bir sonucuydu. “Atatürk devrimleriyle Türk kadınını özgürleştirip, spora, sanata, çağdaş yaşama, siyasete, dansa, güzellik yarışmalarına yöneltmese, bu yaşanabilir miydi?” tweet’ime tabii ki pek ciddi yanıtlar verilemezdi... Sevgili atletlerimizin başarısı, diğer kadınlarımızın da farklı branşlarda mükemmel performanslarıyla geldi; hiçbirinin hakkı kalmasın. Gümüş taekwondocu Nur Tatar, Neslihan’lı, Nazlı’lı voleybol milli takımımız, süperstar Birsel Vardarlı’lı ve karizmatik Işıl’lı muhteşem basket takımımız; yüksek atlamacı Burcu Ayhan, koşucu Nevin Yanıt, adı sütuna sığmayan onca kadın sporcumuz bu sene gönüllerde başı çektiler. Her biri, bu ülkedeki akıl almaz “kapanma ve kapatma” yönündeki baskılara rağmen, ülkelerini temsil etmenin sanatla beraber dünyanın en saygın yollarından birini seçerek sporcu oldular. Daha önce de Süreyya Ayhan’la tattığımız o gururu en güzel şekilde iki hafta boyunca bizlere her gün ekranda yaşattılar. Onlar çağdaş yaşamı seçen Atatürk’ün kızlarıydı. “Ne alakası var?” diye soran kimi inatçı insanlara bir sorum daha var: Malezya, İran veya Suudi Arabistanlı kızlar, Aslı ve Gamze’nin bu ülkeye yaşattıkları sevinci, kendi ülkelerine yaşatabilirler miydi? Vakit Gazetesi sitesinde atletlerimizin omuz ve kollarını mozaikleyerek verdiği zaman, bu zaferi, kahramanlarını aşağılamış olmuyor muydu? Veya ülkeleri adına mutlu olarak bu sahneleri ve kutlamaları izleyen türbanlı kızlarımız, içlerinde bir burukluk hissetmediler mi? “Biz neden bu sevinçleri hiçbir zaman yaşayıp, sevenlerimize de yaşatamayacağız?” diye bir soru geldi mi akıllarına? Sayın Başbakan TRT’de canlı olarak Aslı ve Gamze’yi tebrik ederken “Peki biz de bir şeyler başarıp bu tebrik ve ödülleri alamaz mıydık?” diye düşünmediler mi? Belki, kimbilir... Atletizm, basket, jimnastik, buz pateni, tenis... Kimi sapkın beyinlere göre “oralarını buralarını açtıkları” sporları kızlarımız nasıl yapabileceklerdi ki? “Laiklik ne işe yarar ki; yenir mi, içilir mi?” diye soran küstahların yüzüne çarpılan yanıttır, kız sporcularımızın başarıları! Atatürk’ün yarattığı “özgür, çağdaş, evrensel Türk kızı” profilinin doğrudan bir sonucudur. Sayelerinde 80 milyon, güreş veya halter yerine bambaşka sporların tadını alabilmiştir.
Bir de madalyonun arka yüzü var: Ekranda “dualarınız sayesinde madalya aldık” diyen sevgili atletlerimize sorarım: Allah hiç Londra’da taraf (!) tutabilir mi? Dua ile başarı gelebiliyorsa, o zaman takımı da İmam-Hatipliler arasından seçselerdi! Sporda başarı bilimsellikle gelir. Tanrı ne Türk, ne Fenerli, ne de Cimbomlu’dur. “Sayenizde başarılı olduk Sn. Başbakanım.” sözünün hemen ardından “Çocuklarınızı spora yollamaktan korkmayın!” diyen atletlerimize sorarım: 4+4+4 dayatmasıyla, spor liselerinin değil, İmam-Hatipler’in önünün ısrarla açılmasıyla, bu hükümet, gençleri dediği gibi “dindar-kindar” mecralara mı çekmeye çalışıyor, yoksa spora ve evrensel, çağdaş dünyaya mı?
Yaşam tarzı, yol ayrımı gençlerimizin önünde durmaktadır: Başta kız sporcularımızın başarılarını baz alarak, ülkeyi bir spor cennetine çevirerek, yurdun her yerinde kızlı erkekli sporcularımızın bu başarıları katlayarak sürdürmeleri hedefinin aktif bir parçası olmak istiyor musunuz? Yaşamınız, yanıtınıza göre şekillenecek... Bugün sevgili Tuncay Özkan’ın doğum günü, bilmem anlatabildim mi!?
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.