Demokrasi,
biliyorsunuz herkesin sahte sevgilisi. Aynen barış gibi... Sorsanız, herkes demokrasiyi
çok sevdiğini ve ülkenin huzuru için barış aradığını söyler.
Mesela
Davutoğlu, evrensel barış ve terörü kınama adına yürüdü Paris’te. Halbuki o
günden beri İstanbul’dan Diyarbakır’a, birçok yerde katilleri öven, Charlie
Hebdo ve destekçilerine lanet yağdıran yürüyüşler yapıldı. Bu saldırgan
gösteriler polis koruması altında gerçekleşti. Bu konuda oldukça titrek bir
görüntü çizen Türkiye imajı, acaba yurtdışında nerelere kadar düştü?
Geçen
Cuma günü, CNN Türk’te Şirin Payzın, merkez medya açısından son zamanlarda
görülmedik bir “jest” yaptı ve Perinçek’in de “ifade özgürlüğü olmalı” diye düşündüklerini dile getirdi! Bu da
gerçekten, şaka değil, günümüz “medyası” açısından ciddi cesaret örneği! Çünkü
normalde artık demokrasi kılıflı bölücü veya dinci değilseniz, ana dalga
mecralarda kendinize yer bulamazsınız. Böylece Perinçek’i 20 dakika kadar dinleyebildi
şaşkın izleyiciler.
Perinçek’ten
sonra sahne alan HDP’li Garo Paylan ise, ilginç bir ders verdi: Gerçekte demokrasi düşmanlığı yaparak, bir
insan izleyicilere nasıl büyük demokrat havası atar? Paylan’ın konulara
temel girişi geleneksel ikinci Cumhuriyetçi tornadan çıktığını kanıtlıyor: “Resmi tarih yaftalanmış”, “yıllardır size yalan söyleniyor”
şeklinde artık kanıksanmış ezberler. Son günlerin o bulamaç stiliyle, konuları birbirine
karıştırmada eksper olmuş! Soykırım, Hrant Dink, Roboski, Berkin Elvan, hepsi
aynı anda ortaya atılıp aynı “katil devlet”e mal ediliyor! Çok pratik! Böylece
Hrant Dink’e destek olmak için, “Soykırımla
yüzleşin” pankartının peşinde yürümek farz oluyor! Oysa herkes biliyor ki, o
pankartı kabul etmeden Hrant Dink’in katillerini bulmak için kararlılıkla
uğraşan dev bir kitle var. İşte ne yazık ki Dink’i açıkça kullanan bu küçük
siyasi zümre, gerçek Hrant destekçilerinin bu dayanışmasının Türkiye çapında büyümesini
engelliyor.
Bir
de Paylan’ın akıl almaz farklı bir anti-demokratik ısrarı var: “Türkiye soykırımla veya bu büyük suçla
yüzleşsin” derken, sanki ortada bu tanımlamayı hak ettiği tescillenmiş
kesin bir suç varmış gibi konuşuyor. Çok ilginç. Dünya tarihçilerinin bile onca
farklı görüşleri var. Paylan için
herhalde demokrasi, yalnız partisinin adında yer alan soyut bir kelime! İnsanların
eşitçe kendilerini savunma, yargısız infaza karşı direnme hakları, ona hiçbir
şey ifade etmiyor. “Ermeniler veya şu şu
tarihçiler ne diyorsa doğrudur, diğerleri resmi tarihin yalancılarıdır. Savunularına bile gerek yok!”
Ayrıca iddialarını temellendirmeye çalışırken, utanıp sıkılmadan üstüne basa
basa Nazi soykırımından örnek sunması dehşet verici! Sorulacak bin soru var ama
birkaç tanesiyle yetineyim: Bu konuda
Türkiye’nin yargılandığı bir “Nürnberg” mahkemesi oldu mu? Her iki tarafın
arşivleri açılıp tarihçiler ve tarafsız hakemler tarafından araştırmalar
yapıldı mı? Oldu da biz mi bilmiyoruz? Eğer yoksa, oradan çıkmış bir “soykırımı
inkar suçu” kavramını nasıl Türkiye üstüne taşıyabiliyorsun? Sonra da
“dünyanın en büyük suçu soykırım” cümlesini ortaya bırakıverip bu kanıtsız iftirayı
rahatlıkla nasıl atabiliyorsun? Merak ediyorum Garo Bey’e demokrasi ilkelerini
kim öğretti? Acaba 2005’te Boğaziçi ve Bilgi üniversitelerinde düzenlenen, hiçbir
Atatürkçü’nün çağrılmadığı, sözde Ermeni Soykırım iddialarının tek yönlü, hiçbir
farklı görüşe yer verilmeden “bilimsel” (!) olarak tartışıldığı (!) forumlar
mı?
Görüşmenin
sonunda Payzın, Perinçek’in ifade özgürlüğünden söz ettiğinde Paylan, bu sefer
inanılmaz demokrasi inkarını açığa çıkarıveriyor: “İfade özgürlüğü inkara
dönüşmemeli, inkar herkesi zehirler!” Özetle o özgürlüğü de abartmamak
lazım. Doğu bey, kendisi gibi düşünmüyorsa, inkar etmesin, sussun!
Perinçek,
“soykırım olmuştur” diyenlerin ifade
özgürlüğünü açıkça savunuyor. Ama tersi, Paylan’ın ajandasında yok. Oysa
demokrat “yeni Türkiyeli” kendisi! Bu arada kullandığı cümlelerden biri, “yüzleşmediğimiz sürece, suç tekrarlanıyor”.
Hmmm... Acaba bunu Ermeniler açısından mı dile getiriyor? Suikastlerle alçakça
katledilen diplomatlarımızın durumundan söz ediyor olabilir mi? Pek sanmıyorum,
o konuya giren bir babayiğit pek çıkmıyor o tuhaf ortamlarda...
Türk
ve Ermeni halklarının tarihi kardeşliği ve barışı, tek yönlü olarak yangına
körükle giden provokasyonlardan geçmiyor. Birbirini önyargısızca çay içerek
dinlemekten ve korkusuzca tarihi karıştırmaktan geçiyor.