3 Ağustos 2011 Çarşamba

Fenerbahçemiz bunları da aşar.. / Bedri Baykam


      
          3 Temmuz’dan beri Fenerbahçemizin yaşadıkları, gerçekten her birimizi kalpten yaraladı. Her kafadan bir ses çıkıyor. Ne kadar çok Fener düşmanı olduğunu biliyorduk. Ama bir de ne kadar içinde savcılık ihtirası kalmış gazeteci varmış, onu öğrendik.
         Malum şekilde deprem gibi patlayan iddiaların ardından önce sözde “gizlilik” esası ile yürütülen bir davada, birden sihirli eller Fenerbahçe aleyhine olduğu söylenen her “delil”i gazetecilere pas ettiler. Gazeteler ise, ise hiçbir rezerv koymadan bu iddiaları açarak, manşetlere taşıyarak, kapaktan, iddiaları sorgulama zahmetine bile girmeden yayınladılar. İşin traji-komik yönü, iddiaları basına pas eden polislerin “bu deliller kesin doğru “diye bir de mahkeme adına yargı getirir gibi anlaşılamayan bir özgüvenle davranmalarıydı. Delillerin doğruluğuna ve kesinliğine polisler karar veriyorsa, o zaman yargı ne görev yapıyor sorusu belirdi akıllarda…
        Yaşanan medya linçi ve yargısız infazlar esef verici şekilde medya-siyaset-spor tarihimize geçti.
        İşin gerçeği şu ki, bu olayı dışarıdan izleyen bizler gibi her insan için şu anda bu davanın içerdiği iddiaların doğruluğu veya yanlışlığı hakkında fikir yürütmek imkansız. Önce ortaya var olan delillere dayanan bir iddianame çıkar. Ardından savunma hakkı kutsal olduğuna göre, şüphelilerin bu iddialara  olan yanıtı hazırlanacak. Sonra da yargılama sürecinden sonra, yolun ucunda onanan bir karar gelecek. O son karar ortaya çıkana kadar, insanlar düşüncesini ortaya koyabilir, ama masumiyet karinesine göre kimse şimdiden “suçlu” ilan edilemez. Bunu biraz minimum hukuk bilgisi, minimum insani duygu ve mantığı olan herkes bilir. Ama ne var ki, tüm bu silsileyi yok sayan affedilmez bazı beyinler kendilerini hakim, yargıç, Danıştay yerine koyup, insanların onurunu hiçe sayarak kinlerini kusma yarışına girdiler. İlk bir hafta yaşananları hatırlarsınız, tüm faturalar tek başına Fener’in önüne kondu ve “ödetildi.”
        Tüm bunlar yaşanırken, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım bir yandan iddialara yanıt verirken, diğer yandan canlı kalma savaşında sanki Azrail’le mücadele etti. Türkiye yaşananları ibretle izledi. Akla birçok soru geldi. Madem aylardır bir izleme yapılıyordu, niye suçüstü yapılmadı? Bunun nedeni seçimler miydi? “Bağımsız yargı “ seçim bekler miydi? Amaç ligin tüm sonuçlarıyla kaosa girmesi miydi? Neden has bir Fenerbahçeli Mehmet Ali Aydınlar apar topar TFF Başkanlığına getirildi? Yoksa Fenerbahçe’nin “pimini çekme” görevini bir Fenerbahçeliye vermek için mi bu tasarlandı? Tüm bu soruların yanıtı elbet tarihte bir şekilde yanıtlanır. Ama şu anda ortada çok soru işareti gezdiği kesin. Sürekli medyaya da yansıyan onca farklı gerekçe de elbet bazı araştırmacı gazetecilerin ilgisini çeker!
       Bu iddialara karşı Fenerbahçeli futbolcuların “en büyük delil alın terimizdir” pankartını izlerken, tüm o ucu ucuna kazanılan maçları hatırlayıp gözlerim yaşardı. Şunu düşündüm: Ortada gerçekten çıkar örgütü varsa, dünya bu kadar beceriksiz bir örgüt görmedi. İki lig final maçını kaybet, 28 yıldır kazanamadığın kupada onca defa finale kal, kaybet, bu son ligi de bir gol farkla herkese son saliseye kadar kalp krizi geçirterek son anda kazan! O izlediğimiz son final maçında –ben bilemem- şike var idi ise, emin olun bir sanatçı olarak konuşuyorum, demek ki sahada 22 küsür futbolcu ve hakemler çok iyi “Oskarlık” rol kestiler çünkü ben karşımda diri, her an gol arayan, gol bulan ve Fener’e kök söktüren bir Sivas gördüm. 4–3 ‘iken son anda yine geçen seneki gibi bir kaleci hatası olsa basit bir gol orta oluverse, veya biri kendi kalesine gol olsa, Fener şampiyon olabilecek miydi? Vazgeçtim 8–0 ‘dan, 3–0 mı kazandı Fenerbahçe?
        Sonuçta ben bir taraftarım, kongre üyesiyim, hasta Fenerbahçeliyim. Benim kanaatim tabii ki yargının kanaati/kararı olacak değil. Bağımsız yargı süreci, kimsenin müdahalesi olmadan yürümeli. Savunması alınmadan 10 günde 104 yıllık bir ulu çınarı en başarılı yılında yok etmeye kalkanlar şunu bilsinler ki, nihai karar ne olursa olsun, Fenerbahçe Türk sporunun lokomotifidir ve bu karanlık tüneli, hak ettiği gibi sevgili taraftarının sıcaklığı, sevgisi ve desteğiyle aşarak tekrar güneşe ve zaferlerine ulaşır.
       Sözlerimi bitirirken son dileklerim bu yaşananların önümüzdeki sezon maçların centilmence geçmesini engellememesi ve Sn. Aziz Yıldırım’ın diğer yöneticilerimizle beraber masumiyetini kanıtlayarak, sağlığına bir an önce kavuşması…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.