28 Kasım 2020 Cumartesi

“FETÖ BEDELİ” ÖDEYEN MAĞDUR ERLER! | Bedri Baykam | 26.11.2020

Sorunlarımızın çoğu, “Hukuk Devleti” kavramından uzaklaşmakla ilgili. Bahçeli “Çakıcı dava arkadaşımdır” diyerek Kılıçdaroğlu’na yöneltilen tehditlere arka çıkıyorsa, varın gerisini siz düşünün! Üstelik, Erdoğan’ın tam 18 yılın ardından “Avrupa Birliği” ve “demokratik hukuk devleti” eksenine dönme kararı aldığı hafta bundan daha uyumsuz çıkış yapılamazdı (!)

Sıcak siyaseti bir an rafa kaldıralım. Bir dram var: Neden söz ettiğimi askerliğini yapmış arkadaşlar daha hızlı anlayabilecekler: Orduya teslim olduğunuzda size bir tek şey öğretilir: “Burada mantık yoktur; emir komuta zinciri vardır. Askerde emir, demiri keser. Kendi mantığınızı sivil kıyafetlerinizle beraber dolaba kaldıracaksınız, sonra askeri postal giyip o dünyanın parçası olacaksınız”

Şayet siz bir er iseniz, onbaşınız veya başka bir üstünüz size emir verir. Ne söylenirse harfiyen uygularsınız. Gece 03.00-05.00 nöbetine çıkarsınız -5 derecede, ne gözünüz kapanabilir, ne de konsantrasyonunuz! Duymuşsunuzdur hikayeleri… “Bu tank cezalı, Kıbrıs çıkartmasında yürümemiş” Ne demiştik? Mantık, pantolonunuzun arka cebinde!

Lütfen siyasi aidiyetinizi unutun ve kendinizi 15 Temmuz gecesi İstanbul’da görev yapan, ailesini özlemiş genç bir erin yerine koyun. Birden akşam üstü, rütbeliler size emirler yağdırıyor, derhal hazırlanıyorsunuz ve askeri cemselere doldurulup Boğaz Köprüsü’ne götürülüyorsunuz. Size hiçbir bilgi verilmemiş, ne işimiz var burada?” diye soruyorsunuz… Kimi diyor tatbikat”, kimi diyor “bilmiyorum, boş ver, sana ne!”

Sonrasını biliyoruz. Senaryo bütün Türkiye için koca bir kabus oluyor fakat çetenin sızdığı komuta kademelerinde, onlardan emir alan askerler açısından yaşananlar bambaşka düzeyde! Köprüyü kapatanlar, ilerleyen saatlerde direnen insanlara ateş etme konusunda emir alıyorlar! “Sözde tatbikat” önce çirkin, sonra korkunç sahnelere terk ediyor yerini…

Gerek ekranlardan, gerek yayınlardan o gecenin dramının detaylarına indik; fakat bir de o bedeli hapse girerek ödeyen çoğu emir kulu gençler var! Yani o gece tek suçları hiçbir şey anlamadıkları o korkunç ortamda komutanlarının emirlerini, devletin kendilerinden beklediği gibi yerine getirmiş olanlar! İstanbul’da, Ankara’da, farklı yerlerde… Tabii tersi de var: Kendi vatandaşlarının üzerine ateş etmeyi reddederek komutanın kurşunları ile orada can verenler! O uzun gecede İstanbul’un ve Ankara’nın değişik yerlerinde yaşanan can pazarı, tarihimizin bir kara lekesi…

HÜKÜMLÜ ÖZGÜN ÇETİN’İN FERYADI

Şimdi lütfen Kırşehir E tipi kapalı Cezaevi’nden bana yazan bir hükümlünün, zarfta adının yanına “Mehmetçik” eklemiş Özgün Çetin’in sözlerine kulak verin:

Ben 83 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti’nin bir evladı olarak, Anayasamızın 72. maddesinde her Türk gencine kutsal kılınan vatani görevimi yapmak üzere, taze kan olmaya ve can vermeye askere giden bir Türk genciyim. Vazifesi komutanın emrine mutlak itaat olan ve bu sebeple İBB işgal davasında 15 kez müebbet 2400 yıl ceza almış, 49 aydır cezaevinde yatan gazi bir ER’im.

Ben ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, yetim kaldığım çocukluğumdan bu yana babam ve kutsalım bildim. (….) Ben bir Cumhuriyet çocuğuyum ve Cumhuriyet değerlerimizin her zaman savunucusu oldum. İşte bundandır ki, Cumhuriyet’le hayat buldum ve Cumhuriyet uğruna öleceğim. Türkiye Cumhuriyeti’nin emaneti olan bu genç, bugün emanete ihanet edenlerden dolayı FETÖ mensuplarının ellerine teslim edilmiştir. Cumhuriyet çocuğunun özünü ve kimliğini ayaklar altına alan bu drama hangi yürek dayanır? Bunu vicdanlarınıza bırakıyorum.

5 yaşındaki çocuğun inandığı, 7’den 70’e herkesin bildiği bir hakikate, Türk Milleti’nin vicdanı neden kayıtsız kalıyor? Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde, ER’in emir almadan en temel ihtiyacı olan yemek alımını gideremediği ve suyu dahi içemediği herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Biz yeri geldi ağaçlara bile selam durmak zorunda kaldık, disiplinle yattık ve disiplinle kalktık. Komutanlarımızın iki dudağının arasından çıkacak emirlere tabi olduk ve maalesef birilerinin malzemesi olduk. Bugün de o birilerinin günahlarının bedelini ödüyoruz.

FETÖ’cüler itirafçılık adı altında 1 gün bile içerde yatmadan evlerine, işlerine dönüyor. Hiçbir dahli ve iradesi olmayan, emir komuta zinciri içinde sokağa çıkarılan biz ER’ler 15 kez müebbet 2400 yıllık cezalara maruz kalıyoruz. Geriye bir asılmadığımız kalıyor. Biz FETÖ’cülükten hüküm giymedik, hiç kimse de giydiremedi. Yedi düvel bir araya gelse de giydiremez. Darbeci yapamadılar, sadece iddia ettiler. Yani o kılıfı da bu vücuda uyduramadılar.

Biz masumlara atfedilen suçlamaların ne kadar tutarsız ve yersiz olduğunu, mektubuma eklediğim Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Vekili’nin mütalaası ve bozma talebi de göstermektedir. Ama bugün maalesef söylemler gerçeklere galip geliyor. Ben hiçbir zaman aldatan ve tüm değerlerini satan şerefsiz bir evlat olmadım, olmayacağım da. Benim gücüm; hayatın gerçekleridir, Cumhuriyet’e inananlardır ve Cumhuriyet’tir.

Bugün cezaevinde 5. yılımı geçiriyorum. Yaşayan bir ölüye benzediğim bu mücadelede, gazi bir ER olarak daha kimlere sesimi duyurmam gerekiyor? Binlerce kez, büyük haksızlığı yazdım, çizdim ve de dile getirdim. Bütün kayıtsızlıklara rağmen vazgeçmedim. Susmayı kendime ihanet saydım. Bu karanlığın içinde ihtiyacım olan bir iğne ucu kadar aydınlıktır, umuttur. Vatan evladının bu şekilde sahipsiz bırakılması, akıtılan kanımdan ve harcanan gençliğimden çok daha ağır gelmektedir. (…) Ben Cumhuriyet şerefini gururla taşımaktayım ve ölene kadar da taşıyacağım. Siz büyüklerimden tek isteğim, Cumhuriyet’in emanetleri olan biz gençleri daha fazla değersizleştirmeye çalışmalarına müsaade etmemeniz ve gerçekleri haykıran sesimiz olmanızdır. (…)


Sayın Adalet Bakanı’ndan, tüm parlamenterlerden, yargıç ve savcılardan rica ediyorum, kendinizi bu büyük çoğunluğu masum gençlerin yerine koyun. Onlar sizin evladınız, yeğeniniz olabilirdi! Lütfen biraz empati kurun. Dört duvar arasında haksız yere karartılan genç hayatlardan kimseye hayır gelmez! Geçtiğimiz aylarda, Cumhurbaşkanlığı’nın, bu mağduriyetlerin giderilmesi konusunda halka ulaşan bir “komisyon tesis edilmesi” şeklinde bir çıkışı olmuştu. Umarım bu en hızlı şekilde gerçekleşir.

FETÖ ile mücadele olmazsa olmaz büyük bir sorumluluktur. Türkiye Cumhuriyeti tarikatlara, şeyhlere teslim edilemez! Ama bunu yaparken, sayısız aile mağdur olmasın, bunun vebali büyük olur. Lütfen gerçek suçlularla, devletin emirlerine uymaktan başka bir şey yapmamış, o çaresizliğe itilmiş gençleri bir tutmayın. Bir an önce bu insanları serbest bırakarak yılbaşına evlerinde girmelerini sağlayın!


20 Kasım 2020 Cuma

İMAMOĞLU-CNN TURK-CHP ÜÇGENİ | Bedri Baykam | 19.11.2020

Sayın Kılıçdaroğlu,

Türkiye’nin gündemi İmamoğlu hakkında “bir devlet projesi olan Kanal İstanbul’a karşı çıktığı için” açılan soruşturma ile çalkalanıyor. Erdoğan’ın “demokrasi ve hukuk reformu hazırlıyoruz” sözleri merkez medyada bir heyecan kıvılcımı yarattıktan hemen sonra geldi bu bahtsız gelişme! Buna siz ve CHP’nin değerli sözcüleri de tepki verdiniz, bizler de, sevgili halkımız da! Çünkü artık kanunların çelişkili ve çifte standartlı kullanılmasından bıktık. Her birimiz, ne pahasına olursa olsun laik demokratik bir hukuk devletinde herkesin eşit muamele gördüğü ve insanların aidiyetlerine göre cezalandırılmadığı şeffaf bir toplum istiyoruz! Bunu siz de çok iyi biliyorsunuz, zaten AKP yönetimine her salı günü verdiğiniz tepkilerden bunu izlemek mümkün! AKP’nin nev-i şahsına münhasır demokrasi anlayışı ile Kanal İstanbul’a karşı çıkmak, sanki vatana ihanetle eş tutulmuş ki, seçilmiş bir belediye başkanı, milyonlarca insanın görüşleri doğrultusunda panolardan fikrini beyan ettiği zaman, bu hukuki bir durum yaratabiliyor… muş! Tabi yurtdışında hele maazallah bir batı demokrasisinde bu haber duyulsa, yüksek demokrasimizin ne ifade ettiğini anlayabilen tek kişi çıkmayabilir!

Sayın Kılıçdaroğlu, biliyorsunuz ki toplum, iktidara yaptığınız eleştirileri kendi cephenizde, yani partiniz için de uyguluyorsanız size hak verir ve ancak o zaman inandırıcı olursunuz. Halk, şeffaflık ve düz çizgileri sever. Türkiye şayet bir iktidardan kurtulmak istiyorsa, (aman genel yayın yönetmenim iyice araştırsın, iktidarı eleştirmek de artık devlet suçu sayılıyor mu?) o iktidarın alternatifinin farklı değerlere samimi olarak sarılan bir anlayışla özdeşleşmesi lazım.

Ben burada konuyu yine CHP’nin anti-demokratik şekilde, her görev için aday seçme yöntemlerini gündeme getirmeyeceğim, ileride bakarız! Benim konum, kamuoyunun gözünde bize korkunç zarar veren o mantık dışı ve CHP’nin demokrasi anlayışına hiç yakışmayan “CNN’e çıkma yasağı”. Bundan söz etmek bile abes kaçıyor, 21. yüzyılda… Bir yandan dünyanın köktendinci ve faşizme kayan karanlık yüzü ile uğraş, bir yandan kendi ülkenin sosyal demokrat partisi, mantık dışı ifade özgürlüğü yasaklarını kendi üyelerine dayatsın! Hem de bu kabul edilmez çelişkiyi uygulamak için ekran ve insan seçerek! (Mesela iktidar karşıtlarını hiç çıkarmayan NTV, partiyi sanki hiç ilgilendirmiyor) Birçok isim o ekrana çıktıkları için ceza alırken, başkaları, dokunulmazlıkları varmış gibi rahatlıkla istedikleri programa katılıp istediklerini söylüyorlar! Sayın Kılıçdaroğlu, burada bu isimleri sayıp rahatsızlık yaratmayalım! Ama inanın, geçen hafta Muharrem İnce’nin de Ahmet Hakan’ın programına çıkıp haklı olarak bu anlamsız yasağın zaten uygulanamazlığını deşifre edişini keyifle izledim!

Bu çelişkili durumlar hakkında 18 Eylül tarihinde Yüksek Disiplin Kurulu Başkanı Sayın Uğur Bayraktutan’a bir resmi evrak yolladım. Daha sonra bir sohbette kendisinden öğrendim ki Yüksek Disiplin Kurulu hiç kimseyi kendi kararıyla gündemine almıyor, ancak MYK, bir ismi bu kurula sevk edebiliyor. Lafı uzatmak istemiyorum sayın Kılıçdaroğlu, Artık kamuoyu önünde CHP’yi haksız yere yıpratan bu çağdışı, ancak “sözde ve keyfi şekilde uygulanan yasağın fiili olarak lağvedildiğini, duyurun, sayfayı kapatın.


ERCAN KARAKAŞ VE ARKADAŞLARINA GÜVENMEK…

Maalesef 1990’larda Aydınlık’ta yazdığım yıllarda, beraber demokrasi mücadelesi verdiğimiz bir arkadaş, büyük bir hata yapmış ve Ercan Karakaş, Erol Kızılelma, Aydın Cıngı ve Tülay Ateş’in isimlerini “FETÖ’nün solcuları” isimli bir kitapta geçirmiş. Hem de “Abant müdavimliği” gibi bir sıfatı kendilerine yakıştırarak! Şanssızlık ötesi bir hata! Bu isimler arasında yıllardır en yakın olduğum siyasetçi arkadaşlarımdan biri var, Ercan Karakaş! Gerek Kültür Bakanlığı dönemi, gerek parti içi demokrasi için beraberce mücadele ettiğimiz uzun yıllar, gerek SODEV’de izlediğim uzun yıllara yayılan ve siyasete sol renkler kazandıran çıkışları, her biri gerçekten her zaman kendisine güvenmemi ve saygı duymamı sağladı. Her daim sanatçıların yanında yer alması, desteklerini her zaman sürdürmesi, sevgili Ercan Karakaş’ı gözümde her zaman yakın bir arkadaş olmanın ötesinde, en saygın noktalara taşıdı. Erol Kızılelma ve Aydın Cıngı ise yine aynı hat üzerinde, en sağlam demokratik kitle örgütü üyeleri olarak her zaman bana güven verdiler ve ister çevre için ister basın özgürlüğü ister hapishanelerdeki tutukluların insan hakları için sayısız buluşmada beraber yer aldık!

Onlar hakkında çeşitli yanlış bilgi ve izlenimleri kontrol etmeden kullanan arkadaşlara sesleniyorum: Hiçbirimiz santimine kadar aynı çizgide olmaya mecbur değiliz; hiçbirimiz solun her zerresinde sosyal demokrasiye veya Atatürk’e veya sosyalizme eşit uzaklıkta zaten olamayız. Lütfen birbirimizi bu kadar kolay harcamayalım: “FETÖ” çok ağır bir itham! Karakaş ve arkadaşları, her zaman gerek sol çizgide, gerek sivil toplum buluşmalarında, sol siyaset ve demokrasi arayışında en güvenilir isimler olmuşlardır.


SAYIN FAHRETTİN KOCA, BU KOCA ÇELİŞKİLERİN FARKINDA MISINIZ?

Sayın Bakan emin olun, evvelsi gün yeni önlemler paketi açıklandığında hiç kimse ne olduğunu anlamadı ve sosyal medya 1001 tane espri ile çalkalandı, herhalde farkındasınız. İnsanlar artık “yeter kapanacaksak kapanalım, açılacaksak açılalım, öleceksek ölelim” diye adeta haykırıp yürüyüşe geçecekler! Umarım farkındasınız, önlemler paketinin ne anlama geldiğini anlamak için sanki matematik ve hukuk profesörü olmak lazım!

65 yaş için ayrı bir yasağın anlamı yok. Türkiye’de bu olay o kadar yanlış sunuldu ki, sanki bir yaşlı sokağa çıktığı zaman herkesi öldürme ihtimali varmış gibi kötü bakışların hedefi oluyor! Halbuki yapılması gereken şey, bu kararı değerli yaşlı vatandaşlarımıza bırakmak! Belki gençlerden daha iyi korunuyorlar! Neden bu şekilde dışlansınlar? Zaten “yaşlı” ne demek? Benim gibi 90 dakika top oynayan, daha ileri yaşlarda, 70 yaş civarı birçok arkadaşım var. Aynen 50 yaşında olduğu halde merdiven çıkamayan arkadaşlarım olduğu gibi... Kararı her birey kendi alır, ya da yasaklar herkesedir!

Bu arada devlet maalesef şu açıdan hiçbir inandırıcılık taşıyamıyor sayın Bakan: Bir yandan ağır yasaklar dizisi geliyor, bir yandan da fuarlar serbest! “Beş kişi yan yana gelmesin” diyerek kapanma emirleri veriyorsunuz, ama bakıyoruz bu hafta sonu MÜSİAD fuarı var, her çeşit fuar da gündemde! Nasıl bir şaka bu? Siz ve doktorlarınız “kapanın” diye yalvarırken, maçlar seyircisize dönerken, bu normal mi? Zor görevinizde başarılar diliyorum ama yetkilerinizi artık kullanın!

13 Kasım 2020 Cuma

HIRS VE HAYAT DERSLERİ! | Bedri Baykam | 12.11.2020

Günlük yaşadıklarımıza bakıyorum da, dört bir yanımız ağır hayat dersleri ile kuşatılmış. İhtirasları gözlerini bürümüş insanlar, ailelerini, ait oldukları kurumları, ülkelerini akıl almaz şekilde ateşe atıyorlar.


ATATÜRK’Ü YOK ETMEYE ÇALIŞIRKEN ALTINDA KALANLAR!

Büyük Önderimizin aramızdan ayrılışının 82. yıldönümünde, yurdun her yerinde milyonlarca vatandaşımız yine Anıtkabir’e veya Atatürk anıtlarına koştular, trafik her yerde durdu. Birkaç örümcek kafalı yobaz hariç herkes Atasına saygı için caddelerde, meydanlarda ve sosyal medyadaydı. Şimdi insanlar işlerine gelmediği için pek hatırlamak istemezler ama, 1990’larda Atatürk’ü en sert şekilde savunan bizler adeta köşeye itilmiştik. Televizyonlarda sansür başlamıştı ve egemenlik yobazlardan önce İkinci Cumhuriyetçilerdeydi, yani “Yetmez ama Evetçi”lerin öncü kollarında! Neler yapılmadı ki… Atatürkçü yazar ve gazeteci arkadaşlarımız öldürüldü; bizleri susturmak, Kemalizm’in mirasına her yerde iftira atmak, anlamını biçimbozumuna uğratmak için her şey yapıldı. Ne oldu sonra? Hatalarını itiraf etme veya özür dileme cesareti bile olmayan bu çapsız kalemşörlerin kullanım süreleri doldu, tasfiye edildiler. Atatürk ise dimdik ayakta. Bu ülkede öyle sağlam tohumlar bırakmış ki, hainler ona saldırdıkça topraktan adeta orman gibi fışkırıyor! Düşünceleri ile, devrimleri ile, hatıraları ile, tüm güzellikleriyle…


PAŞİNYAN KENDİ TETİKLEDİĞİ DEPREMİN ALTINDA KALDI…

Sovyetlerin dağılmasının ardından, Ermeniler ve Azeriler arasında yaşanan gerilimler sonucunda yüzbinlerce kişi yaşadığı topraklardan göç etmek zorunda kaldı, Ermenistan topraklarında yapılan büyük gösterilerin ardından Karabağ’a saldırdı ve sıcak savaş başladı. 28 yılı aşkın süren işgal ve savaşlar, Azeri sivillerin gördüğü şiddet ve baskı yıllarca sürdü. Hocalı katliamı ve benzerlerinde yüzlerce Azeri sivil katledildi. İşgal edilen Azeri toprakları yıllarca bu yeni statükonun altında ezildi.

27 Eylül’de Ermeniler’in cephe hattı boyunca saldırıları sürdürerek ateşkesi defalarca ihlal etmiş olmaları, bu yılın çatışmalarını başlatan kıvılcım oldu. Paşinyan, iki yıldır Ermenistan’ın kaderine yön veriyor ve bu yeni savaşta gözünü kırpmadan sivilleri, köyleri, kasabaları, şehirleri bombalatıyordu. Bütün bunları yaparken arkasında batılı ülkelerde konuşlanmış diyasporanın küstahlaşan tavırları, uluslararası medya gücü ve söylemi vardı ancak uluslararası kamuoyunu kandırmaya bu da yetmedi! Aynı Paşinyan, evvelsi gece işgal ettiği topraklardan çekileceğini taahhüt ederek apar topar resmen mağlubiyetini kabullendi. Ülke karıştı, parlamento basıldı. Paşinyan, Dimyat’a pirince giderken evindeki bulgurdan oldu. Hırs Paşinyan’a da, ülkesine de ölümcül bedellerle döndü.


TRUMP BIDEN’A YENİLMEYİ BİLE BAŞARAMADI

Geçen hafta Amerikan seçimlerini ve umut vaad etmeyen iki ışıksız ve yaşlı lideri ele almıştım. Seçimler yaşandı ve anladığım kadarıyla hatırı sayılır bir farkla Biden kazandı. Amerikalılar’ın en azından yarısı, ülke işgalden kurtulmuş gibi sokaklarda dans ediyorlar. Trump kimden örnek aldı, nereden literatürüne soktu bilemiyoruz ama yenilgiyi kabul edemedi ve resmen oyunbozanlık içinde her yerde dava açmaya başladı! Amerikalılar’ın başına daha ne gelecek bilmiyorum ama Trump edebiyle Beyaz Ev’den ayrılmazsa, yine sokaklar kan gölüne dönebilir. Sayısız Amerikalı’nın bu endişeyi taşıması bir yana, Amerikan siyaseti ve Cumhuriyetçi parti eksenindeki sayısız insan da şu anda başkanı sağduyuya davet etmekle meşgul! Gerek Afro-Amerikanlar’a, gerek Meksikalılar’a, gerek kadınlara, gerek LGBTIQ’ya, gerek Covid konusunda halkı uyaranlara ağır tepkiler veren huysuz Başkan, kaybetmeyi bile başaramayan ve kendini ülkesiyle beraber utanç sınırlarına çeken isim olarak tarihe kalıyor!


DÖVİZİN BARBARCA YÜKSELİŞİ MALİYE BAKANINI YEDİ!

Bu istifanın en ilginç noktası, ilk saatlerinde esrarengiz bir Hollywood senaryosuna benzemesiydi. Önce kimse Instagram’da çıkan istifa bildirisinin gerçek olduğuna inanamadı. Bu olsa olsa Albayrak’ın hesabının ele geçirilmesi anlamına gelebilirdi. Ancak gecenin ilerleyen saatlerinde gerçek su üstüne çıktı. İstifa bir şaka değil, ağır bir gerçekti! Akabinde penguen medya komedilerine yatay geçiş yaptık. Ertesi gün malum birkaç ana muhalif gazete dışında hiçbir medya organı damat beyin istifasını haber yapmaya cüret edemedi. Belli olmaz; yarın vazgeçerler, kabak bizim başımıza patlar” modundaydı hepsi. Böylece halkımızın merkez medyadan bilgileri alan kısmı pazar gecesini ve pazartesi gününü ligde sayılmayan goller ve verilmeyen penaltıların gölgesinde geçirdi. Bir kuş kadar saf ve bihaber olarak!

Sonra Beştepe’de ne yaşandı bilinmez, istifa kabul edildi ve haber nihayet Saray’ın izniyle ahaliye ulaştı! Böylece ne mi oldu? İşte burası çok önemli! Döviz artışı hakkında kendisine yöneltilen endişeli sorulara alaycı bir şekilde Niye bunları soruyorsunuz maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz?” şeklinde dahiyane yanıtlar bulan espri dolu ve nüktedan bakanımızı o dövizler sanki birden yiyiverdi… Dolar mı, yoksa Euro mu sorumluydu, orasını bilemedik. Tek bildiğimiz, düz düşüşle irtifa kaybeden Türk Lirası, koltuğun boşalması ile erimeye hiç olmazsa bir günlük mola verdi!


3 TEMMUZ KUMPASINDAN MEDET UMAN EKİPLER ŞİMDİ NE YAPIYORLAR?

13. Ağır Ceza Mahkemesi, Aziz Yıldırım, Şekip Mosturoğlu, İlhan Ekşioğlu ve diğer sanıkları tekrar beraat ettirdi. Malum kesimler yine ağır depresyona girdiler. FETÖ kumpası ile Fenerbahçe’yi pes ettirmeye yeminli, kulübün Atatürkçü duruşunu ağır bir şekilde cezalandırmaya kalkışan çete, bir kere daha adaletin tokatını yedi. Çok merak ediyorum, 2011 yılında Fenerbahçe’ye pes ettirmeye çalışan, o yalanları UEFA’ya ve bütün dünyaya yayan, yaygarasını koparan, ellerini ovuşturan futbol yöneticisi veya “gazeteci” malum güruh, şu anda neler yapıyor?

Ağızlarını bıçak açmadığı malum; bütün eski demeçlerinden, makalelerinden VE gizli yazışmalarından utandıkları da malum! Aynen Ergenekon ve Balyoz davalarında kumpasları kurarak Atatürkçü yazar, generallerin hapse atılması için entellektüel bir dil kullanarak adaletten ve hukuktan bahseden ve şu anda tedavülden kaldırılmış o sahte demokrasi havarileri gibi…


Uzun lafın kısası, hırs, ihtiras çok kötü bir şey. İnsanın aklını yer bitirir. Farkına bile varamadan ayağının altındaki halıyı çeker, sahibine de boşluktan aşağı düşerken “Ben kimdim? Nereye gidiyorum?” sorularına yanıt aramak kalır…




8 Kasım 2020 Pazar

ABD, YENİ KENNEDY’SİNİ YİNE ÇIKARAMADI! | Bedri Baykam | 05.11.2020

 

Sizler bu gazeteyi elinize aldığınızda, büyük ihtimalle ABD’nin hangi başkanı seçtiği netlik kazanmamış ve/veya diğer taraf en azından “yargıya gideceğim” tehditlerinden vazgeçmemiş olacak.

Ancak öncesinde, beni yine bu seçimlerde hayrete düşüren bir konuya parmak basmak istiyorum.


BU DÖNEM KENDİ JFK’SİNİ YARATAMADI!

ABD, yeni Kennedy’sini yine çıkaramadı” derken, 1960’lara damga vuran Kennedy gibi radikal anlamda “Büyük Amerikan düzenini sarsacak” yeni bir isim çıkaramamalarından söz etmiyorum. Çünkü günümüz konjonktür ve uluslararası şartlarında, böyle bir insanın “ortaya veya zirveye çıkması” imkansız. Neden mi? Çağımızda CIA’ye “Amerika, diğer ülkelerin iç işlerine karışamaz, sizi bin parçaya böleceğim” demiş, kırk yıldır FBI’ın başına çöreklenmiş mafya ile ilişkili karanlık Hoover’i görevden almaya hazırlanmış, Vietnam’dan çekilme kararı almış, Pentagon’un abartılı baskılarına rağmen Küba ve Sovyetler ile sıcak savaşa girmemiş, vergi yükünü dar ve orta gelirli aileler yerine büyük şirketlere yıkmış, Orta Doğu’da barışı korumak adına İsrail’in nükleer silaha ulaşmaması için çabalamış, azınlık hakları için mücadele etmiş, Başsavcı kardeşi Robert Kennedy aracılığıyla mafyaya karşı ağır bir mücadele vermiş, sanata ve sanatçılara özel önem atfetmiş, ABD’nin dünya polisi olmadığı barışçı bir yeni dünya düzeni rüyası görebilen, yani güç odaklarının gözünde her türlü suçun “baş müsebbibi” bir başkan, 2020’li yıllarda hiç gerçekçi değil. Bu devirde ABD, Olof Palme veya Willy Brandt’vari liderini üretemez! Kennedy örneğinde yaşadığımız gibi, öldürüldüğünde Türkiye dahil, tüm dünyada yüz milyonlarca kişinin gözyaşlarına boğulduğu bir “dünyanın sevgili lideri”ni hiç çıkaramaz!

DEMOKRAT PARTİ’NİN ŞAŞIRTICI TIKANIKLIĞI

Nedenleri ortada! Ama bunu çok iyi bilmeme rağmen, yine de Amerikan siyasetinin, vazgeçtim dünya uluslararası siyasetinin akışını ve beş kıtayı ilgilendiren konuları, kendi iç dinamikleri doğrultusunda bir “çakma Kennedy” imajlı lider adayı bile çıkaramamalarını, kendileri adına çok yazık ve onları izleyen dünya adına çok gülünç buluyorum! Son iki başkanlık seçimine göz attığımızda, Cumhuriyetçilerde Trump, Demokratlarda ise Beyaz Ev’e doymuş bir Hillary Clinton ve Obama döneminden kalma yorgun bir Biden görüyoruz. Ortak noktaları, makyajın bile gizleyemeyeceği bir tazelik yoksunluğu… Bill Clinton ve Obama, hiç olmazsa “imaj” olarak, bir umut olabilme vasfı taşıyorlardı. Biri “Kennedy imajı”na zaten oynuyordu, diğeri ise yine o çizginin siyahi kulvarından ilerledi ve tüm dünyaya “acaba bu sefer, o sefer mi?” dedirtti. Ancak ardından, hayal kırıklığı geldi. (Fetö’yü parlatması, kendi döneminde Amerikan polisinin kuş vurma antrenmanı yapar gibi siyahileri infaz etmesini pek umursamadan seyretmesi gibi konular u-nu-tul-maz!)

Yani koskoca Demokrat Parti’nin, kendi yerleşik dinozorları dışında, en azından görüntüyü kurtaracak parlak, yakışıklı veya güzel, gençlere heyecan ve dünyaya umut veren, kısa sürse bile bir evrensel barış mesajında inandırıcılık taşıyabilecek, genç ve vurucu tek bir isim çıkaramaması, aslında korkunç bir mağlubiyet! Sokak kavgaları, ırkçı polis saldırıları ve kendini aidiyetsiz hisseden milyonlarca gencin dijital dünya düşkünlüğü ortadayken, bu saydıklarım Demokratların 3-0 mağlup başlamasına neden oluyor! Düşünebiliyor musunuz, mesela ortada dolaşan laflar şunlar: “Biden kazansa bile, acaba 2024’te sağlık durumu tekrar aday olmasına olanak verir mi?”


BİRİ VURDUMDUYMAZ SHOWMAN, DİĞERİ SİLİK ÖTESİ!

Cumhuriyetçiler ise Trump’ı sahada tutarak yanıt veriyorlar rakiplerine. Trump’ın ABD’de ve dünyada en ağır tepkileri alan tavır ve kararlarını buradan sıralamaya kalksak makale değil kitap yazmamız lazım. Irkçı, kadın hakları karşıtı ve homofobik açıklamalarını kim unutabilir? Ama bunun yerine, az okuyan veya dünyayı az takip eden kitleleri etkileyen bazı teatral tavırlarını ele almak istiyorum. Bakın basit bir Trump sahnesi, eski kampanya döneminden… “O kadar çok kazanacağız ki, kazanmaktan bıkacaksınız, yeter artık daha fazla kazanmayalım, kaldıramıyorum bu kadarını diyeceksiniz, ama kazanmaya devam edelim, yetmez diyeceğiz”. Veya sahnede showman yürüyüşleri, ani dönüşleri, kahkahaları, seçtiği kelimeler, arada yaptığı (çoğu saçma olsa da) espriler, ondan nefret edenlerin bile ilgisini çekiyor! Gelelim Biden’a… Yaşlı olmak ayıp değil, doğanın kanunu ama bu kadar yorgunsanız ve yarınlarınız pırıltılı bir güneş vaat etmiyorsa, halka nasıl inandırıcı olabileceksiniz? Allah aşkına, Biden’in tek bir önemli sözünü hatırlayabiliyor musunuz?

Bana sorarsanız, “seçimleri Biden kazandı” veya “Trump kazandı”, ne duyarsanız duyun, şüpheyle yaklaşın! Hatırlatırım geçen sefer “Hillary Clinton büyük farkla, hatta toprak kaymasıyla kazandı” diyenler, televizyonlarda 1 saat bunu gerekçeleriyle açıklayanlar, sonra şapa oturdular. Bunu hatırlayarak yorumları dinleyin lütfen. Tabii ABD bizim gibi ileri bir ülke değil, Anadolu Ajansı gibi muhteşem donanımlı bir devlet ajansına da sahip olmadığından sandıkların kapanmasından bir saatçik sonra bütün sonuçları büyük bir kesinlikle açıklayamıyor! Bu seçimleri kim kazanırsa kazansın, her an ortalık, 2020 “Floyd-covid” günleri modunda karışabilir. Yeni Amerikamız, aynen yeni Fransamız gibi, protestocuların “yakarım-yıkarım” tehditleriyle yaşayan bir “4. Dünya” ülkesi!


BİZİM İÇİN UFUKTA GRİLİK HAKİM

Dünyayı Trump’tan kurtaracak adam” olarak lanse edilen Biden’ın, kazanırsa Türkiye’nin önüne ağır bir fatura koyacağından kimsenin bir şüphesi yok. Suriye’nin kuzeyinde bir PYD/PKK garnizon devletinin kurulması, Irak’ın üçe bölünmesi ve Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin bağımsız bir devlet olarak tanınmasını önermesinin yanı sıra, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de uyguladığı politikaları eleştirmesi ve müttefik devletlerle iş birliği yaparak Türkiye’nin izole edilmesi gerektiğini savunması, S400’lerden vazgeçmememiz halinde CAATSA yaptırımlarıyla cezalandırılmamızı desteklemesi ve sözde Ermeni soykırımını tanıyacak olduğunu dile getirmesi, bizim açımızdan pek iç açıcı görünmeyen bir bilançoya işaret ediyor.

Uzun lafın kısası, olaya demokratik gözlüklerle bakan aydınları mutlu olamayacaklar. Adaylar, bizler açısından birbirinden kötü sayılabilir. Bu nedenle bekle-gör-izle”den başka seçenek yok!