31 Mart 2015 Salı
CHP, 3 AYLIK DEVRİMİ 15 YILA YAYARKEN... | Bedri Baykam | 31 Mart 2015 tarihli makalesi..
Pazar günü, tüm CHP’liler açısından, yapılanın adı “tüm üyelerle ön seçim”, yaşanan ise tam bir demokrasi şöleniydi. Beşiktaş İlkokulu’nda oy vermeye gittiğimde ancak kurultaylardan bildiğimiz o demokratik aday bolluğu ve elime tutuşturulan broşürler eşliğinde güzel bir açık demokratik yarış merkezine giriş yaptık. Ortaya çıkan sonuçlar iki gündür çokça konuşuluyor.. Ama daha önemlisi, tabii ki uygulanan yöntem!
Şimdi herkes CHP’de yaşanan bu büyük devrimden söz ediyor, methede ede bitiremiyor, demokrasinin örnek partisi diyor! Bunlar kesinlikle mutluluk verici. 7 Haziran seçimlerine de bu ön seçim yarışı kesinlikle itici bir güç olarak yansıyacaktır. Bir kere “benim hakkım yendi” diye küsen, istifa eden olmayacak. Kaybeden de özeleştiri yapıp çalışacak. Ama bir de işin iç yüzüne bakarsak, CHP, kendi büyük devrimini, 3 aya sığdırabilecekken, 15 yıla yayarak yapıyor! Hem de ülkenin kendisine en çok ihtiyacı olduğu şu karanlık tünelde! Neden mi? Herşey ortada:
2003’te 30. Olağan Kurultayı’nda Genel Başkanlığa aday olduğumda, Parti’nin nasıl büyük bir kabuk değişikliğine gitmesi gerektiğini her somut örneğiyle vurgulamıştım. Bunlar arasında başı çeken fikirler, tüm üyelerle ön seçim, gençlere ve kadınlara kontenjan, her üyeye online oy vermesini sağlayan ve tüm güncel bilgileri içeren akıllı kart, lafta kalmayan, işleyen bir gölge kabine, eski siyasilerden her il ve noktada danışma kurulları ve onca başka proje... O Kurultay’da bu “Demokratik Devrim” hareketimizi tam başarmak üzereyken “tehlike”nin (!) farkına varan statükocular, son dakika golü ile hukuksuz bir şekilde tüzüğün Genel Başkan seçimi ile ilgili bölümünü seçime bir kaç saat kala zorla değiştirip çöküşlerini engellemişlerdi.
Ardından 2010 yılında o mantık ve demokrasi vicdanı darbeyle kesintiye uğrayan projeyi bir “CHP DEMOKRATİK TÜZÜK” çalışmasına dönüştürdük. Temelini Yekta Güngör Özden’le beraber attığımız projeden o günlerde ilk Grup Başkan Vekili olan Kılıçdaroğlu’nu haberdar etmiştim. Yukarıda saydıklarım ve onlara eklenen nice parti içi demokrasiyi koruyan madde yer alıyordu o tüzükte. Sonra Kılıçdaroğlu Genel Başkan olunca, bari en azından o andan itibaren artık CHP’nin tam demokrasiye geçeceğini umduk. Ama o da maalesef sancılı ve beklenilenin aksine ağır bir süreç oldu. Tüm Kurultaylarda kürsüden anlattım: “Bırakın Beşiktaş’ı, Beşiktaşlılar seçsin, Kars’ı, Karslılar seçsin, Genel Merkez torpilleriyle bu iş yürümez”.
Şimdi aradan 12 yıl geçtikten sonra, CHP nihayet bu devrim projelerini kısmi de olsa uygulamaya koymaya başladı. Önce gençlere ve kadınlara kontenjan ayırdı, şimdi de nihayet en azından kısmi olarak tüm adaylarla önseçim bu seçimlerden önce devreye sokuldu. Bunlar büyük adımlar. Uygulamayı çok beğenen sayın Deniz Baykal’dan “Umarım Türk siyasetine örnek olur” sözlerini duyunca çok sevindim. Eski Genel Başkan da yıllaaar sonra parti içi demokrasinin korkulacak değil, övünülecek bir faktör olduğunu açıklıyorsa, taşlar yerine oturuyor demektir!
Tabii daha atılacak adımlar var. Örneğin parti gençler ve kadınlar kotalarında samimiyse formül kesinlikle başka olmalı: En az 12 aday mı işaretlenecek? 4’ü kadın, 4’ü genç, 4’ü serbest isim olacak. Böylece dev pahalı kampanyalar yürütme şansı olmayan gençlerin önü biraz daha açılacak ve kotalar gerçekle örtüşebilecek, lafta kalmayacak. Bu şimdiden yeni dönemde gençlik ve kadın kollarının ev ödevi olsun!
Şimdi tabii gözler, bu açık yarışa katılmayarak, kendi kendilerini yeniden milletvekili “atayan” MYK üyelerine çevrildi. Umarız onlar da artık bu anlamsız ısrarı terkederler ve kontenjan sandalyelerine yapışıp kalmazlar. Bu ön seçimlerde yaşanan cenk alanından sonra çok rahatsız edici olarak göze batmıyor, göz çıkarıyor bu tavır!
Sonuçta CHP 2003’te 3 aya sığdırıp en seri şekilde yapabileceği içsel devrimini, sanki taksitlerle yıllara yayıyor... Hiç yoktan iyidir. Ama insan hayıflanmaktan alıkoyamıyor kendini... Bu satırları okuyan yüzlerce yönetici ve yüzbinlerce partili, neden bahsettiğimi çok iyi biliyorlar. Ve hep bir ağızdan, aynı şarkıyı söylüyoruz: “Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler...”
24 Mart 2015 Salı
CHP ADAYLARI VE “PARLAMENTER” DURUMLARIMIZ... | Bedri Baykam | 24 Mart 2015 tarihli makalesi..
Türkiye harıl harıl 7 Haziran’a hazırlanıyor. Adaylar medyayı geziyor, partiler ağız dalaşına girip yeni seçmen kuşaklarını “tavlamak için” ellerinden geleni yapıyor. Öte yandan ülkeyi kaosa sürükleyen Erdoğan’ın Denizli konuşması, rejimimizin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi darbe tehdidi oluşturuyor: “10 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesiyle Türkiye’de bir dönem fiilen bitmiştir. Parlamenter sistem 10 Ağustos’ta bir daha geri dönüşü olmamak üzere milletimiz tarafından bekleme odasına alındı. Bu bekleme ne zamana kadar sürecek, ya mevcut uygulamaya Anayasal zemin kazandırılana kadar ya da bunun yerine yeni bir sistem ikame edene kadar. Bunun kararı da 7 Haziran seçimlerinde verilecektir. Artık kimse Türkiye’den işlerin 2014 öncesinde bilhassa 2002 öncesi yürüdüğü gibi yürümesini beklememelidir. 17-25 Aralık operasyonları 'darbe girişimi'ydi. başarıya ulaşamadı”.
Erdoğan’ın “Yeni Türkiyesi”nde yaşayan biz “eski Türkler”, karşı devrimin haberlerini hayret tepkileri ile karşılamakla yetiniyoruz. Mesela Esenler İlçe Eğitim, okullara yeni dağıttığı “Ahlak bilinci” kitabıyla laik eğitime açılan savaşı, Müslüman Kardeşler’in kurucusu Hasan El Benna’nın ilkelerini öğrencilere yayarak yürütüyor. Bunlar arasında “Ezanı duyduğunda her şartta namaza kalk, kahkahayla gülme, şaka yapma” gibi dramatik saptamalar var!
İşte böyle bir ortamda seçimlere hazırlandıklarını bilsin tüm partilerimiz, durumun vahametini unutmasınlar! Üzerlerinde süren tahakküm konusunda da kurtuluşlarını sakın Arınç’ın dile getirdiği Aksaray ve AKP arasındaki kopukluklarda aramasınlar, kendi potansiyellerine baksınlar.
CHP’nin Vatan Partisi, DSP, Anadolu Partisi ve Haziran Hareketi gibi oluşumları yok sayma şansı olmadığını, her oyun önemli olduğunu ve kontenjanları bu doğrultuda zekice kullanmanın şart olduğunu, kararsızların ancak bu şekilde etkilenebileceğini geçen hafta anlatmıştım. Mesela Teğmen Mehmet Ali Çelebi, kontenjanı hak eden bir örnek. CHP’nin MYK’sında şu ya da bu isimlerin kendi kendilerini ön seçime layık görmeden tekrar resmen milletvekilliğine atamaları ne derece etik, tartışılır. Özellikle Kılıçdaroğlu ve Deniz Baykal bile önseçime girerken...
Gelelim CHP’nin milletvekili adaylarına: Önseçim limitli uygulansa da, ilk defa tüm üyelere yayılarak ortaya güzel bir demokratik tablo çıkarıyor. Binlerce adayın her birini tartmak ve önermek mümkün değil. İlk yapmak istediğim her birini elini taşın altına sokmak istedikleri için tebrik etmek. Yine de en azından İstanbul’la ilgili bazı yorumlarım var. Eski İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı veya Berhan Şimşek, Mustafa Sarıgül gibi her yönüyle tanınan adaylar dışında kimler var?
1. bölgede en çok dikkatimi çeken isimler, eski İl Başkanı Ali Özcan, araştırmacı gazeteci Barış Yarkadaş, 68 Kuşağı’nın temsilcisi Bozkurt Nuhoğlu, cesur yazar Can Ataklı, bilimsel sosyal demokrat Tolga Yarman, Erzincan eski milletvekili Mustafa Kul, yakın tanıdığım Ergenekon avukatı Filiz Esen ve CHP’nin en başarılı milletvekilleri arasında yer alan Kadir Öğüt, Nur Serter ve tabii her eylemde hazır bulunan Mahmut Tanal. Manken Tuğba Özay ve eski Türkiye Güzeli Özlem Kaymaz’ın ise Parlamento’ya türban ötesi (!) bir boyut getirebileceklerini düşünüyorum.
2. bölgede çok sayıda önemli isim var: Eski milletvekilleri Çetin Soysal ve PM üyesi Ercan Karakaş gibi.. Birincisi sürekli eylemci, diğeri kültür ile siyasetin teori ve pratiğinde kendini kanıtlamış bir isim. Aykut Erdoğdu, bu dönemin en dikkat çeken milletvekillerinden, Çiğdem Anat ise partinin medyayla kopukluklarını giderebilecek bir isim. Zeynel Öztürk uzun deneyimiyle örgütün sesi olan bir aday. Canan Sezenler, yıllardır kitle örgütlerinde ve parti adına sahada demokratik ve Atatürkçü düşünceleri temsil ediyor. Ergenekon mağduru Albay Dursun Çiçek halkın önemli bir direniş kesimini yansıtıyor. Ayrıca Dr. Cengiz Alp, Prof. Yavuz Gökalp Yıldız ve Davut Boy gibi yeni adaylar var. “Eski CHP” döneminin deneyimli ismi Mehmet Sevigen de AKP’yi yorabilecek bir isim.
3. bölgede halen milletvekili olan İlhan Cihaner, eski milletvekili sendikacı Rıdvan Budak, Çatalca eski Belediye Başkanı Fırat Aykut ve Bakırköy eski Belediye Başkanı Av. Yakup Akyüz, Çarşı, Gezi ve Soma davalarının genç avukatı Efkan Bolaç gözüme çarpanlar. Ayrıca AKP örgütlerinden polis kontrolünde dayak yemiş AKP eski milletvekili Fevzi İşbaşaran çeşitli gerçeklerin gün yüzüne çıkmasını sağlayabilir, Eren Erdem ise AKP’nin kullanmayı maalesef çok sevdiği din olgusuna parlamentodan yanıt verebilir.
Dediğim gibi bütün adaylar benim için değerli. Bunlar yalnız gözüme çarpanlar!
17 Mart 2015 Salı
MHP, AKP'Yİ YETERİNCE BASKICI BULMUYORMUŞ! | Bedri Baykam | 17 Mart 2015 tarihli makalesi..
Cumartesi günü, Piramid Sanat Merkezi’nde hayli “aydınlatıcı” olaylar yaşadık. Dokuz uluslararası fotoğraf sanatçısının “Çırılçıplak” başlıklı sergisinden rahatsız olduğunu iddia eden MHP Beyoğlu İlçe Başkanı ve teşkilatını polisler durdurdu ve ancak caddenin başında basın açıklaması yapmalarına izin verdi. İlginçtir, sergi salonunun girişinde “18 yaşından küçükler ve cinsellikten rahatsız olanlar giremez” ibaresi yer alıyordu. Ama anlaşılan onlar başkalarının ne görüp göremeyeceğine kendileri karar vermek istiyorlardı. Demokrasinin temelleri ile bağları bu kadarcıktı.
Piramid Sanat’ı, özgür sanat eserlerini aşağılayan ve hedef gösteren bir basın bültenini ve pankartlardaki sloganları yayan MHP’liler, akıl almaz bir şekilde gerçek çehrelerini deşifre ettiler.
MHP bülteninde yer alan bazı paragraflar şöyle:
“Bugün burada Müslüman Türk Milleti huzurunda ÇIRILÇIPLAK isimli bir sergi de sanat adı altında çıplak fotoğrafların sergilenmesini protesto etmek için toplandık.
Seks, ticaret, sanat üçlüsü insan mahremiyetini bütün ayrıntıları ile teşhir etmiş pornografi, ‘sureti sanata’ bürünerek kültürel bir etkinlik haline dönüştürülmüştür.
Bu pornografinin; iktidar olma sürecinde ve iktidarda kalış sürecinde dini suistimal etmekten çekinmeyen ama Beyoğlu’nda “EŞCİNSEL FİLM FESTİVALİ” düzenlenmesine müsaade eden AKP’li bir belediyenin sınırları içinde olması anlamlıdır. Dindar nesiller yetiştirmek isterken ZİNAyı serbest bırakanların bu pornografiden rahatsız olmalarını beklemiyoruz.
Ama bizler; Türk Milliyetçileri, Türk-İslam Ülkücüleri Türk Milletinin ahlaki değerleri ile ters düşen ve sanat adı altında perdelenmek istenen bu çirkin sergiyi kabul edemeyiz. Türkiye’de yaşanan yozlaşmaya dikkat çekerken Türk toplumunun içinde bulunduğu siyasi, sosyal ve ahlaki çöküntüye sessiz kalamayız.
Ruhunu ve mücadele azmini Türk İslam inanç ve kültüründen alan biz ÜLKÜCÜLER ülkemizde böylesi bir serginin açılmış olmasını milletimiz adına reddediyor bu çirkinliğe göz yumanları milletin yüksek vicdanına havale ediyoruz.
Yozlaşmanın ve çöküntünün 7 Haziran’da sona ereceğini müjdelerken milletimizi bu ahlaki çöküntüye son vermek için, Türk - İslam Kültürü’nün son kalesi olan MHP’ye destek vermeye çağırıyoruz.”
Henüz eylem yaşanmamışken telefonda MHP-MYK üyesi Özcan Pehlivanoğlu’na bize ulaştırılan “MHP protestosu geliyor” ihbarını ilettim. Kendisi bunun mümkün olamayacağını, olsa olsa MHP adının kullanılabileceğini söyledi. Konu teyid edildikten sonra mesaj bıraktığım MHP üst yöneticileri, bana dönmediler.
MHP’yi yönetenlere soruyorum: Yaşanan olay hakkında yorumunuz nedir?
MHP Genel Merkezi, bu sanat düşmanı, sansürcü ve gerici eylemi tasvip etmiyorsa, gereğini derhal yapsın, MHP Beyoğlu İlçe Başkanı ve yönetimini görevden alsın. Sanata ve sanatçıya en bayağı sözcüklerle saldırarak protesto etmek, hedef göstermek ağır bir olaydır. Yarın buraya başka bir saldırı olursa, bunun sorumlusu MHP’dir artık. O vebali Cumartesi’den itibaren üstlenmişlerdir. MHP ya “bizim böyle sansürcü bir duruşumuz yoktur, sanatçının özgürlüğüne, demokratik ifade haklarına karışmayız” diye demeç verir, Türkiye önünde kendilerini aklar. Veyahut da derler ki “evet, yaptıkları doğrudur, biz gerçekten muhafazakarlıkta ve sanata baskıda son derece ileriyiz (!), AKP bizim yanımızda solda sıfır kalır, çok daha baskıcısını yapacağız ve böyle 'kepazeliklere' izin vermeyeceğiz”. İki duruştan istediğini seçmek MHP’nin hakkı. Ama üçüncü bir duruş şansı yok. Ya fiili görevden alma yapsınlar ya da bu arkadaşları alkışlasınlar. Türkiye MHP’nin nerede durduğunu net şekilde öğrenmiş olsun. Bu gri bölgede bırakılır bir konu değildir. Kimsenin MHP yönetimine bir talimat vermek gibi bir görevi olamaz. İstediklerini yaparlar, ama sessizlik onaylamaktır.
Ankara’dan acil bir somut tepki gelmezse, sonuçta sanatın demokratik özgür duruşunu reddetmek için gelmiş oluyor MHP’liler! Beyoğlu’nda Eşcinsel Film Festivali düzenlenmesine veya böyle “ahlaksız” bir sergiye müsaade eden AKP belediyesini bu vesileyle eleştirip kendilerinin onlardan daha tutucu, daha “dini, milli ve ahlaki değerlere” sahip çıkan bir parti olduklarını potansiyel seçmenlerine anlatmaya çalışıyorlar. Bunu yaparken de asırlardır sanatçıların ana konularından biri olan çıplaklığa karşı cadı avı başlatıyorlar! Böylece AKP’nin tutucu oylarını kendi ceplerine atacak kadar kendilerini kurnaz ve yaratıcı zannediyorlar. MHP buysa, Sayın Devlet Bahçeli de bundan rahatsız değilse, Piramid’deki bir sergisi sayesinde Türkiye bunu öğrenmiş oldu. Zaten belki, bu da işin tek hayırlı tarafı! AKP’ye muhalif olup, MHP’ye de oy verilebileceğini sananlar, bu vesileyle hiç olmazsa nereye katkıda bulunacaklarını en somut şekilde görmüş oluyorlar.
----------------------------------------------------------
Bugün Piramid Sanat’ta yapılan Basın toplantısı
MHP BEYOĞLU TEŞKİLATININ SANATA YAPTIĞI SALDIRI VE HEDEF GÖSTERMEYE KARŞI BASIN TOPLANTISI /BİLDİRİ
16 Mart 2015 Pazartesi/Piramid Sanat
14 Mart 2015, Cumartesi günü, Türkiye'de sanatın maalesef sürekli uğradığı saldırılardan bir yenisi gerçekleşti. Bu ne ilk, ne de son. Bu sefer eylemin altına imza koyanlar, Parlamento'da, hem de muhalefet partisi olarak grubu olan bir partiye mensuplardı! Piramid Sanat’ın önünde gösteri yapmak isteyen MHP Beyoğlu İlçe Başkanı ve teşkilatını, polisler durdurdu ve ancak Feridiye Caddesi’nin başında basın açıklaması yapmalarına izin verdi.
Piramid Sanat’ı, özgür-çağdaş sanat eserlerini aşağılayan ve hedef gösteren bir basın bültenini ve pankartlardan taşıdıkları sloganları kamuoyuna o noktadan yayan MHP'liler, hazırladıkları metinlerde akıl almaz bir şekilde gerçek kimliklerini açığa çıkarmışlardır.
MHP basın bülteninde yer alan bazı paragraflar:
“Bugün burada Müslüman Türk Milleti huzurunda ÇIRILÇIPLAK isimli bir sergi de sanat adı altında çıplak fotoğrafların sergilenmesini protesto etmek için toplandık.
Seks, ticaret, sanat üçlüsü insan mahremiyetini bütün ayrıntıları ile teşhir etmiş pornografi, “sureti sanata” bürünerek kültürel bir etkinlik haline dönüştürülmüştür.
Bu pornografinin; iktidar olma sürecinde ve iktidarda kalış sürecinde dini suistimal etmekten çekinmeyen ama Beyoğlu’nda ‘EŞCİNSEL FİLM FESTİVALİ’ düzenlenmesine müsaade eden AKP’li bir belediyenin sınırları içinde olması anlamlıdır. Dindar nesiller yetiştirmek isterken ZİNAyı serbest bırakanların bu pornografiden rahatsız olmalarını beklemiyoruz.
Ama bizler; Türk Milliyetçileri, Türk-İslam Ülkücüleri Türk Milletinin ahlaki değerleri ile ters düşen ve sanat adı altında perdelenmek istenen bu çirkin sergiyi kabul edemeyiz. Türkiye’de yaşanan yozlaşmaya dikkat çekerken Türk toplumunun içinde bulunduğu siyasi, sosyal ve ahlaki çöküntüye sessiz kalamayız.
Ruhunu ve mücadele azmini Türk İslam inanç ve kültüründen alan biz ÜLKÜCÜLER ülkemizde böylesi bir serginin açılmış olmasını milletimiz adına reddediyor bu çirkinliğe göz yumanları milletin yüksek vicdanına havale ediyoruz.
Yozlaşmanın ve çöküntünün 7 Haziran’da sona ereceğini müjdelerken milletimizi bu ahlaki çöküntüye son vermek için, Türk - İslam Kültürü’nün son kalesi olan MHP’ye destek vermeye çağırıyoruz.”
Bu da pankartlara yazılan MHP protesto (!) sloganları:
-Sizin sanatınız yerin dibine batsın
-Beyoğlu’nu çırılçıplak andırmayacağız.
-Çırılçıplak beden, çırılçıplak beyin
-Çırılçıplak sergi, bomboş sanat. Beyoğlu’nda sizi istemiyoruz.
-Beyoğlu Beyoğlu olalı böyle kepazelik görmedi
-Saygınlığıyla anılan Beyoğlu’nda kepazeliğe son verelim
Bu metinlerden de rahatça anlayacağımız gibi, yaratılan sözde "yeni", özde Ortaçağ’dan kalma Türkiye ikliminde, artık siyasi partiler, birbirleriyle gericilik yarışı içine girerek, en tutucu, en sansürcü ve baskıcı Partinin hangisi olduğunu seçmenlere anlatmaya çalışıyorlar!
--Cumartesi günü öğleden sonra henüz protesto yaşanmamışken telefonda MHP-MYK üyesi Özcan Pehlivanoğlu’na bize ulaşan “MHP protestosu geliyor” ihbarını ilettim. Kendisi bunun mümkün olamayacağını, olsa olsa MHP adının kullanılabiliyor olacağını söyledi. Daha sonra biz konuyu teyit ettikten sonra gösteriyi durdurmaya çalıştıklarını ve aradığı Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin’in de konudan haberdar olmadığını ve şaşkınlığını aktardı.
--MHP’yi yönetenlere soruyoruz: Dün yaşanan olay hakkında Genel Merkez’in somut yorumu nedir? MHP Genel Merkezi, bu sanat düşmanı sansürcü ve yobaz eylemi tasvip etmiyorsa, gereğini derhal yapsın ve MHP Beyoğlu İlçe Başkanı ve yönetimini görevden alsın. Sanata ve sanatçıya en bayağı sözcüklerle saldırarak, protesto etmek, hedef göstermek çok ağır bir olaydır. Yarın buraya başka bir saldırı olursa, bunun artık sorumlusu, kaynağı, kökeni MHP’dir. O sonucu, o vebali artık Cumartesi gününden itibaren üstlenmişlerdir. MHP ya tüm teşkilatlarına “bizim böyle bir sansürcü tavrımız, duruşumuz yoktur, sanat ve sanatçının özgürlüğüne, demokratik ifade haklarına karışmayız" diye bir genelge yayınlar, Türkiye önünde kendilerini aklar, veyahut da derler ki “evet bu arkadaşların yaptıkları doğrudur, biz gerçekten muhafazakarlıkta, tutuculukta ve sanata baskıda son derece ileriyiz (!), AKP bizim yanımızda solda sıfır kalır, biz çok daha fazlasını, baskıcısını yapacağız ve dediğimiz gibi böyle kepazeliklere izin vermeyeceğiz”. İki duruştan birini seçmek, bugün MHP’nin hakkı. Ama üçüncü bir duruş şansı yok. Ya fiili görevden alma yapsınlar, ya da bu arkadaşları alkışlasınlar, Türkiye MHP’nin nerede durduğunu net şekilde öğrenmiş olsun. Bu gri bölgede bırakılır, “görmezden gelelim, yok sayalım, gündem nasıl olsa değişir gibi bir gün sonra” diye rafa kaldırılabilir bir konu değildir. İstediklerini yaparlar; ama sessiz kalırlarsa bu onaylamak ve aklamak anlamına gelir.
--Genel olarak sanatın demokratik özgür duruşunu reddetmek için gelmiş MHP’liler! Yani Beyoğlu’nda eşcinsel film festivali düzenlenmesine veya böyle bir “ahlaksız” sergiye müsaade eden, AKP belediyesini bu vesileyle eleştirip, kendilerinin onlardan daha tutucu, daha “dini milli ve ahlaki değerlere” sahip çıkan bir parti olduklarını potansiyel seçmenlerine anlatmaya çalışıyorlar. bunu yaparken de asırlardır sanatçıların ana konularından biri olan çıplaklığa karşı cadı avı başlatıyorlar! Böylece AKP’nin tutucu oylarını kendi ceplerine atacak kadar kendilerini kurnaz ve yaratıcı zannediyorlar. MHP buysa ve arkasında duruyorlarsa, Piramid Sanat’taki bir fotoğraf sergisi sayesinde Türkiye bunu öğrenmiş oldu. Zaten belki, bu da işin tek hayırlı tarafı. Herkes birbirinin nerede durduğunu öğrenmeli. AKP’ye muhalif olup, MHP’ye de oy verilebileceğini sananlar, bu vesileyle hiç olmazsa nereye katkıda bulunacaklarını en somut şekilde görmüş oluyorlar. Herhalde Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri, "biz sanatçıyı daha iyi yola getiririz, daha iyi tahakküm kurarız" şeklinde bir çıkışla bundan daha kabul edilemez ve affedilemez, çağdışı bir oy avcılığı çıkış yapılmamıştır.
Bugün burada "Çırılçıplak" sergisi sayesinde, sanat düşmanlığı, hoşgörüsüzlük, anti-demokratik faşizan baskıların nasıl her fırsatta hortladığını ve hala kendine siyasi rant aradığını tüm çıplaklığıyla görüyoruz ve bu affedilmez tavrı kınıyoruz. Son yıllarda üst üste yaşanan baskılar ve olumsuzluklar, sanatçılara kendi alanlarını yaşanamaz hale getiren uygulamalar devreye sokulurken, sözde demokrasi arayışında olan bir muhalif partinin bu "kraldan daha kralcı" ve hedef gösterici tavrı, maalesef bu ortamın üstüne tuz biber ekmiştir. Halkımızı kimin gerçek muhalefet olup olmadığı konusunda uyarıyor ve gözlerini açmaya davet ediyoruz.
SANATÇILAR GİRİŞİMİ
ULUSLARARASI PLASTİK SANATLAR DERNEĞİ
PİRAMİD SANAT
CHP KÜLTÜR VE SANAT PLATFORMU
KOMÜNİST PARTİ
PEN TÜRKİYE
SODEV
TÜRKİYE YAZARLAR SENDİKASI
NAZIM HİKMET KÜLTÜR MERKEZİ
MİMARLAR ODASI İSTANBUL BÜYÜKKENT ŞUBESİ
TGB
BASIN TOPLANTISINDA HAZIR BULUNANLAR:
ERCAN KARAKAŞ—CHP Kültür sanat platformu
BEDRİ BAYKAM—UPSD Başkanı-sanatçı
ORHAN AYDIN—Tiyatrocu-sanatçılar Girişimi
CÜNEYT AYRAL—Küratör-yazar
EROL KIZILELMA—SODEV Başkanı
AYDOĞAN ÜNVER--SODEV
MEHMET KUZULUGİL—Komünist Parti
ORHAN KURTULDU-- Tiyatrocu
SİBEL BAYKAM—Yazar-Piramid Sanat
KORAY ERKAYA—Fotoğraf sanatçısı
ÖYKÜ ERAS—Piramid Sanat yöneticisi
EKREM KAHRAMAN—Ressam
DENİZHAN ÖZER—Sanatçı-Küratör
SAFİYE MİNE ERDURAK--Ressam, UPSD
MURAT HAVAN—Ressam UPSD YK
CANAN SEZENLER--Siyasetçi
OĞUL AKTUNA--Siyasetçi
HARİKA MENTEŞ--Kent Konseyi Yönetimi MSD derneği
ERSOY İRŞİ--TGB
GÖKSENİN YILMAZ--TGB
ÇİLER BELEN--Sanatçı
İBRAHİM YÜZLÜ--Fotoğrafçı
AV: DİLEK DOĞU—UPSD Üyesi
ATİLLA İBRAHİM YAVUZ--Heykeltraş
REŞAT BAYRAKTAR—Ressam-heykeltraş
------------------------------------------------------------------
------------------------------------------------------------------
Press
Conference Held Today in Piramid Sanat
ART
UNDER THE THREAT OF “GREY WOLVES” IN TURKEY!
PRESS
CONFERENCE AGAINST THE MHP (The Party of Nationalistic Action)
ISTANBUL-BEYOGLU
DISTRICT WHO PROTESTED AND TARGETED
ART
AND ARTISTS
Monday,
March 16, 2015 /Piramid Sanat
An
exhibition of nude photography, curated by the Turkish writer and
poet Cüneyt Ayral, which brought together three (Bedri Baykam,
Erden Cantürk, Koray Erkaya) and six foreign artists (Philip
Deutsch, Damien Guillaume, Tetsuro Higashi, Hugh Holland, Uwe Ommer,
Arto Pazat) had opened its doors to the viewers at the Piramid Art
Center, which is located at the Taksim Square, just few hundred
meters away from the famous Gezi Park, center of all the protests
against the Erdoğan Government in 2013. That “bold” exhibition
in the present day Turkish context was the target of MHP on Saturday
March 14, 2015.
Please
find here below the press bulletin signed by several Turkish art and
literature associations (including PEN-Turkey and UPSD/AIAP-UNESCO
Turkish National Committee, Turkish Syndicate of Writers, CHP Art and
Culture Platform, the Communist Party and several others).
On
March 14, 2015, Saturday another protest action was carried out
against art in Turkey where unfortunately art is always somehow under
threat. This was not the first and won’t be the last. The ones who
put their names under this despicable act are connected to the party
who hold seats as the second largest opposition group in the Turkish
Parliament! Police forces stopped the Beyoğlu District Head of MHP
and his organization that wanted to protest in front of Piramid Sanat
but they let them hold their press conference at the beginning of the
Feridiye Avenue.
MHP
partisans who released their degrading bulletin targeting
contemporary art and Piramid Sanat, in the company of banners with
heavy slogans to public from that very point clearly showed their
true colors with the texts they wrote.
Some
passages from their press release:
“Today
we all gathered here before the Turkish Muslim Nation to protest this
exhibition of nude photographs under the denomination of art in an
exhibition called ÇIRILÇIPLAK (TOTALLY NAKED).
Sex,
commerce and art trio with pornography that exposed all aspects of
human privacy is wrapped up in a “façade of art” and converted
into a cultural activity.
It
is highly meaningful that this pornography event was held within the
borders of a municipality ruled by AKP (the ruling party) who did not
hesitate to misuse our religion throughout their process of accession
to power or during their power but also who allowed the organization
of ‘GAY FILM FESTIVAL’ in Beyoglu. We are not expecting from
those who liberated ADULTERY while trying to upbring pious
generations, to feel uncomfortable about this pornography.
But
we, as Turkish Nationalists Muslim Idealists cannot accept this
disgusting exhibition that conceals under the name of art and
contradicts with the ethics of the Turkish Nation. We cannot keep
silent to the political, cultural and ethical collapse that Turkey is
facing while trying to draw attention to the ongoing corruption.
We
“grey wolves”(Ülkücüler), who take our soul and determination
from the Turkish Muslim beliefs and culture, deny the rights of
taking place of such an exhibition in the name of our nation, and
leave all those who look clemently to this ugly act, to the divine
justice of our public.
As
heralding the news that all this collapsing and corruption will come
to an end in 7th
of June, we invite our people to support the last harbor of Turkish
Muslim Culture, MHP, to stop this cultural breakdown together.”
These
are the protesting (!) slogans on the banners:
-Let
your art go to hell
-We
won’t let Beyoglu to be referred as the-naked city
-Naked
body, naked mind
-
Naked exhibition, empty art. We don’t want you in Beyoglu.
-Beyoglu
has never seen such a scandal in its history
-Let’s
put an end to this ignominy in our decent district of Beyoglu
As
you might easily understand from those texts, political parties are
now throwing their hats into the ring to prove themselves to their
electors in a disgusting race aiming to prove who is the most
reactionist, most conservative, most powerful censor and most
oppressionist party in this newly established, so-called “new”
but in fact mediaeval atmosphere of Turkey!
Saturday
afternoon, I conveyed the notice made to us that MHP protesters were
on their way, to Özcan Pehlivanoğlu, member of MHP-Central Board
Member, on the phone. He told me that such an occurrence is
impossible, and added at the utmost that the name of their Party MHP
was just being used. After we confirmed the occurrence, he indicated
that they were trying to stop the protest and that he called his
Vice-President Şefkat Çetin who was also unaware of it and he added
how shocked his VP was. Nevertheless, nobody from the MHP
Headquarters chose to intervene or apologize at the end of the day.
We
are demanding from the administration of MHP: what is their concrete
comment of their Headquarters about this occurrence of Saturday? If
the MHP Headquarters do not approve of this bigot and censoring
protest against art, they need to take necessary steps immediately
and discharge the Beyoğlu District Head of MHP and his whole team.
It is a highly serious matter to target, protest and attack art and
artists with such a coarse language. If another attack occurs here at
Piramid Sanat, tomorrow, or any other time in the future, from now on
MHP will be claimed as the root, source and the only responsible for
it. They shouldered that consequence on Saturday. MHP will either
issue a circular letter to all its organizations as “we
do not maintain such a censoring conduct, we do not interfere with
the democratic freedom of expression and liberty of art and artists”
and acquit themselves before the Turkish nation or will declare “yes,
our partisans are doing good, we indeed have an extreme level of
conservatism, oppressiveness on art, even AKP would look pale in
comparison, we will be harsher than them, even in a more oppressive
way and as we have stated, we will not let such ignoble activities to
be carried out.” It
is MHP’s right to choose one of the two alternatives here. But
there is no third one to adopt as a stance. They will either
discharge them or applause their actions so that Turkey will
understand clearly where MHP stands. This
is not one of those occurrences where one might prefer to ignore and
act as if it didn’t happen relying on the agenda changing so
quickly and easily. They can choose whatever they want but silence
will also lead to approval of what happened yesterday.
In
general terms, MHP partisans came there that day to deny the free and
democratic stance of art! In other words, by criticizing a
municipality under AKP power who allowed an organization of gay film
festival or inauguration of such an “immoralist” exhibition they
were trying to show the potential electors that their party is more
conservative than AKP, better in standing for “religious,
national and ethical values”.
And by doing so they are declaring a witch hunt against nudity, one
of the subjects that occupied artists mind throughout centuries! They
consider themselves very shrewd and creative believing that with this
act will convert wills AKP’s conservative voters on their side. If
MHP is such a party, if MHP is standing firm behind this protest,
then Turkey will become aware of it thanks just to a photography
exhibition held in Piramid Sanat. In fact that might be the only
positive aspect of the whole occurrence. The public should know where
everyone stands. Thus, the ones who consider themselves as opponents
to AKP and still think of voting for MHP, will understand what they
might end up contributing to.
Here,
today, thanks to “Totally-Naked” exhibition we see clearly how
the hatred of art, intolerance, anti-democratic fascist oppression
reappear in every possible occasion and we condemn this unforgivable
attitude. Constant oppressions and negative attributions faced in
recent years, practices of restraining artists in extreme ways, this
targeting and “more royalist than the king” like attitude of an
opposing party who supposedly seeks democracy (!), unfortunately adds
fuel to this heated atmosphere. Hereby we invite our public to find
out for itself, who is the in fact a real opposition member and who
is not…
10 Mart 2015 Salı
DEĞERLİ CHP MKYK ÜYELERİ: SON PİŞMANLIK FAYDA ETMEZ | BEDRİ BAYKAM | 10 Mart 2015 tarihli makalesi..
Değerli
CHP MKYK Üyeleri ve Sayın Genel Başkan,
Türkiye
Cumhuriyeti, genç tarihinin en hayati seçimine giriyor. Yazılarımı
okuyanlar itiraz edebilirler: “Bedri
Bey, özellikle 1993’ten beri zaten hep bunu söylüyorsunuz,
bugünün farkı ne? Boş yere insanları panikletmeyin!”
Bunun yanıtı kolay: Her aşamada yobazlığa karşı en büyük
kale olması gereken CHP’nin ağabeyliğini üstlendiği alanı en
sert şekilde ikaz edenlerden oldum. Tehlike hep vardı. 1994’te
CHP, SHP ve DSP, bölünmelerin bedelini ölçebilecek çapta
siyasiler tarafından yönetilmiyorlardı. Bizleri dinlemedikleri
için Erdoğan ve Gökçek efsaneleri ortaya çıktı. “Refah”
Türkiye’yi adım adım kargaşaya taşıdıktan sonra, 1998’deki
koalisyon dönemi sahte umutlar getirdi. Bunun ardından AKP iktidarı
başlayabildiyse, bunun kökeninde yine Türk siyaset arenasının
kaprisleri vardı. Birleşememek, potansiyel destekçilerini
küçümsemek, tabanın sesini dinlememek, ne yazık ki bazı
siyasetçilerin tekrarlamaya şartlandıkları ölümcül hataları
oldu.
CHP’nin
değerli siyasetçileri... Parti nihayet bizi bir ölçü de olsa
dinledi ve milletvekilliklerinin önemli sayılabilecek bir yüzdesini
tüm üyelerin katıldığı önseçimle belirliyor. Kontenjanın
gerçekten %5’e düşmesi ve parti içi demokrasinin kusursuz
uygulanması tabii ki nihai temennimiz. Öncelikle bu önemli
karardan dolayı sizleri tebrik etmek isterim.
CHP,
bu ay sonuna kadar tüm adaylarını ve kontenjanlarını
belirleyecek. Birçok arkadaş, seçilmeyi bekliyor. Ama halkın
sesini dinlersek, gündem daha farklı. Halkımız CHP adaylarının,
Partinin AKP diktasına karşı muhalefeti birleştirip
birleştiremeyeceğini merak ediyor. Çünkü artık rejimi alaşağı
etmek isteyen çarpık iktidar anlayışı, dünyada benzeri olmayan
bir diktatörlüğü yaşama geçirebilmek için bu seçimleri
bekliyor. Bir yandan dünya kültür mirasını ve insanlığı yok
etmeye kararlı IŞİD’e göz kırpan, diğer yandan savurganlık,
yolsuzluk ve hukuksuzlukla Cumhuriyet’i çökertmeye kararlı bir
zihniyetin sandıkta yenilmesi şart. Peki stratejinizi kurdunuz mu?
Geçmiş seçimlerde ısrarla yapılan hataları tekrarlamamayı
başarabilecek misiniz?
Şu
anda CHP dışında solda çok aktif odaklar var. Başta Vatan
Partisi ve Haziran Hareketi. Her ikisi de medyada görünen oy
potansiyellerinin çok üstündeler. Vatan Partisi, gerek Doğu
Perinçek’in kararlı kimliği, TGB’nin gençler arasındaki
gücü, gerek Ulusal Kanal ve Aydınlık’ın medya etkinliğiyle
çok önemli bir direnç merkezi. Ayrıca Vatan Partisi’nin, merkez
sağ muhalefetin bir kısmını da bünyesine toplayabileceği
yadsınamaz. Haziran Hareketi ise, önemli bir kısmı Gezi’ye de
katılmış diğer sosyalistler ile, laik eğitim ve yolsuzluğa
karşı sokaktan örgütlenerek sesini halka duyurmayı başarmış
önemli bir oluşum. İçinde ÖDP’den de, TKP’den de,
bağımsızlardan da arkadaşlar var.
Bu
iki önemli odağın toplamından da daha önemli bir seçmen kitlesi
mevcut: Siyasete küsmüş, CHP’ye yıllardır kızgın, sandığa
gitmeyen ama AKP karşıtı olan kararsızlar... İşte o oylar için,
acil olarak farklı bir duruş sergilemesi lazım CHP’nin. Bu iki
odağa da hitap etmek için CHP’nin kendi kabuğunu çatlatması ve
diğer oluşumlara açıklığını göstermesi lazım. Burada Parti
içinden itiraz sesleri yükseliyor: “Neden
hep bizden fedakarlık isteniyor? Daha önce yaptığımız
birleşmeler ne fayda sağladı ki?”.
Bunların yanıtı basit: CHP solun kalesi, esas “ağabeyi”.
Birleşme, sinerji yaratma talebinin ondan gelmesi doğal. Bu bir
gurur meselesi değil, küpünü oyla doldurmaya mecbur bir liderlik
yarışçısının kaçınılmaz arzusu olmalı.
Sizlere
halkın dev bir talebini tekrar iletmeyi görev biliyorum: Lütfen
adaylarınızı saptarken, bu oluşumlardan ve hatta Anadolu
Partisi’nden adaylar alın, hem de içinize iyice sindirerek. Çünkü
CHP’nin bu hayati seçimde başarılı olması ve kendi adayları
dışında tek bir oyun dahi heba edilmemesi için, pinti bir
varyemez gibi hepsini sepetinde toplamayı bilmesi lazım.
Farklı
ideolojiler yüzünden oluşabilecek ayrılıkları aşmak da
sizlerin görevi. Kolay bir yol var: Geniş ortak paydada buluşmak.
O da “basın
özgürlüğü-yolsuzlukla mücadele-laik hukuk-laik eğitim-Atatürkçü
çağdaş yaşam” ekseni!
Herkes şuna yanıt aramalı, “Benim
için hangisi daha önemli? Aramızdaki siyasal görüş ayrılıkları
mı, yoksa bu zulüm rejimine son vermek mi?”
Bu
soruların somut çözümlerini bulmaya mecbursunuz, CHP’li
kardeşlerim. Yoksa eski alışkanlıklarımızla hareket edip,
oyları %30’a çıkarmakla yetinip ardından pişmanlık içinde
Cumhuriyet’in yok edilişini izleyeceksek, yazıklar olsun
hepimize!
3 Mart 2015 Salı
YAŞAR KEMAL YANARDAĞI SÖNMEZ | Bedri Baykam | 3 Mart 2015 tarihli makalesi..
Bu
satırları okurken, elinize aldığınız her gazete, baktığınız
her televizyon size “Yaşar
Kemal’in toprağa verildiğini”
aktarıyor olacak. Yani bu hesaba göre her biri size yalan söylüyor.
Kim kalkıp Yaşar Kemal’i gömebilir ki? Alay mı ediyorsunuz
dünyayla? O dünyanın her yerinde düşüncesi, görüntüsü, sesi
ile her renkten insanda
yolculuğuna
devam eder... Bugün de, yarın da, 1000 yıl sonra da!
Türkiye’nin
üç gündür yaşadıklarını, belki ancak 1980’de Jean-Paul
Sartre’ın ölümünden sonra Fransa’daki ile kıyaslamak mümkün!
Varoluşculuğun büyük filozofu, insan haklarının ve solun yeri
doldurulmaz isminin cenazesi de Paris’te benzer bir dev buluşmayla
sonsuzluğa uğurlanmıştı. Fransa ve dünyadaki her ülke şimdi
Yaşar Kemal’in ölümünü vatandaşlarına duyuruyor. Bu dev
yankı, bir yandan Yaşar Kemal’in yokluğunu seslendiriyorsa da,
aslında onun evrensel ölümsüzlüğünü müjdeliyor yeryüzüne.
Ölümün ne olduğunu bilmiyoruz ki! Neler olup bittiğine dair
ortada yalnız rivayetler var! Ölüm denilen şey her neyse, bu onun
en güzeli, en kutsanmışı olsa gerek! Ölümsüzlüğe geçişin
dünyevi töreni bu! Nobel almakla veya almamakla ölçülemeyecek
bir şey. Nobel’in şanssızlığıdır, Yaşar Kemal ismini
listesine ekleyememiş olmak.
Hani
meşhur “yerelden yola çıkarak evrensele varmak” dedikleri şey
var ya, işte Yaşar Kemal bunu en güzel şekilde başardı. Sayısız
dile çevrildi. Evine gidenler bilir, çarpıcı romanlarının her
dile tercüme edilip yayınlanmış halleri kütüphanesindeki yerini
almıştır. Çukurova’dan yayılan haykırışın dünyaya
yayılmış tescilli belgesidir her bir kitap...
Yaşar
Kemal’in erişmek istediği bir rüya vardı. Kimi zaman doğrudan,
kimi zaman çetrefilli yollardan gelerek bunu ortaya koydu: Hümanist
ve bağımsız sosyalizme erişmek. Bu eşitlikçi ve dürüst dünya
düzeninin hatasız hayali veya kararlı takibi, kesinlikle
Sovyetler’in o baskıcı izdüşümlerinden daha değerliydi. Yaşar
Kemal her insanı severdi. Taksicinin de, ayakkabı boyacısının
da, balıkçının da, herkesin hikayesini, anekdotlarını dinler,
onlara ait efsaneleri bulup çıkarmak istercesine o ruhlarla temasa
girerdi. Ne kadar ilginçtir ki, AKP kadrolarından Kemalistler’e,
tüm sol fraksiyonlardan dev işadamlarına kadar ülkede herkes şu
anda Yaşar Kemal’in yasını tutuyor. Büyük yazarın ateşkesin
ana gündemi oluşturduğu gün aramızdan ayrılması birçok insana
göre bir işaret. Umarım kirli pazarlıklarla her gün bu konularda
restleşenler, hiç olmazsa bu kez onun adına saygı gösterip
farklı bir duruş sergilerler.
Herkesin
aynı anda sahip çıktığı Yaşar Kemal, Sunay Akın’ın da
vurguladığı gibi Türkiye’nin ta kendisidir. O güneyin,
doğunun, dağların, ovaların, kasabaların Yaşarı’dır,
Kemali’dir, Sadıkı’dır. Dünya yazarı olmadan önce ırgat
katipliği, işçilik, yazıcılık, şairlik, “röportajcılık”
yapmıştır! Sonuçta tarlaların, yolların, kahvelerin,
güçsüzlerin, hak arayanların dili, iletkeni olmuştur.
Yaşar
Abi’nin hayat mücadelesine atılma ve talebelik yıllarındaki en
yakın arkadaşlarından birini, hatta sıra arkadaşını çok iyi
tanırım. Adı Suphi’ydi. Babam olurdu kendisi... Az mı dinledim
ondan ortak yaramazlıklarını! Az mı gülerek anlattılar bana
lakaplarını, maceralarını!
1983’te,
tam 15 yıllık bir aradan sonra İstanbul’daki ilk sergimin
açılışında o kalabalığın ortasında yanıbaşımda Yaşar abi
vardı. Güven verici yorumlarını bonkörce dağıtıp bana destek
oluyordu. Sık sık birbirimizin evine giderdik. Basınköy’de
yağmurlu havalarda uzun yürüyüşlerde bana hep romanlarından
hangilerini, hangi sırada okumamı tercih ettiğini anlatırdı.
Sonra evde Tilda’nın demlediği çayla beraber kek yer ısınırdık.
Hatta bir gün beraber resim bile yapmıştık! Tilda’nın özenli
tercümeleriyle Yaşar Kemal efsanesinin uluslararası arenaya
taşınmasındaki dev emeği, Türk edebiyatının en güzel
borcudur.
Her
haksızlığa, uğursuzluğa başkaldıran Yaşar Abi, günün
sonunda daima doğrunun kazanacağına inanır, temiz hırsıyla
iyilerin mücadelesine destek verirdi. Belki kendisinde yadırgadığım
tek nokta, geniş anlamda çoksesliliğin ve demokrasinin ne kadar
büyük savunucusuysa da, kendi yaşamında eleştiriye oldukça
kapalı olmasıydı. Bu da herhalde gergin mücadelelerle geçen
yaşamının bir çeşit özkorumasıydı, kimbilir...
Şimdi
tekrar soruyorum size, yerel destanlardan, öykülerden, en çağdaş
dille kaleme alınmış bir dünya edebiyatı çıkaran bu devi, kim
nasıl gömebilirmiş, şaşarım! Cumhuriyet bile hazırladığı
ekin kapağına “Bir yanardağ söndü” yazmış. Arkadaşlarım
adına özür dilerim. Heyecandan aceleye gelmiş. Doğrusu şu: “Bu
yanardağ artık hiç sönmeyecek!”.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)