Uzatmayın
yorumları: 7 Haziran gecesinden sonra ortada bir fırsat vardı,
ortada milyonların umut dolu oylarının ağırlığı vardı. Tek
bir adam bunların hepsini çöpe attı.
Toplumların
kaderine yön veren kavşaklar vardır: Seçilen istikametler
ülkelerin, ulusların, milyonların geleceğini belirler. 1 Kasım
gecesi, 7 Haziran gecesi yaşananları tersyüz etti.
BAHÇELİ’NİN
İNTİHARI VE ÖTESİ
5
ay önce, 13 yıldır süren AKP zulmünün bitmesi için oy veren
halkın yüzde altmışı, gece mutluluktan coşmuştu. AKP büyük
depresyona girmiş, halk sanki koca bir işgalden kurtulmuştu.
Günler geçtikçe, bu durum net algılanır hale geldi. AKP ülkeye
yayılan mutluluk havasına karşı, günlük mantıkdışı ortaçağ
çıkartmalarını artık büyük oranda bırakmıştı.
Her
birimiz içimizde ne umutlar yeşertmiştik. Hatta Bahçeli’nin
daha ilk gece yaptığı agresif huysuz çıkışını bile “belki
ani adrenalinidir”
diye geçiştirmiştik. Ama inat ağır bastı. Her teklife hayır
diyen, muhalefeti iktidar için hayali senaryo bile kuramaz hale
getiren Bahçeli, sanki Erdoğan için bir rüya planı uygulamaya
girişmişti. Seçim sonrası Saraycığına kapanan Erdoğan,
Bahçeli’nin çözümsüzlük duvarını en mükemmel reflekslerle
değerlendirmeyi bildi. Zamanı sinsice harcayan bir sündürme
politikası, sonunda muradına erdi ve böylece Türkiye tarihinde
ilk defa “45
günde hükümet kurulamadığı için yenilenen”
seçimi yaşadı. Uzun lafın kısası, Bahçeli, tek başına belki
bir kuşağın geleceğini yok etti. Uyduruk mantıklarla yarattığı
engeller ve tıkanmalar, Erdoğan’ın gole çevirdiği bir mükemmel
asist halini aldı. Kendi kadrolarında ise yalnız Akşener değil,
beyin kullanan herkesi pasifize etti. Şimdi kendisi ve ona biat eden
kimliksiz siyasi kurmayları 80’den 40’a düşen sayılarıyla
Bahçeli’ye kulluk yapmaya devam etsinler. “Oyumuzun
düştüğünü kim nereden çıkardı?”
diye atıp tutan Bahçeli, artık HDP’nin bile ağır şekilde
gerisinde kaldı. Kaybettiği 1,8 milyon oyun neredeyse tümü ise
AKP’ye gitti. Az mı ikaz ettik bu sütunlardan!
DEMİRTAŞ
PKK’YI AŞAMADI
İkazlara
kulak asmaya gücü yetmeyen bir diğer isim de “eşbaşkan”
Demirtaş oldu. Onun ortaya koyduğu “Türkiye Partisi” imajının
uzaktan bile olsa sürebilmesi için, o alçak PKK terörüne hak
ettiği adıyla hitap edebilmesi, onlarla arasına ciddi bir duvar
koyabilmesi lazımdı. Ne gezer? Demirtaş, “silahlar
sussun, kardeşlik kazansın”
gibi ütopik romantik bazı demeçlerle konuyu geçiştirmeye
çalıştı. Her gün asker cenazesi kaldırtmaya yeminli, insanlık
dışı bir terör örgütünün oyuncağı oldu. Sonuç: O da 1
milyon oy kaybetti, 59 milletvekiline düştü. O oyların çoğunluğu
AKP’ye giderken, belki 250.000 civarında ödünç oy CHP’ye geri
geldi.
CHP
DAHİL, KİMSEDE ÖZELEŞTİRİ YOK!
Demirtaş
seçim sonrası hiçbir özeleştiri yapamayan siyasiler kervanına
katılarak “yok
aslında birbirimizden farkımız, beni de o kadar gözünüzde
büyütmeyin”
dedirtmeyi başardı! Halbuki kan kaybı gerekçesi gün gibi
aşikardı. Kendisini, partisini ve hatta Türkiye’yi uçuruma
süren Bahçeli ise, bu sefer 7 Haziran’daki gibi atıp tutacağı
bir basın toplantısı yapamadı. “Milletimiz
koalisyon kurmaktan köşe bucak kaçan AKP’ye tek başına iktidar
görevi vermiştir. (...) İçimizden veya dışımızdan hiç kimse
boş yere hesap yapmamalı, boş yere Milliyetçi Hareket'in
istikrarsızlık sarmalına düşeceğini zannetmemelidir. Partimizin
tüm kadroları sabırla, özveriyle, inanmış bir yürekle
görevlerinin başındadır”
diye açıklama yaptı. Güler misiniz, ağlar mısınız? MHP’liler
bu sözlere hala kanıyorlarsa, sorun yok, uyuşturulmuş penguen
dansı devam ediyor demektir. Aynı özeleştiri eksikliği Kemal
Kılıçdaroğlu için de geçerliydi. Kılıçdaroğlu “istifa”
ile ilgili soruları bir rugby oyuncusu kıvraklığı ile
geçiştirdikten sonra, tam tersine az da olsa, %0,4 artan oyların
başarı sayılamayacağını (!) gündeme getirdi. Ülkenin bu
seçime “olağanüstü şartlarda” gittiğini hatırlatarak
yaşanan terör olaylarına gönderme yaptı. Bunlar unutularak
yapılacak değerlendirmenin haksızlık olduğunu vurguladı.
Halbuki bu şartları biliyorduk. Mühim olan o olağandışı
şartları haklıyken lehimize çevirecek açıları, judo
hamlelerini bulabilmekti. Kılıçdaroğlu
da aynen daha önce Baykal ekibinden görmeye alıştığımız gibi,
yüzde yarım puan artıların arkasına sığınarak ana konuları
süpürdü. Bu hesaba göre ortalama 175 yıl sonra CHP, AKP’yi
yakalayacağına göre sorun yok demektir! Israrlı vurgulamalarımıza
rağmen ne Atatürkçü kesimlere, ne de Gezi’ye doğru açılan
CHP, limitli vizyonuyla sepetini daralttı. Bunu ayrı bir yazıda,
gündem elverirse önümüzdeki hafta ele alacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.