2 Nisan 2017 Pazar

“HAYIR” ASLINDA EN ÇOK ERDOĞAN AİLESİNİ KORUYOR, ÇÜNKÜ...


ATATÜRK YAŞASAYDI, NE Mİ DERDİ?????
Herşey bitti, bir de geçen hafta yoğun şekilde uğraştığımız, gündemde tuttukları “Atatürk olsaydı ne oyu verirdi-Evet oyu verirdi” saçmalığı çıktı! Kavram kargaşası yaratmanın ve tarihle alay etmenin de bir limiti vardır! Herkes bilir ki, Atatürk 1919'dan itibaren yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni tasarlarken her istediğini yapabilirdi. İstese Amerikan mandasını kabul eder, kapitalizme temsil olurdu. Ya da Lenin'le işbirliği yapar, Sovyet bloğuna girerdi. Ya da kendisine yönelen "teveccüh"le, kendisini sultan, padişah, diktatör, tek adam ilan ederdi. Ama o bunların hiçbirine tenezzül etmedi. Türkiye için daima en ileri, en çağdaş yönetim modelini düşündü; kendisi yaşarken de bu yüzden çok partili demokratik parlamenter rejime geçmek için her hamleyi somut olarak yaptı. Ayrıca "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" diyerek çevresindeki hiçbir diktatörü ve diktatörlük meraklısını kendisine örnek almadığını dosta düşmana kanıtladı. 1. mecliste de her konuyu müzakereyle, tartışarak geçirdi. Evrensel açılardan mükemmel ve ideal bir rejim yaratmak için yola koyuldu. "En iyi rejim serbest münakaşadır" diyerek, kendi partisi aleyhine Serbest Fırka'yı kurdurdu, toplumu yönlendirdi. Böyle net ve kararlı şekilde, gücü kendisinde değil halkın elinde tutmayı tercih eden bir lider hakkında "yaşasaydı bu referandumda o da evet derdi" diyebilmek için nasıl bir insan olmak lazım siz bana anlatın!

BÖYLE REFERANDUM MU YAPILIR?
AKP, tüm devlet imkanlarını seferber ederek, kamu bütçesi ile bol keseden propaganda, reklam, baskı ve mitinglerle bu kampanyayı sürdürürken, şu soru geliyor insanın aklına: Bu yöntemlerle "halk" adına yaptığın referandumun 1 gram değeri kalıyor mu? Nedir referandum? Ortada tereddüt edilen bir konu vardır ve halka gidilir, fikri sorulur... Devlet ve iktidar dediğin aygıtlar tüm imkanları ile bu ortamda bir seçeneği zorla seçtirme baskısına giriştiklerinde, halkın objektif düşüncesini mi almış oluyorlar? İşte tüm bu baskı, şiddet ve yıldırma kampanyalarına rağmen #hayır bu kadar öndeyse iktidar oturup bir düşünmeli: "Niye gözümüz doymuyor?" sorusunu sormalı... Evet maalesef gözler doymuyor: ne iktidara, ne mala mülke, ne otoriteye...  Durmadan her şeyin daha fazlasını, en fazlasını istiyorlar. Tüm yetkilerle donanmış sıfatlı insanlar bir araya gelmişler, hala “işler yavaş gidiyor, işler aksıyor, çift başlılık oluyor” diye atıp tutuyorlar. İnsaf derler adama! Yoksa başbakanları gerçekten “abidik gubidik” olarak atıyorsunuz da o nedenle mi bu çift başlılık sizi çok ürküttü! Valiler, emniyet müdürleri, bakanlar, vekiller, bürokratlar...hepsi sizden... Peki daha nedir istediğiniz?

REFERANDUM DEĞİL, SALDIRGAN SEÇİM KONUŞMALARI...
Televizyonda Erdoğan’ın Mardin konuşmasını dinliyorum. Tamamen bir genel başkanlık seçimi konuşması! Yollar, köprüler, havaalanları, ekonomik istikrar, kişi başına gelir... Hepsi gündeme geliyor. Ama onu dinleyen halkın içinden bir kişi çıkıp “Bunların anayasa değişikliği ile alakası ne, demokrasiye faydası ne?” demiyor ve diyemez...  Dese de neler olacağını biliyoruz... Evetçiler beyhude şekilde sağda solda Recep Tayyip Erdoğan türküsü çalıyorlar! Niye?? Halk artık uyandı, bu Cumhurbaşkanlığı seçimi değil ki! Konuyla ilgisi yok! Sorulacak soru şudur: Getirilmek istenen sistemin dünya tarihindeki diktatörlüklerden hangi farkı vardır? Tek bir kişi, 80 milyon adına, bütçeyi, yasaları, tüm planlamayı yapacak... Yargıyı, Anayasa Mahkemesi’ni atayacak... Milletvekillerini seçip “atayan” da kendisi... Polisi, askeri tek başına yönlendiren kendisi, ama doymuyor güce... Basın arasında, kendisine muhalif olup gece rahat uyuyan kimse yok! kontrol ettiği parlamentoda da, “savaş” yetkisi geliyor. Peki daha ne lazım, niye lazım? Yoksa konumuz hiçbir hesabın, hiçbir zaman denetlenmemesi mi?

“HAYIR”IN KORUDUĞU KALELER YOK OLURSA...
Her gece televizyon kanallarında cenk alanı gibi yaşanan kavgaları yemin ediyorum anlamıyorum. Anlaşılır gelen tek şey AKP’nin televizyonlarda “evet” reklam kampanyaları yapması, çünkü bunun için sadece para gerekli. Aklı yerinde olan bir insanın “acaba bu referandumun sonucu ne çıkarsa ülke için hayırlı olur, ne çıkarsa kötü olur” diye bir soruya cevap vermesi mümkün değil. Bu referandumdan iktidarın istediği sonucun çıkması demek, Türkiye Cumhuriyeti’nin artık Atatürkçü dönemini kapatması, aynı zamanda bir hukuk devleti olarak varlığımızın sona ermesi demek. Ayrıca milyonlarca insanın saflık ve eğitimsizliklerinden yararlanarak, tepeden tırnağa anti demokratik bir tek adam rejimine geçmek demek.
Halk nasıl kandırıldı konusunda yine örnekler mi hatırlatalım?...
Sevgili gençlere tekrar ikaz ediyorum: Kimsenin seni enayi yerine koymasına izin verme! Milyonlarca 18-24 yaş var. Diyelim ki 18 yaşındaki insanların oy verme hakkı elde etmesi her birini, milyonları gerçekten ilgilendiriyor. Kabul, ancak konu seçilmeye geldiğinde durum hiç aynı değil! Bırakın 18 yaşında bir insanın henüz üniversite kapısından girmeden, askerlik yapmadan, hangi donanımla “yasa hazırlama” işlerine girişeceği sorusunu... (Laf aramızda zaten bu Anayasa paketinde artık yapacak yasaları da kalmıyor). Gerçekçi olursak en fazla 15’i parlamentoya girse, milyonda bir eder! Üstelik milyonda bir meclise girecek gençlerin de kimler olacağı malum: HEP BANAcılar oradayken, halkın genci meclise değil, anca savaşa gider! Sırada bekleyen tüm Akvekiller ve yandaş işadamları varken, Ahmet’le Mehmet, çünkü çok beklerler! Dört bir yanımız savaş oluyorsa, piyadeler belli! Bu “18 yaş parlamentoya” konusu, AKP'nin tipik bir göz boyama ve aldatmacasıdır. Duyan zanneder ki, tüm gençlere üniversite bursu filan sağlandı! Bu tam bir algı operasyonu, laf çabukluğu, demagoji denemesidir. Türk genci bu kadar aptal ve donanımsız olamaz. İlkokul 2 seviyesinde matematik bilen biri, bu saçmalıklara kanmaz ve aptal yerine konulmayı kabul etmez!
Emin olun o kadar çok konu var ki, bunları bir makaleye sığdırmak mümkün değil. Yargı bağımsızlığının ölmesi, başkanın tek başına bütün ülke için bütçe yapabilmesi, hiçbir şekilde denetlenmemesi , onun için yargı yolunun açılması konusunda ancak gerçek ötesi senaryolardan söz edilebilmesi... Bu da başka bir inanılmaz anayasa açığı.
Futboldan ısrarla tekrar örnek verirsek, Aziz Yıldırım’ın hem federasyon başkanı, hem Fenerbahçe başkanı, hem merkez hakem komitesi başkanı, hem de spor yazarları derneği başkanı olduğunu düşünün. Teklif ettikleri anayasanın bundan çok daha vahim olduğunu herhalde anlamışsınızdır. Çünkü benim size anlattığım yalnız futbol dünyasını ilgilendiriyor ve bozuyor. Halbuki 16 Nisan referandumundaki anayasa, ülkedeki istisnasız her konuyu akıl almaz bir şekilde trajikomik noktaya taşıyor. İşte aynı zamanda parti başkanı ve parlamentonun her şeyi olan “Türk usulü başkanlığın”, acıklı durumu. Ne demiştik? Alla Turca!
Bütün bu affedilmez ve akıl almaz demokrasi iptalinin bir doruk noktası daha var: Devlet imkanlarının normalde bu referandumda halka akıl vermeye hakkı olmayan “tarafsız” cumhurbaşkanı için seferber edilmesi... ve biliyorsunuz bununla da yetinmiyorlar. Hayır vereceğini söyleyen herkese açık açık terörist diyerek tehdit etmek ve sokakta hiçbir eylem ve hayır propagandası yapan insanı huzur içinde çalışmasını yapamaz duruma düşürmek.
Uzun lafın kısası bu konunun elle tutulur ve ciddi tartışması yapılır tek tarafı yok.  Televizyonlarda bu komediye alet olan “profisürler” gerçekten kendi sıfatlarına ve mesleklerine ihanet ediyorlar. Bu konunun akşamları ciddi olarak ele alınıp halkın önüne bu mantıklarla taşınması Türkiye Cumhuriyeti’nin akıl sağlığına ihanet etmektir! Bunun affedilir tarafı yoktur.

ERDOĞAN AİLESİNİ VE YAKINLARINI BEKLEYEN TEHLİKE
Tabi bir konu daha var: Farz edelim daha önce AKP’ye oy vermiş seçmenler RTE’yi sonsuz seviyorlar ve ona her türlü yetkiyi vermeye hazırlar. İyi de sistemi değiştirmek isteyen RTE de bizim gibi bir fani. Aynen bizim gibi her an bu dünyadan göçebilir, belki o zaman seçilmemiş bir başkan yardımcısı Türkiye’de tartışmasız tüm yetkilere sahip olacak ve verebileceği zarar kuşaklar boyu temizlenemeyecek! Bu yıllardır “seçilmişlerle atanmışların ağır farkı” üzerine büyük nutuklarla sivrilen Erdoğan gibi bir siyasinin önünde duran koca bir çelişkidir.
Ayrıca yeni anayasanın çıkması halinde, Türkiye’yi bekleyen çok daha karanlık senaryolar da önümüzde olabilir! O da bir çok insanın dile getirdiği, “Erdoğan ötesi”dir: Diyelim ki, taraftarlarına göre Erdoğan müthiş bir insan, hatalarından sonsuz ders aldı ve olgunlaştı... Peki tüm bu inanılmaz silindir gibi yetkileri yarın kim ele geçirecek bir bilen var mı? Belki bir FETOcu, belki bir Avrupa ajanı, belki herkesi kandırıp o noktaya yükselmiş bir vatan haini, belki Humeyni kılıklı biri, o yetkilerin tamamını birden gasp edecek ve ülkenin tüm geleceğini bir gecede yok edecek! Böyle korkunç bir senaryoda en çok çekinecek kesim, Erdoğan’ın ailesi ve yakın çevresi olacaktır. Çünkü bu yeni zat en çok onlardan korkacak ve yeni ele geçirdiği tahtını korumak için derhal ilk iş olarak onları yok etmeye girişecektir! Bu senaryonun servis edilmeyeceğinin garantisini kim verebilir? Tarih bu örneklerle doludur! Yalnız bu nedenle olsa bile, Erdoğan ve en yakın çevresi, aslında biraz ufku görebilseler, HAYIR oyu verirler... Çünkü böyle bir senaryoda, güç sarhoşluğuyla iktidarı ele geçirecek yeni kişi, artık hukuk devletinin yok olduğu ve bağımsız yargının öldüğü bir ortamda, birden kendisi için birer tehlike olarak gördüğü “Erdoğan yakınlarını” en ağır şekilde tasfiye edebilir. Burada benim hukuka saygılı demokratlardan Kemalistlerden değil, ağır hırs dolu faşizmin gerilimini iyice makyaj ve aktörlükle saklamış en tehlikeli FETO ÖTESİ (!) başka yobazlardan söz ettiğimi bilirler! Ve kimse o tip krizli günlerde “biz kandırılamayız” demesin!
Bu durumda ikaz edilecek ana ortaya çıkmaktadır: Tayyip taraftarlarının da sevgili Cumhurbaşkanlarına oy vermeleri ve bunun dışında rejimi bozacak hiçbir harekete tevessül etmemeleridir. İsteyen Erdoğan Bey’e ve AKP’ye oy vermeye devam eder, ama ülkeyi herkes için ağır dramlar taşıyabilecek maceralara taşımaz. Fetocuların veya yobaz başka mollaların, Türkiye düşmanlarının senaryolarına bu güzel ülkeyi alet etmez.

Tabi bu propaganda sürecinin en bahtsız tarafları, aklı şimdi başına gelen AB ve “yetmez ama evetçiler, ikinci cumhuriyetçiler”. Onlar bu bedeli en ağır ödeyen kesimler ve artık başlarını taşlara vuruyorlar! Etme bulma dünyası...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.