30 Haziran 2015 Salı

KOALİSYONU ŞİMDİDEN SEVMEDİNİZ, BİLİYORUM, AMA... | BEDRİ BAYKAM | 30 Haziran 2015 tarihli makalesi..



Sevmediniz, çünkü sizin daha demokrat, daha devrimci, daha emekten ve özgürlükten yana hedefleriniz var. Bir Türkiye sevdalısı olarak tam demokrat-laik bir hukuk devletinin yaşama geçtiğini görmek istiyorsunuz. Ve öte yandan biliyoruz ki ortaya konan alternatiflerden hiç biri sizi tatmin edemeyecek. Dudak bükecek, hatta belki yüksek sesle “işte bu en kötüsü oldu!” diyeceksiniz. İçinde yüzdüğümüz tablo bu!

HER OLASILIK, İÇ KARARTICI!
Şimdi bunu kabul ettikten sonra, belki stresiniz biraz daha azalır. Çünkü baştan işin “fena” olacağını bildikten sonra hayal kırıklıklarınıza katlanabilirsiniz. Bakın muhalefetin “sözde” %60’lık blokunu, Bahçeli en baştan yaktı, imza kalemini de denize attı. Demek ki, geriye ne kaldı elimizde? AKP-MHP veya AKP-CHP alternatifleri. MHP sorumluluk almadan muhalefette büyümek veya son ana kadar yapacağı nazla, AKP’ye karşı pazarlık gücünü arttırmak istiyor. Biliyorum ki, bir çok demokrat insanın, AKP-MHP olasılığına karşı tüyleri şimdiden diken diken. “Bu en kötüsü” diyorlar. AKP-CHP ise, solun büyük kısmı için gaflet, hıyanet ve hatta intihar seçeneği. Yani her “kötü” olasılığın önceden üzeri çizili. Neyi istemediğimiz söylemek şu günlerde çok daha kolay. “Peki sizce ne olmalı?” sorusuna ise pek cevap veren yok. Herkes hemen kıvırıp neyi istemediğine getiriyor lafı. Demek ki önce bu acı gerçekle yüzleşmemiz lazım: Biz bu koalisyonu şimdiden sevmedik ama alternatif de üretemeyip kaçıyoruz. İşte durumun pek de şık olmayan özeti bu!

CHP, OLGUN DAVRANIYOR
Peki CHP, bu süreçte ne yaptı? Gayet pratik bir yöntemle, o da her kapıyı kapatıp “istemezük, ne haliniz varsa görün” diyebilirdi. Ama açık konuşmak gerekirse, Cumhuriyeti kuran parti, soğukkanlılıkla davranıp herkesle diyaloğa açık bir tablo çizdi. Aslında demokratik açıdan olması gereken de öncelikle buydu. Kılıçdaroğlu’nun Bahçeli’ye sunduğu “Sen Başbakan ol” teklifi bile “koltuk tedarikçiliği” sözleriyle affedilmez bir kabalıkla reddedildikten sonra, CHP liderinin hala beyefendiliğini bozmadan sükunetle MHP ilişkisini nadasa bırakması, siyasi arenamızda ender görülür bir düzeydir. Çünkü agresif şekilde bir başka liderin özverili çabalarını aşağılamak, üst düzey siyasette bir meziyet olamaz. CHP, koalisyon hazırlıkları safhasında, en yapıcı, en olgun parti olarak dikkat çekmiştir. Kılıçdaroğlu, “rövanşist olmayacağız” derken, ince bir uçurum çizgisinde yürüdüğünü umarım biliyordur. Çünkü yolsuzluk dosyalarının üzerine gitmek, halkımızın “olmazsa olmaz” beklentisidir.

AKP, CHP’Yİ MESUT EDEMEZ
Bunları beklemeye almak bile, toplumun geneli açısından kabul edilemez olduğu kadar, özellikle de CHP’ye yıkım getirir. Halbuki biliyoruz ki, oluşabilecek bir koalisyon ihtimalinde bu konuların dondurucuya kaldırılması en beklenen olasılıktır. AKP, teori olarak olası partnerine, ekonomi ile ilgili bakanlıkları vererek, kriz faturasından kurtulmak isteyecek kadar uyanık olabilir. Özellikle CHP’nin isteyeceği, Milli Eğitim, Adalet, Dışişleri ve İçişleri bakanlıklarını vermeye yanaşmaz, yobaz Türkiye yolunda attığı adımların silinmesini kabul edemez. Ayrıca Kaçaksaray’ın boşaltılması, 17/25 dosyalarının ödünsüz takibi de alabileceği riskler arasında bulunamaz. Yani çıkaracağımız sonuç şudur: Evet, CHP’nin her görüşmeye açık olması medeni ve doğru duruştur. Ama Davutoğlu ile pazarlıkların CHP açısından “değecek” bir noktaya taşınması olanaksızdır. Bence bu aşamada CHP her şeye rağmen tabanının ağır basan sesini dinleyerek topu taca atıp, bir AKP-MHP koalisyonunun oluşmasına teorik bir olanak sağlayarak kendini beklemeye alabilir. Bu alternatif oluşursa, CHP, MHP’ye muhalefetteykenki söylemlerini hatırlatarak ana muhalefet görevini üstlenebilir.

KAPIDAKİ TEHLİKELER

Türkiye’yi bekleyen tehlikeler arasında, kurulamayan bir hükümetin halkta yaratacağı bezginlik, “AKP’siz işler yürümüyor” havasıdır. Zaten muhalif halk için en kötü şey, bu sahte özlemin itici gücüyle AKP diktatoryasının geri geleceği senaryodur. Buna Güneydoğu’da bekleyen IŞİD ve Kürt devleti baskıları gibi bizi doğrudan ilgilendiren uluslararası sorunlar ve Erdoğan’ın savaş çığırtkanlığı da eklendiğinde, hükümetsiz kalarak kaos yaşayan bir Türkiye tablosunun hangi tehlikelerle karşılaşacağını net görebiliyoruz. Devlet sorumluluğu taşıyan her siyasi parti ve vatandaş, bu karanlık tablolara rağmen, ortaya -kimseyi tatmin edemese de- bir sonuç çıkarmaya mecbur olduğumuzu unutmamalıdır. İşte şimdi bu yazıyı, başa dönüp tekrar okuyabilirsiniz! Ne yazık ki, döngü kısır, tablo ağırdır!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.