CHP parlamentoda tüm milletvekilleriyle büyük bir mücadele vermeye çalışıyor, 4+4+4 krizinde. Pazar günü komisyondan akıl almaz şekilde seviye düşürülerek ve şiddet kullanılarak geçirilen o tasarı, bir de Parlamentoya geldiğinde kimbilir neler yaşanacak!
Tabii ki bu kritik süreçte biraz bilimsel ve demokratik aklı olan herkesin CHP ve MHP milletvekillerine destek olması lazım. Bunu yapmayanlar, ülkeyi uçuruma sürükleyen tuzağa hizmet etmiş olur. Bunun tartışılacak noktası yok. Ama sorun başka.
CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na bu sütunlarda getirdiğim eleştirilerin gerekçelerini anlayan anlıyor. Bazıları ise geleneksel reflekslerle “işte bak, solu yine kendi içinden yıpratıyorlar destek olacaklarına” söylemiyle tepki veriyorlar. Halbuki bizler, Türkiye’de artık anti-demokratik yapının, siyasetle iktidarı terk etmesini istediğimiz için çaba harcıyoruz. CHP de bu konuda o kadar akıl almaz hatalar yapıyor ki, bunları eleştirmemek, tam tersine sade vatandaş sorumluluklarına bile ihanet olur.
Parlamentoda laik 8 yıllık kesintisiz eğitimi korumak için bu cansiperane duruşu sergileyen CHP’nin, AKP’ye karşı verdiği mücadelede ne tarz eksikler sergilediğini defalarca hatırlattım. Sürekli olarak aynı somut vurguları yapmadan bir özet sunabilirim: “Y-CHP” Genel Başkanı “Türban sorununu biz çözdük” diye övünürken (!), iki adım ötesini düşünemiyor muydu? Ya da basına “Türkiye’de laikliğe yönelik bir tehlike yoktur” derken, metastaz yapmış hasta için “kanser tehlikesi yoktur” diyen bir doktordan farkı olmadığını görebiliyor muydu? Ya da “CHP’nin din düşmanı olmadığını kanıtlayacağız” derken, “eski” CHP’nin “ödünsüz” laikliğini mi eleştiriyordu? Ya da 12 Eylül referandumundan sonra hala AKP ile Anayasa Komisyonu'na katılırken ne vardı aklında?
Kılıçdaroğlu’nun yakın tarihimizi hiç tanımadığını daha önce yazmıştım. Kendisi geçen hafta sonu Habertürk yazarlarıyla katıldığı bir sofrada, yine beni haklı çıkarmış. AKP'nin bu döneminin mesela 1950’li yılların Demokrat Partisi veya 12 Eylül sonrası ile paralelliklerini göreceğine, akıl almaz şekilde “1940’ların CHP tek parti iktidarı” ile kıyaslayarak gaftan öte bir CHP inkarına girişmiş. Ne güzel bir “yüzleşme” değil mi? Bravo! Ülkeyi harbe sokmamaya, “ekmeksiz” bırakmamaya gayret eden, devrimleri korumaya çalışan ve iç çalkantılarla mücadele eden İnönü’ye yaptığı bu infazla, Kılıçdaroğlu “Şimdilik Atatürk’e gücümüz yetmez, Paşa’ya yüklenelim bari” ekolünün içinde kendine güzel bir yer açmış! Zaten geçen haftalarda da bu girişiminin ön işaretlerini fazlasıyla vermişti! Tekrarlıyorum: Kılıçdaroğlu o koltukta kalmaya devam etmekte ısrarlıysa, birilerinin acele olarak kendisine hızlandırılmış bir brifing vermesi lazım. Zira 1930’lar, 40’lar, 50’ler, 1960 Devrimi, 61 Anayasası dahil, bugüne uzanan her yorumu artık infial yaratacak çelişkileri beraberinde taşıyor. Kılıçdaroğlu AKP ve TESEV-Yeni Demokrasi Hareketi mensuplarının “Resmi Tarih” eleştirilerini o kadar ciddiye almış ki, her yorumunda onlara çiçek atarak jest yapıyor. Yani kendi tarihsel dayanaklarını tanımıyor. Gerçek Gündem sitesinde Barış Yarkadaş’ın kendisine yönelttiği eleştiri, umarım gözlerini açar: “Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz”.
Şimdi güncel krizimize ve 4+4+4 e dönelim. CHP artık bu şizofrenik kimliğine son vermeye mecbur. MYK’sı şu soruya yanıt arasın: Bu “ezber bozma” ve “kök reddetme” tavrınız, bugüne kadar karşı seçmen nezdinde “bir arpa boyu” yol kat etmenizi sağladı mı? Ve bu ödünler, AKP’nin Cumhuriyet değerlerini dinamitleme iştahını bir zerre kesebildi mi? Yoksa tersine hızlandırdı mı? Ne işe yaradı kendi seçmenlerinizden uzaklaşmanıza neden olan o “tabu yıkıcı” (!) çıkışlarınız?
Bilmem daha nasıl anlatsam? Bu ülkenin en önemli sanatçıları, “Reddediyoruz!” diye haykırarak artık sokağa çıktılar. Aziz Yıldırım, Atatürkçülüğün içine düşürüldüğü tuzağı durumunun taşıdığı tüm ağır şartlara rağmen yüksek sesle dile getirdi. TÜSİAD bile, tüm riskleri alarak 4+4+4'ün getireceği yıkımı anlatıyor. CHP ne zaman artık kafasını kuma gömmüş devekuşu görünümünden çıkarak her düşünen yurtseverin uykularını kaçıran “genel tablo”yu görebilecek? Türkiye’de bugün laik eğitimi, demokrasiyi, özgürlükleri korumak, bir bütün. Bunun yönteminin de “abartacak bir durum yok, aman mütedeyyin vatandaşları ürkütmeyelim” tavrından geçmediği artık belli oldu! Kılıçdaroğlu bunu hala algılayamıyorsa, daha fazla Parti’nin tarihi misyonuna zarar vermemeli…
Tabii ki bu kritik süreçte biraz bilimsel ve demokratik aklı olan herkesin CHP ve MHP milletvekillerine destek olması lazım. Bunu yapmayanlar, ülkeyi uçuruma sürükleyen tuzağa hizmet etmiş olur. Bunun tartışılacak noktası yok. Ama sorun başka.
CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na bu sütunlarda getirdiğim eleştirilerin gerekçelerini anlayan anlıyor. Bazıları ise geleneksel reflekslerle “işte bak, solu yine kendi içinden yıpratıyorlar destek olacaklarına” söylemiyle tepki veriyorlar. Halbuki bizler, Türkiye’de artık anti-demokratik yapının, siyasetle iktidarı terk etmesini istediğimiz için çaba harcıyoruz. CHP de bu konuda o kadar akıl almaz hatalar yapıyor ki, bunları eleştirmemek, tam tersine sade vatandaş sorumluluklarına bile ihanet olur.
Parlamentoda laik 8 yıllık kesintisiz eğitimi korumak için bu cansiperane duruşu sergileyen CHP’nin, AKP’ye karşı verdiği mücadelede ne tarz eksikler sergilediğini defalarca hatırlattım. Sürekli olarak aynı somut vurguları yapmadan bir özet sunabilirim: “Y-CHP” Genel Başkanı “Türban sorununu biz çözdük” diye övünürken (!), iki adım ötesini düşünemiyor muydu? Ya da basına “Türkiye’de laikliğe yönelik bir tehlike yoktur” derken, metastaz yapmış hasta için “kanser tehlikesi yoktur” diyen bir doktordan farkı olmadığını görebiliyor muydu? Ya da “CHP’nin din düşmanı olmadığını kanıtlayacağız” derken, “eski” CHP’nin “ödünsüz” laikliğini mi eleştiriyordu? Ya da 12 Eylül referandumundan sonra hala AKP ile Anayasa Komisyonu'na katılırken ne vardı aklında?
Kılıçdaroğlu’nun yakın tarihimizi hiç tanımadığını daha önce yazmıştım. Kendisi geçen hafta sonu Habertürk yazarlarıyla katıldığı bir sofrada, yine beni haklı çıkarmış. AKP'nin bu döneminin mesela 1950’li yılların Demokrat Partisi veya 12 Eylül sonrası ile paralelliklerini göreceğine, akıl almaz şekilde “1940’ların CHP tek parti iktidarı” ile kıyaslayarak gaftan öte bir CHP inkarına girişmiş. Ne güzel bir “yüzleşme” değil mi? Bravo! Ülkeyi harbe sokmamaya, “ekmeksiz” bırakmamaya gayret eden, devrimleri korumaya çalışan ve iç çalkantılarla mücadele eden İnönü’ye yaptığı bu infazla, Kılıçdaroğlu “Şimdilik Atatürk’e gücümüz yetmez, Paşa’ya yüklenelim bari” ekolünün içinde kendine güzel bir yer açmış! Zaten geçen haftalarda da bu girişiminin ön işaretlerini fazlasıyla vermişti! Tekrarlıyorum: Kılıçdaroğlu o koltukta kalmaya devam etmekte ısrarlıysa, birilerinin acele olarak kendisine hızlandırılmış bir brifing vermesi lazım. Zira 1930’lar, 40’lar, 50’ler, 1960 Devrimi, 61 Anayasası dahil, bugüne uzanan her yorumu artık infial yaratacak çelişkileri beraberinde taşıyor. Kılıçdaroğlu AKP ve TESEV-Yeni Demokrasi Hareketi mensuplarının “Resmi Tarih” eleştirilerini o kadar ciddiye almış ki, her yorumunda onlara çiçek atarak jest yapıyor. Yani kendi tarihsel dayanaklarını tanımıyor. Gerçek Gündem sitesinde Barış Yarkadaş’ın kendisine yönelttiği eleştiri, umarım gözlerini açar: “Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz”.
Şimdi güncel krizimize ve 4+4+4 e dönelim. CHP artık bu şizofrenik kimliğine son vermeye mecbur. MYK’sı şu soruya yanıt arasın: Bu “ezber bozma” ve “kök reddetme” tavrınız, bugüne kadar karşı seçmen nezdinde “bir arpa boyu” yol kat etmenizi sağladı mı? Ve bu ödünler, AKP’nin Cumhuriyet değerlerini dinamitleme iştahını bir zerre kesebildi mi? Yoksa tersine hızlandırdı mı? Ne işe yaradı kendi seçmenlerinizden uzaklaşmanıza neden olan o “tabu yıkıcı” (!) çıkışlarınız?
Bilmem daha nasıl anlatsam? Bu ülkenin en önemli sanatçıları, “Reddediyoruz!” diye haykırarak artık sokağa çıktılar. Aziz Yıldırım, Atatürkçülüğün içine düşürüldüğü tuzağı durumunun taşıdığı tüm ağır şartlara rağmen yüksek sesle dile getirdi. TÜSİAD bile, tüm riskleri alarak 4+4+4'ün getireceği yıkımı anlatıyor. CHP ne zaman artık kafasını kuma gömmüş devekuşu görünümünden çıkarak her düşünen yurtseverin uykularını kaçıran “genel tablo”yu görebilecek? Türkiye’de bugün laik eğitimi, demokrasiyi, özgürlükleri korumak, bir bütün. Bunun yönteminin de “abartacak bir durum yok, aman mütedeyyin vatandaşları ürkütmeyelim” tavrından geçmediği artık belli oldu! Kılıçdaroğlu bunu hala algılayamıyorsa, daha fazla Parti’nin tarihi misyonuna zarar vermemeli…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.