Balyoz
davasının kararlarının açıklanması yeni bitmiş... Saatlerdir
bulunduğumuz salonda tarihi ve göz yaşartıcı sahneler yaşanıyor.
Tüm komutanların yüzleri ailelerine ve arkadaşlarına dönmüş,
metanetle sükunet, sabır ve direnç sinyali verirken bir yandan da
sloganlar atıyorlar, beraberce İstiklal Marşı söylüyorlar.
Tuğgeneral Mustafa Erhan Pamuk’un eşi Ferda Pamuk var gücüyle
haykırıyor: “Ben
onurlu bir Türk subayının eşiyim, adalet artık iktidarın
tekelinde, bizim vücudumuzu esir alabilirler ama Atatürkçü
ruhumuzu asla, zaten Türkiye açık bir cezaevi değil mi?”
Sıralara bakıyorum, ağlayan genç kızlar, gözyaşlarını
içlerine akıtan saygıdeğer subay eşleri, birbirlerine öpücük
ve kalp işareti yollayanlar... Ardından, o intikam kokan kararları
henüz dinlemiş olan komutanlar, kararlılıkla yumruk sıkıp
herkesten sakin olmalarını istiyorlar. “Türkiye
sizinle gurur duyuyor” şeklinde
geliyor yanıt... Sonra da karşılıklı sloganlar yükseliyor:
“Mustafa Kemal’in askerleriyiz!”.
Gözlerim yaşarıyor. Bu anlar tarihimize utanç tablosu olarak
kazınacak.
O
gün orada, Sanatçılar Girişimi’ni de temsilen bulunan kişiyim
(“Mor ve Ötesi”nden Harun Tekin’in de orada olduğunu
asistanım bana sonradan söyleyecek). Oktay Ekşi ve Aykut Erdoğdu
o gün gelen CHP vekillerinden. Onlar da “Barış”
mitingi sebebiyle erkenden Kartal’a gittikleri için karar
açıklanırken yoklar... Bir diğeri ise Ali Özgündüz. Basına
içeride yaşadığımız üzücü, dramatik sahneleri ve
hissettiklerimizi aktarmak ne yazık ki bizlere düşüyor.
Türkiye’nin vicdanı ile beraber yüreğim sızlıyor. Bunlar
belleğimize kazınan, birileri açısından yüz kızartıcı
hatıralar artık...
Balyoz
davası, toplumdan ve medyadan, “hapisteki
gazeteciler ve yazarlar”
konusunu gündeme taşıyan Ergenekon ve Odatv davaları kadar destek
ve takip görmedi. Çünkü medya ve halk da, ordu aleyhine yürütülen
psikolojik savaştan nasiplerini almışlar! TSK’yı içeren bir
davada, insanlar tutuklu sanıkları korumaya sanki korktular.
Aslında burada TSK’nın son 15 yıla bakıp ciddi bir özeleştiri
yapması lazım. Yobazlar, 2. Cumhuriyetçiler, emperyalizmin
“medyokrasi”
içine konuşlanmış kalemşörleri, tüm sinsi güçleriyle
yıllardır TSK’yı hedef tahtası yapmış olarak açık bir
“psikolojik savaş”
yürütürlerken, kimin aklı nerelerdeydi? Neden hiçbir sözlü
karşı koyma, savunma, kontratak yapılmadı? Türkiye’de İmamlar
Derneği, Kanarya Sevenler Derneği ve herkesin ağzına gelen
herşeyi söyleme hakkı bulunduğu yıllarda, TSK’nın imajının
yerle bir edilmesinin nasıl bir tezgahın parçası olduğu,
kimsenin aklına gelmedi mi? 15 kötü niyetli sözde gazetecinin
imaj komplosuna kurban edildiklerini anlayamadı mı, bu “Kurmay
Subay”lar?
Bir
insandan 15-20 yıl çalacak bir yargı kararına imza atabilmek
için, adaletin son derece “emin”
ve her kanıtın şüpheye mahal bırakmayacak netlikte elde olması
lazım. Halbuki burada ancak 2. Dünya Savaşı’nı hatırlatacak
toplu tutuklamalar, yargılamalar, cezalar var. Ama adaletin mantık
ve vicdanı yok. Bu hesap tarihe kolay kolay verilemeyecek! Basit bir
örnek: Deniz Kurmay Albay Ümit Metin, bir mübaşir aracılığıyla
hakime bir talep yollamış. Konu basit:
“Ben zaten birebir aynı dijital verilerden ‘Amirallere Suikast
davası’ndan yargılanıyorum, bu davada da olmama gerek yok”.
Ama mübaşir kaynağı
belli bu kağıdı geri getiriyor! “Kabul
edemeyiz, imzasız”
“İyi de, ben 20
aydır imzasız bir dijital belge için yatmıyor muyum?”
diyor Metin. Tabii yanıt verilemiyor!
Verilen
kararları dinliyorum: “Darbeye
teşebbüste..... ellerinde olmayan sebeplerden kast fiile
ermediğinden...”
diye devam ediyor hakim. Düşünüyorum da,
“Ne kabiliyetsiz orduymuş bu yahu”
diyorum! Havada uçan sineği vurabilen jetler, süper komandolar,
sürekli yüksek başarı nişanı alan komutanlar, dünyayı
imrendiren bir disiplin ve..... sonuç sıfıra sıfır, elde var
sıfır! Onca yıl plan, hazırlık, zihni
sinir proceleri,
taktikler, hatta seminerler yapmışlar. Hatta son yıllarda Başbakan
Yardımcısı’na suikast yapacakları bile gündeme taşınmış
(!), ama tek bir mantar tabanca bile ateşleyemeden, tek bir olay
çıkaramadan öyle felç olmuşcasına kalakalmışlar, en küçük
hedeflerine doğru bile tek bir hamle yapamamışlar (!). Pardon!
Ortada darbe yok. Teşebbüsü var deniyor, onun da tek bir fiili
yok. Meğer bu Ordu görevlerini çoktan ve henüz makamdayken
kaybetmişmiş de, kimseciklerin haberi olmamış desek, yeri değil
midir?
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..