“Tüzük” kelimesi normalde soğuktur, insanların, hele gençlerin ilgisini pek çekmez. Maddeler, başlıklar insanı boğar ve bir an önce elinizdeki o sayfaları atıp televizyona veya sokağa dalıp gitmek isteyebilirsiniz.
Bugün ise “tüzük” meselesinin ucu, sizin ve gelecek kuşakların tüm yaşamını en yakından ilgilendiren konu haline geldi. Bakın nasıl…
CHP’den üç milletvekili, Mehmet Ali Çelebi, Hüseyin Avni Aksoy ve Özcan Özel geçen hafta istifa etti. Birkaç ismin daha istifası konuşuluyor. Muharrem İnce ise partiden “yakında istifa edeceğini” ilk defa net olarak duyurdu. Bu cümleler basit gelebilir, ancak ağır anlamları var. Günlük siyasi çalkantılarla karıştırmayın.
CHP gibi, siyasi yaşamımızda eşsiz yeri olan bir partiyi 100 yıl boyunca ayakta tutmanın zorluklarını düşünün. 12 Eylül sonrası CHP tekrar açıldıktan sonra partinin CHP-SHP-DSP olarak üçe bölünmüş yapısını bir araya getirmek için ne çaba harcadığımızı, 1994 yerel seçiminin mağlubiyetinden sonra, ancak CHP ve SHP’yi 1995’te birleştirebildiğimizi hatırlarsınız. Bu nedenle bu istifaları ciddiye alın ve bu parçalanma nasıl önlenir diye kafa yorun. CHP içinde “Oh ne güzel, gereksiz yükler ayrılsın, gürültü bitsin” diye düşünenler, gerçekten partiye büyük zarar veriyorlar.
Ben size bunun tersi olan yöntemi açıklayayım: Parti şu anda kendi içinde devrim yaparak kendini üyeleriyle, örgütüyle bütünleştirecek hamleleri yapsa, halkla arasındaki buzullar eriyecek, parti içi muhalefet ve istifalar gündemden düşecek, tersine her gün büyüyen ve ülke siyasetine sahip çıkan bir yapı oluşacak. Bu devrim, her şeyden önce tüm üyeleri ciddiye alarak onlara her konuda karar yetkisi verecek ve yeni dijital dünyanın imkanlarıyla büyüyen Z kuşağına ve herkese umut veren, onları bu çekici yeni parti modeline davet eden yeni bir tüzük yapısıyla olacak.
GELİN BU SENARYOYU YAKINDAN İZLEYİN!
Fiili bir örnek: Diyelim ki CHP, cumhurbaşkanı adayını saptamak için kullandığı iki haftalık sürenin sonuna geliyor. Evinde ütü yapan Neriman Teyze, kendini PlayStation oyunlara kaptırmış Serkan veya derneğinde toplantıda olan emekli mimar Rıfat Bey, her yıl üyelik bedelini ödeyerek partiden aldıkları “Akıllı Kart” ve şifre aracılığıyla bilgisayar üzerinden tercihlerini kullanıyorlar. Somutlaştıralım, İnce, İmamoğlu ve Mansur Yavaş cumhurbaşkanı adayı olmuşlar. Birkaç aydır yaptıkları propagandalarla partinin 1,3 milyon üyesinden destek talep ediyorlar. Kendilerini anlatıyorlar her yerde, her yöntemle. Sonra süre bitiyor, “Demokratik Dijital Devrim Tüzüğü” sayesinde her biri kendi hanesinde biriken parti içi oyların rakamına bakıyor. Diyelim ki aralarından A kişisi kazanmış, B ve C kaybetmiş. Parti içi seçimi kaybedenler kazananı tebrik ediyor hepsi ekranlara gülümsüyorlar ve güzel bir seçim dönemi hazırlığı başlıyor. “Bana haksızlık yapıldı, önüm kesildi” tarzında itirazlar hiç yok. Kaybeden, “Acaba kampanyamın neresinde yanlış yaptım?” şeklinde özeleştiriler yaparak bir dahaki seçimleri düşünüyor.
Şimdi aynı şekilde partide milletvekilleri ve belediye başkanı adaylarının seçildiğini düşünün. Yani CHP’nin normalde aday listesini açıkladığında gördüğümüz istifalar, “benimle alay edildi”, “dün partiye gelen adam benim önüme geçirildi”, “büyük haksızlık yapıldı, küstüm” şeklinde üzücü tepkilerin hiçbiri yok! Böylece en geniş payda içinde, CHP arka bahçesinin ve dolayısıyla halkın en çok desteğini alma ihtimali olan adaylar beliriyor. Kavgasız gürültüsüz, medenice!
Her vatandaş, kendini siyasetin parçası hissediyor, kimsenin kimseye “Sen partinin Atatürkçü ideolojisini bozdun, bizi yörüngemizden çıkardın” diye suçlama getirme hakkı da kalmıyor! Demokrasi fiili olarak yaşama geçiyor ve büfecisinden sanatçısına, doktorundan işsizine, herkes kendi düşüncesinin de bu partide yer aldığını bilmenin rahatlığıyla akıllı kartını elinde sıkı sıkı tutuyor.
“D3 TÜZÜĞÜ” PARTİDE EGEMEN OLSA, İNCE İSTİFA ETMEZ, ÇELEBİ VE DİĞERLERİ DÖNER!
İnce, cumhurbaşkanı adayını partinin tüm üyelerinin seçmesini istediğini defalarca açıkladı. Siz zannediyor musunuz ki, Muharrem İnce gibi gençliğinin ilk yıllarından beri “Altı Ok”a sevdalanmış bir gencin, Atatürk’ün partisini bırakıp gitmesi kolay bir karar? Siz sanıyor musunuz ki, “Teğmen” Mehmet Ali Çelebi’nin büyük coşkuyla üstlendiği CHP milletvekili sıfatını bırakırken yüreği parçalanmadı? Kendisi FETÖ kumpası ile cezaevinde iken nikah törenine katılmıştım. Onun yazdığı açık mektup da Türkiye yakın dönem siyaset tarihimizin en değerli evraklarından biri. Evvelsi gün sevgili Mehmet Ali’yle uzun uzun konuştum “Böyle bir tüzük partide uygulamaya konsa, döner misin?” dedim, “hiç tereddüt etmeden” diye yanıtladı. Ya da bugün gidin İnce’ye, “Bu tüzük yaşama geçse, partiden ayrılır mısın?” diye sorun; hemen size “Ben deli miyim, niye ayrılayım?” diye yanıt verir. Ama ortada bir gerçek daha var, bu tüzüğün içeriğini sayın Kılıçdaroğlu’na 10 yıldır anlatıyorum, anlatıyoruz. 2003 Genel Başkan adayı olduğum dönemden beri bu fikirleri yakından biliyor. Ama Kemal Bey’in böyle bir önceliği yok. Çünkü, böyle bir tüzük uygulansa, Ekmelettin İhsanoğlu veya Abdullah Gül isimlerinin partide hiçbir şekilde telaffuz bile edilemeyeceğini biliyor! Veya aynı şekilde kendi belirlediği isimlerin sürekli milletvekili seçilemeyeceğini de... Dolayısıyla CHP zirvesinde bu tüzük yeşil ışık zor alır. Alsaydı, 10 yıl önce “Demokratik Tüzük Çalışması”nı kamuoyundan önce o günlerde grup başkanvekili olan Kılıçdaroğlu’na büyük umutlarla sunduğum günden bu yana bir somut uygulaması olurdu.
Bu tüzük ancak sizin devreye girmenizle yaşama geçebilir. Ancak kamuoyu ve CHP seçmeni ve CHP üyeleri olarak, “Ben artık siyasetin parçası olmak istiyorum, kararlarda payım olsun” diye tutkuyla sesinizi yükseltirseniz olur. Bu bir rüya ama denemeye değer, çok güzel bir rüya.
Dün gece ilk defa televizyonda, yaptığımız hazırlığı kamuoyuna açıkladım. Ercan Karakaş, Ankara-İstanbul-İzmir’de parti içi demokrasi isteyen muhalif gruplar, onları örgütleyen sevgili Mustafa Pınar, eski Milletvekili dostlar Fikri Sağlar, Mustafa Gazalcı, Haluk Pekşen, Anayasa Mahkemesi eski Başkanı aydınlanmamızın büyük ismi Yekta Güngör Özden, Ömer Faruk Eminağaoğlu, Avukat Kemal Akkurt, Ankara örgütten Tevfik Kızgınkaya, Suay Karaman, eski Belediye Başkanı İhsan Yalçın, İstanbul örgütünden Canan Sezenler ve daha nice isimler bu büyük demokratik dönüşümü arzuluyorlar ve yıllardır bu uğurda çalışıyorlar. Her birinin katkılarına demokratik Türkiye adına çok teşekkürler.
Partinin ilerde herkesin çok pişman olacağı bölünmesi kapıdayken, demokrasi arayanlar, ısrar ediyorlar: Gelin toplumsal baskıyı kurun ve partinin kapısını partinin tüm üyelerine açın! Böylece yüzde 20’ler yerine %35-40’lara nasıl yükselir, görün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.