2 Ekim 2010 Cumartesi

Zevkler, Özel ve Felsefi Ayrıntılar...

SANAT... kirli ellerini pantolonuna silmek. Yaramaz olmak. Düzeni korkutmak. 51 yıl sonra burjuaların hoşuna gitmek. Her günü cumartesiymiş gibi yaşamak. Mavi bir güneş bulmak. Teota adında yepyeni bir renk bulmak. Sevişirken yaratmak. Küfredilmenin onur, hücum edilmenin üstünlük ve iktidar olduğunu bilmek. En iyi olduğunu düşünüp, kendini yine de yetersiz hissetmek. Cesaret etmek. Olayların üzerine gitmek. Kendi kendinin esiri haline gelmemek. Geçici anları belgelemek. Güzel kızları, akıllı insanları etkilemek. Eleştirmenleri okşamak, tokatlamak. Çıkışı olmayan bir labirentte sürekli çıkış aramak. Okyanusun üzerine dev bir resim yapmak. Okyanusun üzerinde yürüyüp iz bırakmak. Silahlarını yarına saklamamak. Büyük galibiyetlere, büyük mağlubiyetlere hazır olmak. Alışılmamak. Şeytanı aldatmak. Varılan hedefleri imha etmek. 102 yıl sonra bir aşk öyküsü yaşamak. Standartları tespit etmek. Dedikodu yaratmak. İnatçı olmak. Küstah olmak. Tarihi yaratmak. Tarihi yoğurmak. Dinozorların zorunlu arkadaşı olmak. Irkçıları temizlemek. Arkanda fatura bırakmamak. 'Çeşit' olmak. Parayı gününe göre oksijen ya da tuvalet kağıdı olarak kullanmak. Kalın iplerin inceldiği yerden kopuşunu seyretmek. Boyayla zehirlenmek. Zamanın içinden dışına taşmak. Kendi düşüncenin genetik evrimini seyretmek. Karın doyurmak. Bir mandalina ya da bir kızı soyar gibi tuali giydirmek. An'dan bahsederken, yaşanan olayda zamanın değil mekandaki hareketlerin esas olduğunu bilmek. Tatilden vazgeçmek. Dünyaya yeniden gelmeyi reddetmek. İmza atmak. İmzasını sevmek.
Bedri Baykam, Haziran 1987

1994'te Cannes'da yayınlanan CAMELEON DIABOLICUS (Şeytani Bukalemun) gazetesine göre BEDRİ BAYKAM KİMDİR ?

Kültürel Gerilla-Politik Militan-Tual Boyacısı ve Satıcısı-Gerçeküstü ve Absürdün Senaristi-İflah Olmaz Playboy-Sinema Aktörü-14 Kedi ve İki Köpek Babası-Politik Yazar-Harika Çocuk-Uluslararası Tenis Hakemi ve Oyuncusu-Çay İçicisi-Sanat Tarihçisi-Porno Albümleri, 33 Devir Plak ve Tual Resimleri Koleksiyoncusu-20. Yüzyılın İkinci Yarısının En Önemli Ressamı-Irkçılıkla Mücadele Örgütlerinin Ömür Boyu Üyesi-Amerikan Bilardosu ve Al Pacino Fanatiği-Berkeley California Aşığı-2. Sınıf Futbolcu, 1. Sınıf Golcü-Gece Kulübü İşletmecisi-Fenerbahçe Fanatiği-Legal Kağıtlar Düşmanı-Medya Starı-Türkiye'nin Andy Warhol'ü-Issız Plajların Gediklisi-Arşivci-Nü Fotoğrafçısı-Gazete Yayıncısı-İmin Bimi-En iyi Yeni Dışavurumcu Ressam



İKONOTLAR (Baykam’ın Girly Plots kataloğundan)


Hayatı hatırlıyorum. Modellerimi hatırlıyorum. Lisa, Holly, Angelique, Olivia, Novella, vs. Malzemelerimi hatırlıyorum. Kehoe Beach’i ve dalgalarını hatırlıyorum. Zaman dışı bölgeler. Depeche Mode’u hatırlıyorum. Öğleden sonra kaçamaklarımı hatırlıyorum. Sonsuz gökleri hatırlıyorum. Saten çarşafları hatırlıyorum. Coleen ve bebeğini. Kaliforniya’yı hatırlıyorum. Tüm o strip-tizleri hatırlıyorum. Bütün o sahte yürek yakan, delikanlı kandıran işveli kızları ve taşan zevk sularını hatırlıyorum. Danks Perfecto. Ben hatırlıyorum, sen hatırlıyor musun? İşte Geçti Gidiyor Gençliğim. Türk’ü hatırlıyorum. Yoğun öğleden sonralarında. İyi Vakit Geçirmek İçin Esther’i Arayın. Ağır beş dolarlık banknotlar hatırlıyorum. Kobalt mavisi ve cadmium kırmızısını hatırlıyorum. Diil. Açık hansa sarısı. Doku kontrastları. Islak kutucukları hatırlıyorum. Bir de köpekleri. Tut bakalım. Bir Avuç Dolar İçin. Tekrar ve tekrar arkanı dön bana. Hayır, hayır, günbatımları daha güzeldir. Kızları hiç dinleme. Derin nefes al. Bana yaslan. Hülyalar ve hafif uykular hatırlıyorum. Dişi Entrikalarla kuşatılmış vaziyetteyim. 42. Cadde’de uzun yürüyüşler. Holly, Holly, Hawaii. O göğüsleri hatırlıyorum. Cinnamon Candida. Ruhun Heykeli. Biliyor musun, servis dahil. Rinsomatic Tuzak dostum. Lütfen bu gece benim tişörtümü giy. Sana şimdi dokunsam daha iyi olur. Bu gece bende kalabilirsin. Yarından sonra sakın beni unutma. Yes sir, I can Boogie. Seni pis genç sapık seni… Berkeley’de College Avenue’yu hatırlıyorum. Siz hiç kentlerin deniz kızlarını gördünüz mü? Suratında Ruj Lekesi Vardı. Ama o kız nefis bir parçaydı. Ben sana Tanrı’nın haklı olduğunu söylememiş miydim? Evet seninle gölge oyunları oynayabiliriz, ama lütfen randevusuz gelme. Gerçekten acıttım mı? Hay aksi şeytan! En son ne zaman bir evde zilin çalmasını bekledin durdun? Seni zaman makineme bindirebilmeyi isterdim. Sansürcü yobaz maşalarının olmadığı yerlere götürebilmek için. Jozet, metresim mi olmayı tercih edersin, yoksa yarı saydam flörtüm mü? Evet, evet geçti gidiyor gençliğim. I Can Get No Satisfaction. Gitme vakti gelmeden önce benim için soyunur musun? Laf olsun diye. Değişiklik olsun diye. Beni bulutlara as. Elektrik gözler. Biraz daha açabilir misin lütfen? Bu odanın daha çok ışığa ihtiyacı var. Size Selim Targan beyi tanıştırabilir miyim? O, tüm zamanların kahramanı olmak için sırasını bekliyor. Ben değil. Bu intiharvari bir tablo. Ben tekrar orda olmak istemiyorum. Beni rüyalarına sıkıştırabilir misin? Çok ıslak. Affedersin ama burada tüm haklar yalnız benim. Gel sana şu mallarımı bir göstereyim. Çok hoşuna gidecek. Okyanusun gücü, seninle benimkinden çok daha fazla. Avustralya’yı hatırlıyorum. Bak şöyle anlatayım sana. Şimdilik söyleyebileceklerim bu kadar. Biliyor musun, beni hiç korkutamıyorsun. İkonografik fuhuşlar. Etraftan duyduğuma göre o yavru artık kızlarla düşüp kalkmaya başlamış. Kemiğine kadar domal. Hindistan cevizi ve parça çikolatalı kremalı lütfen. Tam Amerikan aç-açı. Hadi ordan. Kelebek. Al onu al, hediyem olsun sana. Leo Par İs’i anımsıyorum. Dar kaltak odacıkları. Hâlâ üşüyor musun? Hayır ben Cola’yı sonra alayım. Odanı delikten gözetleyebilir miyim? Burada bekçiye ihtiyacımız yok. Hayır, hiç déjà vu filan gelmedi başıma. Her şey şimdi ve burada yaşanıyor. Daha iyi vakit geçirmek için Toni’yi ara. Bu kahve ılık. Bir daha dene. İnan değer. Bırak seni sonsuza kadar harcayayım.

2001 YILI DÜNYA SANATÇISININ
BİLİNÇALTI IZDIRAP MANİFESTOSUDUR…


Dünyadaki bütün büyük kitabevlerini gezip, her birinde en az bir tam gün geçirip, paramın yettiği ya da yetmediği tüm kitapları satın alıp, bu tonlarca heyecan ve görsel şöleni uçaklarda tek kuruş ekstra bagaj ödemeden kütüphaneme taşıyabilmek isterdim.

Kütüphanemdeki tüm kitaplarımın her birini temenni ettiğim ciddiyette okumam toplam 2147 yıl alacak olsa bile, onların en az herbirinin sayfalarını çevirmiş ve bunlara göz gezdirmiş olmak isterdim.

Dünyadaki tüm önemli büyük sergileri gezip, bir de üstüne kıyıda köşede kalmış gizli eski veya yeni yıldızların işlerini de görmüş olmak isterdim.

Dünyanın her müze ve galerisindeki büyük sergileri gezerken, önünde durduğum yapıtın üretiliş sürecinde sanatçının özel hayatındaki kişi ve olayların bu yapıta olan etkileriyle ilgili en ilginç ve en mahrem anektodları bilip, çevremdekilere en sade ve en masum ses tonuyla aktarmak isterdim.

Beğendiğim her işin görsel izini kafamın hiçbir zaman anlayamayacağım düzenine göre "dosyalayıp" gözümün, belleğimin, alnımın, elimin altında tutmak isterdim.

Kendime ait her taze bilgiden seçtiklerimi anında gezegenin 190 ülkesindeki benim nabzımı anlayabilecek milyonlarca insanın adresinden oluşmuş e-postalara tek bir tuşla yollayabilmek isterdim

Kendime ait geçmişten gelen her önemli bilgiyi, evrağı, hatırayı herkesin takip edebileceği bir sırada ve kronolojide kitaplaştırıp, bunu yukarıda belirtilen e-mail listesinin tümüne yollayabilmek isterdim.

Rüyalarımın hepsini geceleri video kayda alıp, daha sonra tamamını eksiksiz izleyerek beynimin yaratıcılığının tüm gizli kalmış dehlizleriyle tanışmak isterdim.

Dünyanın tüm siyasi oluşumlarını izleyip, her ülkenin her noktasında haksızlığa uğrayan, ezilen, iftira edilen, sömürülen kesimlere sanatımla veya fikirlerimle destek olup ses getirebilmek, onlara yardım edebilmek isterdim.

Dünyada çeşitli baskı rejimlerinde hapse atılmış, şiddete maruz kalmış tüm aydınlar için düzenlenen kampanyaları yakından takip edip, hepsine militanca katılabilmek isterdim.

Gerek eski tarihi eserleri, gerek çevreyi ve doğayı, gerek hayvanları korumak için yapılan tüm organizasyon ve toplantılara katılıp, maddi ve manevi olarak hepsini desteklemek isterdim.

Beni ilgilendiren felsefi, sanatsal, siyasi, tüm web sitelerine girip, onların hepsini kana kana içercesine okumak, birbirleriyle ilişkilerini ve çapraz yorumlarını kurmak, onların benim düşüncelerimle olan bağlarını oluşturmak ve bütün bu sentezi anlaşılır, okunur, takip edilir, mantıklı bir metine dönüştürebilmek isterdim.

Arkadaşım olan ve olmayan sanatçıların tüm sergi davetlerine icap edip, bana sundukları tüm metinleri okuyup, kusur etmeden hepsine teşekkür edip, bu deneyimlerden kendime hisse çıkarmak isterdim.

Ürettiğim sanatın özgün ve orjinal olmasını ama insanlık ve sanat tarihinin tüm omurga ilişkilerini tartışma götürmez şekilde bünyesinde taşımasını isterdim.

Dünyanın tüm ilginç filmlerini sinemada veya geniş ekranlı televizyonlarda izleyip, tüm önemli tiyatro, happening ve operalarını takip edip, hepsinin en önemli anlarını beynimde askıya alabilmek, her birinde emeği geçmiş teknik kadro ve sanatçıların isimlerini, kariyerlerinin flaş anlarıyla beraber hatırlayabilmek isterdim.

Dünyanın tüm ülkelerini gezip, en önemli arkeolojik ve eski eser müzelerinin tüm işlerini, teknik fişlerini okuyarak inceleyip, Dünya tarihinde nereye oturduklarını, birbirlerini nasıl etkilediklerini bilerek izlemek isterdim.

Ülkemin ve dünyanın önemli gazete ve dergilerini Kennedy taramasıyla bile olsa okuyup, kendimi gündemin her beni ilgilendiren maddesini takip eder duruma getirmek isterdim.

Geçmişte hakkımı vermeyen, beni önemsemeyen, bana çelme atan her insanın hatasını anlayıp yüzleri kızararak benden özür dilemelerini ve bunu büyük bir tevazuyla kabul edip onları tüm günahlarıyla beraber affetmek isterdim.

Toplumun ve dünyanın tüm sanatsal iktidarı ve entelijensiyasının, tüm yaptıklarımı hakkını vererek izlemesini, benim arzu ettiğime yakın bir toklukta algılamasını, beni alkışlamasını ve de üstüne üstlük alçakgönüllülüğümü de methetmelerini isterdim.

Sanatının yüce tarihsel işlevlerini bilmeden hasbelkader medyada veya devlette bir makama yükselmiş tüm insanların, aynı gecede gaflet uykularından uyanacakları o süper partiyi organize edip, tüm bu beyinlere enjekte edilecek “sanat konsantresi”ni de hazırlamak isterdim.

Tüm yapıtlarımın, kendi koleksiyonuma sakladıklarım hariç, dünyanın en önemli koleksiyonlarına, müzayede satış rekorları kırarak ve ana sayfa haber bültenlerine dahil edilerek satılmasını isterdim.

Evimin, atölyemin, yazlıklarımın, dağ evimin, Paris, Cannes, Tokyo, Québéc ve New York villalarımın her birinin keyfini sürecek ve her birinde değişik nabızlarda sanat üretecek kadar onları yaşayabilmek isterdim.

Ruhumu en çok besleyecek müzik eserleriyle tesadüfen karşılaşacağıma, benim için en uygun olanların kusursuzca işleyen ve benim zevkime göre programlı bir bilgisayar tarafından önüme sıralı olarak sunulmasını isterdim.

Yeryüzünde Çin ve Fransa sahilerinde Med-Cezir hareketlerini, Avustralya ve Sahara çöllerinin sonsuz kum tepeciklerini, Amazon ormanlarının balta girmemiş yoğunluklarını, Hawai adalarının şelalelerinin ötesindeki gün batımlarını, büyük kanyonun küstah bağımsızlığını, muson yağmurlarının bereketini ve adını, varlığını bile bilmediğim onca diğer doğal güzelliği, bu Dünyaya gelmiş olmama şükredecek kadar doya seyretmiş ve etkilenmiş isterdim.

Çalışmalarımın, konseptine uyan tüm uluslararası yüksek prestijli sergilerin hepsinin küratörlerinin dikkatine sunulmasını ve hepsinin büyük bir tutkuyla bu işlerimi veya yenilerini, sergilerini onurlandırmak üzere benden saygıyla talep etmelerini isterdim.

Ana çalışma masamın üstündeki mükkemmel düzende hatasız bir kurguyla işleyen bir sisteme sahip olup, yapılacak işler listemi eksiksiz ve kusursuz bitirecek, arşivden ne istersem ister görüntü, ister metin, leb demeden leblebiyi anlayarak bana getirecek, “unutma” kelimesini hiç bilmeyecek asistanlara sahip olmak isterdim.

Dünyadaki savaşların, fakirlerin, haksızlıkların ortadan kaldırılmasında etkin rol oynayacak kadar siyasi ve medyatik etkinliği olan bir sanatçı olmak, devlet adamlarını, yaptıkları kimi hatalar yüzünden mahçup duruma düşürmeden utandırmak isterdim.

Dünyanın tüm sanat dallarının her birini tarihçeleriyle beraber kusursuz bilip, her birinin birbirleriyle olan ilişkilerini takip edebilmek ve onların neşe içinde evlenmelerini sağlamak isterdim.

Komple bir atlet gibi sanatlararası ilişkilerin hergün filizlendiği bu ortamda, on parmağında on marifet olan ve her kulvarda koşabilen bir sanatçı olmak isterdim.

Siyaset, bilim, ekonomi, iletişim gibi sanat ötesi tüm disiplinlerarası geçişleri yoğun olarak yaşamak, kesişmeleri tartışmak, bu ilişkileri felsefi olarak yorumlamak ve bu çok öznel ortamın atar damarı olmak isterdim.

Gökyüzünde gezen galaksilerin, yerden fışkıran her türlü doğal bitkinin, yeraltını birbirine katan magma hareketlerinin, atmosferde oluşan fırtınaların, orman kanunlarının, mantığını, oluşum silsilerini, iç düzenlerini, yani “evrensel hakikat” denilen bütünlüğünü, birliğini, en azından inine erzak taşıyan bir karıncanın hareketlerinin nedenlerini ve hedeflerini anladığım kadar algılayabilmek isterdim.

Yunan, Mısır, Hint, Çin, Japon, Afrika ve Okyanusya mitolojilerinin tüm hikayelerini, aborijinel sanatın detaylı sadeliğini, felsefe tarihinin Sokrat’dan Aristo’ya, Konfüçyüs’den Mevlana’ya, Rousseau’dan Kant’a, Hegel’den Marx’a, Nietzsche’den Sartre’a, Lacan’dan Baudrillard’a tüm atar damarlarını, avucumun içi gibi bilip, onları gereken her yerde bilge görünmek için değil, gerçekten o çağdaş yoruma taban oluşturacak ve ışık tutacak bir değer kattıkları zaman kullanmak isterdim.

Annibal’den Atilla’ya, Kleopatra’dan Napolyon’a, Atatürk’ten Churchill’a, Kissinger’dan Gorbaçov’a kadar bu dünyaya yön vermiş tüm liderlerin detaylı kişisel ve düşünsel yaşam hikayelerini, tarihin akışındaki keskin dönemeçleri, neden oldukları sosyolojik devinimleri ezbere bilip, bunların kültür tarihine olan etkilerini beynime kazımak isterdim.

Homerus’tan Aristophanes’e, Dostoyevski’den Çehov’a, Molière’den Racine’e, Hugo’dan Celine’e, Faulkner’dan John Fante’ye, Yaşar Kemal’den Orhan Pamuk’a, Kundera’dan Camus’ye, Nedim Gürsel’den Evelyn Lau’ya kadar klasik ve çağdaş tüm romanların tüm karakterlerini ve hikayelerinin tüm unutulmaz anlarını karşılaştırmalı olarak ele alabilmek isterdim.

Dünyada değerimi anlayacak, bana esin kaynağı oluşturacak, bana aşık olacak, bana heyecan verecek, her insanla sayısız kısa ve uzun zengin ilişkiler yaşamak isterdim.

Sanatın tüm Dünyadan ırkçılıkları, puştlukları, çıkarcılıkları, çirkin ihtirasları tasfiye etmesinde öncü bir rol üstlenmek isterdim.

Önyargı ve kıskançlıktan gözü kararmış olarak kendi gelişimini durduran, etrafına kin saçarak yaşayan entellektüel dünyanın potansiyel adaylarını kurtaracak sihirli bir şerbeti üretip içkilerine katmak isterdim.

Arkadaşlarımın, dostlarımın, akrabalarımın, eleştirmenlerimin, galericilerimin doğum günlerini hatırlayıp, onları gerektiğinde hastanede, evlerinde ve işyerlerinde onlara ihtiyacım olmadığı anlarda da kusursuz ziyaret edebilmek isterdim.

Kedi ve köpeklerimin orta yerlere sıçmamalarını, kötü kokmamalarını ve bana şefkat akıtmalarını isterdim.

Aramızdan göçüp gitmiş ve şu ya da bu nedenle bu dünyadaki “sayılı nefesi” süresince sanatını, edebiyatını hakettiği şekilde topluma anlatma fırsatını bulamamış olan geçmiş dönemlerdeki aydınlarımızın değerlerini su yüzüne çıkaracak olan derin araştırmaları yapmak ve onları ebedi sanat ortamına kazandırmış olmak isterdim.

Vefat eden sanatçı dost veya tanıdıklarımın hepsinin cenazesine istisnasız, uzaklarda düzenlense bile katılabilmek, geçmişte ölmüş sanatçı ve edebiyatçıları anma törenlerine katılıp, ruhlarını yüceltecek birer anma ve araştırma yazısı yazmak isterdim.

Eşimin, sevgilimin ve çocuklarımın paşa gönlüm arzu ettiği an yaşayacağım tüm yeni gönül maceralarına hoşgörü, sevecenlik, hatta sevinçle bakmalarını, bu ilişkilerden yeni boyutlara atlayacağımı hesap ederek benim adıma sevinç duymalarını isterdim.

Kilo almadan, kan sayım değerlerini altüst etmeden, sanatçı göbeği oluşturmadan, hiç çekinmeden, işsel ve sanatsal buluşmalarda canımın her istediğini sohbete renk katacak ortamlarda afiyetle yiyip içmeyi isterdim.

Vücut denilen ve beni taşımakla yükümlü makinamın sağlam çalışması ve bu tarihi önemi olan yüce görevini gerektiği gibi yerine getirebilmesi için ona gerektiği kadar spor yaptırmayı, gereken besinleri vermeyi, onu sık sık ihmal etmeden kontrolden geçirmeyi isterdim.

Aileme, eşime, çocuklarıma, babama, anneme, sevgililerime sonradan pişman olmayacak kadar vakit ayırmak, onlarla uzun uzun sohbet edip, beraber özel hayatın güzel saatlerini paylaşmak isterdim.

Benim gibi bir üst varlığın en az bir kaç yüzyıl yaşaması için gerekli tıbbi ilerlemelere pek yakında erişilene kadar, beni taşıyacak dahi bir doktorum olsun isterdim.

Üreteceğim her yeni düşüncenin, içinde yüzdüğüm tüm bu bilgi okyanusunun içinden, ihtiyacı olan her veriye anında, doğru yerde, doğru zamanda ulaşabilmesini sağlamak isterdim.

Sihirli bir düğmeye bastığım an kendimi, beni bağlayan tüm profesyonel, sosyal, siyasi ve etik bağlardan kurtararak özgür bir marjinal dünyanın bohem hayatına bırakmak, dalgaları yeni tanıştığım bir sevgilimle veya özenle aradığım yalnızlığımla adını bilmediğim bir adada günlerce izleyip, hayal gücüme ve duyularıma uçabilecekleri yeni alanlar sunmak isterdim.

Saat dilimlerini uzatabilmeyi, zamanı dondurabilmeyi ve insanoğlunu ışınlayabilen teknolojileri kolayca kullanabilmeyi isterdim.

İçgüdü ile bilginin, zerafet ile kararlılığın, ermişlikle yüksek mücadele gücünün, hassas ortalamasını yakalamak isterdim.

Her ihtimama rağmen şayet bir gün bedenim beni terkederse, tüm eser ve düşüncelerimin bir vakıf tarafından ebediyete kadar taşınmasını, yaşadığım tüm ev ve atölyelerin aranıp bulunup müze olarak korunmasını, özel eşyalarımın, saçlarımın ve bıraktığım tüm izlerin kapışılmasını isterdim.

Gerektiği zaman bir cümle, bir hareket veya bir bakışta, bu manifestoda sözü edilen her bilgiyi özümsemiş olarak tükürebilmek isterdim.

Bu saydıklarımın 10.000'de birini yapamayan birçok sanatçının, bunların tamamını yapabilen bilge ve insanüstü ilahlar havasıyla aramızda gezdiği, bu konuların varlığından bile haberi olmayan popüler palyaçoların ise, medya tarafından kral ilan edilerek aramızda gezdirildiği bir dünyada, rahatça nefes alıp, doya doya hatta katıla katıla gülebilmek isterdim.

İşte bunların hiçbirini yapamıyorum, yapamıyorsun. Sen beni biliyorsun, ben de seni. Kaç kitap, kaç dergi okumadığını, kaç web sitesi görmediğini, kaç mektup yazmadığını, kaç sözünü tutmadığını, kaç filmi, kaç sergiyi görmediğini, kaç akrabanı kırdığını, kaç kez pişmanlık duyduğunu, hakkını vermeyen kaç insana kırgın olduğunu, kaçını bir kaşık suda boğmaya hazırlandığını, kaç ülkeye hiç gidemediğini, kaç sorumluluğunu yerine getiremediğini, kaç gazeteyi açamadan günün bittiğini, kaç potansiyel flörtünü düzemeden ömrünün geçtiğini, kaç aşkı yaşayamadan içinin eridiğini, kaç konseri göremeden sezonu bitirdiğini , kaç meslektaşını, için için sevsen bile kıskandığını, kaç kere ayağına kadar gelen fırsatları harcayıp gittiğini…. Hepsini biliyorum.

Haftalık programında kaç saatinin trafikte, kaç saatinin günlük işler peşinde, kaç saatinin yemek yemede, kaç saatinin domestik ilişkilerde, kaç saatinin dişçide, kaç saatinin bürokratik ve resmi debelenmelerde, kaç saatinin tualette, kaç saatinin televizyon seyirlerinde, kaç saatinin rüya alemlerinde, kaç saatinin alışverişte, kaç saatinin önlenemez minimal geyik muhabbetlerinde, kaç saatinin de özel hayat çekişmelerinde geçtiğini de çok iyi biliyorum.

Onun için bana hava atmaya kalkma, sibobunu gevşetirim.

Bilim yetişip çiplerle beynini donatana kadar, ek organlarla duyularının algılama gücünü pompalayana kadar, seni zoom yapan gözlere, milyonlarca kitap "download" eden beyin kıvrımlarına ulaştırana kadar, hafıza kapasiteni 3290 filinkine eşit bir duruma çıkartana kadar, seni multi-ekran bir beyin sinir dosyasına kavuşturana kadar…. Ben seni biliyorum, sen de beni...

Herşeye rağmen ilave edeyim ki tembelsin. Kibirlisin. Zaman fakirliğine mahkum zavallı bir zibidisin. Kıçından gizlice ter damlayan şaşkın ve ukala bir garipsin.

Mecburi mütevaziliğini bilip, onu bile pazarlamaya kalkma, zaten başka hiçbir şansın yok.

Hadi yürü, anca gidersin, haddini bil, aynaya bak, gör halini, attırma tepemi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.