Efendim, Dünya Kadınlar Gününüz kutlu olsun! Bunu dedikten
sonra da, gündeme göz atalım! Hani
gazetelerden azıcık cesareti olanlar çalkalandı ya dün ve bugün...
Ankara’da hafta sonu toplanan Hizb-ut Tahri örgütü, demokrasi ve laikliğin
yıkılacağını ilan etti! Dinciler,
hilafeti kaldıran Atatürk’ü ve Cumhuriyet kadrolarını kafir ilan etti! Hem de
nerede biliyorsunuz değil mi? Atatürk Spor ve Sergi Sarayı’nda! Bunu
seyreden Valiliğe de, Emniyet Müdürlüğü’ne de artık şaşırma hakkınızın bile
kalmadığı bir dönemin en taze hediyesi bu! Yani IŞİD’in “siyasi kanadı” gibi
bir söylem Başkent’ten yurdumun semalarına bu ses tonunda yayılıyor. Peki bu
kadroların nasıl yetiştiğini hatırlamaya yüreğimiz yetiyor mu?
BAKIN 27 SENE ÖNCE
NELERİ ÖNGÖREREK YAZMIŞTIM!
"Ben demiştim"
demek kime ne kazandırır, bilmiyorum ama maalesef bugün artık dayanamıyorum,
içimden geldi. 15 Aralık 1989 günü, yani 27 yıl önce Özalizm’in zirve
günlerinde, Türkiye liberalizmin menfaat dünyası içinde yüzerken, bakın neler
yazmışım:
"Bugünlerde Türk
kamuoyunu en çok meşgul eden konu meşhur 141, 142 ve 163. maddeler ve bunların
yürürlükten kaldırılıp kaldırılmaması. Özetle, demokrasi adına bu çağdışı hukuk
savaşını verdiklerini iddia eden, hem sağ hem de sol kesimden birçok politikacı
ve gazeteci, sonsuz düşünce özgürlüğü adına komünizm yanlılarına çağdışılığı
belirlenmiş ve şeriatçılık isteyenlere karşı bir duvar oluşturan bu Türk Ceza
Kanunu maddelerinin kaldırılmasını istiyorlar. Fakat bu şahıslar bunu talep
ederken 163. maddenin kaldırılmasının Türk toplumumu nasıl bir geri dönülmez
uçuruma iteceğini göremiyorlar ya da görmek istemiyorlar.
163. maddenin
demokrasi adına kaldırılması gereği, hakikaten sol demokrat entelektüelin eşitlik,
insancıllık, kardeşlik, özgürlük gibi inançlarının tamamen suistimal edilmesi
sayesinde kendilerine inandırılmıştır. Burada maalesef ‘acınacak derecede vahim
bir saflık’ söz konusudur. İran’da, devrimden sonra Demokrat Sol'un başına
gelenler anlaşılan kimsenin kulağına küpe olmamıştır. Bu kişiler ‘Türkiye
hiçbir zaman bir İran olmaz’ kanılarını
topluma yayarak rejimin gerçek düşmanlarının arzu ettiği şekilde ‘bir
tehlike yok’ rehaveti getirmektedirler.
Bugünkü eğitim sistemiyle ve rejimle ve iktidar yanlılarının kilit noktalara
giderek yerleştirilmesiyle, yarında nerelere gittiğimiz- maalesef, tedbir şimdi
alınmazsa- çok açık olarak bellidir. ‘Bunların oyu %7'yi geçmez!’ demek politika tarihini tanımamak
demektir. İran’da Humeyni rejiminden kaçıp Türkiye ve ABD’ye yerleşenler ise
İran’da da olayların önce aynen böyle başladığını ve sonra çığ gibi kimsenin
beklemediği bir anda, Şah’ın totaliter rejimine ve gizli polisi Savak’a rağmen
büyüyerek geliştiğini anlatıyorlar. Bugün gösteri ve propaganda yokluğunda oyu
%7 olan şeriatçılar, yarın kültürsüz yerel kesimin içine, 163. maddeden
arındırılmış bir ceza kanunu ve İran ve Suudi Arabistan’ın pompaladığı
milyarlarca dolarla indikleri gün, o %7 oyun %35'e çıkmasına şaşıracak mısınız?
Hayır, ben hiç mi hiç şaşırmayacağım. Çünkü propagandanın etkilerini, dinin
fanatizmini, hemen yanı başımızdaki İran örneğini, ‘Şeriatın kestiği parmak
acımaz’ diyen gözü dönmüşlüğü ve yobazlığın cahilliğini, çok çok iyi
biliyorum.
Bugün Türkiye’de sözde
herkes Atatürkçüdür, Ama sağda da solda da, Atatürk’ü ‘demode’
olarak görmek moda olmuştur. Ben şahsen Atatürkçüyüm ve bunun bugünkü ortamda ‘demodelik’
değil marjinal ve radikal bir tavır olduğuna inanıyorum. 12 Eylül darbesinin
oluşum nedenlerinden bir tanesi, kamuoyuna –sözde- artan şeriatçı eylemlere
karşı ordu harekatı olarak izah edilmiştir. Oysa bugünkü rejimin her haliyle
Atatürkçülüğe nasıl baktığı ortadadır.
Laik demokratik, hukuk
devleti olan Türkiye Cumhuriyeti bir kere kurulur ve bu yedek parçası olan bir
oyuncak değildir. Bozulmaya gelmez. Bu cumhurbaşkanlığı seçimine bile benzemez.
Çünkü alt tarafı 7 yıl bir süredir, geçer. Ama basın, politikacılar, aydınlar,
yobaz takımının bu oyununa gelip, özgür sesini ve demokrasiyi geri dönülmez
şekilde kaybederse, bunun telafisi imkânsızdır"
ATATÜRKÇÜLERE YÖNELİK
CİNAYETLERİ VE SİVAS’I TAMAMEN ÖNGÖRMÜŞTÜM!
Ne yazık ki bu ikazların hiç biri kaale alınmadı ve 163. madde
“düşünce özgürlüğünden zarar gelmez” savları arasında kaldırıldı! Sonuç maalesef
hüsran ötesi oldu ve cinayetler, yobaz ağır propaganda ve örgütlenmeler en
yoğun şekilde gelmeye başladı! Bakın,
Sivas olaylarının gelişini 3,5 yıl evvelinden, 1 ocak 1990 tarihinde
Playboy'daki Değinmeler köşemde, nasıl tahmin etmişim: Unutmayın ki, o anda henüz
Muammer Aksoy'un öldürülmesine bile daha bir ay var!
"Şeriatçılar,
serbestçe at koşturdukları bu ortamda arkalarına korkunç bir propaganda
finansmanı ve devlet güvencesi alırlar. Tabii oyları yüzde 7'lerde kalmaz,
fırlar. Kaldı ki belirli bir sokak gösterileri patlamasından sonra bu şeriatçı
partinin yüzde 30-40 oya da ihtiyacı yoktur, şeriata ve karanlığa çöküş
darbeyle de yapılır. Mesela, birden bir sokak mitingi, gözü dönmüş din
fanatikleri tarafından bir toplu linç veya katliama dönüşebilir. Çünkü bu
fanatikler için ‘Hak’ yolunda her şey
mubahtır. Peki o zaman, mesela Erdal İnönü gibi 163. maddenin de kaldırılmasını
talep eden politikacılar ne gibi traji-komik demeçler vereceklerdir? ‘Bunlar
demokrasiyi hazmedememiş kişilerdir’ mi
diyecektir Sn. İnönü? Bu olayların gelişi ‘perşembenin gelişi çarşambadan
bellidir’ durumunda iken SHP bu konudaki gafletini nerelere kadar
sürdürecektir? SHP, CHP’nin devamı olan kendi çizgisinde Atatürk’e ve laik TC’ye
en büyük ihanetini, 163. maddenin kaldırılmasını talep ederek yapmıştır.”
PEKİ ZAMANE
SİYASİLERİ, UYANDILAR MI?
İşte böyle sevgili arkadaşlar: Hani diyoruz ya, kimileri,
2007'de Cumhuriyet yürüyüşlerinde uyandı, kimileri Gezi'den sonra uyandı ve ...
kimileri hala uyanamadı! İşte ben maalesef bugün yaşadıklarımız konusunda tam
29 yıl önce, ABD'den döndüğüm 1987 yılında uyandım ve Türkiye'nin bugünkü
islamo-faşizme kaymakta olduğunu somut olarak gördüm: İran Başbakanı’nın
Anıtkabir’i ziyaret etmeyi reddetmesine karşı hükümetin ve halkın
tepkisizliğini gördüğümde uyandım. Maalesef
her dediğim çıktı. Övünmüyorum, kahroluyorum üstelik "haklı çıkmamak
için" zamanımın %60'ını vermeme rağmen! Doğruyu söyleyeyim mi? 30 yıl
önce, bugünü net görebilmek için Einstein kadar zeki olmaya gerek yoktu.
Atatürk'ü, Cumhuriyet dönemi tarihi, öncesi ve sonrasıyla 27 Mayıs dönemini
bilip, objektif, mantıklı ve hayal dünyalarına kapılmadan öngörümde bulunmak
yeterdi. İşte bunu yaptım. Ne yazık ki her dediğim çıktı. Belki bir süre,
arada bir, bu acı hatırlatmaları yaparak sizlerle geçmiş üzerinde sohbetler
yapacağım! Siyasi gündemimiz ise, bizim bu dönemimizde, yobaz zihniyetin
keyifle yok ettiği hareket kabiliyetimiz ve düşünce özgürlüğümüzün acılı
kıvranmaları ve yakınmaları ile geçecek.... Peki bizi bu noktalara getiren “büyük siyasi liderlerimiz”in gafleti ve
affedilmez körlükleri sona erdi mi?! Ne gezer? Maalesef onlarda ders ötesi
tarihi iflaslardan nasiplerini almadan aynen başını kuma gömen devekuşu olmaya devam
ediyorlar! Hoşgörü adı altında, demokratik rejim ve Atatürk düşmanlarının
saldırgan hainlikleri görmezden geliniyor! Efendim,
ne diyorduk, Kadınlar Gününüz tekrar kutlu olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.