Kayalıklara vuran dalgaları dinlerken ülkemde olup bitenleri gözden geçiriyorum. Türkiye’de yaşam nabzına bakılırsa, her şey normal sürüyor. İşler herkes için en güzel rutininde, tatil planları, sahurlar-iftarlar, transfer dedikoduları... Mutlu bir Türkiye!
Bir de bu Cumhuriyet’te yaşayıp ölmüş her vatandaşı mezarından dehşetle kaldıracak diğer gelişmeler dizisi var, her gün yeni halkalar eklenen... Zannediyorsunuz ki, “insaf artık, bunu da yaptılar ha!” diye nara atacaksanız ve sonra bu saçma yuvarlanma sona erecek, kabustan uyanacaksınız... Ne gezer? İktidar için “yaptıkları, yapmaya hazırlandıkları hamlelerin yalnız provası“ niteliğinde!
“Kadınları fişlemek” ve mahrem cinsel yaşamlarına dair akıl almaz densiz sorular sormak, AKP’nin kafayı seksle bozmuş olmasının yeni bir kanıtı olmanın ötesinde, 1930’ların Almanyası’nı artık doğrudan hatırlatması açısından vurucu bir gelişme. (Yoksa o standart soruları daha da geliştirip, tercih edilen pozisyonların Yargıtay içtihatlarına uyumlu olup olmadığı da yemin karşılığı öğrenilebilir ya da erkek partnerlerin adları ve birleşme tarih/saatleri de istenebilirdi!)
Peki Türkiye bu işkenceden nasıl kurtulacak? Hücrelerine sızan ve demokrasinin saflığını ve akılsız iyi niyetini dolandırarak emeline ulaşmış bu tahammülsüz yapıdan bir çıkış var mı? Mesela, eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, örnek demokrat Vural Savaş bile, iki yıl kadar önce “Türkiye artık anti-demokratik şekilde yargı yapısına sızan ve Cumhuriyet’i bitirecek bir yapıya geri dönülmez bir şekilde teslim oldu” diyerek bu mücadele arenasındaki fiili çabalarına nokta koydu. Geçen haftaki yazımda da AKP’nin artık laikliği Anayasa’dan basın özgürlüğü ile birlikte kaldırmakta olduğunu hatırlatan bir ikazı kaleme almıştım. CHP Kurultayı’nı yaşadığımız gün, iki konuşması arasında Kılıçdaroğlu yanıma oturunca ikazlarımı sözlü olarak da nazikçe kendisine ilettim. “CHP Anayasa Komisyonu’nu derhal terkedip büyük bir uluslararası basın toplantısı yapıp tuzağın gerçek yüzünü açıklamalı.” dedim. “Merak etmeyin Bedri Bey, biz izin vermeyiz, henüz bunların sırası değil.” dedi. İkna olmadım. Yaptığım Kurultay konuşmasında CHP’nin üzerine gökdelen yıkılırken kendini şemsiye ile korumaya çalıştığını, bu seferki değişikliğin 4+4+4’ü bile sollayıp nihai darbeyi indireceğini vurguladım. Konuşma süreme sığdıramadığım cümlem şuydu: “İnönü bugün yaşasa, 128. yaşını kutlardı. Belki tekerlekli iskemlede görürdük kendisini ama yine de bu ortamda haftada dört mitingle AKP yapısına nefes aldırmazdı!”
CHP, bugün o tepki reflekslerini ve dinamizmini gösteremiyor. Peki son Kurultay’da seçilen Parti Meclisi dertlere deva olabilir mi? Kılıçdaroğlu’nun “çarşaf liste” yolunu benimsemesi, her ne kadar olumlu bir gelişme olsa da, önce 92, ardından da 52 kişilik bir blok liste çıkarılması, delegelere olan güvenin pek yerinde olmadığını kanıtlıyor. O liste 92’de kalsa ve ikinci dar liste çıkmasaydı, daha çok delinirdi veya Başkan yalnız 20 kişilik bir liste çıkarıp üstü için “CHP”ye güvenebilirdi!
Şimdi bugünün olağandışı şartlarında ülkeyi sırtlayacak tek yapı olan CHP’nin seçilen PM listesine bakıyorum: Çok zorlarsam, hepsi birbirinden değerli isimlerin, kamuoyunun gözünde laiklik ve Atatürkçülük hassasiyetleri yakından bilinenleri en fazla 7-8 kişi. CHP, şayet “artık hiçbir şey fayda etmez” diye düşünüyorsa, bu sefer gerçekten “niye Parti’yi devraldınız?” sorusunu; yok, CHP hala mücadeleyi sürdürmeyi önemli buluyorsa, “çıkarabileceğiniz günün şartlarına en uygun kadro bu muydu?” sorusunu gündeme getirmek istiyorum.
Kılıçdaroğlu’nun kadro seçme kriterlerinin dayanağı şu: AKP’ye karşı, ona muhtaç bırakılmış kitlelerin oyunu almak için çok önemli liberal ekonomik tercihlere imza atabilecek ve geçmişin statükoculuğuyla tepki çekmeyecek bir kadro kurma inancı. Halbuki bugünün Aydınlanma ve Ortaçağ kapışmasının iki başlı çelişkisini anlamadan Türkiye’de siyaset yapılmaz: Bu ülkede oylar, salt ekonomik tercihlerle verilmez ve ekonomik önerilerle geri kazanılamaz. Bu sade gerçeği algılayamamış şahıslar, siyasete girdikleri zaman, olsa olsa ülkeye de, Parti’ye de zaman kaybettirirler. Bu nedenlerle CHP’nin yeni kadrosu, artık kendi gerçeği ile hemen tanışmalı ve Anayasa’ya yapılmak istenen darbeye karşı çekilerek tavır almalıdır.Yoksa yaşanacak yeni çöküşlerin ardından kimse, “bu kadarını da beklemiyorduk” demeye kalkmasın! Her biri sırasını bekliyor, hepsi bundan ibaret...
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Bir de bu Cumhuriyet’te yaşayıp ölmüş her vatandaşı mezarından dehşetle kaldıracak diğer gelişmeler dizisi var, her gün yeni halkalar eklenen... Zannediyorsunuz ki, “insaf artık, bunu da yaptılar ha!” diye nara atacaksanız ve sonra bu saçma yuvarlanma sona erecek, kabustan uyanacaksınız... Ne gezer? İktidar için “yaptıkları, yapmaya hazırlandıkları hamlelerin yalnız provası“ niteliğinde!
“Kadınları fişlemek” ve mahrem cinsel yaşamlarına dair akıl almaz densiz sorular sormak, AKP’nin kafayı seksle bozmuş olmasının yeni bir kanıtı olmanın ötesinde, 1930’ların Almanyası’nı artık doğrudan hatırlatması açısından vurucu bir gelişme. (Yoksa o standart soruları daha da geliştirip, tercih edilen pozisyonların Yargıtay içtihatlarına uyumlu olup olmadığı da yemin karşılığı öğrenilebilir ya da erkek partnerlerin adları ve birleşme tarih/saatleri de istenebilirdi!)
Peki Türkiye bu işkenceden nasıl kurtulacak? Hücrelerine sızan ve demokrasinin saflığını ve akılsız iyi niyetini dolandırarak emeline ulaşmış bu tahammülsüz yapıdan bir çıkış var mı? Mesela, eski Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, örnek demokrat Vural Savaş bile, iki yıl kadar önce “Türkiye artık anti-demokratik şekilde yargı yapısına sızan ve Cumhuriyet’i bitirecek bir yapıya geri dönülmez bir şekilde teslim oldu” diyerek bu mücadele arenasındaki fiili çabalarına nokta koydu. Geçen haftaki yazımda da AKP’nin artık laikliği Anayasa’dan basın özgürlüğü ile birlikte kaldırmakta olduğunu hatırlatan bir ikazı kaleme almıştım. CHP Kurultayı’nı yaşadığımız gün, iki konuşması arasında Kılıçdaroğlu yanıma oturunca ikazlarımı sözlü olarak da nazikçe kendisine ilettim. “CHP Anayasa Komisyonu’nu derhal terkedip büyük bir uluslararası basın toplantısı yapıp tuzağın gerçek yüzünü açıklamalı.” dedim. “Merak etmeyin Bedri Bey, biz izin vermeyiz, henüz bunların sırası değil.” dedi. İkna olmadım. Yaptığım Kurultay konuşmasında CHP’nin üzerine gökdelen yıkılırken kendini şemsiye ile korumaya çalıştığını, bu seferki değişikliğin 4+4+4’ü bile sollayıp nihai darbeyi indireceğini vurguladım. Konuşma süreme sığdıramadığım cümlem şuydu: “İnönü bugün yaşasa, 128. yaşını kutlardı. Belki tekerlekli iskemlede görürdük kendisini ama yine de bu ortamda haftada dört mitingle AKP yapısına nefes aldırmazdı!”
CHP, bugün o tepki reflekslerini ve dinamizmini gösteremiyor. Peki son Kurultay’da seçilen Parti Meclisi dertlere deva olabilir mi? Kılıçdaroğlu’nun “çarşaf liste” yolunu benimsemesi, her ne kadar olumlu bir gelişme olsa da, önce 92, ardından da 52 kişilik bir blok liste çıkarılması, delegelere olan güvenin pek yerinde olmadığını kanıtlıyor. O liste 92’de kalsa ve ikinci dar liste çıkmasaydı, daha çok delinirdi veya Başkan yalnız 20 kişilik bir liste çıkarıp üstü için “CHP”ye güvenebilirdi!
Şimdi bugünün olağandışı şartlarında ülkeyi sırtlayacak tek yapı olan CHP’nin seçilen PM listesine bakıyorum: Çok zorlarsam, hepsi birbirinden değerli isimlerin, kamuoyunun gözünde laiklik ve Atatürkçülük hassasiyetleri yakından bilinenleri en fazla 7-8 kişi. CHP, şayet “artık hiçbir şey fayda etmez” diye düşünüyorsa, bu sefer gerçekten “niye Parti’yi devraldınız?” sorusunu; yok, CHP hala mücadeleyi sürdürmeyi önemli buluyorsa, “çıkarabileceğiniz günün şartlarına en uygun kadro bu muydu?” sorusunu gündeme getirmek istiyorum.
Kılıçdaroğlu’nun kadro seçme kriterlerinin dayanağı şu: AKP’ye karşı, ona muhtaç bırakılmış kitlelerin oyunu almak için çok önemli liberal ekonomik tercihlere imza atabilecek ve geçmişin statükoculuğuyla tepki çekmeyecek bir kadro kurma inancı. Halbuki bugünün Aydınlanma ve Ortaçağ kapışmasının iki başlı çelişkisini anlamadan Türkiye’de siyaset yapılmaz: Bu ülkede oylar, salt ekonomik tercihlerle verilmez ve ekonomik önerilerle geri kazanılamaz. Bu sade gerçeği algılayamamış şahıslar, siyasete girdikleri zaman, olsa olsa ülkeye de, Parti’ye de zaman kaybettirirler. Bu nedenlerle CHP’nin yeni kadrosu, artık kendi gerçeği ile hemen tanışmalı ve Anayasa’ya yapılmak istenen darbeye karşı çekilerek tavır almalıdır.Yoksa yaşanacak yeni çöküşlerin ardından kimse, “bu kadarını da beklemiyorduk” demeye kalkmasın! Her biri sırasını bekliyor, hepsi bundan ibaret...
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.