İki spor var ki, haklarında profesyonel yorum yapıyorum: Futbol ve tenis. Basketbol hakkında ancak heyecanlı bir taraftar kadar yorum yapabilirim. Diğer sporlar hakkında ise basit taraftar veya televizyon izleyicisi kadar işi anlamaya çalışırım; takımımın renklerini veya milli takımı tutarak… İşte Olimpiyatları da bu şekilde izledim!
GELİN SİZİ GÜLDÜREYİM!
Size Tokyo 2020’den bir sahne anlatacağım, büyük ihtimalle bana çok güleceksiniz. Özellikle de sözünü ettiğim olayı veya genel olarak o sporu tanıyorsanız! Olimpiyatları elimden geldiği kadar kaçırmamaya çalıştım. Bir gün uyandığımda, baktım bir Türk sporcu tatami minderine çıkmış, “Ooo çok iyi, bir karate müsabakamızı yakaladım, inşallah sporcumuz kazanır” diye kendimi hazırladım. Rakibini beklerken bizim sporcumuz Ali Sofuoğlu bayağı ısınma hareketleri yapıyor. Bir de baktım bu ısınma hareketlerini hafif abartarak tam bir şova dönüştürdü! “Hay Allah!” dedim kendi kendime, “Şimdi bizimki yorulacak birazdan, rakibi çıkınca işi zorlaşacak bu gidişle”. Bir yandan da gözüm sürekli rakibi arıyor. Bu arada bizim Ali, estetik olarak çarpıcı hareketler yapmak dışında en tehditkâr sesleri çıkarıyor. “Eyvah ki eyvah” dedim, “bizim arkadaş bu ısınma işini abarttı, ilginç olayım derken seyirciler bu gidişle onu alaya alacak” diye düşündüm ve korktum. Bir yandan da bu ısınma hareketlerinin mükemmeliyetine hayran kalıp içimden karşısına çıkacak rakibi sorgulamaya başladım. Peki sonra ne mi oldu? Meğer karatenin bu disiplininin adı “kata” imiş. Sporcular tek başlarına ahenkli, mükemmeliyet arayışında, denge ve estetikle en çarpıcı figürleri “hayali” rakiplere karşı yapıp doğrudan puan alıyorlarmış! Bir baktım bizim Ali sonunda selamlar veriyor, çok iyi bir puanlar almış ve hatta biraz sonra öğrendim ki bronz madalyayı kapmış! Müthiş sevindim ama kendime iki saat güldükten sonra! Biraz önce eyvah ele güne rezil olacağız diye beni korkutan sporcumuz meğer dünyayı kendisine hayran bırakıyormuş!
BJORN BORG VE MADALYALARIMIZIN ANLAMI
Toplumumuzda iki ayrı görüş var. Biri diyor ki “13 madalya alındı. Bu bir rekor, çok başarılı geçti Olimpiyatlar, artık gelecekten çok mutluyuz.” Bir diğer görüş diyor ki “Koskoca ülke olarak yalnız iki altın madalya aldık bunun neresi başarı? Slovenya ve Özbekistan bile üçer altın almışlar!”
Ben, muhalif kanattan bazı arkadaşların dile getirdiği gibi madalya sayımızı küçümseyenlerle aynı fikirde değilim. Tokyo 2020’de aldığımız 13 madalya sandığımızdan çok daha önemli!
Bakın size bunu geçmişten bir örnekle anlatacağım... Ünlü İsveçli tenis şampiyonu Bjorn Borg ile 1973’te Helsinki’de ben de genç bir tenisçiyken tanışmıştım. O güne kadar kazandığı küçük ama çarpıcı başarıları vardı. Sonra 1974’te Paris’te Fransa Roland Garros Turnuası’nı kazandı. İnanılmazdı, bunu başardığında 18 yaşını bitireli henüz iki gün olmuştu. Ertesi yıl bu başarıyı tekrarladı! Ardından 5 Wimbledon dahil hırs yapmadan 26 yaşında bıraktığı kariyerinde toplam 11 büyük şampiyonluk ve milli takımla aldığı Davis Kupası şampiyonluğu vardı. Borg’un başarıları başlar başlamaz ne oldu biliyor musunuz? İsveç birden dünya çapında şampiyon tenisçiler çıkarmaya başladı! Wilander, Edberg, Pernfors, Enqvist ve daha sonra Soderling gibi nice isim yıllarca Borg’un peşinden geldi! Hatta olay burada da kalmadı, tenis Avustralya ve Amerika egemenliğinde bir sporken bunu takip eden yıllarda Avrupa’da her ülke ağırlığını koymaya başladı. Federer, Nadal ve Djokoviç efsaneleri bu hatlar üzerinden son 20 yılda şekillendi.
BAŞARILARIMIZ PARİS’TE ÜÇ MİSLİYLE GELSİN!
Şimdi Olimpiyatlara ve Türkiye’ye dönebiliriz: Başarıya alıştığımız güreş ve halter dışında onca farklı dalda sporcumuzun madalya alması, madalya alamasa dahi podyumu zorlaması, yakın gelecekteki sayısız güzel sonucun öncüsü olacak bir ortam oluşturdu. Artık aynen Borg gibi, Mete Gazozların Busenazların, Ferhat Arıcanların, Sofuoğluların, Ersu Şaşmaların, Eda Tuğsuzların ardından onca yeni okçuların, boksörlerin, jimnastikçilerin, karatecilerin, atletlerin gelmemesi için hiçbir neden yok! Onlar sayesinde spor ülkede boyut atladı, imaj değiştirdi. Gazetelerde çıkan boy boy fotoğrafları ve başarı hikayeleriyle bu sporcular milyonlarca ya da en azından 100 binlerce gence ilham kaynağı oluşturuyorlar. Anneler babalar artık spor yapan çocuklarına “boş işlerle uğraşma” diye baskı yapmaya utanacaklar! Umuyorum ki, devlet artık lisede spor yapan her gencin rahatça ve baskısız eğitim almasına olanak sağlar.
İnanın bana, “hangi sporu yaparsam yapayım ben Olimpiyatlarda zirveye çıkabilirim” inancı Türk gençlerinin ruhuna ilk defa bu kadar işleyebildi!
Bu nedenle gençlerimize Atamızın bir yorumuyla sesleniyorum: “İlk hedefiniz Paris! Madalyalarınız sizleri bekliyor.” İnanın başarmamanız için hiçbir neden yok!
Umuyorum madalyalara verilen teşvik altınları da artacak! Sporcu, başarıyı para için kovalamaz ama ömrünü spora veren bir gencin de ev almak veya faturalarını düşünmeden mesleğini yapmak hakkıdır! Sponsorlara da sesleniyorum, sporcularımızın her türlü maddi manevi teşviğe ihtiyaçları var.
Evet, sevgili voleybolcularımız belki yarı finale çıkamadılar. Ama dünyanın en iyi takımları arasında olan Çin ve Rusya’yı yenip Olimpiyat şampiyonu olan Amerika’ya son anda yalnız 3-2 kaybetmeleri, sporda artık dünyada herkesi yenebilecek en iyilerden biri olduğumuzu dosta düşmana gösterdi. Ya da bütün diğer sporlarda elde edilen başarılar güreşçiler ve haltercilerimiz için büyük bir motivasyon olacak, eski büyük başarılarına dönmek için hırs yapacaklar. Erkek boksörlerimiz, kadın boksörlerimizin zaferlerine ulaşmak isteyecekler. Bunlar güzel rekabetler olacak!
LÜTFEN SİYASETİ BU KONUYA BULAŞTIRMAYIN!
Toplumdan ve genel siyasi ortamımızdan da özel bir ricam var: Lütfen sporcularımızı politik çekişmelerimizin parçası haline getirmeyelim. Busenaz Sürmeneli’nin Cumhurbaşkanı’na “Size altın madalya sözü vermiştim, o madalyayı size getiriyorum” demesini yargılamayalım. Ters gelse de sorgulamayalım, alkışlayalım. Çünkü spor, siyaset üstü, barış temelli bir olgudur. Eleştiri bahaneleri yaratmayalım.
Eski bir sporcu olarak konuşuyorum: Sporcunun kalkıp “ben şu bürokrata surat edeyim, şu diğer adama dostça davranayım” deme lüksü yoktur.
Bütün parlamenterlerden talep ediyorum. Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın bütçesini de dev ölçüde arttırın. Bu fark, federasyonlara en yapıcı şekillerde gitsin, sporcularımız için harcansın. AKP’nin geçmişte spor alanında yaptığı hataları burada konu yapmak istemiyorum, geleceğe bakalım. Tokyo’da tüm sporcularımızın her müsabakasını yerinden izleyen ve her sporcumuzu teşvik eden Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Kasapoğlu’nu da tebrik ediyorum. Artık geleceğin başarılarının spor ve sanattan geçtiğini umarım HER SİYASİ PARTİ anlar ve gereğini yapar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.