Günlük yaşadıklarımıza bakıyorum da, dört bir yanımız ağır hayat dersleri ile kuşatılmış. İhtirasları gözlerini bürümüş insanlar, ailelerini, ait oldukları kurumları, ülkelerini akıl almaz şekilde ateşe atıyorlar.
ATATÜRK’Ü YOK ETMEYE ÇALIŞIRKEN ALTINDA KALANLAR!
Büyük Önderimizin aramızdan ayrılışının 82. yıldönümünde, yurdun her yerinde milyonlarca vatandaşımız yine Anıtkabir’e veya Atatürk anıtlarına koştular, trafik her yerde durdu. Birkaç örümcek kafalı yobaz hariç herkes Atasına saygı için caddelerde, meydanlarda ve sosyal medyadaydı. Şimdi insanlar işlerine gelmediği için pek hatırlamak istemezler ama, 1990’larda Atatürk’ü en sert şekilde savunan bizler adeta köşeye itilmiştik. Televizyonlarda sansür başlamıştı ve egemenlik yobazlardan önce İkinci Cumhuriyetçilerdeydi, yani “Yetmez ama Evetçi”lerin öncü kollarında! Neler yapılmadı ki… Atatürkçü yazar ve gazeteci arkadaşlarımız öldürüldü; bizleri susturmak, Kemalizm’in mirasına her yerde iftira atmak, anlamını biçimbozumuna uğratmak için her şey yapıldı. Ne oldu sonra? Hatalarını itiraf etme veya özür dileme cesareti bile olmayan bu çapsız kalemşörlerin kullanım süreleri doldu, tasfiye edildiler. Atatürk ise dimdik ayakta. Bu ülkede öyle sağlam tohumlar bırakmış ki, hainler ona saldırdıkça topraktan adeta orman gibi fışkırıyor! Düşünceleri ile, devrimleri ile, hatıraları ile, tüm güzellikleriyle…
PAŞİNYAN KENDİ TETİKLEDİĞİ DEPREMİN ALTINDA KALDI…
Sovyetlerin dağılmasının ardından, Ermeniler ve Azeriler arasında yaşanan gerilimler sonucunda yüzbinlerce kişi yaşadığı topraklardan göç etmek zorunda kaldı, Ermenistan topraklarında yapılan büyük gösterilerin ardından Karabağ’a saldırdı ve sıcak savaş başladı. 28 yılı aşkın süren işgal ve savaşlar, Azeri sivillerin gördüğü şiddet ve baskı yıllarca sürdü. Hocalı katliamı ve benzerlerinde yüzlerce Azeri sivil katledildi. İşgal edilen Azeri toprakları yıllarca bu yeni statükonun altında ezildi.
27 Eylül’de Ermeniler’in cephe hattı boyunca saldırıları sürdürerek ateşkesi defalarca ihlal etmiş olmaları, bu yılın çatışmalarını başlatan kıvılcım oldu. Paşinyan, iki yıldır Ermenistan’ın kaderine yön veriyor ve bu yeni savaşta gözünü kırpmadan sivilleri, köyleri, kasabaları, şehirleri bombalatıyordu. Bütün bunları yaparken arkasında batılı ülkelerde konuşlanmış diyasporanın küstahlaşan tavırları, uluslararası medya gücü ve söylemi vardı ancak uluslararası kamuoyunu kandırmaya bu da yetmedi! Aynı Paşinyan, evvelsi gece işgal ettiği topraklardan çekileceğini taahhüt ederek apar topar resmen mağlubiyetini kabullendi. Ülke karıştı, parlamento basıldı. Paşinyan, Dimyat’a pirince giderken evindeki bulgurdan oldu. Hırs Paşinyan’a da, ülkesine de ölümcül bedellerle döndü.
TRUMP BIDEN’A YENİLMEYİ BİLE BAŞARAMADI
Geçen hafta Amerikan seçimlerini ve umut vaad etmeyen iki ışıksız ve yaşlı lideri ele almıştım. Seçimler yaşandı ve anladığım kadarıyla hatırı sayılır bir farkla Biden kazandı. Amerikalılar’ın en azından yarısı, ülke işgalden kurtulmuş gibi sokaklarda dans ediyorlar. Trump kimden örnek aldı, nereden literatürüne soktu bilemiyoruz ama yenilgiyi kabul edemedi ve resmen oyunbozanlık içinde her yerde dava açmaya başladı! Amerikalılar’ın başına daha ne gelecek bilmiyorum ama Trump edebiyle Beyaz Ev’den ayrılmazsa, yine sokaklar kan gölüne dönebilir. Sayısız Amerikalı’nın bu endişeyi taşıması bir yana, Amerikan siyaseti ve Cumhuriyetçi parti eksenindeki sayısız insan da şu anda başkanı sağduyuya davet etmekle meşgul! Gerek Afro-Amerikanlar’a, gerek Meksikalılar’a, gerek kadınlara, gerek LGBTIQ’ya, gerek Covid konusunda halkı uyaranlara ağır tepkiler veren huysuz Başkan, kaybetmeyi bile başaramayan ve kendini ülkesiyle beraber utanç sınırlarına çeken isim olarak tarihe kalıyor!
DÖVİZİN BARBARCA YÜKSELİŞİ MALİYE BAKANINI YEDİ!
Bu istifanın en ilginç noktası, ilk saatlerinde esrarengiz bir Hollywood senaryosuna benzemesiydi. Önce kimse Instagram’da çıkan istifa bildirisinin gerçek olduğuna inanamadı. Bu olsa olsa Albayrak’ın hesabının ele geçirilmesi anlamına gelebilirdi. Ancak gecenin ilerleyen saatlerinde gerçek su üstüne çıktı. İstifa bir şaka değil, ağır bir gerçekti! Akabinde penguen medya komedilerine yatay geçiş yaptık. Ertesi gün malum birkaç ana muhalif gazete dışında hiçbir medya organı damat beyin istifasını haber yapmaya cüret edemedi. “Belli olmaz; yarın vazgeçerler, kabak bizim başımıza patlar” modundaydı hepsi. Böylece halkımızın merkez medyadan bilgileri alan kısmı pazar gecesini ve pazartesi gününü ligde sayılmayan goller ve verilmeyen penaltıların gölgesinde geçirdi. Bir kuş kadar saf ve bihaber olarak!
Sonra Beştepe’de ne yaşandı bilinmez, istifa kabul edildi ve haber nihayet Saray’ın izniyle ahaliye ulaştı! Böylece ne mi oldu? İşte burası çok önemli! Döviz artışı hakkında kendisine yöneltilen endişeli sorulara alaycı bir şekilde “Niye bunları soruyorsunuz maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz?” şeklinde dahiyane yanıtlar bulan espri dolu ve nüktedan bakanımızı o dövizler sanki birden yiyiverdi… Dolar mı, yoksa Euro mu sorumluydu, orasını bilemedik. Tek bildiğimiz, düz düşüşle irtifa kaybeden Türk Lirası, koltuğun boşalması ile erimeye hiç olmazsa bir günlük mola verdi!
3 TEMMUZ KUMPASINDAN MEDET UMAN EKİPLER ŞİMDİ NE YAPIYORLAR?
13. Ağır Ceza Mahkemesi, Aziz Yıldırım, Şekip Mosturoğlu, İlhan Ekşioğlu ve diğer sanıkları tekrar beraat ettirdi. Malum kesimler yine ağır depresyona girdiler. FETÖ kumpası ile Fenerbahçe’yi pes ettirmeye yeminli, kulübün Atatürkçü duruşunu ağır bir şekilde cezalandırmaya kalkışan çete, bir kere daha adaletin tokatını yedi. Çok merak ediyorum, 2011 yılında Fenerbahçe’ye pes ettirmeye çalışan, o yalanları UEFA’ya ve bütün dünyaya yayan, yaygarasını koparan, ellerini ovuşturan futbol yöneticisi veya “gazeteci” malum güruh, şu anda neler yapıyor?
Ağızlarını bıçak açmadığı malum; bütün eski demeçlerinden, makalelerinden VE gizli yazışmalarından utandıkları da malum! Aynen Ergenekon ve Balyoz davalarında kumpasları kurarak Atatürkçü yazar, generallerin hapse atılması için entellektüel bir dil kullanarak adaletten ve hukuktan bahseden ve şu anda tedavülden kaldırılmış o sahte demokrasi havarileri gibi…
Uzun lafın kısası, hırs, ihtiras çok kötü bir şey. İnsanın aklını yer bitirir. Farkına bile varamadan ayağının altındaki halıyı çeker, sahibine de boşluktan aşağı düşerken “Ben kimdim? Nereye gidiyorum?” sorularına yanıt aramak kalır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.