Sayın Kılıçdaroğlu, beni mazur görsün; her gün yazsam, grup konuşmasındaki müthiş performansını size ballandıra ballandıra anlatmak isterdim. Ali Mahir Başarır’ın TSK ve Katar hakkında sarfettiği sözlerin yarattığı polemiklere yanıtını verirken, AKP’nin iktidarı boyunca orduya yaşattıklarını o kadar tarihi sözlerle dile getirdi ki, milyonlarca vatandaşı ekrana kilitledi. Sayın Kılıçdaroğlu’nu parti içi demokrasi konularında ne kadar eleştiriyorsam, AKP’ye karşı gösterdiği cesur ve donanımlı mücadele için de bir o kadar tebrik etmem lazım!
MARADONA: 4 DAKİKADA TANRI’NIN ELİ, ŞEYTANIN ÇALIMLARI
7 yılımı geçirdiğim Kuzey Kaliforniya’nın, o kalbimin kopamadığı şirin kenti Berkeley’de Kips isimli bir spor barı var. 1986 Haziran ayında, Arjantin-İngiltere Dünya Kupası çeyrek finalini orada seyretmiştim. Büyük bir kalabalık ve kaos vardı. Maradona’nın “Tanrı’nın eli” sayesinde attığı golün orada canlı izlerken, kafayla atıldığına dair en ufak bir şüphem yoktu. Diego, “Tanrı’nın eli” derken, 1982’de İngiltere donanmasının saldırısıyla Falkland Savaşı’nda ülkesinin verdiği 649 kaybın acısına atıf yapıyordu. O maç aynı zamanda siyasi ve askeri bir rövanş gibiydi! Daha sonra kare kare analiz ve Diego’nun da itirafıyla o topun, Maradona’nın kafasından değil, sol elinden ağları boyladığı ortaya çıktı. İlginçtir, Diego o el hareketini o kadar usturuplu yapmış ki, bugün bile genel kameradan her seyrettiğimde gerçeği bilmeme rağmen bunu hala kafa golü olarak görüyorum! Tunuslu hakem Nasser, golü nasıl verdiğini röportajlarda anlatırken önce tereddüt ettiğini, ardından yan hakem Bulgar Dotchev’in santraya hareketlendiğini görüp o pozisyona daha yakın diye golü verdiğini anlatıyor, ama ekliyor: “O yıllarda yardımcılarla kolay konuşamıyorduk; Avrupalı bir hakem o maça verilmiş olsaydı belki gol iptal edilirdi.”
Çoğumuzun ezbere bildiği gibi, 51. dakikadaki bu golden yalnız dört dakika sonra, Maradona bu sefer kendi yarı sahasının 7 metre arkasından bir top alarak yıldırım hızıyla İngiltere’nin yarı sahasına giriyor ve önüne çıkanı çalımlıyor. Bu tarihi slalom yalnız 10 saniye sürüyor ama aynen ilk gol gibi, 34 yıldır konuşuluyor!
2. gol hakkında belki duymadığınız ilginç bir nokta var: Seyrederken insanlar o kadar Maradona büyüsüne kapılıyorlar ki, belki kimse topun Shilton’un koruduğu kaleye Maradona’nın ayağından mı yoksa onu son anda durdurmaya çalışan bek Fenwick’in ayağından mı gittiği konusundaki hissettiğim tereddütleri aklına getiremiyor. Belki 100 kere izlediğim o görüntülerde ben de düne kadar kararsızdım. Ta ki çok farklı açılardan yavaş çekimleri üst üste görene kadar! Ama zaten futbol adına o kadar muhteşem bir 10 saniyeydi ki, kimse -İngilizler bile- böyle bir hatalı golle sonuçlandığını aklına getirmek istemezdi!
PELE Mİ, YOKSA MARADONA MI?
Bizim kuşak için futbolun tartışılmaz tek verisi, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük futbolcusunun Brezilyalı Pele oluşuydu. Bu tartışmaya açık değildi! Şimdi inanamazlar ama bizler Dünya Kupası’nı veya Olimpiyatlar’ı, dev tenis maçlarını gazetelerden takip ederdik! Dolayısıyla Pele’nin büyüklüğünü de maç skorları ve spor yazarlarımızın güzel yorumları belirliyordu. Halit Kıvanç veya Namık Sevik böyle diyorlarsa, bizlerin bunu tartışacak bir hali olamazdı. Mahalle maçlarında kendimizce “Pele gibi şut attım!” diye havalara giriyorduk ama Pele’nin nasıl şut attığını veya efsanevi Rus kaleci Yaşin’in plonjonlarını hiç görmemiştik! Bunu Sokrates, Pasteur ya da Napolyon’un tarihsel kimliklerine duyduğumuz saygıyla kıyaslayabilirdiniz ancak.
Sonra 80’ler geldi ve Maradona ortaya çıktı. Bizler artık televizyon çağında, onu keyifle izleyebiliyorduk. Aynen Platini, Paolo Rossi, veya Zico gibi!
İlk defa, 1990’lara geldiğimizde “Pele mi daha büyük Maradona mı” tartışmaları birden başlayıvermişti. Sonsuza dek sürecek bu kavga, şimdi ki “Messi mi Ronaldo mu” tartışmalarını andırıyordu ama şu farkla ki, bu futbolcular ayrı dönemlere damga vurmuşlardı!
PELE-MARADONA: AĞIR POLEMİKLER
Genel yargıya göre Pele usludur, düzenin adamıdır, örnek insan, örnek sporcudur. Maradona ise halka yakındır, haşarıdır, solcudur, varoşların arkadaşıdır. Maradona futbol dünyasını acıya boğarak 25 Kasım’da aramızdan ayrıldıktan sonra Pele, “Ben çok büyük bir arkadaşımı kaybettim ve dünya da bir efsanesini” demecini verdi. Bu cümle sizi belki çok şaşırtmıyor ama konuyu biraz daha derin katmanlarından hatırlayan benim gibi insanları şaşırtabiliyor. Çünkü o kadar uzun yıllara uzanan polemikler yaşandı ki bu iki dev arasında! Hem de en ağırlarından... Mesela Pele, Maradona hakkında “Arjantin hocası olmayı kabul etti, çünkü bir işe ve paraya ihtiyacı vardı“ dediğinde aldığı yanıt şuydu: “Pele bazen karıştırıp gece alması gereken uyku hapını sabah alıyor ve ortaya böyle saçmalıklar çıkıyor. O aslında artık müzelik bir insan”. Veya başka dönemlerde söyledikleri: “Yaşı artık onu etkiliyor, 20 yıldır markete gitmek dahil, hiçbir şey yapmıyor. Ancak FIFA onu davet ettiğinde kumandayla yerinden oynatılan bir oyuncak bebek gibi ayağa kalkabiliyor!” Maradona bu konuda “FIFA ailesine dahil olmaktansa öksüz kalmayı tercih ederim” sözlerini de eklemeyi ihmal etmiyor! Pele de Maradona’nın, gençler için iyi bir örnek teşkil etmediğini, uyuşturucu müptelası olduğunu ve insanlarda biraz bilinç olsa ona hiçbir iş vermemeleri gerektiğini söylüyordu. Ayrıca “Kral”, Maradona’nın sağ ayağı olmadığını ve iyi kafa vuramadığını da ekleyerek onun komple bir futbolcu olmadığını dile getiriyordu. İkili arasındaki kavgalardan Ronaldo ve Messi bile nasiplerini aldılar!
Bu kavgaların en sivri iddialarını, bir ölüm arkasından burada dile getirmeyelim. Elimde kitap dolduracak kadar malzeme var. Ama sonuçta Pele’nin hatırlattığı gibi bir gün göklerde tekrar buluşacaklar ve tatlı sert atışıp bulutlarda keyifli maçlar yapmaya devam edecekler. Ne de olsa bu ağır polemikleri, 2016’da kameralar önünde savaş baltalarını gömerek sonlandırmışlardı. Tahterevallideki rakibi ölünce, Pele şimdi hem boşlukta kaldı hem de bir nevi kendi ölümünü de yaşıyor gibi oldu.
Dünya dönmeye devam ettikçe bu tartışma yalnız Brezilyalılar ve Arjantinler arasında değil, her biri futbol otoritesi olduğuna inanan dünyadaki milyarlarca insan arasında devam edecek. Ta ki belki bu yıl doğacak bir bebek, kim bilir onları jet süratiyle sollayana kadar!
Bu tartışmaları beraber yapmak istediğim arkadaşım Yılmaz Vural’ın, bir an önce sağlığına kavuşup güleryüzüyle aramıza karışması en büyük dileğim! Futbol ortamımızda, yeri doldurulmaz bir öneme sahiptir Yılmaz Hocamız!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.