4 Mayıs 2011 Çarşamba

Cinayetin Siparişini Kim Verdi, Merak Eden Var mı? / Bedri Baykam / 03 Mayis 2011 tarihli Cumhuriyet makalesi..

Cinayetin Siparişini Kim Verdi, Merak Eden Var mı?

Aksoy, Mumcu, Emeç, Üçok, Dursun ve Kışlalı, bu soruyu soramadılar. Ben ısrarla soruyorum. Bana karşı tezgâhlanan bu cinayet “siparişi”ni kim verdi? Proje o kadar her yerinden tel tel dökülüyor ki... Senaryo bazı ucube kafalardan çıkmış ve “meczup” süsü kolay verilecek, yarı kaçık, işsiz, sıkıntılı bir adam, malum çevrelerce aranıp taranmış, bulunmuş. Bir çalışma yapılıp adam ikna edilmiş. “Zaten kolay iş, bi bıçaklık canı var, adamı indir, ardından dinle ilgili seçeceğin bazı şeyler söyle. Niçin yaptığını anlat ve git teslim ol. Böylece hem ruhi durumun, hem teslim oluşunla ve iyi halle indirim alırsın, iş çok uzamadan çıkarsın. Merak etme sana iyi avukat buluruz, davanı arkadan kontrole alırız. Seni ihya ederiz.”

Cani, bu doğrultuda ödevini belli ki yardım alarak yapmış. İzimi sürmüş. Sanat merkezime birkaç defa gelmiş, bilgi toplamaya çalışmış. Ardından Aksoy’un “İnsanlık Anıtı” basın toplantısına katılacağımı öğrenip kararını vermiş. Saldırı anı ve gerisi malumunuz. Aslında kimseye sürpriz olmayan bu saldırı, 18 Nisan saat 13.16-13.20 arası bir anda ve arkadan gerçekleşti. Belki 5-6 ayrı şans sonucu, şu anda canlıyım ve “2. ömrümde” sizlere bu satırları ulaştırabiliyorum. 18 Nisan’dan sonra yaşadığım her şeyin 2. ömrüm olduğunu bana o mucize ameliyata giren doktorlarım ısrarla söylüyor. Allahtan sevgili asistanım Tuba Kurtulmuş’un yarası daha az derin ve o da kurtuldu.

O suikast anını yaşayıp, oradan canlı çıkmış olmak başlı başına bir deneyim. O anda yere sağlam bastım. Bilincimi kaybetmedim, panik yapmadım. Bildiğim tek şey, üzerimde ölümcül ağır bir yara olduğu ve bir an önce ameliyata alınmam gerektiğiydi. Ambulans bekleyecek vaktim olmadığının farkındaydım.

Medyanın sürekli büyüttüğü “Arabalar sokakta neden durmadı?” sorusu ve Tatlıses’in vurulmasıyla ilgili yapılan kıyaslamalar, bana en başından kabak tadı verdi. Bunların hepsi, bizi ana konudan uzaklaştıran medya tuluatı. Ülkeyi ilgilendirmesi gereken şu: Siparişi meczup rolü biçilen bu zanlıya kim vermiş? Tabii ki hepimizin biraz tahmin edebileceği şeyler bunlar. Benim 25 yıldır her an Atatürkçülüğün korunması için verdiğim mücadele zaten ortada. Benden önce hangi aydın ve yazarlarımızın öldürüldüğü ortada, Kemalist ideolojinin kalemi ve polemik gücü kuvvetli insanlarını kimlerin yıllardır yok ettiği ortada.

Cani adayı, garibim, üzerine zorla “ataşlanan” bu “görev”den sonra teslim olurken konuşulanları hatırlıyor, “Allah birdir” diyor! Yani uzaktan da olsa hem bazı çevrelere selam çakıyor hem de konuşulanları hatırlayıp ortaya uydurma bir laf atmış oluyor, sanki söylediği sözün bana saldırısıyla ilişkisi olabilirmiş gibi... Allahın boş gezeni, neden onca yılını içerde geçirmek üzere gidip hem salonda gerçek adını verip hem de arkadan hemen teslim olsun ki?

Sağ olsun Can Ataklı hafta sonu yazdı. Gazeteler neden “uyduruk meczup”un kökeni, çevresi, son haftaları üzerinde derin araştırma yapmıyorlar? Emniyet hangi bulgulara ulaşmak için ciddi hangi stratejiyi çiziyor? Pek yakında göreceğiz... En olağan mafya cinayeti hakkında sayfalar döktüren medya, bu yeni model “sipariş” cinayet senaryosunun dökülen boyalarını bakalım nasıl toplayacak? Heyecanla bekliyorum!

Arada yakın aile çevremi gördüğümde gözümün yaşardığı duygusal anlar yaşadım. Ameliyatımı bizzat hastaneden takip eden, gelen, telefon eden, çiçek yollayan, yorum yapan belki on binlerce kişi oldu. Her birine ve beni yalnız bırakmayan CHP örgütüne çok teşekkür ediyorum.

Başbakan’ın hiç tepki vermemesine şaşırdım mı? Sanırdım ki, üzülmese bile, hükümetin başı kendi sorumluluk alanı üzerinde yaşanan böyle bir olaydan sonra en azından diplomatik bir dille bana “geçmiş olsun” deyip, Tanrı adı anılarak yapılan böyle bir alçakça cinayet teşebbüsünü kınayacak! Ne gezer?.. Peki ya tersi olsaydı? Bir başka sapık, bir çarşaflıyı kalbinden bıçaklayıp kaçsaydı? Hükümetin tepkileri ne olurdu dersiniz?

Bırakın bunlar şimdilik köşeye de, şunu eklemek istiyorum: İnsanların nasıl kamplara bölünmüş olduğunu gördüm. Benle TV’lerde siyasi atışmalara katılan bir Nazlı Ilıcak, bir Mehmet Metiner, bir türbanlı hanımefendi bile gelip “geçmiş olsun” demedi. Kendini farklı yörüngelere oturtmaya çalışan kimi plastik sanatlar dünyasından insanlar bile, ne geldi ne aradı! Ben ise onların küçük dünyasına ağladım.

Twitter mı? Türkiye ideolojik kaosunun çöplüğünün dibi gibiydi. Oralarda cerahatli sapkın beyinler neler yumurtlayabildi, onu da isterseniz size aktarmayayım artık... Ama biri hariç: Seviyeyi görüp hem gülün, hem ağlayın diye: Ben ölmediğime güya çok üzülmüşüm! Çünkü ölseymişim AKP daha büyük yara alır diye mutlu olurmuşum!

3 yorum:

  1. Kültür ve Bilim cahiller tarafından aşağılansa da siz vazgeçmeyin. Bu ikilinin insanlığı ileri taşıdığı vazgeçilmez bir gerçektir. Değiştirilmesi teklif dahi edilemez.

    YanıtlaSil
  2. Geçmiş olsun tekrardan.

    YanıtlaSil
  3. Geçmiş olsun sevgili Bedri Baykam.
    Şu bir gerçek ki planladılar ama öldürmeyi BAŞARAMADILAR. Karnındaki bir kaç santim yağ, bıçağın karın içi atardamarını kesmesini 1-2 mm kala durdurdu. Bu bir TESADÜF MÜ sence? Taşın kovuğundan bir kaç santim başını çıkartan Karayılanın bir kör kurşunla öldüğünü ama şarapnel yağmuru altındaki Mustafa Kemal'i cebindeki saatin koruduğunu hatırladığımda ben HAYIR diyorum. Demek ki YAPACAKLARIN BİTMEDİ sevgili dostum. Bazıları gibi, korkmamış, SİNMEMİŞ OLMAN, hasta yatağında dahi EMPERYALİZMİN UŞAĞI islamo faşistlerin maskesini düşüren makaleler yazman bunun bir göstergesidir. Seni kutluyorum sevgili dostum, hep böyle kal.
    Tuncay Erciyes

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.