İki haftadır, 12 Eylül senaryoları bombardımanı altındayız. Başbakan’ın hedef göstermesiyle “Hurraa” diye 12 Eylül’ün üzerine bitirim yorumlarıyla çullanan her yönden cengaverler gördük. Ne ilginçtir ki, 1980’lerde, hatta doksanlarda bu heyecana rastlayamıyorduk!
Ben mi? 1987 ve 1988 de, Evren Cumhurbaşkanı iken, Özal’ın tek Parti diktatoryası tam gaz sürerken, sanatçı arkadaşlarımın tüm ikazlarına rağmen, “İç manzaralar” adı altında, en sert şekilde 12 Eylül döneminin sansür ve işkencesini protesto sergisi açmıştım… Hem de Taksim’in göbeğinde, AKM’de! Bu nedenle izninizle bir kuş kadar rahat konuşacağım! Şimdi iktidarın dolduruşuyla 12 Eylül davasında şov yapanları dinleyip, resmen beyin sağlığımı kaybediyorum!
12 Eylülde, ailesinden fertler işkence gören, kaybolan, ölen her vatandaşımızın acısı hepimizin acısıdır. O sergilerim de zaten başta onlar adına açılmıştı o korku dolu soğuk günlerde. Ama “12 Eylül neden yaşandı?” ve “12 Eylül hüküm sürerken neler yaptı?” sorularını birbirinden ayırmaya mecburuz. Aksi takdirde, sürekli olarak Hükümet buyruğu doğrultusunda tetikçi yazarlar eliyle sürdürülen utanç verici cadı avıyla gelen “tarihi, zoraki ameliyatlarla biçimbozmaya uğratma” tecavüzüne katkıda bulunmuş oluruz!.
İşe iktidarın onarılamaz şekilde içine düştüğü traji-komik çelişkilerle başlayalım: Sen bir yandan gidip Fransa’ya ve tüm dünyaya “tarihi tarihçilere bırakalım, siyaset malzemesi yapmayalım” diyeceksin, ardından Hükümet olarak gidip her Allahın günü, yok Dersim, yok 27 Mayıs, yok 12 Eylül, yok 28 Şubat, “tarihle yüzleşmek” (!) adı altında toplumun her kesimini her gün birbirine düşürecek siyasi bir ajanda izleyeceksin! Bunu Fransa’ya, Ermenistan’a nasıl izah edersin? Bu hükümet sayesinde Türkiye’den başka bu kadar boğuluncaya kadar “geçmişte” yaşayan ülke tarihte görülmedi! Durum, şizofrenik! Ama acınası çelişkiler bununla kalmıyor: Fransa’da Anayasa Konseyinden dönen “Ermeni soykırımını inkara hapis ve para cezası” yasası, başta Sn. Başbakan olmak üzere neredeyse her kesimden halkımızın tepkisini haklı olarak çekti. “demokrat ve özgür bir ülkede nasıl düşüncelere ve siyasi-tarihsel tartışmalara böyle bir set çekilebilir?” diye hükümet başta, ülke ayağa kalktı. Peki aynı hükümet bugün hangi komediye imza atmaya çalışıyor? Efendim tüm yakın tarihimize eğilecekmiş, kimler tüm darbelere destek verdi, komisyon kurup araştıracakmış! İyi, güzel, 27 Mayıs yetmez, Cumhuriyetin kuruluşunu da darbe sayın, oradan başlayın! Bunun anlamı ne? Sen Fransızla alay ediyordun, “bu nasıl demokrasi?” diye… Niçin? Fransız “bundan böyle şunu düşünüp ifade etmek suç olacak” dedi diye. Peki sen ne istiyorsun? “Geçmişte şunu şunu düşünenlerin, şu yorumları yapanların suç işlediğine kanaat getirdim. Bu zatların geçmiş düşüncelerini geriye yönelik uygulama çıkararak suç sayıp üstüne gideceğim” (!). yani Fransa’nın geleceğe doğru getirmek istediği sansürü, sen “ceza” olarak geçmişe yönelik (!) çıkarmak istiyorsun! Buna hukuki garabet olarak kargalar mı güler, tilkiler mi ağlar, siz karar verin. Dünya komedi filmleri bile böyle bir sahneyi rüyalarında bile görmediler. Ama dahası da var: yüce basınımızın yandaşları heyecanla bu dolmuşa binip ve geçmiş düşünceleri yargılamak üzere kolları sıvadılar! Kimse de kalkıp “hop, dur bakalım, fazla uçtun!” demediği için koşuya devam!
Durun, çelişkiler yumağı bitmedi! Ne diyorlardı? “Benim darbem iyi, senin darben kötü denmez”. Ama hemen ardından ne ekliyorlar? “Benim referandumum iyi, seninki kötü! Efendim 12 Eylül’ün halktan %92 almasının değeri yok. Onlar bu adamlardan kurtulmak için bu desteği verdiler”. Eh, bir görüştür, böyle düşünenler de kesin var. Ama sen hangi hakla tek bir yorumunla gidip milyonlarca vatandaşın oyunu çöp sayacaksın? Tarih böyle bir hak-hukuk gaspı duymadı! Bunu dersen o zaman her gün milletin gözüne soktuğun %50 oyunun ne hükmü kalır? Yani “eski oy veren halkın oyu geçersiz. Bana oy verenler, muteber ve geçerli” Kargalar ve tilkiler mi demiştik?
Bir çelişki daha var ki, o ifade edildi bazı tartışmalarda: 1982 Anayasası’nı yok mu sayıyorsun? O zaman neye göre sen iktidarsın? O Anayasa yoksa, siz de yoksunuz. Ülkenin 30 yıldır yaşadıkları da yok, tüm atamaları, seçimleri, kanunları da. İşte bu ve buna benzer tüm çelişkiler işin mantık ve hukuk bazında komedya geçişleri. Haftaya 12 Eylül cengaverlerinin “içerikle ilgili” tarihsel saptırmalarına eğileceğim.
Ben mi? 1987 ve 1988 de, Evren Cumhurbaşkanı iken, Özal’ın tek Parti diktatoryası tam gaz sürerken, sanatçı arkadaşlarımın tüm ikazlarına rağmen, “İç manzaralar” adı altında, en sert şekilde 12 Eylül döneminin sansür ve işkencesini protesto sergisi açmıştım… Hem de Taksim’in göbeğinde, AKM’de! Bu nedenle izninizle bir kuş kadar rahat konuşacağım! Şimdi iktidarın dolduruşuyla 12 Eylül davasında şov yapanları dinleyip, resmen beyin sağlığımı kaybediyorum!
12 Eylülde, ailesinden fertler işkence gören, kaybolan, ölen her vatandaşımızın acısı hepimizin acısıdır. O sergilerim de zaten başta onlar adına açılmıştı o korku dolu soğuk günlerde. Ama “12 Eylül neden yaşandı?” ve “12 Eylül hüküm sürerken neler yaptı?” sorularını birbirinden ayırmaya mecburuz. Aksi takdirde, sürekli olarak Hükümet buyruğu doğrultusunda tetikçi yazarlar eliyle sürdürülen utanç verici cadı avıyla gelen “tarihi, zoraki ameliyatlarla biçimbozmaya uğratma” tecavüzüne katkıda bulunmuş oluruz!.
İşe iktidarın onarılamaz şekilde içine düştüğü traji-komik çelişkilerle başlayalım: Sen bir yandan gidip Fransa’ya ve tüm dünyaya “tarihi tarihçilere bırakalım, siyaset malzemesi yapmayalım” diyeceksin, ardından Hükümet olarak gidip her Allahın günü, yok Dersim, yok 27 Mayıs, yok 12 Eylül, yok 28 Şubat, “tarihle yüzleşmek” (!) adı altında toplumun her kesimini her gün birbirine düşürecek siyasi bir ajanda izleyeceksin! Bunu Fransa’ya, Ermenistan’a nasıl izah edersin? Bu hükümet sayesinde Türkiye’den başka bu kadar boğuluncaya kadar “geçmişte” yaşayan ülke tarihte görülmedi! Durum, şizofrenik! Ama acınası çelişkiler bununla kalmıyor: Fransa’da Anayasa Konseyinden dönen “Ermeni soykırımını inkara hapis ve para cezası” yasası, başta Sn. Başbakan olmak üzere neredeyse her kesimden halkımızın tepkisini haklı olarak çekti. “demokrat ve özgür bir ülkede nasıl düşüncelere ve siyasi-tarihsel tartışmalara böyle bir set çekilebilir?” diye hükümet başta, ülke ayağa kalktı. Peki aynı hükümet bugün hangi komediye imza atmaya çalışıyor? Efendim tüm yakın tarihimize eğilecekmiş, kimler tüm darbelere destek verdi, komisyon kurup araştıracakmış! İyi, güzel, 27 Mayıs yetmez, Cumhuriyetin kuruluşunu da darbe sayın, oradan başlayın! Bunun anlamı ne? Sen Fransızla alay ediyordun, “bu nasıl demokrasi?” diye… Niçin? Fransız “bundan böyle şunu düşünüp ifade etmek suç olacak” dedi diye. Peki sen ne istiyorsun? “Geçmişte şunu şunu düşünenlerin, şu yorumları yapanların suç işlediğine kanaat getirdim. Bu zatların geçmiş düşüncelerini geriye yönelik uygulama çıkararak suç sayıp üstüne gideceğim” (!). yani Fransa’nın geleceğe doğru getirmek istediği sansürü, sen “ceza” olarak geçmişe yönelik (!) çıkarmak istiyorsun! Buna hukuki garabet olarak kargalar mı güler, tilkiler mi ağlar, siz karar verin. Dünya komedi filmleri bile böyle bir sahneyi rüyalarında bile görmediler. Ama dahası da var: yüce basınımızın yandaşları heyecanla bu dolmuşa binip ve geçmiş düşünceleri yargılamak üzere kolları sıvadılar! Kimse de kalkıp “hop, dur bakalım, fazla uçtun!” demediği için koşuya devam!
Durun, çelişkiler yumağı bitmedi! Ne diyorlardı? “Benim darbem iyi, senin darben kötü denmez”. Ama hemen ardından ne ekliyorlar? “Benim referandumum iyi, seninki kötü! Efendim 12 Eylül’ün halktan %92 almasının değeri yok. Onlar bu adamlardan kurtulmak için bu desteği verdiler”. Eh, bir görüştür, böyle düşünenler de kesin var. Ama sen hangi hakla tek bir yorumunla gidip milyonlarca vatandaşın oyunu çöp sayacaksın? Tarih böyle bir hak-hukuk gaspı duymadı! Bunu dersen o zaman her gün milletin gözüne soktuğun %50 oyunun ne hükmü kalır? Yani “eski oy veren halkın oyu geçersiz. Bana oy verenler, muteber ve geçerli” Kargalar ve tilkiler mi demiştik?
Bir çelişki daha var ki, o ifade edildi bazı tartışmalarda: 1982 Anayasası’nı yok mu sayıyorsun? O zaman neye göre sen iktidarsın? O Anayasa yoksa, siz de yoksunuz. Ülkenin 30 yıldır yaşadıkları da yok, tüm atamaları, seçimleri, kanunları da. İşte bu ve buna benzer tüm çelişkiler işin mantık ve hukuk bazında komedya geçişleri. Haftaya 12 Eylül cengaverlerinin “içerikle ilgili” tarihsel saptırmalarına eğileceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.