Gara kavgaları hâlâ sürüyor. Yaşananlar tabii ki çok üzücü, öte yandan kesinlikle Kılıçdaroğlu’na hak veriyorum. Kimse ana muhalefet partisine “Sen neden bu soruları soruyorsun” diyemez. Mühim olan, böyle başarısız bir operasyonun yeniden yaşanmaması için insanların akıllarını, tecrübelerini, eleştirilerini açıkça ortaya dökmeleri. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun “Ne yapayım, ağzıma bant mı takayım?” sözleri haklı!
Bu konuda, hiç kimse TSK’ya dil uzatıp onlara “başarısız” demedi. Asker verilen bir planı uygular, operasyonun anatomisi daha yukarılarda çizilir. Burada Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı, MİT Müsteşarı ve Cumhurbaşkanı; nerede, nasıl istişarede bulunup düğmeye bastılar, onu bilemeyiz. Geçen yazımda da söylediğim gibi, ben sadece seçilen yöntemden ikna olmadım. İYİ Parti’den Aytun Çıray da “nokta tarzı” rehine kurtarma operasyonuyla hudut güvenliği sağlamak ve terörist unsurların lojistik merkezlerini etkisiz hale getirme çabalarının çelişkisinden söz ediyor, Milli Savunma Bakanı’na verdiği soru önergesinde. “Bu durumda Hava Kuvvetleri’nin müdahalesinin çıkaracağı gürültünün mahalledeki PKK teröristlerini uyaracağını hiç düşünmediniz mi?” diyor! Mühim olan aynı hatayı bir daha yapmamak. Değerli Cumhuriyet yazarı dostum Tuncay Mollaveysioğlu geçen hafta çok önemli bir paragraf kaleme aldı:
“Demokrasilerde iktidar, halkı azarlayamaz. Soru soranları hapisle tehdit edemez... İktidarların her iş ve eylemleri ile ilgili hesap vermesi en temel çağdaşlık ilkesidir. AKP devlet değil, bir siyasi partidir... AKP ve yöneticilerinin diğer partilerden ve siyasilerden üstün hiçbir yönü yoktur... Seçmen, yani halkın tamamı da değil, 5 yıllığına ülkeyi yönetme sorumluluğunu AKP’ye vermiştir. Sorumlular yönetim becerileri ve aldıkları kararlarla ilgili halkın eleştirilerine açık olmalıdır...”
Olay bu kadar net ifade edilir. Bu iktidarın ve bu ülkenin hukuk düzeninin artık algılaması lazım ki, demokrasinin olmazsa olmaz oksijeni olan eleştiri hakkı, sürekli olarak tepki, hakaret ve dava konusu yapılamaz. Eleştiriye olsa olsa yanıt verilir.
BU TAVIRLA MI “TEK YUMRUK” OLMAK İSTİYORDUNUZ?
CHP’nin eleştirilerinden rahatsız olan AKP sözcüsü Sayın Ömer Çelik de şunları söylüyor:
“Tek yumruk olmalıydık: Pek çok metot denendikten sonra ortaya çıkan bu tablo karşısında bu kadar ağır bir üzüntü içerisindeyken tartışmamız gereken konu bu terör örgütünün bölgemizde yaratmaya çalıştığı derinliği yok etmek üzere bütün dünyaya tek bir yumruk gibi cevap vermek olmalıydı. Burada bütün dünyaya karşı kabine muhalefet partileri, tek bir yumruk olarak dünyaya nasıl bir mesaj veririz arayışı içerisinde olmalıydı. Ama bu artık siyasi kıblesini kaybetmiş, bütün siyasi değerlerden boşanmış bir tabloyu gözümüzün önüne getiriyor.”
Çelik’in sözlerine şu açıdan çok şaşırdım: Başarısızlığa ve krize muhalefet cephesinin de ortak olmasını söylüyor ve “tek yumruk olmalıydık” diyor. O zaman soruyorum Çelik’e: Keşke operasyon başarılı olsaydı, siz muhalefet partilerini bu başarıya da ortak edecek miydiniz? Yani sözünü ettiğiniz “müjdeli” basın toplantısını yaparken sağınızda Akşener, solunuzda Kılıçdaroğlu mu oturacaktı? Bunu yapmanız mevzubahis değildi. Yıllardır ve özellikle son aylarda hızlanarak ana muhalefeti “Bay Kemal geldi, Bay Kemal gitti” diliyle eleştiren, CHP’ye “kirli zihniyet” diyen, “yüzsüzler” diyen, sürekli hakaretamiz sözlerle CHP’yi ve Başkanını her gün eleştiren bir iktidarın, kalkıp “tek yumruk olmalıydık” sözlerinde bir samimiyet görebilen olabilir mi?
Bu makaleyi kaleme alırken Erdoğan, partisinin grup toplantısında CHP’ye bakın hâlâ neler saydırıyordu: “Terör güdümündeki Parti… Millet, tek parti devrinden beri CHP’nin ciğerini bilir… Demokrasinin d’sinden nasibini almamış süzme faşist bir parti… Vizyonsuz hedefsiz ilkesiz bir parti… Kibir bataklığına saplanmış bir parti… Cibilliyeti bozuk bir parti… Kirli zihniyeti tarihin tozlu raflarına havale edilecek parti…” ve daha burada kullanmak istemeyeceğim nice yaralayıcı tanımlamalar… Sonra bunlar yetmedi. Erdoğan, kar fırtınasının bastırdığı günlerde, CHP’li belediyelerin yönettiği kentlerdeki trafik tıkanmaları, arabaların kaymaları veya birbirlerine çarpma görüntülerinden oluşan bir özet videoyu, fon müziği eşliğinde sunup CHP’nin “beceriksizliğini” kanıtlamaya çalıştı! Gerçekten pes dedim. Sanki yüz yıldır böyle sahneler Türkiye’de diğer hükümetler veya AKP’ye oy vermiş illerde görülmemiş bir şeydi de, Allah’ın hava koşullarından ve bunun dünyanın her yerinde yaşanan yansımalarından da CHP sorumlu oldu! Gerçekten soruyorum sayın Ömer Çelik’e, her gün bu şekilde sizden hakaret yiyen, geçmişte kurucularına “iki ayyaş” demeye cüret ettiğiniz parti ile “tek yumruk” mu olmak istiyordunuz, aranızda buna inanan var mı? Ama CHP’nin devleti ilgilendiren konularda yine de sizinle yan yana durduğu birçok konuyu hatırlatabilirim. Başta 15 Temmuz gecesi ve ertesi gün yaşananlar, Yenikapı mitingine katılım, Kıbrıs konusu, Ermeni iddialarına karşı duruş, Libya, sınır dışı operasyonlar, Irak’a asker yollama…
HDP KAPATMA İDDİALARI
AKP, HDP üzerindeki baskısını Demokles’in kılıcı gibi hep ortada tutuyor ve çoğu zaman Bahçeli’nin ağzından bir kapatma somut tehdidine dönüştürüyor. Sanki bu konuda “parti kapatma” kalıcı bir çözüm olabilirmiş gibi… Geçmişe bakıp belleğimizi tazelersek HEP, DEP, ÖZDEP, HADEP, DEHAP, DDP, BDP geçmişte Kürt siyasetinin kapatılan partileri… Şimdi HDP’yi kapatsanız yarın başka bir isimle tekrar kurulmayacak mı? Yoksa bunlar, şu göstermelik otorite arayışı ve seçmenlere göz kırpma mı? Temcit pilavı gibi “İdam Parlamento’ya gelirse hemen onaylarız” türünden, sanki bugün o yasa meclisten geçse bile, önceden işlenmiş suçlara uygulanabilecekmiş gibi hukuken mümkün olmayan, geriye dönük bir uygulamanın sahte iştahı ile kin ve intikam havası yaratmak üzere ortaya atılan laflara benziyor.
Evet, biliyoruz ki HDP, teröre ve PKK’ya karşı görmek istediğimiz net duruşu sergileyemediği için bir hayal kırıklığı yarattı; aksini düşünmek mümkün değil. Merak ediyorum hiç anlamıyorlar mı, şayet bütün siyasi diyalog, söylemler ve temsiliyet bitirilirse, bu gerek PKK’nın gerek onları destekleyen Batı emperyalizminin ekmeğine yağ sürmekten başka bir sonuç doğurmaz ve ortaya maalesef her gün yeni terör eylemleri ve yeni şehitler gelir, canımız tekrar yanar! Şayet bu kapatmayı, “seçim yatırımı” olarak görmek istiyorlarsa da, “benden sonra tufan” anlamına gelen bir bilinçsizlik ve acizlik itirafından başka hiçbir sonuca varamazlar!
PKK’nın ateşini kalıcı şekilde söndürecek, benim gözümde tek bir çözüm var; o da ne parti kapatmaktan ne de büyük çatışmalardan geçiyor! Konumuz felsefe ve propaganda. Bunu da tekrar bir başka yazımda ele almak isterim.